5 Ağustos 2012 Pazar

LİNÇ KAMPANYASI RUHANÎ LİDERİ, "THEOPE" İFTİRACISI, SHAKESPEARE ÇOCUĞU PROF. DR. ÖZDEMİR NUTKU'NUN ÇEVİRDİĞİ HİÇBİR KİTABI ASLA OKUMADIĞIMIZ GİBİ, SAHTE DUYGULAR ÜRETMEK İÇİN KENDİNDEN ÖNCE YAZILMIŞ O GÜZELİM SANAT YAPITLARINI HIZLA ÇALIP ŞİMŞEK HIZIYLA KİRLETEREK, BU YAPITLARIN EMEKÇİ İNSANLIK TARİHİNE VEREBİLECEĞİ GÜZELLİK DUYGUSUNUN İÇERİSİNE EDEN SAHTEKÂR SHAKESPEARE'İN (MAĞRİBİ'Yİ ZENCİ YAPAN) "OTHELLO"SUNU ASLA VE KESİNLİKLE OKUMUYORUZ!

Türkiye tiyatrosu, tepeden tırnağa vıcık vıcık olmuş durumda. 400 yıldır dünya tiyatro sahnelerini kirleten Shakespeare'le hesaplaşabilecek, Shakespeare'i üzerinden silkeleyebilecek bir güce sahip olamayan Türkiye tiyatrosu, bükemediği Shakespeare'in bileğini öpmenin, temizleyemediği Shakespeare'in kıçını yalamanın, anlamadığı Shakespeare'in sözlerini birer "ayet" gibi görmenin mecburi istikametinde seyrüsefer ediyor. Batı tipli tiyatroyu, Türkiye halklarına kakalamak için kolları sıvayan Türkiye burjuvazisi, Andre Antoine adlı bir Fransız'a İstanbul Şehir Tiyatroları'nı (Darülbedayî-i Osmanî) ve Carl Ebert adlı bir Alman'a Devlet Tiyatroları'nı kurdurması sayesinde, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, tiyatral olarak da kendisini geliştirmek istemiştir.

Boğaziçi Üniversitesi'ni (Robert Kolej) kendisine armağan eden Amerika'ya bağlı ve bağımlı olarak yaşamak zorunda olan Türkiye burjuvazisi, Amerikan tiyatral kültürünün altyapısındaki Shakespeare'in dangalakça oyunlarını Türkiye halklarının dağarcığına boca etmek için, hiçbir zaman sona ermesini istemediği tiyatral bir sıkıyönetim oluşturmuş durumda.

Amerikan emperyalizmi ve onun önceli olan İngiliz egemenliğinin dünya halklarını sömürmesine tiyatral aracılık eden Shakespeare'in sahte duygular içeren oyunları, ülkemizde, daha çok, Robert Koleji ve/ya Boğaziçi Üniversitesi mezunu entelektüeller(?!) tarafından pazara sürülüyor.Yukarıda kapağını gördüğünüz "Othello" oyununu çeviren LİNÇÇİ Shakespeare çocuğu Prof. Dr. Özdemir Nutku da, "İlkokuldan sonra 1942'de Robert Kolej'e girdi. Orta eğitimden sonra 1950'de B.A derecesiyle mezun oldu." 

400 yıldır dünya tiyatro sahnelerini kirleten sahte duygular mimarı William Shakespeare'in osuruk kadar bile değeri olmayan "Othello" oyununu bizlere kakalayan Özdemir Nutku'ya en iyi yanıtı, Lev Tolstoy'un "Sanat Nedir?" adlı kitabından yaptığımız alıntıyla verebileceğimizi düşündüğümüzden, bu kitaptan sizlere küçük bir tadımlık sunuyoruz! 

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz 


***


"Yine Shakespeare'in -en iyi mi, yoksa en az kötü mü yapıtlarından olan ve yine bitmez tükenmez tumturaklı laflarla dolu- Othello'sundaki tipler de özgün yapıt olan İtalyan novellasındaki tiplerden çok daha sönük, siliktir. Shakespeare'in Othello'su tutaraklıdır; dolayısıyla sahnede sara krizleri tutar. Sonra Shakespeare'de Desdemona'nın öldürülmesinin öncesinde tuhaf bir ant içme vardır; Othello ile Iago diz çökerler; bundan başka Shakespeare'in Othello'su zencidir, Mağribi değil. Karakterin bütünlüğünü bozan, onu yapaylaştıran aşırılıklar, abartılardır bunlar ve hiçbiri özgün metinde, İtalyan novellasında yoktur. Yine novellada Othello'nun kıskançlık gerekçelerinin Shakespeare'in oyunundan çok daha doğal olduğunu görürüz. Novellada Kassio, mendilin kime ait olduğunu bilerek, mendili geri vermek için gider Desdemona'ya; ama evin arka kapısına yaklaştığında Othello'nun geldiğini görür ve kaçar. Othello koşarak uzaklaşan Kassio'yu görür ve bu da onun kuşkularını haklı olarak büsbütün artırır. Othello'nun kıskançlığına anlamlı bir açıklama getiren bu çok önemli rastlantı Shakespeare'de yoktur. Shakespeare'de kıskançlık yalnızca Iago'nun hep başarıyla sonuçlanan dalaverelerine ve sinsi, hain sözlerine dayandırılmıştır. (Othello da nedense körü körüne inanır bu sözlere.) Othello'nun uyuyan Desdemona'nın başında söylediği sözler (onun canlı değil, ölü olmasını nasıl da arzu edermiş, o onu ölüyken de sevebilirmiş ve şimdi kendisini güzel bir koku gibi nasıl da derin derin içine çekebilirmiş vb. vb.) akıl alır gibi değildir. Gerçekten insana 'Bu kadarına pes artık!' dedirtecek bir monologdur bu. Sevdiği varlığın canına kıymaya hazırlanan biri böyle sözler söyleyemez; hele hele o cana kıydıktan sonra güneş de, ay da kararsın, yer yarılsın, bu dünya batsın diyemez ve zenci değil, ne olursa olsun -ve ne kadar zenci olursa olsun- cinlere, şeytanlara seslenip gelin kükürt ateşlerinde yakın beni -ve daha neler neler- diyemez. Ve nihayet canına kıyması ne kadar etkisiz olursa olsun -ki özgün metinde bu da yoktur-, yine de belli bir karaktere ilişkin tasavvurları yerle bir eden bir olgudur bu. Eğer gerçekten acı, pişmanlık duyuyorsa, canına kıymayı düşünen biri olarak, ne yapıp eylediklerine ilişkin o sözleri söyleyebilir, ne de Arabistan çöllerindeki ağaçlardan sızan zamklar gibi kendisinin de gözlerinden inci olmuş gözyaşları döküldüğünden söz edebilir. Hele hele bir İtalyan'a söven Türk'ü nasıl tepelediğinden falan hiç söz edemez. Othello'nun içinde fırtınalar koptuğunu, Iago'nun kinayeli sözlerinin de etkisiyle kıskançlıktan gözünün döndüğünü öğreniriz, ancak Desdemona ile sonraki sahnelerinde seyircinin Othello karakterine ilişkin tasavvurları, onun böyle bir karakterle hiç uyuşmayan tumturaklı sözleriyle tekrar tekrar yıkılır, yerle bir olur."


Tolstoy, "Sanat Nedir?", çev. Mazlum Beyhan, T. İş Bankası Kültür Yayınları, sf. 340