Yağmur Yağmur - Sizler tiyatro sanatını icra etmek kadar tiyatro sanatının felsefesine ve üretim kalıplarına dair de düşünen isimlerdensiniz... Türkiye Tiyatrosu'nun temel sorunları üzerine yaptığı araştırma ve sorgulamalarla çok önemli kapılar açan ve bir geleneğin öncüsü olan Beklan Algan disiplininden geliyorsunuz... Tiyatro sanatı ile felsefenin derinliğine de gereksinim duyan düşünsel boyuttaki birliktelik hakkında fikirlerinizi öğrenebilir miyim?
Rutkay Aziz - Tiyatro deyince ister istemez bunun içine felsefesi de, edebiyatı da, şiiri de dahil oluyor. Öyle bir sanat kolu ki; "en eski, en köklü ama aynı zamanda en yeni, en genç olanı"... Birtakım insanlar derler ki: "Yahu aynı sözcükleri, aynı mizansenlerle sahnelemekten hiç sıkılmıyor musunuz?" Nasıl sıkılabilir ki bir tiyatrocu? Siz aynısını yapıyorsunuz ama gelen seyirci değişiyor. Seyirci yenileniyor ve ister istemez sizin yapacaklarınızı belirleyerek sizi de yenilemiş oluyor. Biraz önce bahsettiğin isimler bize bu işin yapılışı kadar, ahlakının ve disiplininin de gerekliliğini öğrettiler. Genç arkadaşlarımın bunlara da dikkat etmesi gerektiğine inanıyorum. Muhsin Hoca'nın (Ertuğrul) bir yazısında geçer: "Shakespeare insansa, ben neyim? Ben insansam, Shakespeare ne?" diye... Biz de şöyle sorgularız zaman zaman: "Onlarınki tiyatroysa, bizimki ne? Bizimki tiyatroysa, onlarınki ne?" gibi... Bazen bakıyorum Türk Tiyatrosu'nda ciddi bir gerileme var. Herkes bizim yaptığımız gibi yapmalı demiyorum kesinlikle. Bu yapılanların içinde tabii ki komedisi olacak, müzikali olacak... Ancak yapılanın bir 'sözü' de olmalı diye düşünüyorum. Onurlu bir sanattır tiyatro. Hayata, insana ve yaşananlara dair birtakım sorgulamaları olmalıdır. Felsefesinin gereğidir bu. Hele ki ülkeler baskıcı, sömürücü ve adil olmayan süreçlerden yoğun bir şekilde geçiyorsa... Gerçek sanatçının bunlara duyarsız kalması mümkün müdür? Bunları duymamazlığa, görmemezliğe, söylememezliğe gelmemelidir sanatçı. Tiyatronun tarihsel süreçlerini ve derinliğini iyi incelemek lazım. Sokak Tiyatrosu diyoruz mesela; Sokak Tiyatrosu taa Antik Yunan'a, binlerce yıl öncesine dayanır. Yani tiyatro içinde bulunduğu toplumsal koşullardan bağımsız düşünülmemelidir.
***
SANSÜRCÜ BİRGün Gazetesi ile SANSÜRCÜ Yeni Tiyatro Dergisi yazarlarından Yağmur Yağmur "tiyatro sanatının felsefesi" hakkında soruyor; AST'ı ceset hâline getiren Rutkay Aziz "tiyatro sanatının felsefesi" dışında ne kadar kırpıntı safsata varsa sıralayarak sözüm ona yanıtlıyor. Peki, "tiyatro sanatının felsefesi" hakkında soru sormasına ve bu soruya karşılık olarak kırpıntı hâlindeki safsataları sıralayan Rutkay Aziz karşısında dumura uğramasına karşın, nasıl oluyor da, sanki sorduğu "tiyatro sanatının felsefesi" sorusuna yanıt almış taklidi yaparak, birden bire şu soruya sıçrıyor Yağmur Yağmur:
"Ankara Sanat Tiyatrosu'nun en parlak dönemlerinde gerek sanatçı, gerekse sanat yöneticisi olarak AST disiplininin öncülerinden oldunuz... Bu sürece dair neler düşünüyorsunuz?"
"Duru Sabunları"nın reklâm oyuncusu Rutkay Aziz, "tiyatro sanatının felsefesi" konusunda zerre kadar olsun herhangi bir fikri olmamasına karşın, Hint bülbülü gibi ötüyor. Kendisinin içinde bulunduğu, yöneticisi olduğu AST hakkında söyleyecek vagonlar dolusu sözü olmasına karşın, ne kadar çok(!) konuşuyor:
"Valla bu soruyu bana değil de, o dönemdeki diğer arkadaşlara sormanı tercih ederim. Bu kadar! (Gülüşmeler)"
Atalarımız ne güzel söylemiş: "Güleriz ağlanacak hâlimize!"
Felsefesinin "f"sinden hiç anlamayan Rutkay Aziz, "tiyatro sanatının felsefesi" hakkında ahkâm keserken, içerisinde onlarca yıl bulunduğu AST'ın ruhunu nane ruhuyla, tuz ruhuyla karıştırdığı için, soru sorma yeteneği bulunmayan SANSÜRCÜ BİRGün Gazetesi ve SANSÜRCÜ Yeni Tiyatro Dergisi yazarı Yağmur Yağmur karşısında Hint bülbülü gibi ötüp, gök gürültüsü sesiyle gümbür gümbür zangırdayarak, sağanak hâlinde yağıyor!
