22 Temmuz 2012 Pazar

Bulunmaz LİNÇÇİ Demirkanlı'nın HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN ifadelerini, İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıçlığı'na sunuyor!...


Hilmi Bulunmaz, tiyatro tarihini yargılarken, "AVRUPA'NIN EN BÜYÜK ADALET SARAYI"nda yargılanmakla övünüyor! (Fotoğraf: Mesut Alptekin)


T.C.
İSTANBUL
27. SULH CEZA MAHKEMESİ'ne

DOSYA NO: 2012/943
HAKİM: AHMET TORUN 40302
KATİP: EREN ERGEN 141528
İDDİANAME TARİHİ: 11/06/2012
İDDİANAME NO: 2012/18525
DAVACI: K.H.
MÜŞTEKİ: HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
SANIK: MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI
SUÇ: SESLİ YAZILI VEYA GÖRÜNTÜLÜ BİR İLETİ İLE HAKARET
SUÇ TARİHİ: 11/04/2012

İşim gereği çok sık olarak yurtdışına çıktığım için, 7 Haziran 2012 tarihinde dosyaya konmuş ve "HAZIRLIK NUMARASI: 2012/51145" olan "T.C. İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI GENEL SORUŞTURMA BÜROSU" ifade belgesini, ancak, 16 Temmuz 2012 tarihinde okuyabildim. Yine işlerimin yoğunluğu nedeniyle, ancak bugün (23 Temmuz 2012), açıklama yapıp yanıt verebiliyorum.

Benim, bu ifade tutanağına yanıt verme zorunluluğum, işte bu belgenin baştan aşağı bilgi kirliliğiyle, ilginç çarpıtmalarla, dezenformasyonlarla, yalanlarla dolu olduğudur... Çünkü ben, bu dezenformatif belgeye yanıt vermez, içeriğindeki yalanlara hiç açıklama getirmezsem, mahkemenin seyri oldukça değişebilir. Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı'na bağlı kurumların işlerinin aşırı yoğunluğu nedeniyle, ben, benim çok rahatça görebildiğim kocaman yalanların yargıçlar tarafından kılı kırka yarılarak araştırılmasını, incelenmesini isteyemem. Benim, çok somut belgelere, delillere, ispatlara, kanıtlara dayanarak yapacağım her açıklama sonrası görülecektir ki LİNÇÇİ SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI 
"YALAN" söylemeyi tamamıyla alışkanlık hâline getirmiş bir şahıstır...

***

Şimdi, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın dile getirdiği ifadeyi ve bu ifadenin karşılıklarını bir DEĞERLENDİRME yöntemiyle ele alalım...

SANIK DİYOR Kİ:

Şubat 1991 yılından bu yana Tiyatro... Tiyatro... isimli derginin Yayın Yönetmenliği yürütmekteyim. Tüm tiyatro dünyası tarafından tanınan, bilinen bir gazeteciyim.

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

SANIK, uzun bir zamandır bir tiyatro dergisi yayınlamayı, çok önemli bir durummuş gibi sunarak, daha ifadesinin hemen girişinde, gazeteci kimliğini vurgulayarak, âdeta, çok dolaylı bir korku verme istenci gösteriyor. Tüm tiyatro dünyasının kendisini sözüm ona tanıyor olmasını, bir ayrıcalık olarak parlatıp, hemen aşağıda "önemsiz bir kişi" portresi çizdiği benim kişiliğim üzerinde, hukuksal süreci kendi lehine yönlendirme niyeti taşıyor.

SANIK DİYOR Kİ:

Şikayete konu olan yazım, yakın arkadaşım, Türkiye'ye mal olmuş değerli sanatçı Meral Okay'ın ölümünden sonra, henüz toprağa bile veremediğimiz bir zaman diliminde, şikayetçinin Meral Okay'ı aşağılayan bir yazısına karşı, tamamen eleştirel olarak kaleme alınan bir yazıdır. Yazının hiçbir bölümünde şikayetçinin şahsına yönelik hakaret kastı olmadığı gibi, ima dahi yoktur. "Kin" tanımı ise şikayetçinin kendine yönelik tanımıdır: "Bu, kültürel, tarihsel ve toplumsal özü bulunan önemli bir sınıf kini!" H. Hilmi Bulunmaz

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

SANIK, hiçbir kuşkuya mahal bırakılmaksızın alenen YALAN söylüyor. Nasıl mı? Şöyle:

