27 Mart 2013 Çarşamba

Güneş, sıkı bir tiyatro izleyicisi olmasına karşın, çok yumuşak yazıyor!

Güzel bir seyirlik: "YOK BÖYLE BİR KIZ" 

Nurhayat Yılmaz Güneş

25 Mart 2013

Senaryosunu Zoe Kazan'ın yazdığı, yönetmenliğini Jonathan Daytan ve Valerie Faris'in yaptığı "Ruby Sparks" adlı Hollywood yapımı film, Türkiye'de Kasım 2012'de "Hayalimdeki Aşk" adıyla beyaz perdedeydi. Beyaz perdede fantastik, romantik ve biraz da komedi olan film, Ece Kılınç tarafından oyunlaştırılarak "Yok Böyle Bir Kız" adıyla biraz romantik, ancak fazlasıyla komik bir oyuna dönüştürülmüş. Tiyatro Kedi'nin 2013 repertuvarında yer alan oyunun yönetmenliğini Ece Kılınç'la Damla Cercisoğlu yapmış. 


Oyun, ilk romanıyla adını duyurmuş, ancak uzun zamandır roman yazmak için gerekli olan ilhamın gelmemesinden ötürü yazamayan Yazar Ozan'ın evinde ve dış kapının bağlı bulunduğu platformla ayrılan ufak bir masa, birkaç sandalyenin sığacağı kadar küçük ve yeşil bahçesinde geçiyor. Yazar Ozan'ın aşk romanı olan ilk kitabı kadınlar arasında çok rağbet görmüştür. Yayıncısı Manolya, uzun zamandır yazamayan Ozan'a sürekli olarak, romantiklikten ziyade erotik içerikli bir roman yazması konusunda baskı yapmaktadır. Aksi takdirde yazdığını okuyacak kimseyi bulamayacağını ısrarla belirtir. 


Erika Leonard James'in "Grinin Elli Tonu" adlı kitabının en çok satanlar listesinde aylardır ilk üçte seyretmesi Manolya'nın haklı olduğunun bir kanıtı değil midir ki!...


Manolya, bu konuda eksik olan ilhamı kendisinin verebileceğini de ısrarla belirtmekten geri kalmaz. Ozan, yayıncısının kendisine yapmış olduğu baskı ve ısrarlara rağmen erotizmle alakalı bir şey yazamayacağını, aşksız erotizme karşı olduğunu yineler; şuh, cazibeli ve eksik ilhamı gidermek adına her türlü fedakârlığa açık yayıncısının ima ettiği teklifi de her seferinde safiyane bir biçimde görmezden gelir. Sürekli olarak yalnız kalmayı tercih eden, dışarı çıktığında, kendisini yazmadığı için suçlayan Ozan, aynı zamanda psikiyatri tedavisi de görmektedir. Avrupa'da, Amerika'da yaşayan insanlar için bu seanslar rutin olmakla birlikte, Türkiye'deki bir yazar, ancak yazamadığı zaman bu yola başvuracağından, Ozan'ın da sırf yazamadığından dolayı tedavi gördüğünü seyirciye düşündürtmektedir. Ozan'ın, henüz yazmaya başlamadığı bir gün, bir taraftan psikiyatr Haydar Bey'e telefonda, seanslara gitmeme sebeplerini açıklarken, diğer taraftan kapı çalınır. Gelen, ağabeyi Volkan'dır. Yalnız kalmak isteyen Ozan, ağabeyinin kapının ardından bağırması akabinde kapıyı açar. O gün, ağabeyi, Ozan'a eşcinsel olduğunu bildiğini açıklar. Ozan, eşcinsel değildir. Ancak, bunu ağabeyine anlatmakta bayağı zorlanır. Keza, ağabeyine göre zampara olmamanın karşılığı eşcinsel olmaktır. 


