Ben, her zaman için sürekli olarak şu tespiti yaptım:
Eğer "Tiyatro Simurg" yönetmeni Mehmet Esatoğlu, kendisine karşı âdeta bir İFTİRA atılıp, sanki bir LİNÇ KAMPANYASI başlatıldığı o günlerde çok sert bir direnç gösterebilseydi, tiyatro dünyasında her şey değişmese bile, Mehmet Esatoğlu'nun kişisel dünyasında, kendi tarihinde birçok şey kendiliğinden değişebilirdi.
Ben, her zaman için sürekli olarak şu tespiti yaptım:
Eğer Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Erbil Göktaş, LİNÇÇİ Ömer Faruk Kurhan'ı savcılığa şikâyet ettikten sonra (ki ben, haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkemizde böyle bir şikâyeti hiç de doğru bulmamış ve Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Erbil Göktaş'ı, LİNÇ KAMPANYASI imzacısı Ömer Faruk Kurhan'ı kesinlikle şikâyet etmemesi yönünde onlarca kez uyarmıştım), "KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR"a itiraz etseydi, tiyatro dünyasında her şey değişmese bile, Erbil Göktaş'ın kişisel tarihinde birçok şey kendiliğinden değişebilirdi.
Örnekleri çoğaltıp, Türk tiyatrosundaki LİNÇ KAMPANYASI eğilimini daha net vurgulamak olası. Ancak örnekleri çoğaltıp, eğilimi vurgulayarak, durumu karmaşıklaştırmaya hiç gerek yok...
Oysa ben, burjuva adaletine hiç inanmasam da, haksızlıkların yasalarla korunduğu bir ülkede yaşadığımı çok iyi bilsem de, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için "hukukun üstünlüğü" söyleminin çok rahatça kullanıldığının ayrımında bulunsam da ve bu nedenlerle, bana karşı başlatılan BİRİNCİ LİNÇ KAMPANYASI, İKİNCİ LİNÇ KAMPANYASI ve hemen ardından gündeme gelen ÜÇÜNCÜ (HUKUKSAL) LİNÇ KAMPANYASI süreciyle birlikte burjuva adaletine itiraz etmeye başlamış, haksızlıkların korunduğu ülkenin hukuksal makyajını sökmeye gayret etmiş, kapitalizmin ayakta durabilmesi için kullanılan "hukukun üstünlüğü" sözünün ne anlama geldiğini emekçi halk nezdinde sürekli olarak tartışmaya açmış bir insanım.
Ben, Mehmet Esatoğlu, Erbil Göktaş ve diğerlerinin yapmadığını yaparak, asla tembellik etmeyerek, sadece ve yalnızca kendi kişisel tarihimin toplumsal yazgısını değiştirmekle birlikte aynı zamanda, "SOSYALİST" sözcüğünü, "LİNÇ KAMPANYASI" kavramını, bütün dava dosyalarına defalarca, defalarca, defalarca nakşettim.
Eğer...
Mehmet Esatoğlu, Erbil Göktaş ve diğerleri, benden önce, benden çok sağlam bir biçimde hukuksal mücadele verebilme donanımına sahip olabilselerdi, ben, bu kadar yorulmaz, böyle yıpranmazdım.
Bunca tespitten sonra tiyatro tarihine bir not düşeyim:
Mehmet Esatoğlu, Erbil Göktaş ve onlar gibileri, tembellikleri, vurdumduymazlıkları sonucu, benim yorulmama ve devrimci tiyatro hukuku oluşumunun yavaşlamasına neden olmuşlardır!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
TEMİZ TİYATRO Kampanyası ve Bir Tekzibin Tekzibi
Ömer Faruk Kurhan
28 Şubat 2010
Bir yandan Afyonkarahisar Belediye Şehir Tiyatrosu’nda tiyatro adına yaşanan ve bölgede tiyatronun gelişmesini tehlikeye atan gelişmeler, diğer yandan Bartın Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun kurulmasından sonra tiyatro sanatının halk tabanında yayılma eğiliminin güçlenmesi ve 150'ye yakın insanın tiyatro çalışmalarına dahil olması, buna karşılık sorumluluk alabilecek deneyimli tiyatroculara duyulan ihtiyaç… Son zamanlarda biri olumsuz biri olumlu ve doğrudan gözlemleme olanağı bulduğum en az iki konuda yazabilecekken, geçen sezona damgasına vuran olaylardan TEMİZ TİYATRO kampanyasının çeşitli tiyatro yayıncıları tarafından manipüle edildiğini öğrendim. Bu konu üzerine yazmak durumundayım; çünkü bu kampanyaya imza verenler arasındayım.
