Hilmi Bulunmaz, tiyatro tarihini yargılarken, "AVRUPA'NIN EN BÜYÜK ADALET SARAYI"nda yargılanmakla övünüyor! (Fotoğraf: Mesut Alptekin)
T.C.
İSTANBUL
27. SULH CEZA
MAHKEMESİ'ne
DOSYA NO:
2012/943
HAKİM: AHMET
TORUN 40302
KATİP: EREN
ERGEN 141528
İDDİANAME
TARİHİ: 11/06/2012
İDDİANAME
NO: 2012/18525
DAVACI: K.H.
MÜŞTEKİ:
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
SANIK:
MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI
SUÇ: SESLİ
YAZILI VEYA GÖRÜNTÜLÜ BİR İLETİ İLE HAKARET
SUÇ TARİHİ:
11/04/2012
İşim
gereği çok sık olarak yurtdışına çıktığım için, 7 Haziran
2012 tarihinde dosyaya konmuş ve "HAZIRLIK
NUMARASI: 2012/51145" olan
"T.C.
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI GENEL SORUŞTURMA BÜROSU"
ifade
belgesini, ancak, 16 Temmuz 2012 tarihinde okuyabildim. Yine
işlerimin yoğunluğu nedeniyle, ancak bugün (23 Temmuz 2012),
açıklama yapıp yanıt verebiliyorum.
Benim, bu
ifade tutanağına yanıt verme zorunluluğum, işte bu belgenin baştan
aşağı bilgi kirliliğiyle, ilginç çarpıtmalarla, dezenformasyonlarla,
yalanlarla dolu olduğudur... Çünkü ben, bu dezenformatif belgeye
yanıt vermez, içeriğindeki yalanlara hiç açıklama getirmezsem,
mahkemenin seyri oldukça değişebilir. Türkiye Cumhuriyeti Adalet
Bakanlığı'na bağlı kurumların işlerinin aşırı yoğunluğu
nedeniyle, ben, benim çok rahatça görebildiğim kocaman yalanların yargıçlar tarafından
kılı kırka yarılarak araştırılmasını, incelenmesini
isteyemem. Benim, çok somut belgelere, delillere, ispatlara, kanıtlara
dayanarak yapacağım her açıklama sonrası görülecektir ki LİNÇÇİ SANIK
MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI
"YALAN" söylemeyi tamamıyla alışkanlık hâline getirmiş bir şahıstır...
"YALAN" söylemeyi tamamıyla alışkanlık hâline getirmiş bir şahıstır...
***
Şimdi, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın dile getirdiği ifadeyi ve bu ifadenin karşılıklarını bir DEĞERLENDİRME yöntemiyle ele alalım...
SANIK
DİYOR Kİ:
Şubat
1991 yılından bu yana Tiyatro... Tiyatro... isimli derginin Yayın
Yönetmenliği yürütmekteyim. Tüm tiyatro dünyası tarafından
tanınan, bilinen bir gazeteciyim.
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
SANIK, uzun
bir zamandır bir tiyatro dergisi yayınlamayı, çok önemli bir
durummuş gibi sunarak, daha ifadesinin hemen girişinde, gazeteci
kimliğini vurgulayarak, âdeta, çok dolaylı bir korku verme
istenci gösteriyor. Tüm tiyatro dünyasının kendisini sözüm ona
tanıyor olmasını, bir ayrıcalık olarak parlatıp, hemen aşağıda
"önemsiz bir kişi" portresi çizdiği benim kişiliğim
üzerinde, hukuksal süreci kendi lehine yönlendirme niyeti taşıyor.
SANIK
DİYOR Kİ:
Şikayete
konu olan yazım, yakın arkadaşım, Türkiye'ye mal olmuş değerli
sanatçı Meral Okay'ın ölümünden sonra, henüz toprağa bile
veremediğimiz bir zaman diliminde, şikayetçinin Meral Okay'ı
aşağılayan bir yazısına karşı, tamamen eleştirel olarak
kaleme alınan bir yazıdır. Yazının hiçbir bölümünde
şikayetçinin şahsına yönelik hakaret kastı olmadığı gibi,
ima dahi yoktur. "Kin" tanımı ise şikayetçinin kendine
yönelik tanımıdır: "Bu, kültürel, tarihsel ve toplumsal
özü bulunan önemli bir sınıf kini!" H. Hilmi Bulunmaz
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
SANIK, hiçbir
kuşkuya mahal bırakılmaksızın alenen YALAN söylüyor. Nasıl
mı? Şöyle:
Ben, SANIK
MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI tarafından yazılan hangi tarihli
yazıyı savcılığa şikâyet ettim? Dosyada da bulunan ve "T.C.
İSTANBUL CUMHURİYET SAVCILIĞI'NA" başlığıyla kaleme
alınmış suç duyurusunun "SUÇ" bölümüne kısaca bir
göz atmak, bize şunu çok net bir biçimde gösterecektir: "SUÇ
TARİHİ: 11 Nisan 2012 Çarşamba" Oysa, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın yukarıda linkini
verdiği yazı ne zaman yazılmış? Linki kopyalayıp, Google'a
yapıştırdığımızda, karşımıza şu tarih çıkıyor: "17
Nisan 2012 Salı" Yani, ben, 17 Nisan 2012 tarihinde bir yazı
yazıyorum ve bu yazıya karşı, tam altı gün önce, tam bir
müneccim gibi, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yani henüz yazılmamış
bir yazıya karşı, bana HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçları içeren
bir yazı kaleme alıyor! KOSKOCA BİR YALAN! Eğer, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI,
savcılar, yargıçlar, işlerinin yoğunluğu nedeniyle, benim
gibi uğraşmayacaklarını hesap ediyorsa, tabii ki, çok yanılıyor.