Ben, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI tarafından yazılan hangi tarihli yazıyı savcılığa şikâyet ettim? Dosyada da bulunan ve "T.C. İSTANBUL CUMHURİYET SAVCILIĞI'NA" başlığıyla kaleme alınmış suç duyurusunun "SUÇ" bölümüne kısaca bir göz atmak, bize şunu çok net bir biçimde gösterecektir: "SUÇ TARİHİ: 11 Nisan 2012 Çarşamba" Oysa, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın yukarıda linkini verdiği yazı ne zaman yazılmış? Linki kopyalayıp, Google'a yapıştırdığımızda, karşımıza şu tarih çıkıyor: "17 Nisan 2012 Salı" Yani, ben, 17 Nisan 2012 tarihinde bir yazı yazıyorum ve bu yazıya karşı, tam altı gün önce, tam bir müneccim gibi, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yani henüz yazılmamış bir yazıya karşı, bana HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçları içeren bir yazı kaleme alıyor! KOSKOCA BİR YALAN! Eğer, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, savcılar, yargıçlar, işlerinin yoğunluğu nedeniyle, benim gibi uğraşmayacaklarını hesap ediyorsa, tabii ki, çok yanılıyor. Nasıl ki, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, işlerin yoğunluğunu hesaba katıyorsa, ben de, bu yoğunluğu derhal hesaba katarak davranıyorum. Savcıların, yargıçların işlerinin yoğunluğu, onların kendilerinden kaynaklanan bireysel sorunlar değil, âdeta bir metal yorgunluğu yaşayan Türkiye Cumhuriyeti hukuk sürecinin hantallığından kaynaklanan yapısal sorunlardır. Ayrıca, adaletin, hukukun, yargının yoğunluğundan yararlanarak YALAN beyanda bulunmak, delil karartmak yada olmayan delili varmış gibi göstererek yasal süreci kötüye kullanmak, hiç de doğru bir vatandaşlık tavrı değil.

Bunun yanı sıra, varsayalım ki, ben, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın yakın bir arkadaşına "HAKARET" ettim. O kişi ve/ya o kişinin yasal yakınları bana noter onaylı ihtarname gönderip, beni savcılığa şikâyet etmenin yanı sıra, benim hakkımda KAMU DAVASI açtırabilecekleri gibi, benden tazminat da isteyebilirler. Ben, Meral Okay'a yada herhangi bir normal insana, ne yaşarken, ne de öldükten sonra, bir hakarette bulunmak gibi insanlık dışı bir edim sürecine girmek istemediğim için, tabii ki, Sayın Meral Okay'ın yasal mirasçıları, benim hakkımda, asla ve kesinlikle herhangi bir yasal işlem başlatmadılar. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen resmî kurumlardan hak etmediği reklâmları aldıkça, ben, kendisini ve dergisi Tiyatro... Tiyatro...'yu sürekli olarak eleştirdiğim için, buna benzer onlarca, yüzlerce HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN içerikli yazılarla beni taciz etmiştir. Ben, şimdiye dek, "BANA DAVA AÇMAYANA BEN DAVA AÇMAM" ilkem gereği, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'yaa herhangi bir dava açmayı düşünmüyordum. Ancak, kendisi, beni savcılığa şikâyet edip, benim hakkımda dava açmış olduğu için, ben, artık, "ORANTILI GÜÇ" kullanımı sürecini başlatmış bulunuyorum.

Benim yazım üzerine, kendisinin "HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN" suçu işleme hakkının doğdunu sanan ve çocukları bile kandıramayacağını bilmesine karşın, savcıların ve yargıçların işlerinin yoğunluğunu kendince bir fırsat olanağı olarak değerlendiren SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, aslında, onun 11 Nisan 2012 tarihinde kaleme aldığı "HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN İÇERİKLİ" yazıya bir tepki olarak yazmış bulunduğum yazıyı, bir "TAHRİK ÖGESİ" olarak dosyaya koyarak, insanları âdeta saf yerine koyma gayreti içerisine girmeyi gayet uygun görüyor. Nasıl ki, kurt, yemek istediği kuzuyu, su, kendisinden kuzuya doğru akmış olsa da, yemeyi (orman yasası gereği) bir doğal hak olarak görüyorsa, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI da, kendisinin, benim yazımdan yaklaşık olarak bir hafta önce yazmış olduğu "ve baştan aşağı "HAKARET, İFTİRA, NEFRET,YALAN" suçu içeren yazısından, neredeyse tam bir hafta sonra kaleme aldığım ve kendisinin de adres çubuğundaki linkini vermek zorunda bulunduğu yazım nedeniyle, daha sonradan kaleme almış olduğunu söylemesi, yineliyorum "KOSKOCA BİR YALAN"dır. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, kaleme aldığı her yazıda, sadece bana karşı olanlarında değil, tümünde, ama alenen, ama ima yoluyla, sürekli bir biçimde "HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN" suçu işlemeye eğilimli biridir. Daha önceleri de, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İbrahim Karaosmanoğlu (www.zaman.com.tr/haber.do;jsessionid=97979C573F97E85EE515A538E4CEAA3A?haberno=240249), Devlet Tiyatroları Eski Genel Müdürü Sayın Rahmi Dilligil (http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2000/11/26/264551.asp) gibi kişiler tarafından "BASIN YOLUYLA HAKARET" suçuyla yargılatılıp, tabii ki MAHKÛM olan SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, bu davranışını, 12 Eylül 1980 DARBESİ öncesindeki ordu görevi sırasında edinmiş olduğu kanısındayım.

