"'İyi ama, ya o derinlikli sözler, Shakespeare kişilerinin ağızlarından dökülen ve her biri âdeta birer hikmet olan o süzme sözler ne olacak?' diyeceklerdir iflah olmaz Shakespeare hayranları. (…) Benim buna yanıtım, veciz sözlerin, düşüncelerin düzyazı yapıtlarda, özlüsöz güldestelerinde değerlendirilmesi gerektiğidir, amacı sahnede canlandırılan duyguya izleyicinin de katılmasını, bu duyguyu izleyicinin de paylaşmasını sağlamak olan dramatik bir sanat yapıtında değil."
*
"Onun en güzel, en başarılı yapıtları sayılan Kral Lear’i, Romeo ve Juliet’i, Hamlet’i, Macbeth’i birbiri ardına okudukça herhangi bir estetik haz almak şurada dursun, karşı konulmaz bir iğrenti, can sıkıntısı ve şaşkınlık duydum." ("Sanat Nedir?" Sayfa 302)
*
"Shakespeare'in oyun kişileri yalnızca zamana ve mekana uymayan, hemen hep imkansız trajik durumları yaşayan insanlar olmakla kalmazlar, aynı zamanda kendi kişiliklerine, karakterlerine özgü olmayan, tümüyle keyfi davranışlar sergilerler. Shakespeare'in oyunlarında karakterlerin çok güzel çizildiği söylenegelmiştir; Shakespeare karakterleri, denilmiştir, hem son derece açık, nettirler, hem de yaşayan insanlar gibi çok yönlüdürler; bunun da ötesinde, bir yandan belli bir insanın özelliklerini yansıtırken, bir yandan da 'genel olarak' bütün özellikleriyle insanı yansıtırlar. Çok duyulan sözlerden biri de Shakespeare karakterlerinin mükemmelliğin doruğu olduğudur. Herkesin hep büyük bir özgüvenle, söz götürmez, itiraz kabul etmez bir gerçeklikmiş gibi yineleyip durduğu bir sözdür bu. Bu sözü kendi adıma da doğrulamak için nice çaba harcadımsa da Shakespeare oyunları bana hep bunun tersini kanıtladı." ("Sanat Nedir?" Sayfa: 332)
*
"Hangi oyunu olursa olsun, herhangi bir Shakespeare oyununu daha okumaya başladığım anda, yüzüme yumruk yemiş gibi hissettiğim şey, bir karakter ortaya çıkarmanın, hadi biricik demeyeyim, ama başlıca öğesi olan 'dil' yokluğudur; o dil ki, herkes kendine ait olanı, kendi karakterine özgü olanı konuşur. Shakespeare'de bu yoktur. Bütün Shakespeare kişileri kendilerine ait olmayan, hep aynı tumturaklı, doğal olmayan Shakespeare diliyle konuşurlar: Bu öyle bir dildir ki, yalnızca o oyun kişisi değil, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir canlı yaratık hiçbir zaman öyle bir dille konuşmaz, konuşamaz."
Tolstoy, "Sanat Nedir?", çev. Mazlum Beyhan, T. İş Bankası Kültür Yayınları, sf. 332
Tolstoy, "SANAT NEDİR?" Çeviren: Mazlum Beyhan sf. 334
"Ünlü Hamlet'le birlikte bir İtalyan novellasından alınmış Othello için, sonra bütün Antoniuslar, Brutuslar, Kleopatralar, Richardlar ve Shakespeare'in kendinden önce yazılmış, yaratılmış yapıtlardan aldığı bütün öbür Shakespeare karakterleri için de farklı bir durum söz konusu değil. Kendinden önce yazılmış oyun, öykü, roman, kronik, yaşamöyküsü (Plutarkhos) gibi yapıtlarda yaratılmış karakterleri alıp işleyen Shakespeare'in, gözü kapalı Shakespeare övücülerinin öne sürdükleri gibi, bu karakterleri daha gerçekçi kıldığını, daha parlak bir biçimde ortaya çıkardığını söyleyebilmek asla mümkün değil, tam tersine bu karakterleri daha da sönükleştirmiş, hatta Lear'de yaptığı gibi, çoğu kez bu karakterleri onlara özgü olmayan davranışlar içinde göstererek, ama bundan da önemlisi, bu karakterleri kendilerine özgü olmayan, dünyada hiçbir insanın konuşmadığı, konuşamayacağı bir dille konuşturarak resmen yok etmiş, öldürmüştür. Yine Shakespeare'in, -en iyi mi, yoksa en az kötü mü yapıtlarından olan ve yine bitmez tükenmez tumturaklı laflarla dolu-Othello'sundaki tipler de özgün yapıt olan İtalyan novellasındaki tiplerden çok daha sönük, siliktir. Shakespeare'in Othello'su tutaraklıdır; dolayısıyla sahnede sara krizleri tutar. Sonra Shakespeare'de Desdemona'nın öldürülmesinin öncesinde tuhaf bir ant içme vardır; Othello ile Iago diz çökerler; bundan başka Shakespeare'in Othello'su zencidir, Mağribi değil. Karakterin bütünlüğünü bozan, onu yapaylaştıran aşırılıklar, abartılardır bunlar ve hiçbiri özgün metinde, İtalyan novellasında yoktur. Yine novellada Othello'nun kıskançlık gerekçelerinin Shakespeare'in oyunundan çok daha doğal olduğunu görürüz. Novellada Kassio, mendilin kime ait olduğunu bilerek, mendili geri vermek için gider Desdemona'ya; ama evin arka kapısına yaklaştığında Othello'nun geldiğini görür ve kaçar. Othello koşarak uzaklaşan Kassio'yu görür ve bu da onun kuşkularını haklı olarak büsbütün artırır. Othello'nun kıskançlığına anlamlı bir açıklama getiren bu çok önemli rastlantı