Nasıl ki, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, işlerin yoğunluğunu hesaba katıyorsa, ben de, bu yoğunluğu derhal
hesaba katarak davranıyorum. Savcıların, yargıçların işlerinin
yoğunluğu, onların kendilerinden kaynaklanan bireysel sorunlar değil, âdeta bir metal yorgunluğu
yaşayan Türkiye Cumhuriyeti hukuk sürecinin hantallığından kaynaklanan yapısal sorunlardır.
Ayrıca, adaletin, hukukun, yargının yoğunluğundan yararlanarak YALAN beyanda bulunmak, delil karartmak yada olmayan delili varmış gibi göstererek yasal süreci kötüye kullanmak,
hiç de doğru bir vatandaşlık tavrı değil.
Bunun yanı
sıra, varsayalım ki, ben, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın yakın bir arkadaşına
"HAKARET" ettim. O kişi ve/ya o kişinin yasal yakınları
bana noter onaylı ihtarname gönderip, beni savcılığa şikâyet
etmenin yanı sıra, benim hakkımda KAMU DAVASI açtırabilecekleri
gibi, benden tazminat da isteyebilirler. Ben, Meral Okay'a yada
herhangi bir normal insana, ne yaşarken, ne de öldükten sonra, bir
hakarette bulunmak gibi insanlık dışı bir edim sürecine girmek
istemediğim için, tabii ki, Sayın Meral Okay'ın yasal
mirasçıları, benim hakkımda, asla ve kesinlikle herhangi bir yasal işlem başlatmadılar. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, benim, halkımın, tüyü bitmemiş
yetimin verdiği vergilerle beslenen resmî kurumlardan hak etmediği
reklâmları aldıkça, ben, kendisini ve dergisi Tiyatro... Tiyatro...'yu sürekli olarak
eleştirdiğim için, buna benzer onlarca, yüzlerce HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN içerikli yazılarla
beni taciz etmiştir. Ben, şimdiye dek, "BANA DAVA AÇMAYANA
BEN DAVA AÇMAM" ilkem gereği, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yaa herhangi bir dava açmayı
düşünmüyordum. Ancak, kendisi, beni savcılığa şikâyet edip,
benim hakkımda dava açmış olduğu için, ben, artık, "ORANTILI
GÜÇ" kullanımı sürecini başlatmış bulunuyorum.
Benim yazım
üzerine, kendisinin "HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN" suçu
işleme hakkının doğdunu sanan ve çocukları bile
kandıramayacağını bilmesine karşın, savcıların ve yargıçların
işlerinin yoğunluğunu kendince bir fırsat olanağı olarak
değerlendiren SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, aslında, onun 11 Nisan 2012 tarihinde kaleme
aldığı "HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN İÇERİKLİ" yazıya bir tepki olarak
yazmış bulunduğum yazıyı, bir "TAHRİK ÖGESİ" olarak
dosyaya koyarak, insanları âdeta saf yerine koyma gayreti içerisine girmeyi gayet uygun görüyor. Nasıl ki, kurt, yemek istediği
kuzuyu, su, kendisinden kuzuya doğru akmış olsa da, yemeyi (orman yasası gereği) bir doğal hak olarak görüyorsa, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI da, kendisinin, benim yazımdan yaklaşık olarak bir hafta önce yazmış olduğu "ve baştan aşağı "HAKARET,
İFTİRA, NEFRET,YALAN" suçu içeren yazısından, neredeyse tam bir
hafta sonra kaleme aldığım ve kendisinin de adres çubuğundaki
linkini vermek zorunda bulunduğu yazım nedeniyle, daha sonradan kaleme almış
olduğunu söylemesi, yineliyorum "KOSKOCA BİR YALAN"dır.
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, kaleme aldığı her yazıda,
sadece bana karşı olanlarında değil, tümünde, ama alenen, ama ima yoluyla, sürekli bir biçimde "HAKARET, İFTİRA,
NEFRET, YALAN" suçu işlemeye eğilimli biridir. Daha önceleri de,
Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İbrahim
Karaosmanoğlu (www.zaman.com.tr/haber.do;jsessionid=97979C573F97E85EE515A538E4CEAA3A?haberno=240249),
Devlet Tiyatroları Eski Genel Müdürü Sayın Rahmi Dilligil
(http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2000/11/26/264551.asp) gibi kişiler
tarafından "BASIN YOLUYLA HAKARET" suçuyla yargılatılıp, tabii ki MAHKÛM olan SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ
DEMİRKANLI, bu davranışını, 12 Eylül 1980 DARBESİ öncesindeki ordu
görevi sırasında edinmiş olduğu kanısındayım.
SANIK
DİYOR Kİ:
Ben de
yazımda Cüneyt Özdemir'in Milliyet Gazetesi'nde yazdığı "kindar
ve çirkinsiniz" tanımına atfen yaptığım eleştiride,
kendisinin tanımladığı vasfını tekrar ederken, bir ölümün
ardından henüz toprağa bile verilmediği bir zaman diliminde
yapılan aşağılayıcı yazıların "çirkinlik" olduğunu
ifade etmekteyim. Yazımda şikayetçiye yönelik hakaret söz konusu
değildir.
