Türk eğitim tarihinin en orijinal girişimlerinden biri olan Köy Enstitüleri, üzerinde konuşulması ve yazılması tabu sayılan konulardan biridir bir bakıma. Kemal Tahir, "Bozkırdaki Çekirdek"te, diğer romanlarında da yaptığı gibi bu tabuyu yıkmaya çalışarak Türk toplumunun Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanırken bazı devrimleri yukarıdan aşağıya uygulamak zorunda kalışını gözden geçirir. Nisan 1965'te Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen "Bozkırdaki Çekirdek", dünya eğitim tarihinde de reform olarak değerlendirilen Köy Enstitüleri'ni anlamamıza da yardım edecek bir Kemal Tahir klasiği…
(Kaynak: İlk Nokta)
***
- De bakalım, 275 Malak İlyas, bura nere?
- Kutsal Başkentimiz Ankara'dır öğretmenim!
- Ya siyim siyim yağan?
- Ahmak ıslatandır öğretmenim!
- Güçlü bir esinti bu pisliği sürüp götürmezse n'olur?
- Çoğa varmaz bütün ateşler söner, taş toprak, mal davar, adam
odun birbirine karışır.
- Ulan aferin Malak İlyas! Şimdi beri baksın da, 319 Namık
Atmaca, bunun ne demeğe geldiğini bize açıklasın! Beklemekteyiz! Bekledik! Bilemedi, çünkü dinlemedi. Çabalamakta ki, 404 Selim Aktay'ın kuyruğuna kâğıt iğneleye Kıyametin cıvığı demektir akılsız Atmaca! Sırıtmayalım, sınıftayızdır, kişnemeyelim, toplum bilim dersidir bu!
Somurtkan herif aklından geçirdiklerine gülecek yerde, suratını
büsbütün astı. Çok uzun boylu, kamburca, kara kuruydu, kılıksızdı. Ulus meydanının Zafer Anıtı karşısında, ahmak ıslatanın altında, kafası dik duruyor, bir çalım, Donkişot'a benziyordu.
Lise kasketli bir kız herifin bileklerindeki kelepçeyi, yanındaki silâhlı candarmayı görünce ürktü, bunu güzelliğine yaraştıramamış olmalı ki göğüslerini hışımla gerdi, her adımda topuklarını yarı çevirerek ak yağmurluğuna sıkıca sardığı kalçalarını anaç bir ustalıkla çalkalaya çalkalaya uzaklaştı.
Kelepçeli herif, okula gitme saatinin çoktan geçtiğini düşünmüş,
"Lahavle" anlamına başını sallayarak Anıta dönmüştü.
Anıtın gülle taşıyan köylü karısı da ahmak ıslatana metelik
vermiyordu. Suratının çatkınlığı sırtındaki onbeşlik merminin ağırlığından değil, angaryanın yüz yıllardır bitmek bilmemesindendi.
"Bu nasıl Batı uygarlığı, efendim Atatürk'üm! Sen atlısın, avrat yaya! Beygirin taşıyacağı yükü de ona vurmuşuz!"
(Kaynak: Sosyalist Arşiv)
(Kaynak: İlk Nokta)
***
- De bakalım, 275 Malak İlyas, bura nere?
- Kutsal Başkentimiz Ankara'dır öğretmenim!
- Ya siyim siyim yağan?
- Ahmak ıslatandır öğretmenim!
- Güçlü bir esinti bu pisliği sürüp götürmezse n'olur?
- Çoğa varmaz bütün ateşler söner, taş toprak, mal davar, adam
odun birbirine karışır.
- Ulan aferin Malak İlyas! Şimdi beri baksın da, 319 Namık
Atmaca, bunun ne demeğe geldiğini bize açıklasın! Beklemekteyiz! Bekledik! Bilemedi, çünkü dinlemedi. Çabalamakta ki, 404 Selim Aktay'ın kuyruğuna kâğıt iğneleye Kıyametin cıvığı demektir akılsız Atmaca! Sırıtmayalım, sınıftayızdır, kişnemeyelim, toplum bilim dersidir bu!
Somurtkan herif aklından geçirdiklerine gülecek yerde, suratını
büsbütün astı. Çok uzun boylu, kamburca, kara kuruydu, kılıksızdı. Ulus meydanının Zafer Anıtı karşısında, ahmak ıslatanın altında, kafası dik duruyor, bir çalım, Donkişot'a benziyordu.
Lise kasketli bir kız herifin bileklerindeki kelepçeyi, yanındaki silâhlı candarmayı görünce ürktü, bunu güzelliğine yaraştıramamış olmalı ki göğüslerini hışımla gerdi, her adımda topuklarını yarı çevirerek ak yağmurluğuna sıkıca sardığı kalçalarını anaç bir ustalıkla çalkalaya çalkalaya uzaklaştı.
Kelepçeli herif, okula gitme saatinin çoktan geçtiğini düşünmüş,
"Lahavle" anlamına başını sallayarak Anıta dönmüştü.
Anıtın gülle taşıyan köylü karısı da ahmak ıslatana metelik
vermiyordu. Suratının çatkınlığı sırtındaki onbeşlik merminin ağırlığından değil, angaryanın yüz yıllardır bitmek bilmemesindendi.
"Bu nasıl Batı uygarlığı, efendim Atatürk'üm! Sen atlısın, avrat yaya! Beygirin taşıyacağı yükü de ona vurmuşuz!"
(Kaynak: Sosyalist Arşiv)