Shakespeare'de yoktur. Shakespeare'de kıskançlık yalnızca Iago'nun hep başarıyla sonuçlanan dalaverelerine ve sinsi, hain sözlerine dayandırılmıştır. (Othello da nedense körü körüne inanır bu sözlere.) Othello'nun uyuyan Desdemona'nın başında söylediği sözler (onun canlı değil, ölü olmasını nasıl da arzu edermiş, o onu ölüyken de sevebilirmiş ve şimdi kendisini güzel bir koku gibi nasıl da derin derin içine çekebilirmiş vb. vb.) akıl alır gibi değildir. Gerçekten insana "Bu kadarına pes artık!" dedirtecek bir monologdur bu. Sevdiği varlığın canına kıymaya hazırlanan biri böyle sözler söyleyemez; hele hele o cana kıydıktan sonra güneş de, ay da kararsın, yer yarılsın, bu dünya batsın diyemez ve zenci değil, ne olursa olsun -ve ne kadar zenci olursa olsun- cinlere, şeytanlara seslenip gelin kükürt ateşlerinde yakın beni -ve daha neler neler- diyemez. Ve nihayet canına kıyması ne kadar etkisiz olursa olsun -ki özgün metinde bu da yoktur-, yine de belli bir karaktere ilişkin tasavvurları yerle bir eden bir olgudur bu. Eğer gerçekten acı, pişmanlık duyuyorsa, canına kıymayı düşünen biri olarak, ne yapıp eylediklerine ilişkin o sözleri söyleyebilir, ne de Arabistan çöllerindeki ağaçlardan sızan zamklar gibi kendisinin de gözlerinden inci olmuş gözyaşları döküldüğünden söz edebilir. Hele hele bir İtalyan'a söven Türk'ü nasıl tepelediğinden falan hiç söz edemez. Othello'nun içinde fırtınalar koptuğunu, Iago'nun kinayeli sözlerinin de etkisiyle kıskançlıktan gözünün döndüğünü öğreniriz, ancak Desdemona ile sonraki sahnelerinde seyircinin Othello karakterine ilişkin tasavvurları, onun böyle bir karakterle hiç uyuşmayan tumturaklı sözleriyle tekrar tekrar yıkılır, yerle bir olur."
Tolstoy, "SANAT NEDİR?" Çeviren: Mazlum Beyhan sf. 339
(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 349)
*
"Onun en güzel, en başarılı yapıtları sayılan Kral Lear’i, Romeo ve Juliet’i, Hamlet’i, Macbeth’i birbiri ardına okudukça herhangi bir estetik haz almak şurada dursun, karşı konulmaz bir iğrenti, can sıkıntısı ve şaşkınlık duydum." ("Sanat Nedir?" Sayfa 302)
*
"Shakespeare'in oyun kişileri yalnızca zamana ve mekana uymayan, hemen hep imkansız trajik durumları yaşayan insanlar olmakla kalmazlar, aynı zamanda kendi kişiliklerine, karakterlerine özgü olmayan, tümüyle keyfi davranışlar sergilerler. Shakespeare'in oyunlarında karakterlerin çok güzel çizildiği söylenegelmiştir; Shakespeare karakterleri, denilmiştir, hem son derece açık, nettirler, hem de yaşayan insanlar gibi çok yönlüdürler; bunun da ötesinde, bir yandan belli bir insanın özelliklerini yansıtırken, bir yandan da 'genel olarak' bütün özellikleriyle insanı yansıtırlar. Çok duyulan sözlerden biri de Shakespeare karakterlerinin mükemmelliğin doruğu olduğudur. Herkesin hep büyük bir özgüvenle, söz götürmez, itiraz kabul etmez bir gerçeklikmiş gibi yineleyip durduğu bir sözdür bu. Bu sözü kendi adıma da doğrulamak için nice çaba harcadımsa da Shakespeare oyunları bana hep bunun tersini kanıtladı." ("Sanat Nedir?" Sayfa: 332)
*
"Hangi oyunu olursa olsun, herhangi bir Shakespeare oyununu daha okumaya başladığım anda, yüzüme yumruk yemiş gibi hissettiğim şey, bir karakter ortaya çıkarmanın, hadi biricik demeyeyim, ama başlıca öğesi olan 'dil' yokluğudur; o dil ki, herkes kendine ait olanı, kendi karakterine özgü olanı konuşur. Shakespeare'de bu yoktur. Bütün Shakespeare kişileri kendilerine ait olmayan, hep aynı tumturaklı, doğal olmayan Shakespeare diliyle konuşurlar: Bu öyle bir dildir ki, yalnızca o oyun kişisi değil, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir canlı yaratık hiçbir zaman öyle bir dille konuşmaz, konuşamaz."
Tolstoy, "Sanat Nedir?", çev. Mazlum Beyhan, T. İş Bankası Kültür Yayınları, sf. 332
*
"Shakespeare'in karakter yaratma ustası oluşuna kanıt olarak genellikle Lear, Cordelia, Othello, Desdemona, Falstaff, Hamlet gösterilir. Oysa bütün ötekiler gibi bu karakterler de Shakespeare'e ait değil, Shakespeare'in öncellerinden ödünç aldığı karakterlerdir. Ve o bu karakterlere daha bir güç katmak şurada dursun, çoğunu olduğundan daha da cılızlaştırmış, çarpıtmış, iğdiş etmiştir. Bu durum özellikle de şu anda konumuz olan Kral Lear oyunu için böyledir. Adı bizce meçhul bir yazarın King Leir adlı oyunundan almıştır Kral Lear'in konusunu ve kişilerini Shakespeare. Özellikle de Lear ve Cordelia karakterlerini Shakespeare yaratmadığı gibi, asıl oyuna göre bunları alabildiğine sönük, zayıf, kişiliksiz tiplere dönüştürmüştür."