SANIK DİYOR Kİ:

Ben de yazımda Cüneyt Özdemir'in Milliyet Gazetesi'nde yazdığı "kindar ve çirkinsiniz" tanımına atfen yaptığım eleştiride, kendisinin tanımladığı vasfını tekrar ederken, bir ölümün ardından henüz toprağa bile verilmediği bir zaman diliminde yapılan aşağılayıcı yazıların "çirkinlik" olduğunu ifade etmekteyim. Yazımda şikayetçiye yönelik hakaret söz konusu değildir.

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, hiçbir kişisel çıkarı söz konusu olmasa bile, sadece ve yalnızca alışkanlık nedeniyle YALAN söylemeye devam ediyor. Cüneyt Özdemir, Milliyet Gazetesi yazarı değil, Radikal Gazetesi yazarıdır. Milliyet Gazetesi'nin Cüneyt Özdemir diye bir yazarı yok. Cüneyt Özdemir, Milliyet Gazetesi'nde "kindar ve çirkinsiniz" başlıklı herhangi bir yazı yazmadı. Ancak, Miliyet Gazetesi yazarlarından Can Dündar, "'O kadın'" (http://gundem.milliyet.com.tr/-o-kadin-/gundem/gundemyazardetay/10.04.2012/1526143/default.htm) başlığıyla bir yazı kaleme alıp, Meral Okay olayını irdeledi. Şimdi, ortada çok garip bir durum var: Can Dündar, "'O kadın'" başlığıyla bir yazı kaleme alıp, Meral Okay olayını irdeliyor ve SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, daha yazarın adını bile doğru dürüst bilmediği yazıyı (bence) asla ve kesinlikle okumadan, benim, kendisiyle ilgili olarak herhangi bir betimlemede, imgelemde, tasvirde bulunmadığım, aslında henüz yazılmamış bir yazım nedeniyle, bana karşı "HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN" suçu işleme hakkını kendinde bulduğu gibi, bir de, göz göre göre, savcıları, yargıçları kandırmaya yönelik olarak, ayrıca yeni bir YALAN söyleyebiliyor. Yineliyorum: SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, bana karşı 11 Nisan 2012 günü "HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN" suçu işliyor ve ben, onun bu "HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN" suçlarını içeren yazısına karşılık, son derecede bilimsel bir yöntemle ciddi bir yazı kaleme alıyorum ve SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, henüz ortada olmayan bir yazıya dayanarak, kendisini savunma telaşına düşüyor. Anlaşılır gibi değil, inanılır gibi değil. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, "Yazımda şikayetçiye yönelik hakaret söz konusu değildir." diyor. Ben, burada, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI ile hemfikirim. Çünkü, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, sadece ve yalnızca HAKARET değil, aynı zamanda İFTİRA atmış, NEFRET suçu işlemiş, YALAN söylemiş ve üstüne üstlük, savcı ve yargıçları yanıltmaya yönelik olarak yepyeni bir YALAN daha söylemiştir.

SANIK DİYOR Kİ:

Şikayetçi Hüseyin Hilmi Bulunmaz, asıl mesleği uluslararası elmas kalemleri ticareti ve kuyumculuk olan, dünyanın birçok ülkesinde ortaklıkları olan bir işadamıdır. Şikayet dilekçesinde ifade ettiği gibi; "...aynı sektörde çalışmamız nedeniyle tanırım. Kendisiyle iş nedeniyle süregelen bir çelişkimiz bulunmaktadır." ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır, kendisiyle tanışmam, ofisime geldiğinde bir kez konuşmuşumdur, aynı sektörde çalışmamaktayız, hiçbir maddi ya da manevi çıkar çatışmamız bulunmamaktadır. Kendisi, uluslararası elmas kalemleri ve kuyumculuk faaliyetlerinin dışında kalan zamanlarında amatör olarak tiyatroyla ilgilenmek istemiş, gerek tiyatro yayıncılığında gerekse de icracılığında başarılı olamadığı için ülkenin hemen hemen tüm tiyatro kurumlarına, sanatçılarına ve yayınlarına yıllardır sürekli küfür ve hakaretlerde bulunmaktadır.