Benim bu olaydan haberim, Bartın Bölge Tiyatrosu’nun sahneleyeceği “Hatırla, Avrupa” (Yazan: Kerem Kurdoğlu) oyununa dramaturji desteği vermek üzere yola çıkmaya hazırlanırken oldu. Efendim olay şuymuş: Yüksek lisans öğrencisi bir tiyatrocu, kampanyadaki imzacılar listesinde kendi ad ve soyadının da yer aldığını haber almış ve akabinde bu durumu lanetleyen bir açıklama yapmış. Bu açıklama da her ne tesadüfse kampanya döneminde küfür içeren yayınları savunmayı misyon edinen, öyle ki kampanya aktivistleri beni tehdit ediyor diye savcılığa suç duyurularında dahi bulunan Erbil Göktaş’ın Yeni Tiyatro sitesinde yayınlanmış.
Bu genç tiyatrocu arkadaşımızın aklına “Acaba isim benzerliği mi var?” gibi bir kayıt koymak ya da isminin başkalarınca kullanılabileceği ihtimali gelmemiş. Hiç kuşkusuz geçen yıl bu imzayı verdiği, ama akademik hayat gailesi içinde bu tavrını değiştirme gereği duyduğu iddia edilebilir. Fakat bu tip yorumlar ne kadar inandırıcı görünürse görünsün, kendi başına spekülatiftir. Elbette şu sonuca ulaşmak zor değil: Tam da kendisinden talep edildiği gibi bir açıklama yaparak TEMİZ TİYATRO kampanyasını şaibe altına sokma operasyonunda kullanılmış. Olaysal bağlam bunu gösteriyor; söz konusu olan basit bir düzelti talebi değil.
Kitleye açık imza kampanyalarında asıl sorumluluğu çağırıcıların, kurumların, toplulukların, kampanya aktivistlerinin ve aydınların taşıdığını herkes bilir. Bir tiyatro severin verdiği imzanın ölçütü, genelde güven duyduğu imzacı bir tiyatro kurumu, topluluğu ya da insanının tavrıdır. Asıl sorumluluğu bin küsur imzanın sahipleri değil, bu imzaları talep edenler ya da imza atılmasını teşvik edenler taşır. Dolayısıyla, meğersem şu imzanın sahibinin kim olduğu belli değilmiş ya da yanlışlıkla eklenmiş gibi tartışmaları ciddiye almak saçmadır.
Bu vaka, Erbil Göktaş’ın zaten uzun zamandır içine sürüklendiği ve bir türlü dışına çıkamadığı akademik sefaletin bir yan ürünüdür. Kampanya döneminde içinde benim de bulunduğum üç kişi hakkında savcılığa suç duyurusu yaptığında amaç TEMİZ TİYATRO kampanyasını şaibe altında bırakmaktı. Savcılık yaptığı suç duyurusunu ciddiye almayıp reddettiğinde, yani her ihtimale karşı konuyu daha ayrıntılı ele alacak bir mahkeme sürecini zaman kaybı olarak değerlendirdiğinde, dönüp muhataplarından özür dilememiş ve yaptığı ihbarın resmen geçersiz kılındığını açıklama gereği bile duymamıştır. Bildiğim kadarıyla ihbarda bulunan ya da bu ihbar nedeniyle zevkten dört köşe olanlar hâlâ savcılığın tavrını hasır altı etmeyi sürdürmektedirler. Erbil Göktaş "inadım inat diyerek" bugün başka araçlarla kampanyayı şaibe altında bırakmaya çalışmakta, kendisiyle beraber öğrencisi konumunda olan genç bir tiyatrocuyu da akademik sefaletin bir parçası haline getirmektedir.