Tolstoy, "SANAT NEDİR?" Çeviren: Mazlum Beyhan sf. 334
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 1. BASKI: Eylül 2007
*
"Ünlü Hamlet'le birlikte bir İtalyan novellasından alınmış Othello için, sonra bütün Antoniuslar, Brutuslar, Kleopatralar, Richardlar ve Shakespeare'in kendinden önce yazılmış, yaratılmış yapıtlardan aldığı bütün öbür Shakespeare karakterleri için de farklı bir durum söz konusu değil. Kendinden önce yazılmış oyun, öykü, roman, kronik, yaşamöyküsü (Plutarkhos) gibi yapıtlarda yaratılmış karakterleri alıp işleyen Shakespeare'in, gözü kapalı Shakespeare övücülerinin öne sürdükleri gibi, bu karakterleri daha gerçekçi kıldığını, daha parlak bir biçimde ortaya çıkardığını söyleyebilmek asla mümkün değil, tam tersine bu karakterleri daha da sönükleştirmiş, hatta Lear'de yaptığı gibi, çoğu kez bu karakterleri onlara özgü olmayan davranışlar içinde göstererek, ama bundan da önemlisi, bu karakterleri kendilerine özgü olmayan, dünyada hiçbir insanın konuşmadığı, konuşamayacağı bir dille konuşturarak resmen yok etmiş, öldürmüştür. Yine Shakespeare'in, -en iyi mi, yoksa en az kötü mü yapıtlarından olan ve yine bitmez tükenmez tumturaklı laflarla dolu-Othello'sundaki tipler de özgün yapıt olan İtalyan novellasındaki tiplerden çok daha sönük, siliktir. Shakespeare'in Othello'su tutaraklıdır; dolayısıyla sahnede sara krizleri tutar. Sonra Shakespeare'de Desdemona'nın öldürülmesinin öncesinde tuhaf bir ant içme vardır; Othello ile Iago diz çökerler; bundan başka Shakespeare'in Othello'su zencidir, Mağribi değil. Karakterin bütünlüğünü bozan, onu yapaylaştıran aşırılıklar, abartılardır bunlar ve hiçbiri özgün metinde, İtalyan novellasında yoktur. Yine novellada Othello'nun kıskançlık gerekçelerinin Shakespeare'in oyunundan çok daha doğal olduğunu görürüz. Novellada Kassio, mendilin kime ait olduğunu bilerek, mendili geri vermek için gider Desdemona'ya; ama evin arka kapısına yaklaştığında Othello'nun geldiğini görür ve kaçar. Othello koşarak uzaklaşan Kassio'yu görür ve bu da onun kuşkularını haklı olarak büsbütün artırır. Othello'nun kıskançlığına anlamlı bir açıklama getiren bu çok önemli rastlantı Shakespeare'de yoktur. Shakespeare'de kıskançlık yalnızca Iago'nun hep başarıyla sonuçlanan dalaverelerine ve sinsi, hain sözlerine dayandırılmıştır. (Othello da nedense körü körüne inanır bu sözlere.) Othello'nun uyuyan Desdemona'nın başında söylediği sözler (onun canlı değil, ölü olmasını nasıl da arzu edermiş, o onu ölüyken de sevebilirmiş ve şimdi kendisini güzel bir koku gibi nasıl da derin derin içine çekebilirmiş vb. vb.) akıl alır gibi değildir. Gerçekten insana "Bu kadarına pes artık!" dedirtecek bir monologdur bu. Sevdiği varlığın canına kıymaya hazırlanan biri böyle sözler söyleyemez; hele hele o cana kıydıktan sonra güneş de, ay da kararsın, yer yarılsın, bu dünya batsın diyemez ve zenci değil, ne olursa olsun -ve ne kadar zenci olursa olsun- cinlere, şeytanlara seslenip gelin kükürt ateşlerinde yakın beni -ve daha neler neler- diyemez. Ve nihayet canına kıyması ne kadar etkisiz olursa olsun -ki özgün metinde bu da yoktur-, yine de belli bir karaktere ilişkin tasavvurları yerle bir eden bir olgudur bu. Eğer gerçekten acı, pişmanlık duyuyorsa, canına kıymayı düşünen biri olarak, ne yapıp eylediklerine ilişkin o sözleri söyleyebilir, ne de Arabistan çöllerindeki ağaçlardan sızan zamklar gibi kendisinin de gözlerinden inci olmuş gözyaşları döküldüğünden söz edebilir. Hele hele bir İtalyan'a söven Türk'ü nasıl tepelediğinden falan hiç söz edemez. Othello'nun içinde fırtınalar koptuğunu, Iago'nun kinayeli sözlerinin de etkisiyle kıskançlıktan gözünün döndüğünü öğreniriz, ancak Desdemona ile sonraki sahnelerinde seyircinin Othello karakterine ilişkin tasavvurları, onun böyle bir karakterle hiç uyuşmayan tumturaklı sözleriyle tekrar tekrar yıkılır, yerle bir olur."
Tolstoy, "SANAT NEDİR?" Çeviren: Mazlum Beyhan sf. 339
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 1. BASKI: Eylül 2007
*
"Yine Shakespeare'in -en iyi mi, yoksa en az kötü mü yapıtlarından olan ve yine bitmez tükenmez tumturaklı laflarla dolu- Othello'sundaki tipler de özgün yapıt olan İtalyan novellasındaki tiplerden çok daha sönük, siliktir. Shakespeare'in Othello'su tutaraklıdır; dolayısıyla sahnede sara krizleri tutar. Sonra Shakespeare'de Desdemona'nın öldürülmesinin öncesinde tuhaf bir ant içme vardır; Othello ile Iago diz çökerler; bundan başka Shakespeare'in Othello'su zencidir, Mağribi değil. Karakterin bütünlüğünü bozan, onu yapaylaştıran aşırılıklar, abartılardır bunlar ve hiçbiri özgün metinde, İtalyan novellasında yoktur. Yine novellada Othello'nun kıskançlık gerekçelerinin Shakespeare'in oyunundan çok daha doğal olduğunu görürüz. Novellada Kassio, mendilin kime ait olduğunu bilerek, mendili geri vermek için gider Desdemona'ya; ama evin arka kapısına yaklaştığında Othello'nun geldiğini görür ve kaçar. Othello koşarak uzaklaşan Kassio'yu görür ve bu da onun kuşkularını haklı olarak büsbütün artırır. Othello'nun kıskançlığına anlamlı bir açıklama getiren bu çok önemli rastlantı Shakespeare'de yoktur. Shakespeare'de kıskançlık yalnızca Iago'nun hep başarıyla sonuçlanan dalaverelerine ve sinsi, hain sözlerine dayandırılmıştır. (Othello da nedense körü körüne inanır bu sözlere.) Othello'nun uyuyan Desdemona'nın başında söylediği sözler (onun canlı değil, ölü olmasını nasıl da arzu edermiş, o onu ölüyken de sevebilirmiş ve şimdi kendisini güzel bir koku gibi nasıl da derin derin içine çekebilirmiş vb. vb.) akıl alır gibi değildir. Gerçekten insana 'Bu kadarına pes artık!' dedirtecek bir monologdur bu. Sevdiği varlığın canına kıymaya hazırlanan biri böyle sözler söyleyemez; hele hele o cana kıydıktan sonra güneş de, ay da kararsın, yer yarılsın, bu dünya batsın diyemez ve zenci değil, ne olursa olsun -ve ne kadar zenci olursa olsun- cinlere, şeytanlara seslenip gelin kükürt ateşlerinde yakın beni -ve daha neler neler- diyemez. Ve nihayet canına kıyması ne kadar etkisiz olursa olsun -ki özgün metinde bu da yoktur-, yine de belli bir karaktere ilişkin tasavvurları yerle bir eden bir olgudur bu. Eğer gerçekten acı, pişmanlık duyuyorsa, canına kıymayı düşünen biri olarak, ne yapıp eylediklerine ilişkin o sözleri söyleyebilir, ne de Arabistan çöllerindeki ağaçlardan sızan zamklar gibi kendisinin de gözlerinden inci olmuş gözyaşları döküldüğünden söz edebilir. Hele hele bir İtalyan'a söven Türk'ü nasıl tepelediğinden falan hiç söz edemez. Othello'nun içinde fırtınalar koptuğunu, Iago'nun kinayeli sözlerinin de etkisiyle kıskançlıktan gözünün döndüğünü öğreniriz, ancak Desdemona ile sonraki sahnelerinde seyircinin Othello karakterine ilişkin tasavvurları, onun böyle bir karakterle hiç uyuşmayan tumturaklı sözleriyle tekrar tekrar yıkılır, yerle bir olur."
Tolstoy, "Sanat Nedir?", çev. Mazlum Beyhan, T. İş Bankası Kültür Yayınları, sf. 340
"Yine Shakespeare'in -en iyi mi, yoksa en az kötü mü yapıtlarından olan ve yine bitmez tükenmez tumturaklı laflarla dolu- Othello'sundaki tipler de özgün yapıt olan İtalyan novellasındaki tiplerden çok daha sönük, siliktir. Shakespeare'in Othello'su tutaraklıdır; dolayısıyla sahnede sara krizleri tutar. Sonra Shakespeare'de Desdemona'nın öldürülmesinin öncesinde tuhaf bir ant içme vardır; Othello ile Iago diz çökerler; bundan başka Shakespeare'in Othello'su zencidir, Mağribi değil. Karakterin bütünlüğünü bozan, onu yapaylaştıran aşırılıklar, abartılardır bunlar ve hiçbiri özgün metinde, İtalyan novellasında yoktur. Yine novellada Othello'nun kıskançlık gerekçelerinin Shakespeare'in oyunundan çok daha doğal olduğunu görürüz. Novellada Kassio, mendilin kime ait olduğunu bilerek, mendili geri vermek için gider Desdemona'ya; ama evin arka kapısına yaklaştığında Othello'nun geldiğini görür ve kaçar. Othello koşarak uzaklaşan Kassio'yu görür ve bu da onun kuşkularını haklı olarak büsbütün artırır. Othello'nun kıskançlığına anlamlı bir açıklama getiren bu çok önemli rastlantı Shakespeare'de yoktur. Shakespeare'de kıskançlık yalnızca Iago'nun hep başarıyla sonuçlanan dalaverelerine ve sinsi, hain sözlerine dayandırılmıştır. (Othello da nedense körü körüne inanır bu sözlere.) Othello'nun uyuyan Desdemona'nın başında söylediği sözler (onun canlı değil, ölü olmasını nasıl da arzu edermiş, o onu ölüyken de sevebilirmiş ve şimdi kendisini güzel bir koku gibi nasıl da derin derin içine çekebilirmiş vb. vb.) akıl alır gibi değildir. Gerçekten insana 'Bu kadarına pes artık!' dedirtecek bir monologdur bu. Sevdiği varlığın canına kıymaya hazırlanan biri böyle sözler söyleyemez; hele hele o cana kıydıktan sonra güneş de, ay da kararsın, yer yarılsın, bu dünya batsın diyemez ve zenci değil, ne olursa olsun -ve ne kadar zenci olursa olsun- cinlere, şeytanlara seslenip gelin kükürt ateşlerinde yakın beni -ve daha neler neler- diyemez. Ve nihayet canına kıyması ne kadar etkisiz olursa olsun -ki özgün metinde bu da yoktur-, yine de belli bir karaktere ilişkin tasavvurları yerle bir eden bir olgudur bu. Eğer gerçekten acı, pişmanlık duyuyorsa, canına kıymayı düşünen biri olarak, ne yapıp eylediklerine ilişkin o sözleri söyleyebilir, ne de Arabistan çöllerindeki ağaçlardan sızan zamklar gibi kendisinin de gözlerinden inci olmuş gözyaşları döküldüğünden söz edebilir. Hele hele bir İtalyan'a söven Türk'ü nasıl tepelediğinden falan hiç söz edemez. Othello'nun içinde fırtınalar koptuğunu, Iago'nun kinayeli sözlerinin de etkisiyle kıskançlıktan gözünün döndüğünü öğreniriz, ancak Desdemona ile sonraki sahnelerinde seyircinin Othello karakterine ilişkin tasavvurları, onun böyle bir karakterle hiç uyuşmayan tumturaklı sözleriyle tekrar tekrar yıkılır, yerle bir olur."
Tolstoy, "Sanat Nedir?", çev. Mazlum Beyhan, T. İş Bankası Kültür Yayınları, sf. 340
*
"Novelladaki eş değeriyle karşılaştırıldığında pek de uygun sayılamayacak değişikliklere uğratılmış olmasına karşın, yine de karakter düzeyine yükselebilen bir tip olduğu söylenebilir Othello'nun. Öbür bütün kişilerse, Shakespeare tarafından tanınmaz hale getirilmiş, bozulmuştur.