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, hiçbir
kişisel çıkarı söz konusu olmasa bile, sadece ve yalnızca
alışkanlık nedeniyle YALAN söylemeye devam ediyor. Cüneyt
Özdemir, Milliyet Gazetesi yazarı değil, Radikal Gazetesi yazarıdır. Milliyet Gazetesi'nin
Cüneyt Özdemir diye bir yazarı yok. Cüneyt Özdemir, Milliyet
Gazetesi'nde "kindar ve çirkinsiniz" başlıklı herhangi
bir yazı yazmadı. Ancak, Miliyet Gazetesi yazarlarından Can
Dündar, "'O kadın'"
(http://gundem.milliyet.com.tr/-o-kadin-/gundem/gundemyazardetay/10.04.2012/1526143/default.htm)
başlığıyla bir yazı kaleme alıp, Meral Okay olayını
irdeledi. Şimdi, ortada çok garip bir durum var: Can Dündar, "'O
kadın'" başlığıyla bir yazı kaleme alıp, Meral Okay
olayını irdeliyor ve SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, daha yazarın adını bile doğru
dürüst bilmediği yazıyı (bence) asla ve kesinlikle okumadan,
benim, kendisiyle ilgili olarak herhangi bir betimlemede, imgelemde,
tasvirde bulunmadığım, aslında henüz yazılmamış bir yazım
nedeniyle, bana karşı "HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN" suçu
işleme hakkını kendinde bulduğu gibi, bir de, göz göre göre,
savcıları, yargıçları kandırmaya yönelik olarak, ayrıca yeni bir YALAN
söyleyebiliyor. Yineliyorum: SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, bana karşı 11 Nisan 2012 günü
"HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN" suçu işliyor ve ben, onun bu
"HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN" suçlarını içeren yazısına
karşılık, son derecede bilimsel bir yöntemle ciddi bir yazı
kaleme alıyorum ve SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, henüz ortada olmayan bir yazıya
dayanarak, kendisini savunma telaşına düşüyor. Anlaşılır gibi
değil, inanılır gibi değil. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, "Yazımda şikayetçiye
yönelik hakaret söz konusu değildir." diyor. Ben, burada,
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI ile hemfikirim. Çünkü, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, sadece ve yalnızca HAKARET
değil, aynı zamanda İFTİRA atmış, NEFRET suçu işlemiş, YALAN söylemiş ve
üstüne üstlük, savcı ve yargıçları yanıltmaya yönelik
olarak yepyeni bir YALAN daha söylemiştir.
SANIK
DİYOR Kİ:
Şikayetçi
Hüseyin Hilmi Bulunmaz, asıl mesleği uluslararası elmas kalemleri
ticareti ve kuyumculuk olan, dünyanın birçok ülkesinde
ortaklıkları olan bir işadamıdır. Şikayet dilekçesinde ifade
ettiği gibi; "...aynı sektörde çalışmamız nedeniyle
tanırım. Kendisiyle iş nedeniyle süregelen bir çelişkimiz
bulunmaktadır." ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır,
kendisiyle tanışmam, ofisime geldiğinde bir kez konuşmuşumdur,
aynı sektörde çalışmamaktayız, hiçbir maddi ya da manevi çıkar
çatışmamız bulunmamaktadır. Kendisi, uluslararası elmas
kalemleri ve kuyumculuk faaliyetlerinin dışında kalan zamanlarında
amatör olarak tiyatroyla ilgilenmek istemiş, gerek tiyatro
yayıncılığında gerekse de icracılığında başarılı
olamadığı için ülkenin hemen hemen tüm tiyatro kurumlarına,
sanatçılarına ve yayınlarına yıllardır sürekli küfür ve
hakaretlerde bulunmaktadır.
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
Benim, asıl
mesleğim uluslararası elmas kalemleri ticareti ve kuyumculuk
olacağına, örnekse ben, Karaköy'de genelev işleten biri
olsaydım, daha mı çok HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçlarına maruz
kalacaktım? Uluslararası elmas kalemleri ticareti ve kuyumculuk
yapmak, uyuşturu satmak, yasadışı fuhuş yaptırmak, gasp yapmak,
HAKARET etmek, İFTİRA atmak, NEFRET suçu işlemek, YALAN söylemek
gibi yüz kızartıcı bir SUÇ mu? Ben, ihracat, ithalat ve ticaret
yaparak, sadece ve yalnızca kendime değil, ülkeme de "katkıda"
bulunan bir kişiyim. Benim, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir ortaklığım
yok. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yine YALAN söylüyor. Bizim, yurt dışında iş yaptığımız kişi ve
kuruluşlar var. Ayrıca, başta Rusya olmak üzere, birçok ülkede,
tamamıyla yasal yollarla çalışan iş yerlerine sahibiz. "...aynı
sektörde çalışmamız nedeniyle tanırım. Kendisiyle iş
nedeniyle süregelen bir çelişkimiz bulunmaktadır." sözü,
birebir benim ağzımdan çıkmadı, ancak, çok uzun bir ifade
verirken, savcı, bu tümceyi kurdu ve ben de kabul ettim. Çünkü,
savcı, hem benim ve hem kendisinin, dolayısıyla adaletin işleyişinin
gidişatını kolaylaştırmak için böyle bir ifade kullandı ve
ben de bunu derhal kabul ettim. Bu tümceyi içeren ifadeyi, hâlâ da kabul ediyorum. Ben, 1972 yılından
bu yana, yani SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI sanırım askeri okulda okuduğu dönemden bu
yana tiyatro sanatıyla uğraşan ve Bulunmaz Tiyatro adıyla
yaklaşık olarak 25 yıldır profesyonelce tiyatro yapan bir kuruma
sahibim. Tiyatromun yasal adı: "Bulunmaz Kuyumculuk Yayıncılık
Gösteri Sanatları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi"dir ve bu şirket, sadece İstanbul Ticaret Odası'na değil, Ankara ve İzmir Ticaret
odalarına da bağlıdır. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI ise, toplumsal gücünü, sadece ve
yalnızca, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'dan, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin'den, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer
Şahin'den ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Nejat Birecik'ten almaktadır. Adlarını saydığım bu kişilerin başında
bulunduğu kurumlar, kendisine hiç de hak etmediği reklâmları
kestikleri gün, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, zâten zerre kadar olsun ruhunu
algılayamadığı tiyatro sanatının dışındaki uçuruma hızla yuvarlanıp, hayat boyu işsiz kalır.