Volkan'ın kardeşi Ozan'ın hem işi hem de özel hayatı ile yakından ilgilenmesi, Ozan'ın her daraldığı anda evli ve çocuk bekleyen ağabeyine ivedilikle ulaşması olaylarının bir tiyatro oyunu aracılığıyla verilmesini çok yerinde ve eğitici bulduğumu belirtmek isterim. 


Volkan, kardeşine verdiği uzun nasihatlerden sonra oradan ayrılır. Kendisini yeniden kanepe atan Ozan, bir müddet sonra doğrulur. Beklenen ilham gelmiştir, yazı masasına yönelip, oturur ve yazmaya başlar…


Yazar, kendisini yazar. Parka gider, dondurmacıdan bir külah limonlu dondurma alır, bir banka oturur… 


"Pantolonunuza damlatacaksınız!" uyarısıyla irkilir. Güneşin etkisiyle tam olarak göremese de alımlı bir kız yanı başında dikilmiştir. Kız, "Oturduğunuz bank benim bankım." der. Bunun üzerine, yazar, hemen ayağa kalkıp, güneş engelini aşar. Kızın güzelliğini artık daha net görüyordur. Kız, yazarın panik yaptığını görünce, şaka yaptığını söyler ve tanışırlar. Kızın adı, yazarın kitabına vereceği adın aynısıdır; "Masal"


Yazar, bir sabah, yine yazı masasının başında yazarken, yatak olarak da kullandığı kanepede yorganın altından bir kız çıkar. Bu kız, yazarın romanındaki kahramanı "Masal"dır. Olduğu yerde kala kalan Ozan, durumu anlamaya çalışır halüsinasyon gördüğünü düşünmektedir. "Masal" ise, o evde ilk kez uyanmıyormuş gibi, Ozan'ı içten bir şekilde selamlayıp, kahvaltı hazırlamak için mutfağa gider. Hemen arkasından mutfaktan cam şangırtıları duyulur. "Masal", Ozan'ın hayalindeki kadın olmakla birlikte, alabildiğine sakardır da. Ozan'a kahvaltısını hazırlar ve havanın bahçede kahvaltı yapacak kadar güzel olduğunu belirterek, bahçe masasına kurulurlar. Bu süreçte, Ozan, doktorunu arayarak halüsinasyon gördüğünü, romanındaki kızın evinin içinde dolaştığından bahseder. Fakat doktoru meşguldür; işi bittiğinde onu arayacağını söyler. Ozan, bunun üzerine ağabeyi Volkan'ı arayıp, durumu anlatır. Volkan, hamile karısıyla birlikte hemen gelir. Ozan, yengesi Ebru'yu getirmiş olmasına kızsa da, ağabeyini hemen kenara çekip halüsinasyon olayını tekrarlar. Kısa bir süre sonra "Masal" odaya gelir ve tanışırlar. "Masal"ı gören sadece Ozan değildir. Volkan, "Masal"ın, Ozan'ın yazdığı taslakları okuduğunu ve bir dolandırıcı olduğunu düşünür. Ancak, taslakları sadece Volkan okumuştur. Sorunu çözmenin bir te yolu vardır: Eğer "Masal", hakikaten romandaki "Masal" ise, bu şartlarda yazılacak yeni bir şeye hemen tepki verecektir. "Masal" ile Ebru, mutfakta içki hazırlarken, Ozan, "'Masal' Japonca konuşmaya başlar." cümlesini yazar. Elinde içkiyle gelen "Masal", Japonca bir şeyler söyler. Tekrar eski hâline dönmesi yazıldığında da, viskiye buz isteyip istemediklerini sorar. Ozan ve ağabeyi Volkan için durum artık netleşmiştir; "Masal", Ozan'ın hayal ürünüdür. 