Shakespeare'in Iago'su, tam bir kötülükçüdür: Sahtekar, yalancı, hırsız, haris, çıkarcı, Rodrigo'yu soyan, en olanaksız görünen tasarılarını bile bir şekilde gerçekleştirebilen biri... O bakımdan Iago'nun yaşayan, gerçek bir tip olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Peki niye böylesine kötüdür Iago? Shakespeare'e göre bunun birinci nedeni, Othello'nun ona istediği yeri vermemiş olmasına duyduğu öfkedir; ikincisi Othello'nun karısıyla ilişkisi olduğundan kuşkulanmasıdır; üçüncüsü de kendi sözleriyle söyleyecek olursak, Desdemona'ya duyduğu tuhaf sevgidir. Doğrusu epey neden var, ama hiçbiri yeterince açık değil. Novellada ise tek bir neden var, ama alabildiğine açık, yalın, belirgin: Iago'nun Desdemona'ya duyduğu tutkulu aşk; öyle bir aşk ki, daha sonra sevdiği kadının Mağribi'yi ona tercih etmesiyle hem Desdemona'ya, hem Othello'ya karşı korkunç bir nefrete dönüşecektir. Iago'nun, Desdemona'nın aşk vaadleriyle aldatıp durduğu, Kassio'yu sarhoş etmesini, kızdırıp çileden çıkarmasını, sonra da öldürmesini istediği Rodrigo ise tümüyle gereksiz, yapay, doğaldışı bir tip. Görevi adeta yazarın aklına esen her şeyi dile getirmek olan Emilia keza, canlı, yaşayan bir tip olmaktan çok uzak.
'Ya Falstaff, insana parmak ısırtan Falstaff?' dediklerini görür gibiyim gözü kapalı Shakespeare hayranlarının. "Onun da hayatta karşılığı olmayan, yaşamayan biri olduğu, onun da bilinmeyen bir yazarın yapıtından alınmış, üstelik de bozulmuş, cılızlaştırılmış bir tip olduğu söylenemez herhalde?"
Falstaff da bütün öbür Shakespeare tipleri gibi, bilinmeyen bir yazarın bir dram ya da komedisinden alınmıştır. Bir dükün dostu olan Oldcastle adında, gerçekten yaşamış bir tarihsel kişilik üzerine yazılmıştır bu eser. Oldcastle, bir zamanlar din değiştirmekle suçlanmış ve dostu dük kendisinin yardımına gelmişti. Oldcastle bir başka kez de dinsel inancını Katoliklikle değiştirmeyi reddettiği için suçlanmış, mahkum olmuş ve ateşte yakılmıştı. Evet, Katolik topluma yaranmak için bilinmeyen bir yazar tarafından Oldcastle üzerine yazılmış, dini uğruna acılar çeken bu çilekeşi hicveden ve onu dükün işret arkadaşı, pis bir adam olarak gösteren bir yapıttır Falstaff! Ve Shakespeare bu eski komediden yalnızca Falstaff tipini değil, onu gülünç durumda sergileyen bütün öbür öğeleri de almıştır. Bu tipin yer aldığı ilk Shakespeare oyunlarında adı bile değiştirilmemişti tipin ve Oldcastle olarak geçmişti... Daha sonra, Elizabeth döneminde Protestanlık yeniden üstün din haline gelince, Katolikliğe karşı savaşım vermiş bir çilekeşi gülünç göstermek uygun düşmeyeceği için -ve ayrıca Oldcastle'ın yakınları durumu protesto ettikleri için- Shakespeare Oldcastle adını, yine bir tarihsel ad olan, numaralar çevirip savaş alanından kaçan Falstaff'la değiştirmiştir."
"Novelladaki eş değeriyle karşılaştırıldığında pek de uygun sayılamayacak değişikliklere uğratılmış olmasına karşın, yine de karakter düzeyine yükselebilen bir tip olduğu söylenebilir Othello'nun. Öbür bütün kişilerse, Shakespeare tarafından tanınmaz hale getirilmiş, bozulmuştur.
Shakespeare'in Iago'su, tam bir kötülükçüdür: Sahtekar, yalancı, hırsız, haris, çıkarcı, Rodrigo'yu soyan, en olanaksız görünen tasarılarını bile bir şekilde gerçekleştirebilen biri... O bakımdan Iago'nun yaşayan, gerçek bir tip olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Peki niye böylesine kötüdür Iago? Shakespeare'e göre bunun birinci nedeni, Othello'nun ona istediği yeri vermemiş olmasına duyduğu öfkedir; ikincisi Othello'nun karısıyla ilişkisi olduğundan kuşkulanmasıdır; üçüncüsü de kendi sözleriyle söyleyecek olursak, Desdemona'ya duyduğu tuhaf sevgidir. Doğrusu epey neden var, ama hiçbiri yeterince açık değil. Novellada ise tek bir neden var, ama alabildiğine açık, yalın, belirgin: Iago'nun Desdemona'ya duyduğu tutkulu aşk; öyle bir aşk ki, daha sonra sevdiği kadının Mağribi'yi ona tercih etmesiyle hem Desdemona'ya, hem Othello'ya karşı korkunç bir nefrete dönüşecektir. Iago'nun, Desdemona'nın aşk vaadleriyle aldatıp durduğu, Kassio'yu sarhoş etmesini, kızdırıp çileden çıkarmasını, sonra da öldürmesini istediği Rodrigo ise tümüyle gereksiz, yapay, doğaldışı bir tip. Görevi adeta yazarın aklına esen her şeyi dile getirmek olan Emilia keza, canlı, yaşayan bir tip olmaktan çok uzak.
'Ya Falstaff, insana parmak ısırtan Falstaff?' dediklerini görür gibiyim gözü kapalı Shakespeare hayranlarının. "Onun da hayatta karşılığı olmayan, yaşamayan biri olduğu, onun da bilinmeyen bir yazarın yapıtından alınmış, üstelik de bozulmuş, cılızlaştırılmış bir tip olduğu söylenemez herhalde?"
Falstaff da bütün öbür Shakespeare tipleri gibi, bilinmeyen bir yazarın bir dram ya da komedisinden alınmıştır. Bir dükün dostu olan Oldcastle adında, gerçekten yaşamış bir tarihsel kişilik üzerine yazılmıştır bu eser. Oldcastle, bir zamanlar din değiştirmekle suçlanmış ve dostu dük kendisinin yardımına gelmişti. Oldcastle bir başka kez de dinsel inancını Katoliklikle değiştirmeyi reddettiği için suçlanmış, mahkum olmuş ve ateşte yakılmıştı. Evet, Katolik topluma yaranmak için bilinmeyen bir yazar tarafından Oldcastle üzerine yazılmış, dini uğruna acılar çeken bu çilekeşi hicveden ve onu dükün işret arkadaşı, pis bir adam olarak gösteren bir yapıttır Falstaff! Ve Shakespeare bu eski komediden yalnızca Falstaff tipini değil, onu gülünç durumda sergileyen bütün öbür öğeleri de almıştır. Bu tipin yer aldığı ilk Shakespeare oyunlarında adı bile değiştirilmemişti tipin ve Oldcastle olarak geçmişti... Daha sonra, Elizabeth döneminde Protestanlık yeniden üstün din haline gelince, Katolikliğe karşı savaşım vermiş bir çilekeşi gülünç göstermek uygun düşmeyeceği için -ve ayrıca Oldcastle'ın yakınları durumu protesto ettikleri için- Shakespeare Oldcastle adını, yine bir tarihsel ad olan, numaralar çevirip savaş alanından kaçan Falstaff'la değiştirmiştir."
Tolstoy, "SANAT NEDİR?" Çeviren: Mazlum Beyhan sf. 341
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 1. BASKI: Eylül 2007
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 1. BASKI: Eylül 2007
*
"İstedikleri kadar övsünler, eşi benzeri olmayan üstünlükler yükleyerek yere göğe koyamasınlar, Shakespeare bir sanatçı değildir ve yapıtları sanatsal özden yoksundur. Nasıl ritim duygusu olmadan müzisyen olunamazsa, ölçü duygusu olmadan da sanatçı olunamaz."
"İstedikleri kadar övsünler, eşi benzeri olmayan üstünlükler yükleyerek yere göğe koyamasınlar, Shakespeare bir sanatçı değildir ve yapıtları sanatsal özden yoksundur. Nasıl ritim duygusu olmadan müzisyen olunamazsa, ölçü duygusu olmadan da sanatçı olunamaz."
(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 349)
*
"En büyük övücülerinin açıklamalarının da gösterdiği gibi, Shakespeare oyunları içerik olarak hiç değişmeyen, son derece sıradan bir dünya görüşünü dile getirir. Bu dünya görüşü, güçlülerin görünür yüksekliğini gerçek üstünlük olarak değerlendirir, çalışan yığınları, işçi sınıfını küçük görür; var olan düzeni değiştirmeye yönelik hem dinsel, hem insani heves ve arzuları yadsır."
(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 358)
*
"Bir dizi rastlantı geçen yüzyılın felsefi düşünce ve sanat yasaları diktatörü Goethe'nin Shakespeare'i övmesini sağladı; diktatörün bu övgülerini havada kapan sanat eleştirmenleri de çalakalem uzun ve dumanlı yazılar, quasi bilimsel makaleler döktürmeye giriştiler ve Avrupa'da insanların büyük çoğunluğu Shakespeare'le yatıp Shakespeare'le kalkmaya başladı. Halkın bu büyük ilgisine karşılık vermek isteyen eleştirmenler, birbirleriyle rekabet de ederek Shakespeare hakkında yeni yeni yazılar yazdılar; böylece okurların ve tiyatro izleyicilerinin hayranlıkları büsbütün pekişti ve Shakespeare'in ünü bir çığ gibi büyüyerek günümüzde resmen çılgınlık düzeyine ulaştı; bir tür hipnoz uygulandı zihinler üzerinde, bilinçler telkinle şekillendirildi; bir çılgınlık halini alan bu büyük ünün temelini de bu hipnoz oluşturdu."
(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 370)
*
"Telkin* her zaman yalandır; ve her yalan kötüdür. Gerçekten de, 'Shakespeare'in yapıtları yücedir, hem estetik, hem etik mükemmeliyetin doruğuna ulaşmış dâhiyane yapıtlardır'
şeklindeki telkinler insanlara büyük zarar vermiştir, bugün de vermeyi sürdürmektedir."
*Telkin -Rusçası: vnuşenie- Bilincini, istencini etkileyerek birine bir düşünce ya da davranışı benimsetme karşılığı kullanıyorum bu sözcüğü. (Çev.)
(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 371)
*
"En önemlisi de Shakespeare'in bütün yapıtlarından yayılan ahlakdışı dünya görüşünü benimseyerek iyiyi kötüden ayırma yeteneğini yitirir. Böylece de değersiz, sanatla ilgisiz, yalnızca ahlakdışı da değil, doğrudan doğruya ahlaksız şeyler üretmiş bir yazarı yüceltme yalanı yapacağını yapmış, vuracağı ölümcül darbeyi vurmuş olur."
(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 375)
HAYATI (16.-17. Yüzyıl)
William Shakespeare orta-batı İngiltere’de Warwickshire vilayetinin Stratford-on-Avon kasabasında doğmuştur. Stratford, Avon nehrinin kuzey kıyısına kurulmuş 1500 nüfuslu bir kasabaydı. Burada o devirde dokumacılık, dericilik, ayakkabıcılık, demircilik ve halıcılık gibi işlerin geliştiği anlaşılıyor. Kasabanın Oxford ve Londra ile yol irtibatı vardı.
Kasabada orta derecede eğitim veren ve “Grammar School” denilen, bir okul bulunuyordu. İşte Shakespeare’in çocukluğu ve gençliği böyle bir çevrede geçmiştir. Shakespeare’in babası John Shakespeare’in Stratford‘un yerlisi olmadığı anlaşılıyor, çünkü kasabanın doğum kayıtlarında böyle bir isme rastlanmıyor. John Shakespeare ismine ilk olarak 29 Nisan 1552 tarihinde rastlıyoruz; bu da onun izin almadan evinin önüne çöp yığdığından dolayı 1 şilin cezaya çarptırıldığı hakkındaki bir kayıtta görülüyor. Shakespeare’in babasının kim olduğu, nereden geldiği hakkındaki bütün araştırmalar kesin bir sonuç vermemiştir. XVI. yüzyılda Warwickshire vilayetinde, özellikle Stratford’un kuzeyinde Wroxall ve Rovington gibi yerlerde Shakespeare ismine çok rastlanmaktadır.