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

Benim, asıl mesleğim uluslararası elmas kalemleri ticareti ve kuyumculuk olacağına, örnekse ben, Karaköy'de genelev işleten biri olsaydım, daha mı çok HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçlarına maruz kalacaktım? Uluslararası elmas kalemleri ticareti ve kuyumculuk yapmak, uyuşturu satmak, yasadışı fuhuş yaptırmak, gasp yapmak, HAKARET etmek, İFTİRA atmak, NEFRET suçu işlemek, YALAN söylemek gibi yüz kızartıcı bir SUÇ mu? Ben, ihracat, ithalat ve ticaret yaparak, sadece ve yalnızca kendime değil, ülkeme de "katkıda" bulunan bir kişiyim. Benim, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir ortaklığım yok. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yine YALAN söylüyor. Bizim, yurt dışında iş yaptığımız kişi ve kuruluşlar var. Ayrıca, başta Rusya olmak üzere, birçok ülkede, tamamıyla yasal yollarla çalışan iş yerlerine sahibiz. "...aynı sektörde çalışmamız nedeniyle tanırım. Kendisiyle iş nedeniyle süregelen bir çelişkimiz bulunmaktadır." sözü, birebir benim ağzımdan çıkmadı, ancak, çok uzun bir ifade verirken, savcı, bu tümceyi kurdu ve ben de kabul ettim. Çünkü, savcı, hem benim ve hem kendisinin, dolayısıyla adaletin işleyişinin gidişatını kolaylaştırmak için böyle bir ifade kullandı ve ben de bunu derhal kabul ettim. Bu tümceyi içeren ifadeyi, hâlâ da kabul ediyorum. Ben, 1972 yılından bu yana, yani SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI sanırım askeri okulda okuduğu dönemden bu yana tiyatro sanatıyla uğraşan ve Bulunmaz Tiyatro adıyla yaklaşık olarak 25 yıldır profesyonelce tiyatro yapan bir kuruma sahibim. Tiyatromun yasal adı: "Bulunmaz Kuyumculuk Yayıncılık Gösteri Sanatları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi"dir ve bu şirket, sadece İstanbul Ticaret Odası'na değil, Ankara ve İzmir Ticaret odalarına da bağlıdır. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI ise, toplumsal gücünü, sadece ve yalnızca, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'dan, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin'den, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'den ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Nejat Birecik'ten almaktadır. Adlarını saydığım bu kişilerin başında bulunduğu kurumlar, kendisine hiç de hak etmediği reklâmları kestikleri gün, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, zâten zerre kadar olsun ruhunu algılayamadığı tiyatro sanatının dışındaki uçuruma hızla yuvarlanıp, hayat boyu işsiz kalır. 

SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI ile tanışırız: YALAN söylüyor. Kendi ısrarları sonucu (gerekirse belgelerini sunarım) gitmek zorunda kaldım: YALAN söylüyor. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI ile maddi ve manevi çelişkilerimiz var. Çünkü, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Ertuğrul Günay'ın başında bulunduğu Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan, hiç de hak etmediği hâlde (yöneticisi olduğu Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, hiçbir zaman tam zamanında, yani her ayın tam birinde, yani reklâm aldığı Kültür Bakanlığı'na bağlı Devlet Tiyatroları'nın oyunlarını programını işlevsel olarak yayınlanmayarak, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerin çarçur edilmesine neden olmaktadır) para alması, benim maddi ve manevi kaybıma neden olmaktadır. 

Benim, tiyatro sanatıyla tam kırk yıldır ilgilendiğimi, bu sanatı yaptığımı, bu sanatı yapmak için gerekli ve zorunlu olan tüm koşulları yerine getirdiğimi, belgelerle, delillerle, ispatlarla, kanıtlarla, tanıklarla sunabilirim. Mahkemeden böyle bir karar çıkarsa, yani benden bu konuyu aydınlatmamı isteyen bir talep gelirse, ben elimdeki tüm olanakları mahkemeye sunabilirim. Ayrıca, ben, tiyatro sanatıyla değil de, Karaköy'de genelev işleriyle ilgilenen biri olsaydım, bana karşı suç işleme hakkını kim verebilirdi SAYIN SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'ya? SAYIN SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, hangi yasaya dayanarak bana karşı "HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN" suçu işleyebiliyor? Biz, demokratik yasalarla korunan bir ülke miyiz, yoksa orman yasalarıyla birbirlerinin gözünü çıkarma savaşı veren ilkel bir kabile miyiz? SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, nasıl oluyor da, kendini yasaların üzerinde görebiliyor? SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, hiçbir nesnel ve somut temele dayandırmadan yaptığı savunmayla, âdeta adalet kurumunu, savcıları ve yargıçları yanıltma operasyonu başlatmış bulunuyor. 

Ben, bir yayınevi bulunan ve onlarca kitap, onlarca değişik dergi yayınlamış biriyim. Şu ânda da, OYUN adlı bir tiyatro dergisi yayınlıyorum. Bütün bunlar orta yerde durup dururken, "BAŞARISIZ BİRİNE HAKARET EDİLİR, BAŞARISIZ BİRİNE İFTİRA ATILIR, BAŞARISIZ BİRİNE KARŞI NEFRET SUÇU İŞLENİR, BAŞARISIZ BİRİNİN HAKSIZ YERE YARGILANMASI iÇİN YALAN SÖYLENİR" anlayışını anlamış değilim. Ben, hem başarılı biri ve hem de başarısız kişilerin haklarını korumakla yükümlü biriyim. Örnekse, kör birinin, görme başarısızlığına yaslanarak, "ŞU KİŞİ OKUMA KONUSUNDA BAŞARISIZ" yargısıyla bir savunma asla ve kesinlikle yapılmamaz. Bırakınız yasaları, temel insan haklarına bile aykırı bir durumdur bu... SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, benim somut "sürekli küfür ve hakaretlerimi" göstermek yerine, genel sözlerle yargıyı anlamsız, haksız, gereksiz yere meşgul etmekte, benim hakkımda yanlış kanaat oluşması için, sürekli olarak YALAN söyleyerek, âdeta bir YALAN MAKİNESİ gibi işlev görmektedir.

SANIK DİYOR Kİ:

Örneğin, hiç tanımadığı, hiç konuşmadığı, yüzünü dahi görmediği, İzmir'de ikamet eden Dergimiz yazarlarından Seval Deniz Karahailoğlu'na da sadece Dergimiz'de yazdığı için hakaretlerde bulunmakta, Sayın Karahaliloğlu'nun suç duyurusu sonrası: "Sayın Seval Deniz Karahaliloğlu (SSDK) da, tıpkı diğerleri (Burhan Gün, LİNÇÇİ Gülhan Avşar Demirkanlı, LİNÇÇİ Kemal Aydoğan, LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, LİNÇÇİ Mehmet Bozkır, Nihat Haluk Bilginer, LİNÇÇİ Prof. Dr. Nurhan Tekerek, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi, LİNÇÇİ Ömer Faruk Kurhan, Uğur Demirci Tosun) gibi, Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarının ilga ve imhâ edilmesi için, sürekli olarak "hukuk kartını" öne sürerek, âdeta ÜÇÜNCÜ (HUKUKSAL) LİNÇ KAMPANYASI ateşine kupkuru odunlar atıp, dans ediyorlar!"
diyerek, hukuk sürecini de (Sayın Savcılar ve hakimleri de katarak) Hukuksal Linç Kampanyası olarak lanse etmektedir. (Ek:1)

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, kendisini kurtarmak, HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçlarının üzerini örtebilmek için, sürekli olarak, ifadelerini çemberden bile daha yuvarlak hâle getirme çalışmalarını sürdürüyor. Entelektüel dünyada, herhangi bir entelektüeli tanımak için, o entelektüelin bulunduğu yere gitmek, elini sıkmak, göz göze gelmek, iki kelâm etmek zorunda değiliz. Örnekse, ben, Sayın Seval Deniz Karahaliloğlu'nun bütün yazılarını aşağı yukarı okuyan biriyim. Dolayısıyla, Sayın Seval Deniz Karahaliloğlu'nu tanırım. Ben, Sayın Seval Deniz Karahaliloğlu'na, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI tarafından yönetilen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde yazılar yazdığı için değil, iyi bir yazar olmadığı, hattâ benim edebî, estetik, kültürel, toplumsal ölçütlerime göre yazar bile olmadığı için, kendisine sürekli olarak eleştiriler getiriyorum. 

Sayın Yargıç, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın bu çemberden bile daha yuvarlak sözlerini ciddiye alır da, bu yönde derinlikli bir araştırma yapma ve/ya işinin ehli bir bilirkişiye gitme gereksinimi duyarsa, görecektir ki, bu tartışmanın, bu çemberden bile daha yuvarlak sözlerle yargının sürdürdüğü davanın rengini değiştirmeye yönelik bu çabanın arkasında müthiş derecede acımasız bir LİNÇ KAMPANYASI vardır. Tam tamına 1100 kişilik bir örgüt tarafından örgütlenip, benimle birlikte "THEOPE" adlı oyunun yazarı ve "ÖLÜLERİ GÖMÜN" oyununun çevirmeni Coşkun Büktel'in, sanal ortamda da olsa, İnternet'te de olsa, âdeta bir "ENTELEKTÜEL LİNÇ GİRİŞİMİ" ile karşı karşıya bulunduğumuz derhal anlaşılacaktır. Bu durumla ilgili ek bilgileri dosyaya ekleyeceğim. Benim "(Sayın Savcılar ve hakimleri de katarak)", yani savcıların ve yargıçların da birer LİNÇÇİ olduklarını dile getirerek, bir kamuoyu oluşturduğumu dile getiren SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yine YALAN söylemektedir. Nesnel, somut, belgelerle, delillerle, kanıtlarla, tanıklarla değil, çemberden bile daha yuvarlak sözlerle, savcıları ve yargıçları, tabiri caizse, "benim üzerime yöneltmek" isteyen SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yineliyorum, böylelikle bir HUKUKSAL LİNÇ SÜRECİ başlatmak istiyor. Ancak bu kez, bu sürece, katabildiği 1100 KİŞİLİK LİNÇ KAMPANYASI fertleri değil, karşısında savcılar ve yargıçlar var.


SANIK DİYOR Kİ:

Şikayetçi şahsın ruh halini, üslubunu ve küfürlerini ifade edebilmek için SADECE 3 HAZİRAN 2012 günkü yazılarının çıktılarını ekliyorum.

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

Benim ruh hâlimin yerinde olmadığını dile getiren Haluk Bilginer'in avukatı Süleyman Anıl, İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi yargıcından gerekli yanıtı anında aldı ve benim akli dengemin sorgulanmasının dahi yapılamayacağını derhal öğrendi. Tam tamına 1100 KİŞİLİK BİR ÖRGÜT ve bu örgütün elebaşı olarak varlık gösteren SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI tarafından uzun yıllardır sürekli olarak yıpratılmak isteniyorum. Mahkeme, bu yönde bir araştırma yapmaya giderse, bu 1100 KİŞİLİK ÖRGÜT yargılanıp cezalandırılabilir kanısındayım. Bu LİNÇ ÖRGÜTÜ eski asker SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI tarafından örgütlenmiştir. Bu LİNÇ ÖRGÜTÜ için elebaşılık yapanlardan biri de ÖMER FARUK KURHAN'dır ve ÖMER FARUK KURHAN, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nde bana karşı açtığı HAKARET DAVASINI DERHAL KAYBETMİŞTİR. 