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI ile tanışırız: YALAN söylüyor. Kendi ısrarları sonucu (gerekirse belgelerini sunarım) gitmek
zorunda kaldım: YALAN söylüyor. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI ile maddi ve manevi
çelişkilerimiz var. Çünkü, benim, halkımın, tüyü bitmemiş
yetimin verdiği vergilerle beslenen Ertuğrul Günay'ın başında
bulunduğu Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan, hiç de hak etmediği hâlde
(yöneticisi olduğu Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, hiçbir zaman tam
zamanında, yani her ayın tam birinde, yani reklâm aldığı Kültür Bakanlığı'na bağlı Devlet Tiyatroları'nın oyunlarını programını işlevsel olarak yayınlanmayarak, benim,
halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerin çarçur
edilmesine neden olmaktadır) para alması, benim maddi ve manevi kaybıma neden olmaktadır.
Benim, tiyatro sanatıyla tam kırk
yıldır ilgilendiğimi, bu sanatı yaptığımı, bu sanatı yapmak
için gerekli ve zorunlu olan tüm koşulları yerine getirdiğimi,
belgelerle, delillerle, ispatlarla, kanıtlarla, tanıklarla
sunabilirim. Mahkemeden böyle bir karar çıkarsa, yani benden bu
konuyu aydınlatmamı isteyen bir talep gelirse, ben elimdeki tüm
olanakları mahkemeye sunabilirim. Ayrıca, ben, tiyatro sanatıyla
değil de, Karaköy'de genelev işleriyle ilgilenen biri olsaydım,
bana karşı suç işleme hakkını kim verebilirdi SAYIN SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'ya?
SAYIN SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, hangi yasaya dayanarak bana karşı "HAKARET,
İFTİRA, NEFRET, YALAN" suçu işleyebiliyor? Biz, demokratik
yasalarla korunan bir ülke miyiz, yoksa orman yasalarıyla
birbirlerinin gözünü çıkarma savaşı veren ilkel bir kabile miyiz? SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, nasıl oluyor da, kendini yasaların üzerinde
görebiliyor? SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, hiçbir nesnel ve somut temele dayandırmadan
yaptığı savunmayla, âdeta adalet kurumunu, savcıları ve
yargıçları yanıltma operasyonu başlatmış bulunuyor.
Ben, bir
yayınevi bulunan ve onlarca kitap, onlarca değişik dergi
yayınlamış biriyim. Şu ânda da, OYUN adlı bir tiyatro dergisi
yayınlıyorum. Bütün bunlar orta yerde durup dururken, "BAŞARISIZ
BİRİNE HAKARET EDİLİR, BAŞARISIZ BİRİNE İFTİRA ATILIR,
BAŞARISIZ BİRİNE KARŞI NEFRET SUÇU İŞLENİR, BAŞARISIZ
BİRİNİN HAKSIZ YERE YARGILANMASI iÇİN YALAN SÖYLENİR"
anlayışını anlamış değilim. Ben, hem başarılı biri ve
hem de başarısız kişilerin haklarını korumakla yükümlü
biriyim. Örnekse, kör birinin, görme başarısızlığına
yaslanarak, "ŞU KİŞİ OKUMA KONUSUNDA BAŞARISIZ"
yargısıyla bir savunma asla ve kesinlikle yapılmamaz. Bırakınız
yasaları, temel insan haklarına bile aykırı bir durumdur bu...
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, benim somut "sürekli küfür ve hakaretlerimi"
göstermek yerine, genel sözlerle yargıyı anlamsız, haksız, gereksiz yere meşgul
etmekte, benim hakkımda yanlış kanaat oluşması için, sürekli
olarak YALAN söyleyerek, âdeta bir YALAN MAKİNESİ gibi işlev
görmektedir.
SANIK
DİYOR Kİ:
Örneğin,
hiç tanımadığı, hiç konuşmadığı, yüzünü dahi görmediği,
İzmir'de ikamet eden Dergimiz yazarlarından Seval Deniz
Karahailoğlu'na da sadece Dergimiz'de yazdığı için hakaretlerde
bulunmakta, Sayın Karahaliloğlu'nun suç duyurusu sonrası: "Sayın
Seval Deniz Karahaliloğlu (SSDK) da, tıpkı diğerleri (Burhan Gün,
LİNÇÇİ Gülhan Avşar Demirkanlı, LİNÇÇİ Kemal Aydoğan,
LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, LİNÇÇİ Mehmet Bozkır,
Nihat Haluk Bilginer, LİNÇÇİ Prof. Dr. Nurhan Tekerek, LİNÇÇİ
Oyun Atölyesi, LİNÇÇİ Ömer Faruk Kurhan, Uğur Demirci Tosun)
gibi, Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade
olanaklarının ilga ve imhâ edilmesi için, sürekli olarak "hukuk
kartını" öne sürerek, âdeta ÜÇÜNCÜ (HUKUKSAL) LİNÇ
KAMPANYASI ateşine kupkuru odunlar atıp, dans ediyorlar!"