Ozan, hayalini süsleyen, yazarken âşık olduğu kızın yanında olmasından çok mutludur. Ancak, karnı burnunda yengesi Ebru'nun bozulan hormonları dolayısıyla gerginliği, Ozan ve "Masal"a da yansır. "Masal", Ozan'la birlikte geçirmeye söz verdiği vakitleri, resim kursunda ya da Ebru ile spaya gitme yönünde kullanmayı planlar. Kardeşini gözeten Volkan da, bu durumdan rahatsızlık duyar ve kardeşine, eğer bu gidişata  göz yumarsa, ömür boyu kendisi gibi yalnız kalacağını söyler. Ozan, hemen yazı masasına oturur ve "'Masal', yazarsız yapamayacağını anlar." notunu düşer. Bunun üzerine, "Masal" odaya gelir. "Beni sakın bırakma!" deyip, koşarak Ozan'a sarılır. Bundan sonrası, Ozan için tam bir kâbustur... İki adım ötedeki telefonu açmaya birlikte hareket eder, birlikte oturur, birlikte kalkar, birlikte tuvalete giderler… Bu arada yazmaya da çalışır Ozan... Ancak birlikte yazamazlar… Artık tek ellidir Ozan... Diğer eli onu bırakacağı korkusuyla hassaslaşıp sıkı sıkıya sarılan "Masal"ındır. Ozan, bu durumdan da sıkılır... "Masal"ın, fabrika ayarlarına dönmesi için çabalar. Birkaç yazıya döktüğü cümleden sonra, "Masal" normale döner. Ancak, bu sefer de "Masal" mutlu değildir.


İnsanın elinde, karşısındakini kumanda edebilecek donanım olsa bile, o zaman da, kumanda eden ne istediğinden emin olamayabiliyor. 


Bir gün, "Masal" hareket alanını kendi belirleyeceği hususunda Ozan'la tartışırken, Ozan, ona gerçeği anlatır. "Masal", ilk başta anlatılanlara inanmaz. Ozan, yazarak bunu ona ispatlar. O, ilk yorganın altından çıkarken tanıdığımız, neşeyle ışıldayan kız yoktur artık karşımızda... "Masal" yıkılmıştır. Ozan, "'Masal', kapıdan çıkınca, her şeyi unutur ve özgürlüğüne kavuşur." notunu düşer. Ve "Masal", kapıdan çıkıp özgürlüğüne yol alır.


Ozan’ın ikinci kitabı çıkar... Volkan, karısıyla tatile çıkmış,  yeni doğan bebeklerini Ozan'a bırakmışlardır. Ozan, kucağında bebekle parkta dolaşırken ikinci kitabını okuyan bir kızla karşılaşır. O kız, "Masal"dır.


Bu arada yayıncı Manolya, oyun boyunca ara ara gelip, Ozan'ı baştan çıkartmaya uğraşsa da, başarılı olamaz. 


Şişli "Black Out AVM"deki Tiyatro Kedi Sahnesi'nde seyrettiğim oyunda yazar Ozan'ı Ali İl, "Masal"ı Neşem Akhan, Yayıncı Manolya'yı Çiğdem Tunç, Ozan'ın ağabeyi Volkan'ı Murat Ozan, Volkan'ın karısını Ece Kılınç oynuyor. Ve bana sorarsanız, hepsi muhteşem bir performans sergiliyor. 


Ali İl'in yazarı oynarken gösterdiği efor ve başarı, kesinlikle "Ruby Sparks" filmindeki  Calvin'i oynayan Paul Dano'da yok. Ve yine, sizi temin ederim ki, Ece Kılınç'ın bu film üzerinden yaptığı uyarlama, Zoe Kazan'ın yazdığı senaryodan çok daha etkileyici. Kafanızı dağıtmak, eğlenmek ve gülmek istiyorsanız, kaçırmayın derim.   


Ve son söz: Birini değiştirmeye çalışmak, geri dönüşü olmayan olumsuz sonuçlara da sebep olabilir. 

İşte bu  nedenledir ki, "ya olduğu gibi sev, ya da terk et" diyoruz...