Bu "HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN" dolu savunma sonrası, LİNÇ ÖRGÜTÜ için araştırma, kovuşturma, soruşturma, yargılama genişletilebilirse, yani böyle bir yasal hakkım varsa, davanın bu seyirde devam etmesini arzu ederim. Ben, hiçbir avukata güvenmediğimden, davalarımın tümünü kendim sürdürüyorum ve tabii ki, hukuk bilgim az olduğu için, bu önerimi yaparak yanlış bir bağlam oluşturabileceğim düşüncesini de içimde taşıyorum. Ben, sadece ve yalnızca arzumu dile getirip, adaletten isteğimi belirtiyorum. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, sürekli olarak ruh hali, küfür ve üslup sözcüklerini kavramsal boyutundan soyutlarak dile getirerek, kendi kafasında kurmuş olduğu hayal dünyasında, kendisinin değil, benim yargılanmam gerektiğini sanarak, sanal bir mahkeme inşa ediyor. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, neden "SADECE 3 HAZİRAN" diyor? Ben, sahibi bulunduğum tiyatromun mekân adlarından biri olan "NÂZIM HİKMET SAHNESİ" ile anılan ve Nâzım Hikmet'in ölüm yıldönümlerinde çeşitli etkinlikler yapıp, Nâzım Hikmet'in ölümüyle ilgili yazılar kaleme alan biriyim. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, benim düşünsel, ideolojik, kültürel, yazınsal olarak değer verdiğim Nâzım Hikmet ve onun ölüm yıldönümünde kaleme aldığım yazıları dayanak noktası yaparak, benim yargı sürecinden yara almamı hedeflemiş olabilir. Kendisine yönelik olarak, hemen hemen hiçbir yazı bile kaleme almamaya özen gösterdiğim "SADECE 3 HAZİRAN" günlerini özellikle gündeme getiren SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, aklınca, eski asker olmasının gücüyle, Nâzım Hikmet'in kişiliğiyle, beni yargı sürecinde zor durumda bırakma temrinleri yapma gayreti içerisine girme kurnazlığında bulunuyor.

SANIK DİYOR Kİ:

"LEMİ BİLGİN'E BAĞLI OLARAK ÇALIŞAN ŞAKİR GÜRZUMAR'IN YÖNETTİĞİ İSTANBUL DEVLET TİYATROSU (İDT) REKLÂM KULELERİNİN TİCARÎ KURULUŞLAR TARAFINDAN İŞGÂL EDİLMESİNE SES ÇIKARMAYANLAR YAVŞAKTIR GENELLİKLE!", sonrasında yazı bu "YAVŞAK" sözcüğünü tiyatrolara, dergilere, yazarlara, akademisyenlere ayrı ayrı yöneltmekte, sonunda da "KÜLTÜR BAKANLIĞI ÇANAĞI YALAYAN YAVŞAK OROSPU ÇOCUKLARI" diyebilmektedir. (EK-2)

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

Peki, yukarıdaki bana ait olan yazıda, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın şahsına yönelik olarak herhangi bir HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN var mı? Yok!

SANIK DİYOR Kİ:

Aynı tarihte bir başka yazısında "LİNÇÇİ orospu çocuklarının yayınları..." (EK-3)

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

Peki, yukarıdaki bana ait olan yazıda, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın şahsına yönelik olarak herhangi bir HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN var mı? Yok!

SANIK DİYOR Kİ:

Yine aynı tarihte izlemediği bir oyun hakkında sadece aşağılamak için görseli ters çevirerek kullanmakta ve şu yorumları yapmaktadır: "Kafayı sıyırmak, mideyi bulandırmak, oyunculuğu sulandırmak gibi absürt bir düşünceniz varsa, LİNÇÇİ Altıdan Sonra Tiyatro'nun teslimiyetçi ve kör mekânı kumbaracı50'deki kafa sıyırıcı, mide bulandırıcı, oyunculuk sulandırıcı "OYNAMADAN OYNAMAK" abukluğunu gerçekleştiren Jeremy Stockwell'in ipiyle oyunculuk kuyusuna inerek, bir daha hayat boyu düzeltmenizin mümkün olamayacağı aptallaştırıcı sürece siz de ortak olmayı göze alın!"

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, estetiğin "e"sinden, sanatın "s"sinden, tiyatronun "t"sinden hiç anlamadığı hâlde, sadece ve yalnızca Ertuğrul Günay, Lemi Bilgin, Hilmi Zafer Şahin ve Nejat Birecik'in yönettiği kurumlardan almış olduğu ve hiçbir zaman için asla ve kesinlikle hak etmediği reklâmların ötesinde tiyatro sanatı üzerine hiç kafa yormadığından, bir tiyatro atölye çalışmasını (www.altidansonra.com/kumbarac30550-atoumllyeler.html) oyun sanıyor yada savcıları ve yargıçları aldatmak için durduk yerde yine YALAN söylüyor. Ben, Türkiye'de sayılı ve tanınmış bir "TİYATRO ATÖLYE USTASI"yım. Tiyatro atölye çalışmasıyla, oyun etkinliğinin ayrımını en iyi bilen insanlarden biri de benim. Ben, oyun olmayan bir oyunu nasıl izleyebilirim ki? Şaşılacak kadar açık YALAN bombardımanı altında kaldığım için şiddetli bir biçimde üzülüyorum.