Ne diyelim?
Rutkay Aziz dua etsin ki, kendisinin felsefi çıplaklığını yüzüne vurabilecek nitelikte yaygın bir tiyatro dergisi yayınlanamıyor!!!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
Rutkay Aziz - Tiyatro deyince ister istemez bunun içine felsefesi de, edebiyatı da, şiiri de dahil oluyor. Öyle bir sanat kolu ki; "en eski, en köklü ama aynı zamanda en yeni, en genç olanı"... Birtakım insanlar derler ki: "Yahu aynı sözcükleri, aynı mizansenlerle sahnelemekten hiç sıkılmıyor musunuz?" Nasıl sıkılabilir ki bir tiyatrocu? Siz aynısını yapıyorsunuz ama gelen seyirci değişiyor. Seyirci yenileniyor ve ister istemez sizin yapacaklarınızı belirleyerek sizi de yenilemiş oluyor. Biraz önce bahsettiğin isimler bize bu işin yapılışı kadar, ahlakının ve disiplininin de gerekliliğini öğrettiler. Genç arkadaşlarımın bunlara da dikkat etmesi gerektiğine inanıyorum. Muhsin Hoca'nın (Ertuğrul) bir yazısında geçer: "Shakespeare insansa, ben neyim? Ben insansam, Shakespeare ne?" diye... Biz de şöyle sorgularız zaman zaman: "Onlarınki tiyatroysa, bizimki ne? Bizimki tiyatroysa, onlarınki ne?" gibi... Bazen bakıyorum Türk Tiyatrosu'nda ciddi bir gerileme var. Herkes bizim yaptığımız gibi yapmalı demiyorum kesinlikle. Bu yapılanların içinde tabii ki komedisi olacak, müzikali olacak... Ancak yapılanın bir 'sözü' de olmalı diye düşünüyorum. Onurlu bir sanattır tiyatro. Hayata, insana ve yaşananlara dair birtakım sorgulamaları olmalıdır. Felsefesinin gereğidir bu. Hele ki ülkeler baskıcı, sömürücü ve adil olmayan süreçlerden yoğun bir şekilde geçiyorsa... Gerçek sanatçının bunlara duyarsız kalması mümkün müdür? Bunları duymamazlığa, görmemezliğe, söylememezliğe gelmemelidir sanatçı. Tiyatronun tarihsel süreçlerini ve derinliğini iyi incelemek lazım. Sokak Tiyatrosu diyoruz mesela; Sokak Tiyatrosu taa Antik Yunan'a, binlerce yıl öncesine dayanır. Yani tiyatro içinde bulunduğu toplumsal koşullardan bağımsız düşünülmemelidir.
***
SANSÜRCÜ BİRGün Gazetesi ile SANSÜRCÜ Yeni Tiyatro Dergisi yazarlarından Yağmur Yağmur "tiyatro sanatının felsefesi" hakkında soruyor; AST'ı ceset hâline getiren Rutkay Aziz "tiyatro sanatının felsefesi" dışında ne kadar kırpıntı safsata varsa sıralayarak sözüm ona yanıtlıyor. Peki, "tiyatro sanatının felsefesi" hakkında soru sormasına ve bu soruya karşılık olarak kırpıntı hâlindeki safsataları sıralayan Rutkay Aziz karşısında dumura uğramasına karşın, nasıl oluyor da, sanki sorduğu "tiyatro sanatının felsefesi" sorusuna yanıt almış taklidi yaparak, birden bire şu soruya sıçrıyor Yağmur Yağmur:
"Ankara Sanat Tiyatrosu'nun en parlak dönemlerinde gerek sanatçı, gerekse sanat yöneticisi olarak AST disiplininin öncülerinden oldunuz... Bu sürece dair neler düşünüyorsunuz?"
"Duru Sabunları"nın reklâm oyuncusu Rutkay Aziz, "tiyatro sanatının felsefesi" konusunda zerre kadar olsun herhangi bir fikri olmamasına karşın, Hint bülbülü gibi ötüyor. Kendisinin içinde bulunduğu, yöneticisi olduğu AST hakkında söyleyecek vagonlar dolusu sözü olmasına karşın, ne kadar çok(!) konuşuyor:
"Valla bu soruyu bana değil de, o dönemdeki diğer arkadaşlara sormanı tercih ederim. Bu kadar! (Gülüşmeler)"
Atalarımız ne güzel söylemiş: "Güleriz ağlanacak hâlimize!"
Felsefesinin "f"sinden hiç anlamayan Rutkay Aziz, "tiyatro sanatının felsefesi" hakkında ahkâm keserken, içerisinde onlarca yıl bulunduğu AST'ın ruhunu nane ruhuyla, tuz ruhuyla karıştırdığı için, soru sorma yeteneği bulunmayan SANSÜRCÜ BİRGün Gazetesi ve SANSÜRCÜ Yeni Tiyatro Dergisi yazarı Yağmur Yağmur karşısında Hint bülbülü gibi ötüp, gök gürültüsü sesiyle gümbür gümbür zangırdayarak, sağanak hâlinde yağıyor!
Ne diyelim?
Rutkay Aziz dua etsin ki, kendisinin felsefi çıplaklığını yüzüne vurabilecek nitelikte yaygın bir tiyatro dergisi yayınlanamıyor!!!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz