30 Nisan 2013 Salı

LİNÇÇİ kişilere karşı sık sık başvurmak zorunda olduğum kanun kitabı!

"Türk Ceza Kanunu, 26 Eylül 2004 tarihinde kabul edilen ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı ceza kanunudur. Amacı; 'kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir.'(Kaynak: VİKİPEDİ)

***


Yukarıda kapak fotoğrafıyla birlikte ansiklopedik tanımını da verdiğim "TÜRK CEZA KANUNU" kitabından yararlanıp, kendimi, halkımı ve tüyü bitmemiş yetimi savunacağım, aklımın ucundan bile geçmiyordu. Coşkun Büktel'le birlikte bana karşı 1100 kişinin başlattığı BİRİNCİ LİNÇ KAMPANYASI, İKİNCİ LİNÇ KAMPANYASI, ÜÇÜNCÜ (HUKUKSAL) LİNÇ KAMPANYASI süreciyle gelişen hukuksal konulara kafa yormaya başlayarak "hukuk talebesi" olmayı kabul ettim. Bu kabulden sonra, "benim" diyen hukukçudan bile güçlü bir hukuksal donanım elde ettim. Bunu, yandaşlarıma değil, karşıtlarıma borçluyum.

Yukarıdaki sözümü, sadece soyut bir imge olarak değil, gayet ölçülebilir bir somutlukla dile getiriyorum: HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI başlar başlamaz, 1100 kişilik bütün LİNÇ KAMPANYASI nüfusunun bana saldıracağını varsayarak, hemen en yakın avukat arkadaşım Sabri Kuşkonmaz'ın bürosuna sığınıp, ilk hukuk mermisini atan Ömer Faruk Kurhan'ın başlattığı davayı Sabri'nin ellerine teslim ettim... Ömer Faruk Kurhan, kendini tek başına savunabilecek bir hukuksal donanıma asla sahip olamayacağı için, avukatları İnan Yılmaz'la Uğur Demirci Tosun'a teslim olmuştu! Ömer Faruk Kurhan'la eşitliğimiz hiç bozulmasın diye, kendimi avukat Sabri Kuşkonmaz'a teslim etmiştim. Sabri Kuşkonmaz, edebiyat, sinema, şiir alanlarında güçlü bir insan olduğu için, kendimi kendisine teslim etmekte hiçbir sakınca görmedim... Çok profesyonelce yaptığım sözel bir anlaşma sonucu, Sabri beni savundu; ben yapmam gerekeni yerine getirdim! Ancak, bu süreç başladığında içime sinmeyen bir şeyler vardı... Her ne kadar Sabri Kuşkonmaz, son derecede titiz bir hukuk eylemi içerisinde bulunsa da, benim, avukatlara güvensizliğim nedeniyle, sürekli olarak tereddütler yaşıyordum... Hep sıkıntılıydım!...


Ne zaman ki, avukat Burhan Gün, bana karşı ikinci hukuk mermisini atmıştı; Sabri Kuşkonmaz ile aramızda "sorunlar" oluşmaya başlamıştı. Av. Burhan Gün'le benim aramda bir tercih yapamayacağını dile getiren Sabri Kuşkonmaz, bende müthiş derecede düş kırıklığı oluşturmuştu!... Av. Burhan Gün'le başlayan "hukuk maçı" sürecine katılmak istemeyen Sabri Kuşkonmaz, on binlerce avukatın bulunduğu "hukuk piyasası" içerisinde kendime uygun bir avukat, hattâ birçok avukat bulmamın hiç de zor olmayacağını söyleyerek, benden "af" diledi. Bu durum, onun en doğal hakkıydı... Ancak, koskoca Türkiye Cumhuriyeti içerisinde tam olarak güvendiğim tek avukat Sabri Kuşkonmaz olduğu için, o ândan başlayarak, avukat tutmamaya ve "hukuk tahsil etmeye" karar verdim... 


Yaklaşık olarak üç yıldır sürdürdüğüm "hukuk tahsili" sonucu, yalnızca davacılara, müştekilere, polislere, savcılara, yargıçlara vb. karşı değil de, ellerindeki diplomalara baktığımızda "avukat" oldukları görülen kişilere karşı bile, hukuksal başarılar elde etmeye başladım!... Benim karşımda şimşek hızıyla başarısız olan avukatların adlarını sıralamam gerekirse:


1 - Burhan Gün
2 - Eyyüp Fırat Kuyurtar
3 - İbrahim Demirci
4 - İnan Yılmaz
5 - Süleyman Anıl
6 - Uğur Demirci Tosun

Burhan Gün, hem kendi adına, hem Gülhan Avşar Demirkanlı adına ve hem Prof. Dr. Nurhan Tekerek adına yürüttüğü "hukuk maçı" eylemini, benim tek başıma olmama karşın gayet kolay kaybetti. İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi ile İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülmüş davalarımın hiçbirinden ceza almadım... Diplomalı avukat Burhan Gün, benim diplomasız avukatlığım karşısında tam üç kez yenilgiye uğradı... 


1 - Burhan Gün, kendi adına yenilgiye uğradı!

2 - Burhan Gün, Gülhan Avşar Demirkanlı adına yenilgiye uğradı!
3 - Burhan Gün, Prof. Dr. Nurhan Tekerek adına yenilgiye uğradı!

İnan Yılmaz, Uğur Demirci Tosun, Ömer Faruk Kurhan adına yenilgiye uğrarlarken, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde "BERAAT" ettim...


İbrahim Demirci ile Süleyman Anıl ise, Kemal Aydoğan, Nihat Haluk Bilginer ve Oyun Atölyesi adına yürüttükleri, İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi'nde yalnızca bir tek duruşma sürebilen, İzmirli Yazar Seval Deniz Karahaliloğlu davasıyla ilintili bir davada, yine avukatsız olmama karşın, benim karşımda yenilgiye uğradılar. Çünkü ben yine haklıydım!


Eyyüp Fırat Kuyurtar, hem İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesi ve hem İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı makamlarında, tek başıma verdiğim hukuksal mücadele sonucu, çok acı, incitici, yıpratıcı yenilgilere uğradı.


Peki, ben, bu gücümü nereden alıyorum? Her şeyden önce, halkımdan, tüyü bitmemiş yetimin mücadele azminden alıyorum! Bu yaştan sonra bana hukuk tahsil ettiren karşıtlarıma teşekkür borçluyum... Kamuoyu önünde, kendilerine binlerce kez teşekkür ediyorum... Daha donanımlı bir hukukçu olarak, her koşulda karşılarına çıkacağım... Hodri meydan!


Not: "KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR" 
belgeleri, bugüne dek tarafıma gönderilmediği için, şimdiye dek, hangi avukata karşı, hangi yengiyi kazandığımı asla bilemiyorum... İşlerimin, sanatsal çalışmalarımın, yurt dışı gezilerimin ve HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI sürecinin yoğunlukları nedeniyle, benim hakkımda başlatılmış ve şu âna dek lehime sonuçlanmış soruşturma, kovuşturma işlemlerini kesinlikle izleyemedim... Bugün ilk kez olarak bana iletilen bir "KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR" elime geçer geçmez, bu konu hakkında yeniden düşünmeye başladım... Bugünkü belgeye baktığımda, hukuk mezunu Eyyüp Fırat Kuyurtar'la felsefe mezunu Ömer Faruk Kurhan karşısındaki bu hukuksal yengim, açıkça belirtmeliyim, bana büyük moral verdi. Örgün eğitim anlamında, sadece ilkokulda dört yıllık kötü bir öğrencilik sürecinden geçen "câhil" biri karşısında dökülen insanların burjuva hâli, benim, halktan ve tüyü bitmemiş yetimden yana olan tavrımı cilaladı. Karşıtlarıma teşekkürler!

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz