Ahmet Altan
Ben, bana karşı düzenlenen LİNÇ KAMPANYASI ile ilelebet susturulmak istendiğimden bu yana, hayatımın odak noktasına güvenlik görevlilerini, polisleri, mübaşirleri, katipleri, kalem müdürlerini, savcıları, yargıçları koymak zorunda kaldım.
Ben, LİNÇ KAMPANYASI ile susturulmak istendiğimden bu yana, benimle birlikte, "Theope" adlı oyunun yazarı ve "Ölüleri Gömün" oyununun çevirmeni Coşkun Büktel'in sanatsal ifade olanaklarını ilelebet ilga ve imhâ etmek isteyen 1100 kişilik kişiliksiz alçak kişiyle uğraşırken, hukuksal konulardaki yazıları öncelikle okuyor, bu yazıları mutlaka değerlendiriyorum.
Ben, LİNÇ KAMPANYASI ile dilsiz, elsiz, gözsüz, kulaksız bırakılmak istendiğim ândan başlayarak, bireyin bireye, devletin bireye, devletin devlete yaptığı işkencelere daha fazla duyarlılık göstermeye, bu konularda duyarlılık oluşturmaya başladım.
Ben, pornografiyi emekçi halka edebiyat diye yutturan Ahmet Altan'ın yazılarını bile kılı kırka yararak okumakla birlikte, bu yazılardaki somut gerçeklerin, benim okurlarım tarafından da bilinmesine büyük bir gayret gösterme niyetini taşıyorum.
Ben, doğam gereği, sadece ve yalnızca kendi LİNÇÇİ alçaklarım ile değil, bütün LİNÇÇİ kişilerle hesaplaşmak zorundayım.
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
İşkence ve dava
Ahmet Altan
Biz, “işkencecilikten mahkûm polisi terfi ettirdiler” dedik.
Başbakan, kurnazca gerçekleri saptırmaya çalışıp “mahkûm olmadı” dedi ve mahkemenin verdiği kararla, Yargıtay’ın “bu ceza eksik” diye kararı bozmasını görmezden geldi.
Bizim devletin klasik numarasıyla davayı “zamanaşımına uğratmasını” halka “mahkûmiyet yok” diye anlattı.
“Ben polisimi yedirmem” dedi.
Bilin bakalım sonra ne oldu?
Bizim arkadaşlarımız hakkında “polis şefini teröre hedef göstermekten” savcılık soruşturma açtı.
Tuncer Köseoğlu, Mehmet Baransu, Melih Altınok, Tuğba Tekerek, Burhan Ekinci, Sümeyra Tansel, Adnan Keskin, Hüseyin Özkaya ifadeye çağrıldı.
Dindar AKP iktidarını, o iktidarı “her şey ne kadar da güzel Allah’ım” diye destekleyen dindar yazarları kutlarım.
Bu ülkede dindarlık bu hâle geldi demek.
İşkenceciyi terfi ettirmek serbest, “işkenceciler terfi ettiriliyor” demek yasak.
AKP iktidarının vardığı son merhale bu.
AKP’nin “dindar” yazarlarının alkışladığı durum da bu.
Terörle Mücadele’nin başına getirilen görevlinin “işkenceden mahkûm” olduğunu söylersen o adamı teröre hedef göstermiş oluyorsun.
Şikâyet dilekçesinde işkencecilik reddedilmiyor, sadece bunun söylenmemesi isteniyor.
İşkenceciyi terfi ettirecekler ama gazeteciler susacak.
Asr-ı Saadet’te de durum bu muydu, işkencecileri terfi ettirip, “işkencecileri terfi ettiriyorlar”diyeni susturuyorlar mıydı?
İşkencecilik serbest miydi o zamanlar?
Peki, ya Hazreti Ömer, adaleti işkenceciler eliyle mi arıyordu?
Siz nasıl dindarsınız gerçekten?
Ramazan’da oruç tutup, başınızı örtmek yetiyor mu dindar olmaya?
Siz çok seversiniz dinî meselleri, bana bir tane “işkencecileri yücelten” mesel anlatsanıza.
Kuran’dan, hadisten, İcma’dan, içtihattan “işkenceciliği” savunan bir örnek göstersenize.
Hukuktan, yasadan da konuşacağız ama önce sizin vicdanınızdan, dindarlığınızdan, dindar kisvenizle yaptıklarınızla dini kirletmenizden bir konuşalım.
Ne zaman bu kadar sahtekâr oldunuz siz?
Hep mi böyleydiniz yoksa iktidarın nimetleri mi sizi böyle yaptı?
Başbakan kendisini eleştiren herkesi susturmak istiyor.
Savcılarıyla geliyor, gazeteleriyle geliyor, tetikçileriyle geliyor, andıççılarıyla geliyor, apaçık tehditleriyle geliyor.
Bu yaptıklarınızın neredeyse aynısının yapıldığı bir dönem var ama o Asr-ı Saadet değil, o 28 Şubat.
Siz niye şikâyetçiydiniz 28 Şubat’tan?
Bugün onların yaptıklarının aynısını yapıyorsunuz.
Generallerin dindar olmaması mıydı derdiniz?
Eh artık dindarlar, Ramazan’da su içmiyorlar.
Sorun yok, generallerinizle kucak kucağa kendi 28 Şubat’ınızı gerçekleştirebilirsiniz.
Açın davalarınızı, andıçlar yayınlayın, iftiralar atın, “dindarların 28 Şubat’ı bin yıl sürecek” diye demeçler verin.
Hiçbir 28 Şubat, dincisi de laikçisi de bin yıl sürmez merak etmeyin.
Böyle devam ederseniz sizinki de sürmeyecek.
Bu toplumun bir vicdanı var.
28 Şubat’ın generalleri gibi siz de bu toplumun vicdanı yok sanıyorsunuz.
Yanılıyorsunuz.
Yanıldığınızı göreceksiniz.
İşkenceciyi terfi ettireceksiniz, bunu söyleyeni üç yıl hapse attırmak için soruşturma başlatacaksınız, bunu da bu halkın vicdanına kabul ettireceksiniz, öyle mi?
Savunun işkencecinizi.
Savunun işkencecileri terfi ettirip, bunu söyleyen gazeteciyi hapse attırmak isteyen iktidarınızı.
Savunun savcılarınızı.
“Yargıya gerekeni söyleyin”, söyleyin de “işkenceci terfi ettirildi” diyeni hapse atsınlar.
28 Şubatçılar da “yargıya gerekeni söylüyorlardı”, dava üstüne dava açıyorlardı.
Siz de aynısını yapıyorsunuz.
Andıçlar yayınlıyorlardı.
Siz de yayınlıyorsunuz.
Hedef gösteriyorlardı.
Siz de gösteriyorsunuz.
Yalan söylüyorlardı.
Siz de söylüyorsunuz.
Sizin generallerinizden korkmadık, sizden de korkmayız.
Bu gazetenin gencecik çocuklarından bir tanesinin bile yüreğinde korkunun kırıntısını yaratamazsınız.
Onlar niye korkacak?
Siz korkun.
Uludere’den korkun, Suriye’de düşen uçaktan korkun, işkencecileri terfi ettirmekten korkun, “yargıya gerekeni yapmasını söylemekten” korkun, Hrant Dink’in katillerini ortaya çıkarmamaktan korkun, yabancı silahlı adamları Meclis’ten habersiz barındırıp desteklemekten korkun.
Biz 28 Şubat’ta da yargılandık.
Bugün de yargılanırız.
28 Şubatçılar yargılanıyor.
Siz de yargılanırsınız.
Onlar yargılanmayacaklarını sanıyorlardı.
Siz de öyle sanıyorsunuz.
Onlar yargılanabileceklerini gördüler.
Böyle giderse siz de göreceksiniz.
Savcılar gencecik gazetecileri çağırsınlar, davalar açsınlar, susturmaya uğraşsınlar, sizin gazetecileriniz, dalkavuklarınız, tetikçileriniz, andıççılarınız hedef göstersin onları.
Kendi 28 Şubatınızı yapın.
Adını da “postmodern dindarlık” koyarsınız yaptıklarınızın.
Bildiğimiz dindarlığa hiç benzemiyor çünkü bu yaptıklarınız.
(Kaynak: Düzce Yerel Haber)