Stratford’daki Holy Trinity Kilisesi kütüğünden çıkartılmış olan kayıtlarda William Shakespeare’in vaftiz tarihi 1564 Nisan 26 olarak verilmekte, fakat doğum tarihine rastlanmamaktadır. William Shakespeare’in Mary Arden ile evlenme tarihinin de ne olduğu bilinmemektedir.
John Shakespeare’in ikisi 1556 ve diğer ikisi de 1557 yıllarında olmak üzere Stratford’a dört ev sahibi olduğuna dair kayıtlar vardır: Bunlardan onun işlerinin iyi gittiği ve ekonomik durumunun iyi olduğu sonucu çıkarılabilir. 1565 yılında kasabanın belediye reisi seçilişi de bunun başka bir delilidir. Vesikalarda Shakespeare isminin 20 kadar farklı yazılışına rastlanmaktadır. Shakespeare’in kendi ismini “Shakspere” şeklinde yazdığını, fakat vasiyetnamesinde imzasını “Shakespeare” şeklinde attığını görüyoruz. Londra’daki resmi vesika ve kayıtlarda bu ismin daha ziyade “Shakespeare” şeklinde yazıldığı, fakat Stratford’da “Shack-“ ve “Shax-” şekillerinin daha yaygın olduğu anlaşılıyor. “Shakespeare” ismi “Sallanan Mızrak” anlamına gelmektedir. Buna dayanarak Shakespeare’i sevenler onun aile sembolünü elle sallanan bir mızrak olarak gösterirler.
William Shakespeare’in çocukluğu hakkında çok az bilgiye sahibiz, bunların hemen hepsi de bazı tahminlerden ibarettir. 10 Nisan 1693 tarihinde Warwickhire’dan Mr. Dowdall isminde birinin kuzeni Mr. Southwell’e yazdığı mektupta Shakespeare’in gençliğinde bir kasap çırağı olduğu kaydedilmektedir. Mektupta aynen şöyle denmektedir:
“Bu memlekette ziyaret ettiğim en ilgi çekici yer Stratford Super Avon’dur. Orada trajedi yazarımız Mr. Shakespeare’in resmini gördüm. Heykelinin dikili olduğu duvarın yanında sade bir taş var. Bu taşın üzerinde ölümünden az evvel yazdığı mezar kitabesi var, bunun altında da kendisi gömülü.
ESERLERİ
1590—91 Henry VI, Kısım 2 1594
1590—91 Henry VI, Kısım 3 1594
1591—92 Henry Vı, Kısım 1 1623
1592—93 Richard III 1597
1592—93 Comedy of Errors 1623
1593—94 Titus Andronicus 1594
1593—94 Taming of the Shrew 1623
1594—95 Two Gentlemen of Verona 1623
1594—95 Love’s Labour’s Lost 1598
1594—95 Romeo and Juliet 1597
1595—96 Richard II 1697
1595—96 A Midsummer Night’s Dream 1600
1596—97 King John 1623
1596—97 The Merchant of Venice 1600
1597—98 Henry IV (Kısım 1) 1598
1597—98 Henry IV (Kısım 2) 1600
1598—99 Much Ado About Nothing 1600
1598—99 Henry V 1600
1599—1600 Julius Caesar 1623
1599—1600 As You Like İt 1623
1599—1600 Tmelfth Night 1623
1600—01 Hamlet 1603
1600—01 The Merry Wives of Windsor 1602
1601—02 Troilus and Cressida 1609
1602—03 All’s Weil Ihat Ends Weli 1623
1604—05 Measure for Measure 1623
1604—05 Othello 1622
1605—06 King Lear 1608
1605—06 Macbeth 1623
1606—07 Antony and Cleopatra 1623
1607—08 Coriolanus 1623
1607—08 Yimon of Athens 1623
1608—09 Pericles 1609
1609—10 Cymbeline 1623
1610—11 The Winter’s Tale 1623
1611—12 The Tempest 1623
1612—13 Henry VIII 1623
1612—13 The Two JVoble Kinsmen 1634
(Kaynak: Antoloji)
(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 358)
*
"Bir dizi rastlantı geçen yüzyılın felsefi düşünce ve sanat yasaları diktatörü Goethe'nin Shakespeare'i övmesini sağladı; diktatörün bu övgülerini havada kapan sanat eleştirmenleri de çalakalem uzun ve dumanlı yazılar, quasi bilimsel makaleler döktürmeye giriştiler ve Avrupa'da insanların büyük çoğunluğu Shakespeare'le yatıp Shakespeare'le kalkmaya başladı. Halkın bu büyük ilgisine karşılık vermek isteyen eleştirmenler, birbirleriyle rekabet de ederek Shakespeare hakkında yeni yeni yazılar yazdılar; böylece okurların ve tiyatro izleyicilerinin hayranlıkları büsbütün pekişti ve Shakespeare'in ünü bir çığ gibi büyüyerek günümüzde resmen çılgınlık düzeyine ulaştı; bir tür hipnoz uygulandı zihinler üzerinde, bilinçler telkinle şekillendirildi; bir çılgınlık halini alan bu büyük ünün temelini de bu hipnoz oluşturdu."
(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 370)
*
"Telkin* her zaman yalandır; ve her yalan kötüdür. Gerçekten de, 'Shakespeare'in yapıtları yücedir, hem estetik, hem etik mükemmeliyetin doruğuna ulaşmış dâhiyane yapıtlardır'
şeklindeki telkinler insanlara büyük zarar vermiştir, bugün de vermeyi sürdürmektedir."
*Telkin -Rusçası: vnuşenie- Bilincini, istencini etkileyerek birine bir düşünce ya da davranışı benimsetme karşılığı kullanıyorum bu sözcüğü. (Çev.)