SANIK DİYOR Kİ:

Aynı tarihte: Dergimizin kapak fotografını ters çevirerek şu aşağıdaki yayını yapmakta ve bunu her gün tekrar etmektedir. Kendisine resmi irsaliye taranarak e-posta ile gönderilmiş ve gerçek dışı yayını durdurması istenmesine rağmen her gün sürdürmektedir. "İftiracı ve LİNÇÇİ Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun ruhanî liderliğinde, Bulunmaz Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'la "Theope" adlı oyunun yazarı ve "Ölüleri Gömün" oyununun çevirmeni Coşkun Büktel'in sanatsal ifade olanaklarını ilelebet ilga ve imhâ etmek için düzenlenen) LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin Haziran 2012 tarihli 238. sayısının yayınlandığı haberini okurken, "Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle..." kem sözüyle ünlü ve bu kem sözüne karşı çıktığı için Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın tam tamına iki (rakamla 2) yıl hapiste çürümesi için avukatları Süleyman Anıl'la İbrahim Demirci'ye talimat vererek dava açtırdıktan sonra, Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın "6 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA" neden olan Küt Oyuncu Kırmızı Pabuçlu Shakespeare Çocuğu Nihat Haluk Bilginer'in ayrıldığı eşi Aşkın Nur Yengi'nin "AY İNANMIYORUM" şarkısını dinliyorduk!" (Ek-5)

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'ya şunu sormak gerekir: Madem ki ben, tiyatrodan neredeyse hiç anlamayan biriyim, bana durduk yerde, neden resmi irsaliye gönderiyorsun? Ben, maliye memuru, maliye şefi, maliye müdürü, Maliye Bakanı değilim ki... Ben, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI hakkında, hiçbir zaman için, asla ve kesinlikle gerçek dışı herhangi bir yayın yapmadım. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yine YALAN söylüyor. Kendisinin de vermek zorunda kaldığı, ancak kafa karışıklığı oluşturup, mide bulandırmaya yönelik olarak kötücül bir bağlamda dile getirdiği belgede, bilgide, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'ya yönelik olarak herhangi bir HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN söz konusu değil. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, saptırma gayreti içerisinde ve dolaylı YALAN söylemekte...

SANIK DİYOR Kİ:

Yine aynı gün: "orospu çocuğu tiyatro tüccarları tarafından şiirleri (tilki kürküne iltica etmiş küçük burjuva kadınlarla devrim düşünü en olmayacak yerlerine sokmuş yeni yetme kapitalistlerin ruhuna satılarak) öldürülen insan sesiyle dolu sevdalı komünist nâzım hikmet'e ağıt yada bugün yine pazar bugün yine seni ilk defa güneşe çıkardılar." (EK-6)

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

Yukarıdaki belgeden, bilgiden, herhangi bir şey anlamak mümkün değil. Kendisine yönelik olarak herhangi bir HARAKET, İFTİRA, NEFRET, YALAN olmamasına karşın, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, dolaylı olarak HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçu işlemeye devam ediyor hâlâ.

SANIK DİYOR Kİ:

Bu tür sadece küfür ve hakaret dolu yazılarının sadece bir güne ait ve sadece birkaç tanesini sundum, bu yazılar her gün devam etmekte, kendisine açılan hakaret davalarının bir kısmı sonuçlanmış ve mahkumiyetler almış, bir kısmı ise devam etmektedir.

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, kendini HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU BAŞKANI yada ADALET BAKANI sanıyor herhalde. Benim herhangi bir davadan yargılanmam, mahkûm olmam kendisini asla ve kesinlikle ilgilendirmez. Hattâ, sorulmadıkça, bence, HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU BAŞKANI yada ADALET BAKANI bile, kişiler hakkında NEFRET oluşturacak bir beyanatta bulunma talihsizliği içerisine düşmezler. Ancak, yaklaşık olarak yirmi yıldır Türkiye Tiyatrosu'nun acizliğinden yararlanmanın yanı sıra, Ertuğrul Günay, Lemi Bilgin, Hilmi Zafer Şahin ve Nejat Birecik'in verdiği reklâmlara güvenen SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, elini kolunu sallaya sallaya HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçu işlemeye devam ediyor hâlâ.