TEMİZ TİYATRO kampanyasını lekelemek için gerçekleştirilen ve genç bir tiyatrocunun kullanılması dışında ciddiye alınmaya değmez operasyonu değerlendirirken, söz konusu genç tiyatrocunun adını özellikle vermiyorum. Büyük olasılıkla neyin içine çekildiğinin farkında bile değil; bu anlamda, özellikle tanıyanların kendisine yardımcı olmasının etik bir sorumluluk olduğu söylenebilir. Nasıl ki zamanında yine küfür ve hakaretin meşrulaştırılması adına gençler ve kadınlar en erkek egemen itkilerle sanal bir it dalaşının içine çekilmişlerdir, yine aynı oyun sahnelenmek istenmektedir. (Şu ünlü “Burak Caney” vakasından söz ediyorum; bu konuda yazdığım bir yazı olduğu için, olay nedir ne değildir tekrara gerek görmüyorum.)
Bu vakada Erbil Göktaş akademisyen ve yayıncı kimliği adına yine bir sorumsuzluk örneği sergilemektedir. Fakat bu sorumsuzluk karşısında güya TEMİZ TİYATRO cephesi adına kavgaya girdiğini iddia eden iki yayıncı tarafından da bir sorumsuzluk örneği sergilendiği aşikârdır. Sanal it dalaşına girmeye pek hevesli iki yayıncı (Ertuğrul Timur ve Mustafa Demirkanlı), adını bu yazıda kullanmayı etik bulmadığım genç tiyatrocu arkadaşımızın açıklamasını tekzip eden bir açıklamayı Erbil Göktaş’ın Yeni Tiyatro sitesine yollamışlar. Olabilir. Bana oldukça saçma görünen bu jestleri kendilerini bağlar. Fakat şöyle ciddi bir mesele var: Bu yayıncılar, tekzip yazılarını kendi adlarına değil, TEMİZ TİYATRO sitesinin mail adresini kullanarak yollamışlar. İşte bu olmaz; olursa bu jestin anlamı bellidir: İrade gaspı. Sizler bu tekzibi yollarken o kampanyanın sorumluluğunu taşıyan kurum ve insanlardan onay aldınız mı? Almadınız. İrade gaspından kastım budur.
Kurumların ve insanların o kampanyaya imza verme, vermeme, vermişse geri çekme, bir yanlışlık olmuşsa düzelti yapılmasını talep etme hakları vardır. Belli bir tarihte sona erdirilen kampanyaya öncülük eden kurum ve insanlar, imzaların geri çekilmesini meşru gördüler ve bir yanlışlık olmuşsa düzelti yapmayı taahhüt etiler. Bir iki tane de olsa bu türden vakalar yaşandı. Bugün de birisi çıkmış, o imza bana ait değil diyor ve şu ya da bu nedenle imza listesinden çıkarılmasını istiyor. Eğer bir isim benzerliği tespit edilemiyorsa, bu talep yerine getirilmeli ve listeden çıkarılmalıdır. Elbette bu kişinin kendisine doğrudan ulaşılması ve teyidinin alınması da önemlidir. (Sanal alemin pek tekin bir alan olmadığını biliyoruz.) Buna karşılık kampanya sonlandırıldıktan sonra imzalarını eklemek isteyenlerin taleplerini de haklı bulmak mümkün. Ne de olsa, muhatapların küfür ve hakarete dayalı yayıncılık tavrı değişmediği sürece kampanya metninin internet ortamında muhafaza edilmesine karar verilmiştir.
Bu gibi ayrıntı diyebileceğimiz teknik uygulamaların kampanyanın kaderini etkiliyormuş gibi sunumunu yapmak ve bu tip sunumların ciddiye alınması saçmadır. Ne zaman ki, kampanyanın asıl sorumluluğunu taşıyan kurum ve insanlar bir araya gelir ve “Biz bir yanlış yapmışız, bu kampanya ile kamuoyunu yanlış yönlendirmişiz, muhataplarımıza haksızlık etmişiz” der, işte o zaman bu kampanya anlamını yitirir. Mutabakat içinde yürütülmüş bir kampanya, yine mutabakatla ortadan kaldırılabilir; doğru ya da yanlış, tiyatro tarihindeki yerini almıştır.