(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 371)
*
"En önemlisi de Shakespeare'in bütün yapıtlarından yayılan ahlakdışı dünya görüşünü benimseyerek iyiyi kötüden ayırma yeteneğini yitirir. Böylece de değersiz, sanatla ilgisiz, yalnızca ahlakdışı da değil, doğrudan doğruya ahlaksız şeyler üretmiş bir yazarı yüceltme yalanı yapacağını yapmış, vuracağı ölümcül darbeyi vurmuş olur."
(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 375)
***
William Shakespeare
William Shakespeare
HAYATI (16.-17. Yüzyıl)
William Shakespeare orta-batı İngiltere’de Warwickshire vilayetinin Stratford-on-Avon kasabasında doğmuştur. Stratford, Avon nehrinin kuzey kıyısına kurulmuş 1500 nüfuslu bir kasabaydı. Burada o devirde dokumacılık, dericilik, ayakkabıcılık, demircilik ve halıcılık gibi işlerin geliştiği anlaşılıyor. Kasabanın Oxford ve Londra ile yol irtibatı vardı.
Kasabada orta derecede eğitim veren ve “Grammar School” denilen, bir okul bulunuyordu. İşte Shakespeare’in çocukluğu ve gençliği böyle bir çevrede geçmiştir. Shakespeare’in babası John Shakespeare’in Stratford‘un yerlisi olmadığı anlaşılıyor, çünkü kasabanın doğum kayıtlarında böyle bir isme rastlanmıyor. John Shakespeare ismine ilk olarak 29 Nisan 1552 tarihinde rastlıyoruz; bu da onun izin almadan evinin önüne çöp yığdığından dolayı 1 şilin cezaya çarptırıldığı hakkındaki bir kayıtta görülüyor. Shakespeare’in babasının kim olduğu, nereden geldiği hakkındaki bütün araştırmalar kesin bir sonuç vermemiştir. XVI. yüzyılda Warwickshire vilayetinde, özellikle Stratford’un kuzeyinde Wroxall ve Rovington gibi yerlerde Shakespeare ismine çok rastlanmaktadır.
Stratford’daki Holy Trinity Kilisesi kütüğünden çıkartılmış olan kayıtlarda William Shakespeare’in vaftiz tarihi 1564 Nisan 26 olarak verilmekte, fakat doğum tarihine rastlanmamaktadır. William Shakespeare’in Mary Arden ile evlenme tarihinin de ne olduğu bilinmemektedir.
John Shakespeare’in ikisi 1556 ve diğer ikisi de 1557 yıllarında olmak üzere Stratford’a dört ev sahibi olduğuna dair kayıtlar vardır: Bunlardan onun işlerinin iyi gittiği ve ekonomik durumunun iyi olduğu sonucu çıkarılabilir. 1565 yılında kasabanın belediye reisi seçilişi de bunun başka bir delilidir. Vesikalarda Shakespeare isminin 20 kadar farklı yazılışına rastlanmaktadır. Shakespeare’in kendi ismini “Shakspere” şeklinde yazdığını, fakat vasiyetnamesinde imzasını “Shakespeare” şeklinde attığını görüyoruz. Londra’daki resmi vesika ve kayıtlarda bu ismin daha ziyade “Shakespeare” şeklinde yazıldığı, fakat Stratford’da “Shack-“ ve “Shax-” şekillerinin daha yaygın olduğu anlaşılıyor. “Shakespeare” ismi “Sallanan Mızrak” anlamına gelmektedir. Buna dayanarak Shakespeare’i sevenler onun aile sembolünü elle sallanan bir mızrak olarak gösterirler.
William Shakespeare’in çocukluğu hakkında çok az bilgiye sahibiz, bunların hemen hepsi de bazı tahminlerden ibarettir. 10 Nisan 1693 tarihinde Warwickhire’dan Mr. Dowdall isminde birinin kuzeni Mr. Southwell’e yazdığı mektupta Shakespeare’in gençliğinde bir kasap çırağı olduğu kaydedilmektedir. Mektupta aynen şöyle denmektedir:
“Bu memlekette ziyaret ettiğim en ilgi çekici yer Stratford Super Avon’dur. Orada trajedi yazarımız Mr. Shakespeare’in resmini gördüm. Heykelinin dikili olduğu duvarın yanında sade bir taş var. Bu taşın üzerinde ölümünden az evvel yazdığı mezar kitabesi var, bunun altında da kendisi gömülü.
ESERLERİ
1590—91 Henry VI, Kısım 2 1594
1590—91 Henry VI, Kısım 3 1594
1591—92 Henry Vı, Kısım 1 1623
1592—93 Richard III 1597
1592—93 Comedy of Errors 1623
1593—94 Titus Andronicus 1594
1593—94 Taming of the Shrew 1623
1594—95 Two Gentlemen of Verona 1623
1594—95 Love’s Labour’s Lost 1598
1594—95 Romeo and Juliet 1597
1595—96 Richard II 1697
1595—96 A Midsummer Night’s Dream 1600
1596—97 King John 1623
1596—97 The Merchant of Venice 1600
1597—98 Henry IV (Kısım 1) 1598
1597—98 Henry IV (Kısım 2) 1600
1598—99 Much Ado About Nothing 1600
1598—99 Henry V 1600
1599—1600 Julius Caesar 1623
1599—1600 As You Like İt 1623
1599—1600 Tmelfth Night 1623
1600—01 Hamlet 1603
1600—01 The Merry Wives of Windsor 1602
1601—02 Troilus and Cressida 1609
1602—03 All’s Weil Ihat Ends Weli 1623
1604—05 Measure for Measure 1623
1604—05 Othello 1622
1605—06 King Lear 1608
1605—06 Macbeth 1623
1606—07 Antony and Cleopatra 1623
1607—08 Coriolanus 1623
1607—08 Yimon of Athens 1623
1608—09 Pericles 1609
1609—10 Cymbeline 1623
1610—11 The Winter’s Tale 1623
1611—12 The Tempest 1623
1612—13 Henry VIII 1623
1612—13 The Two JVoble Kinsmen 1634
(Kaynak: Antoloji)