diyerek,
hukuk sürecini de (Sayın Savcılar ve hakimleri de katarak)
Hukuksal Linç Kampanyası olarak lanse etmektedir. (Ek:1)
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI,
kendisini kurtarmak, HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçlarının üzerini örtebilmek için, sürekli olarak, ifadelerini çemberden bile daha yuvarlak hâle
getirme çalışmalarını sürdürüyor. Entelektüel dünyada, herhangi
bir entelektüeli tanımak için, o entelektüelin bulunduğu yere
gitmek, elini sıkmak, göz göze gelmek, iki kelâm etmek zorunda
değiliz. Örnekse, ben, Sayın Seval Deniz Karahaliloğlu'nun bütün
yazılarını aşağı yukarı okuyan biriyim. Dolayısıyla, Sayın
Seval Deniz Karahaliloğlu'nu tanırım. Ben, Sayın Seval Deniz
Karahaliloğlu'na, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI tarafından yönetilen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde yazılar yazdığı için değil, iyi
bir yazar olmadığı, hattâ benim edebî, estetik, kültürel, toplumsal ölçütlerime göre
yazar bile olmadığı için, kendisine sürekli olarak eleştiriler getiriyorum.
Sayın Yargıç,
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın bu çemberden bile daha yuvarlak sözlerini ciddiye alır
da, bu yönde derinlikli bir araştırma yapma ve/ya işinin ehli bir
bilirkişiye gitme gereksinimi duyarsa, görecektir ki, bu
tartışmanın, bu çemberden bile daha yuvarlak sözlerle yargının
sürdürdüğü davanın rengini değiştirmeye yönelik bu çabanın
arkasında müthiş derecede acımasız bir LİNÇ KAMPANYASI vardır.
Tam tamına 1100 kişilik bir örgüt tarafından örgütlenip,
benimle birlikte "THEOPE" adlı oyunun yazarı ve "ÖLÜLERİ
GÖMÜN" oyununun çevirmeni Coşkun Büktel'in, sanal ortamda da
olsa, İnternet'te de olsa, âdeta bir "ENTELEKTÜEL
LİNÇ GİRİŞİMİ" ile karşı karşıya bulunduğumuz derhal
anlaşılacaktır. Bu durumla ilgili ek bilgileri dosyaya
ekleyeceğim. Benim "(Sayın Savcılar ve hakimleri de
katarak)", yani savcıların ve yargıçların da birer LİNÇÇİ
olduklarını dile getirerek, bir kamuoyu oluşturduğumu dile getiren
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yine YALAN söylemektedir. Nesnel, somut, belgelerle,
delillerle, kanıtlarla, tanıklarla değil, çemberden bile daha
yuvarlak sözlerle, savcıları ve yargıçları, tabiri caizse,
"benim üzerime yöneltmek" isteyen SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yineliyorum, böylelikle bir
HUKUKSAL LİNÇ SÜRECİ başlatmak istiyor. Ancak bu kez, bu sürece,
katabildiği 1100 KİŞİLİK LİNÇ KAMPANYASI fertleri değil,
karşısında savcılar ve yargıçlar var.
SANIK
DİYOR Kİ:
Şikayetçi
şahsın ruh halini, üslubunu ve küfürlerini ifade edebilmek için
SADECE 3 HAZİRAN 2012 günkü yazılarının çıktılarını
ekliyorum.
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
Benim ruh
hâlimin yerinde olmadığını dile getiren Haluk Bilginer'in
avukatı Süleyman Anıl, İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi
yargıcından gerekli yanıtı anında aldı ve benim akli dengemin
sorgulanmasının dahi yapılamayacağını derhal öğrendi. Tam
tamına 1100 KİŞİLİK BİR ÖRGÜT ve bu örgütün elebaşı olarak varlık gösteren SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI tarafından uzun yıllardır sürekli olarak yıpratılmak isteniyorum. Mahkeme, bu yönde bir araştırma yapmaya
giderse, bu 1100 KİŞİLİK ÖRGÜT yargılanıp cezalandırılabilir
kanısındayım. Bu LİNÇ ÖRGÜTÜ eski asker SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ
DEMİRKANLI tarafından örgütlenmiştir. Bu LİNÇ ÖRGÜTÜ için
elebaşılık yapanlardan biri de ÖMER FARUK KURHAN'dır ve ÖMER FARUK KURHAN, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde bana karşı açtığı HAKARET DAVASINI DERHAL KAYBETMİŞTİR.
Bu
"HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN" dolu savunma sonrası,
LİNÇ ÖRGÜTÜ için araştırma, kovuşturma, soruşturma,
yargılama genişletilebilirse, yani böyle bir yasal hakkım varsa,
davanın bu seyirde devam etmesini arzu ederim. Ben, hiçbir avukata
güvenmediğimden, davalarımın tümünü kendim sürdürüyorum ve
tabii ki, hukuk bilgim az olduğu için, bu önerimi yaparak yanlış
bir bağlam oluşturabileceğim düşüncesini de içimde taşıyorum.
Ben, sadece ve yalnızca arzumu dile getirip, adaletten isteğimi
belirtiyorum. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, sürekli olarak ruh hali, küfür ve üslup
sözcüklerini kavramsal boyutundan soyutlarak dile getirerek, kendi
kafasında kurmuş olduğu hayal dünyasında, kendisinin değil,
benim yargılanmam gerektiğini sanarak, sanal bir mahkeme inşa ediyor. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI,
neden "SADECE 3 HAZİRAN" diyor? Ben, sahibi bulunduğum
tiyatromun mekân adlarından biri olan "NÂZIM HİKMET SAHNESİ"
ile anılan ve Nâzım Hikmet'in ölüm yıldönümlerinde çeşitli
etkinlikler yapıp, Nâzım Hikmet'in ölümüyle ilgili yazılar
kaleme alan biriyim. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, benim düşünsel, ideolojik, kültürel, yazınsal olarak değer verdiğim
Nâzım Hikmet ve onun ölüm yıldönümünde kaleme aldığım
yazıları dayanak noktası yaparak, benim yargı sürecinden yara
almamı hedeflemiş olabilir. Kendisine yönelik olarak, hemen hemen
hiçbir yazı bile kaleme almamaya özen gösterdiğim "SADECE 3
HAZİRAN" günlerini özellikle gündeme getiren SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, aklınca, eski
asker olmasının gücüyle, Nâzım Hikmet'in kişiliğiyle, beni
yargı sürecinde zor durumda bırakma temrinleri yapma gayreti
içerisine girme kurnazlığında bulunuyor.