Anlaşılması gereken nokta, bu kampanyanın ne Mustafa Demirkanlı’nın ne de Ertuğrul Timur’un mülkiyetinde olduğudur. TEMİZ TİYATRO kampanyası bir iki kişinin geçici psikolojik tatmini ya da dizginlenemeyen şahsi husumetlerin genele mal edilmesi için düzenlenmemiştir. Bu tip kampanyalar asgari müşterekler temelinde bir kamuoyu oluşturmak üzere düzenlenir. Kampanyanın asgari müştereği bellidir: Tartışma ya da polemikler ne kadar sertleşirse sertleşsin, tiyatro yayınları aracılığıyla küfür ve hakareti meşrulaştıran söylemlerin karşısında durmak. Ayrıca kampanya sonuç bildirisinde tiyatro yayınlarının kamuoyuna dönük bağlayıcı bazı taahhütleri vardır ki, bu taahhütleri kimin ne kadar yerine getirmeye çalıştığı, ayrı bir tartışmanın konusudur. Bunun için Tiyatro Yayıncıları Birliği’ni inşa etme projesinin evrimine odaklanmak gerekir.
Sonuç olarak, Ertuğrul Timur ve Mustafa Demirkanlı’nın TEMİZ TİYATRO sitesinin mail adresini kullanarak oraya buraya tekzip yollamaları, bir irade gaspı girişimi olduğu gibi, kampanyayı şaibeli hale getirmek isteyenlerle bütünleştiklerini gösteren bir eylemdir. Güya karşı uçlar oluşturarak, örgütlü kamuoyu oluşumunu manipüle etme ve altını oyma konusunda ortaklaşmakta ve tiyatro yayıncılığının ilkesiz ve keyfi bir çerçeve edinmesini teşvik etmektedirler. Örneğin benimle birlikte Erbil Göktaş tarafından komik bir şekilde savcılığa ihbar edilmiş olmaları ya da genç bir tiyatrocunun manipüle edilerek kampanyaya karşı kullanılmak istenmesi, hiçbir şekilde kamuoyu iradesini hiçe sayan tutumlarını haklı çıkarmaz. Bu nedenle TEMİZ TİYATRO sitesini birilerinin mülkü gibi yorumlama ve irade gaspı girişiminde bulunma eylemlerini buradan kınıyor ve tekziplerini tekzip ediyorum.
NOT: TEMİZ TİYATRO sitesinin muhafaza edilmesi ve yeri geldiğinde düzeltilerin yapılması konusunda sorumluluk alanlar, Tiyatro Yayıncıları Birliği’ni de kurmayı hedefleyen ve bu konuda çalışma başlatan yayınlardı. Belli ki bu site şahsi tasarrufun ve irade gaspının konusu olmaya başlamış, dışarıdan bir bakışla kamuoyu adına Tiyatro Yayıncıları Birliği’nin üstlenmiş göründüğü sorumluluk yerine getirilemez hale gelmiş. Başka türlü iki kişinin çıkıp TEMİZ TİYATRO sitesinin mail adresini keyfi ve şahsi güdülerle kullanması açıklanamaz. Tiyatro Yayıncıları Birliği TEMİZ TİYATRO sitesinin manipüle edilmesi ve iradelerin hiçe sayılmasını engelleme noktasında zorlanıyorsa, kampanya sitesinin sorumluluğunu alacak başka kurum ya da insanların devreye girmesi zor olmayacaktır düşüncesindeyim.
EK: Aşağıda (Yukarıda / HB) Erbil Göktaş'ın savcılığa yaptığı suç duyurusunun kale alınmadığını gösteren belgeyi aktarıyorum. Erbil Göktaş, savcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına itiraz hakkını kullanmamıştır.
(Kaynak: Ömer F. Kurhan TİYATRO YAZILARI)