SANIK
DİYOR Kİ:
"LEMİ
BİLGİN'E BAĞLI OLARAK ÇALIŞAN ŞAKİR GÜRZUMAR'IN YÖNETTİĞİ
İSTANBUL DEVLET TİYATROSU (İDT) REKLÂM KULELERİNİN TİCARÎ
KURULUŞLAR TARAFINDAN İŞGÂL EDİLMESİNE SES ÇIKARMAYANLAR
YAVŞAKTIR GENELLİKLE!", sonrasında yazı bu "YAVŞAK"
sözcüğünü tiyatrolara, dergilere, yazarlara, akademisyenlere
ayrı ayrı yöneltmekte, sonunda da "KÜLTÜR BAKANLIĞI ÇANAĞI
YALAYAN YAVŞAK OROSPU ÇOCUKLARI" diyebilmektedir. (EK-2)
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
Peki,
yukarıdaki bana ait olan yazıda, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ
DEMİRKANLI'nın şahsına yönelik olarak herhangi bir HAKARET,
İFTİRA, NEFRET, YALAN var mı? Yok!
SANIK
DİYOR Kİ:
Aynı tarihte
bir başka yazısında "LİNÇÇİ orospu çocuklarının
yayınları..." (EK-3)
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
Peki,
yukarıdaki bana ait olan yazıda, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ
DEMİRKANLI'nın şahsına yönelik olarak herhangi bir HAKARET,
İFTİRA, NEFRET, YALAN var mı? Yok!
SANIK
DİYOR Kİ:
Yine
aynı tarihte izlemediği bir oyun hakkında sadece aşağılamak
için görseli ters çevirerek kullanmakta ve şu yorumları
yapmaktadır: "Kafayı
sıyırmak, mideyi bulandırmak, oyunculuğu sulandırmak gibi absürt
bir düşünceniz varsa, LİNÇÇİ Altıdan Sonra Tiyatro'nun
teslimiyetçi ve kör mekânı kumbaracı50'deki kafa sıyırıcı,
mide bulandırıcı, oyunculuk sulandırıcı "OYNAMADAN
OYNAMAK" abukluğunu gerçekleştiren Jeremy Stockwell'in ipiyle
oyunculuk kuyusuna inerek, bir daha hayat boyu düzeltmenizin mümkün
olamayacağı aptallaştırıcı sürece siz de ortak olmayı göze
alın!"
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI,
estetiğin "e"sinden, sanatın "s"sinden,
tiyatronun "t"sinden hiç anlamadığı hâlde, sadece ve
yalnızca Ertuğrul Günay, Lemi Bilgin, Hilmi Zafer Şahin ve Nejat
Birecik'in yönettiği kurumlardan almış olduğu ve hiçbir zaman için asla ve kesinlikle hak etmediği reklâmların ötesinde tiyatro
sanatı üzerine hiç kafa yormadığından, bir tiyatro atölye
çalışmasını
(www.altidansonra.com/kumbarac30550-atoumllyeler.html) oyun
sanıyor yada savcıları ve yargıçları aldatmak için durduk
yerde yine YALAN söylüyor. Ben, Türkiye'de sayılı ve tanınmış bir
"TİYATRO ATÖLYE USTASI"yım. Tiyatro atölye
çalışmasıyla, oyun etkinliğinin ayrımını en iyi bilen
insanlarden biri de benim. Ben, oyun olmayan bir oyunu nasıl
izleyebilirim ki? Şaşılacak kadar açık YALAN bombardımanı altında kaldığım için şiddetli bir biçimde üzülüyorum.
SANIK
DİYOR Kİ:
Aynı
tarihte: Dergimizin kapak fotografını ters çevirerek şu aşağıdaki
yayını yapmakta ve bunu her gün tekrar etmektedir. Kendisine resmi
irsaliye taranarak e-posta ile gönderilmiş ve gerçek dışı
yayını durdurması istenmesine rağmen her gün sürdürmektedir.
"İftiracı ve LİNÇÇİ Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun ruhanî
liderliğinde, Bulunmaz Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist
Sanatçı Hilmi Bulunmaz'la "Theope" adlı oyunun yazarı
ve "Ölüleri Gömün" oyununun çevirmeni Coşkun
Büktel'in sanatsal ifade olanaklarını ilelebet ilga ve imhâ etmek
için düzenlenen) LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro...
Tiyatro... Dergisi'nin Haziran 2012 tarihli 238. sayısının
yayınlandığı haberini okurken, "Oyuncuların çoğu
yavşaktır genellikle..." kem sözüyle ünlü ve bu kem sözüne
karşı çıktığı için Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın tam
tamına iki (rakamla 2) yıl hapiste çürümesi için avukatları
Süleyman Anıl'la İbrahim Demirci'ye talimat vererek dava
açtırdıktan sonra, Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın "6
AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA" neden olan Küt Oyuncu
Kırmızı Pabuçlu Shakespeare Çocuğu Nihat Haluk Bilginer'in
ayrıldığı eşi Aşkın Nur Yengi'nin "AY İNANMIYORUM"
şarkısını dinliyorduk!" (Ek-5)
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'ya şunu
sormak gerekir: Madem ki ben, tiyatrodan neredeyse hiç anlamayan
biriyim, bana durduk yerde, neden resmi irsaliye gönderiyorsun? Ben,
maliye memuru, maliye şefi, maliye müdürü, Maliye Bakanı değilim
ki... Ben, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI hakkında, hiçbir zaman için, asla ve kesinlikle
gerçek dışı herhangi bir yayın yapmadım. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yine YALAN
söylüyor. Kendisinin de vermek zorunda kaldığı, ancak kafa
karışıklığı oluşturup, mide bulandırmaya yönelik olarak
kötücül bir bağlamda dile getirdiği belgede, bilgide, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'ya
yönelik olarak herhangi bir HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN söz
konusu değil. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, saptırma gayreti içerisinde ve dolaylı YALAN
söylemekte...
SANIK
DİYOR Kİ:
Yine aynı
gün: "orospu çocuğu tiyatro tüccarları tarafından şiirleri
(tilki kürküne iltica etmiş küçük burjuva kadınlarla devrim
düşünü en olmayacak yerlerine sokmuş yeni yetme kapitalistlerin
ruhuna satılarak) öldürülen insan sesiyle dolu sevdalı komünist
nâzım hikmet'e ağıt yada bugün yine pazar bugün yine seni ilk
defa güneşe çıkardılar." (EK-6)
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
Yukarıdaki
belgeden, bilgiden, herhangi bir şey anlamak mümkün değil.
Kendisine yönelik olarak herhangi bir HARAKET, İFTİRA, NEFRET,
YALAN olmamasına karşın, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, dolaylı olarak HAKARET, İFTİRA,
NEFRET, YALAN suçu işlemeye devam ediyor hâlâ.
SANIK
DİYOR Kİ:
Bu tür
sadece küfür ve hakaret dolu yazılarının sadece bir güne ait ve
sadece birkaç tanesini sundum, bu yazılar her gün devam etmekte,
kendisine açılan hakaret davalarının bir kısmı sonuçlanmış
ve mahkumiyetler almış, bir kısmı ise devam etmektedir.
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI,
kendini HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU BAŞKANI yada ADALET
BAKANI sanıyor herhalde. Benim herhangi bir davadan yargılanmam, mahkûm olmam kendisini asla ve kesinlikle ilgilendirmez. Hattâ,
sorulmadıkça, bence, HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU BAŞKANI
yada ADALET BAKANI bile, kişiler hakkında NEFRET oluşturacak bir
beyanatta bulunma talihsizliği içerisine düşmezler. Ancak, yaklaşık
olarak yirmi yıldır Türkiye Tiyatrosu'nun acizliğinden
yararlanmanın yanı sıra, Ertuğrul Günay, Lemi Bilgin, Hilmi
Zafer Şahin ve Nejat Birecik'in verdiği reklâmlara güvenen SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI,
elini kolunu sallaya sallaya HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçu
işlemeye devam ediyor hâlâ.
SANIK
DİYOR Kİ:
Bu şahsın
bu küfür ve hakaret dolu yazılarına yanıt verilmemekte, bu durum
kendisini daha da hiddetlenmektedir. Çok az sayıda verilen
yanıtlardan biri de Türkiye'nin en sevilen, en başarılı
oyuncularından bir olan Meral Okay'ın vefatının ardından yazdığı
yazı üzerine yazdığım şikayete konu olan yazıdır. Bu şahıs
aynı hakaretlerini değerli oyuncularımız, büyük sanatçılar
Mehmet Akan'ın, Lale Oraloğlu'nun vefatlarından sonra da yapmıştır
ve her fırsatta ölüme dahi saygı göstermemekte, hiçbir
tanışıklığı, hiçbir ilişkisi olmamasına rağmen sadece
başarılı olmalarından dolayı insanlar henüz toprağa bile
verilmeden vefat eden insanları aşağılamaktadır.
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
Benim kaleme
almış olduğum yazılarda bilimsel eleştiri yöntemi değil de,
"küfür ve hakaret dolu içerik" olsaydı, şimdiye kadar,
Türkiye Tiyatrosu içerisinde namusuyla, onuruyla, şerefiyle kalem
oynatan kişilikli eleştirmenler tabii ki gerekli yanıtı
verebilirlerdi. Ancak, benim bilimsel düzeydeki eleştiri yöntemiyle
kaleme alınmış küfür ve hakarete karşıt yazılarım, tabii ki, gerekmediği için ciddi bir biçimde değerlendirilmemiştir. İçinde küfür ve
haraket olmayan yazıların eleştirilemeyecek kadar üst düzeyde
olması da son derecede doğaldır. Beni, benim yazılarım hakkında
yanıt verilmemesi değil, bilimdışı yöntemlerle, HAKARET,
İFTİRA, NEFRET, YALAN içeren sözlerle ele alınması son derecede
hiddetlendiriyor. İşte bu nedenle bu HAKARET SUÇUNU TAKİP EDEN
KAMU DAVASI açılmıştır. İşte bu nedenle SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın "iki kere iki dört eder" gibi matematiksel somutluktaki HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN
suçlarını gündeme getirmek için yanıp tutuşuyorum. Ben, Meral
Okay öldükten ve bu HAKARET içeren KAMU DAVASI için verdiğim
dilekçeden önce (11 Nisan 2012) Meral Okay'la ilgili olarak herhangi bir yazı kaleme almadım.
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, göz göre göre, gözümüzün içine baka baka YALAN söylüyor.
SANIK
DİYOR Kİ:
Yazmış
olduğum yazı bir eleştiri yazısıdır, şikayetçinin amacı;
vefat eden sanatçıları, kendi inandığı değerler açısından
eleştirmek değil, sadece hakaret etmek, aşağılamak amacıyla
kaleme alınmış bir yazı olduğu için eleştirilmiştir. Çünkü
Meral Okay'ı dizi yazdığı için aşağılamasına karşın, çok
yakın arkadaşı Coşkun Büktel de dizi yazarı olmasına rağmen
ona tek laf etmemektedir, bu durum şikayetçinin amacını açıkça
belli etmektedir. Benim yazım, bir eleştiri yazısıdır,
anayasanın eleştiri özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi
gerekmektedir.
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI,
şimdiye dek "eleştiri yazısı niteliğinde" herhangi bir
yazı kaleme alabilecek kaliteye ulaşamamıştır. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, her zaman
için, HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçlarıyla yaşamaya
alışmış biridir. Benim, Meral Okay'a karşı herhangi bir
HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçu işlemememe karşın, kendisini
bir SAVCI, bir YARGIÇ konumuna yükselten SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, sanki bu ülkede bir
DEVLET, bir HÜKÜMET, bir ADALET BAKANLIĞI, bir İSTANBUL ADALET
SARAYI, bir SAVCILAR, bir YARGIÇLAR yokmuş gibi davranarak,
eleştiri sınırlarını aşıp, tamamıyla bir HAKARET, İFTİRA,
NEFRET, YALAN ögeleriyle hareket ediyor.
Neyse ki ben, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın bu gücünü Ertuğrul Günay'dan Lemi
Bilgin'den, Hilmi Zafer Şahin'den, Nejat Birecik'ten aldığını çok iyi biliyorum. Benim, bırakınız HAKARET içeren bir yazıyı bir yana,
Meral Okay hakkında hiçbir yazı kaleme almamama karşın YALAN
söyleyen SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yargılanmaya başlamanın verdiği rahatsızlıkla
hareket ettiği için, tabii ki, düşünsel davranışını
yitirmeye başlamıştır. Meral Okay hakkında herhangi bir yazı bile kaleme
almamama karşın, YALAN söyleyip, pervasızca ifade veren SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI,
Coşkun Büktel'i de sanal ortamda, İnternet'e LİNÇ etmek isteyen bir LİNÇ KAMPANYASI
başlatmış olduğu için, bu yönde de araştırma yapılırsa, bu dava, sadece bir "HAKARET DAVASI" olmanın çok daha derinlerine gidilebilir. Bu bağlamda, Coşkun Büktel'in de
TANIK sıfatıyla dinlenmesini arz ve talep ediyorum. ANAYASA, her
isteyene, her istediği konuda HAKARET ETME, İFTİRA ATMA, NEFRET
SUÇU İŞLEME, YALAN SÖYLEME HAKKI vermez. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yanıldığı
gibi, bir de yanıltmaya yelteniyor.
SANIK
DİYOR Kİ:
Kişiliğine
yönelik değil, sanatsal yazı ve tavrına yöneliktir
eleştirilerim. Hakaret amacı taşımadığı gibi hakarete yönelik
bir yaklaşım da içermemektedir.
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
Beni, amatör
düzeyde bile başarısız bir tiyatrocu, bir yayıncı, her ölene hakaret ve küfür eden akli dengesi yerinde olmayan adam biçiminde betimleyip, "MAHKÛM"
ederek, belge, bilgi, delil, kanıtlara aykırı davranarak, açıkça
YALAN söyleyen SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, şimdi de, benim "sanatsal yazı
yazdığımı" dile getirerek, hem kendi kendini çürütüp, hem de savcı ve yargıçlara şirin
görünmeye çalışıyor. Oysa SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, her zaman yaptığı gibi,
yine HAKARET ediyor, yine İFTİRA atıyor, yine NEFRET suçu
işliyor, yine YALAN söylüyor.
SANIK
DİYOR Kİ:
Yazımın,
yukarıda açıkladığım nedenler ve bunlara bağlı olarak yakın
arkadaşım, değerli sanatçı Meral Okay'ın ölümünden sonra,
henüz toprağa bile veremediğimiz bir zaman diliminde, Meral Okay'ı
aşağılayan bir yazısına karşı, tamamen eleştirel olarak
kaleme alınan bir yazıdır.
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
BEN, MERAL
OKAY'I ELEŞTİREN HERHANGİ BİR YAZI ASLA VE KESİNLİKLE YAZMADIM.
SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, BANA HAKARET ETTİĞİ GİBİ, AYNI ZAMANDA İFTİRA ATIYOR, NEFRET
SUÇU İŞLİYOR VE GÖZ GÖRE GÖRE YALAN SÖYLÜYOR!
SANIK
DİYOR Kİ:
Açıkladığım
nedenlerden dolayı, basın özgürlüğü ve basının görevi olan
eleştiri özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesini ve
şikayetçinin değerli bir sanatçını ölümünün ardından
yazdığı aşağılamaya yönelik yazısına dair olduğu göz önün
alınarak "soruşturmaya gerek yok" kararı verilmesini
talep ederim.
SANIK'I
DEĞERLENDİRELİM:
Ben, zâten,
savcının, bu ifadeleri ciddiye almadığını bilmeme karşın,
sadece ve yalnızca, benden sonraki kuşakların, beni, ülkemi ve bu
ülkede yapılan tiyatronun niteliğini anlaması için bu metni
dosyaya koydum. Umarım, tarih benden yana, tarih doğrudan yana
işler.
MÜŞTEKİ
HÜSEYİN
HİLMİ BULUNMAZ
23 TEMMUZ
2012