SANIK DİYOR Kİ:

Bu şahsın bu küfür ve hakaret dolu yazılarına yanıt verilmemekte, bu durum kendisini daha da hiddetlenmektedir. Çok az sayıda verilen yanıtlardan biri de Türkiye'nin en sevilen, en başarılı oyuncularından bir olan Meral Okay'ın vefatının ardından yazdığı yazı üzerine yazdığım şikayete konu olan yazıdır. Bu şahıs aynı hakaretlerini değerli oyuncularımız, büyük sanatçılar Mehmet Akan'ın, Lale Oraloğlu'nun vefatlarından sonra da yapmıştır ve her fırsatta ölüme dahi saygı göstermemekte, hiçbir tanışıklığı, hiçbir ilişkisi olmamasına rağmen sadece başarılı olmalarından dolayı insanlar henüz toprağa bile verilmeden vefat eden insanları aşağılamaktadır.

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

Benim kaleme almış olduğum yazılarda bilimsel eleştiri yöntemi değil de, "küfür ve hakaret dolu içerik" olsaydı, şimdiye kadar, Türkiye Tiyatrosu içerisinde namusuyla, onuruyla, şerefiyle kalem oynatan kişilikli eleştirmenler tabii ki gerekli yanıtı verebilirlerdi. Ancak, benim bilimsel düzeydeki eleştiri yöntemiyle kaleme alınmış küfür ve hakarete karşıt yazılarım, tabii ki, gerekmediği için ciddi bir biçimde değerlendirilmemiştir. İçinde küfür ve haraket olmayan yazıların eleştirilemeyecek kadar üst düzeyde olması da son derecede doğaldır. Beni, benim yazılarım hakkında yanıt verilmemesi değil, bilimdışı yöntemlerle, HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN içeren sözlerle ele alınması son derecede hiddetlendiriyor. İşte bu nedenle bu HAKARET SUÇUNU TAKİP EDEN KAMU DAVASI açılmıştır. İşte bu nedenle SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın "iki kere iki dört eder" gibi matematiksel somutluktaki HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçlarını gündeme getirmek için yanıp tutuşuyorum. Ben, Meral Okay öldükten ve bu HAKARET içeren KAMU DAVASI için verdiğim dilekçeden önce (11 Nisan 2012) Meral Okay'la ilgili olarak herhangi bir yazı kaleme almadım. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, göz göre göre, gözümüzün içine baka baka YALAN söylüyor.

SANIK DİYOR Kİ:

Yazmış olduğum yazı bir eleştiri yazısıdır, şikayetçinin amacı; vefat eden sanatçıları, kendi inandığı değerler açısından eleştirmek değil, sadece hakaret etmek, aşağılamak amacıyla kaleme alınmış bir yazı olduğu için eleştirilmiştir. Çünkü Meral Okay'ı dizi yazdığı için aşağılamasına karşın, çok yakın arkadaşı Coşkun Büktel de dizi yazarı olmasına rağmen ona tek laf etmemektedir, bu durum şikayetçinin amacını açıkça belli etmektedir. Benim yazım, bir eleştiri yazısıdır, anayasanın eleştiri özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, şimdiye dek "eleştiri yazısı niteliğinde" herhangi bir yazı kaleme alabilecek kaliteye ulaşamamıştır. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, her zaman için, HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçlarıyla yaşamaya alışmış biridir. Benim, Meral Okay'a karşı herhangi bir HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN suçu işlemememe karşın, kendisini bir SAVCI, bir YARGIÇ konumuna yükselten SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, sanki bu ülkede bir DEVLET, bir HÜKÜMET, bir ADALET BAKANLIĞI, bir İSTANBUL ADALET SARAYI, bir SAVCILAR, bir YARGIÇLAR yokmuş gibi davranarak, eleştiri sınırlarını aşıp, tamamıyla bir HAKARET, İFTİRA, NEFRET, YALAN ögeleriyle hareket ediyor. Neyse ki ben, SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın bu gücünü Ertuğrul Günay'dan Lemi Bilgin'den, Hilmi Zafer Şahin'den, Nejat Birecik'ten aldığını çok iyi biliyorum. Benim, bırakınız HAKARET içeren bir yazıyı bir yana, Meral Okay hakkında hiçbir yazı kaleme almamama karşın YALAN söyleyen SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yargılanmaya başlamanın verdiği rahatsızlıkla hareket ettiği için, tabii ki, düşünsel davranışını yitirmeye başlamıştır. Meral Okay hakkında herhangi bir yazı bile kaleme almamama karşın, YALAN söyleyip, pervasızca ifade veren SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, Coşkun Büktel'i de sanal ortamda, İnternet'e LİNÇ etmek isteyen bir LİNÇ KAMPANYASI başlatmış olduğu için, bu yönde de araştırma yapılırsa, bu dava, sadece bir "HAKARET DAVASI" olmanın çok daha derinlerine gidilebilir. Bu bağlamda, Coşkun Büktel'in de TANIK sıfatıyla dinlenmesini arz ve talep ediyorum. ANAYASA, her isteyene, her istediği konuda HAKARET ETME, İFTİRA ATMA, NEFRET SUÇU İŞLEME, YALAN SÖYLEME HAKKI vermez. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, yanıldığı gibi, bir de yanıltmaya yelteniyor.

SANIK DİYOR Kİ:

Kişiliğine yönelik değil, sanatsal yazı ve tavrına yöneliktir eleştirilerim. Hakaret amacı taşımadığı gibi hakarete yönelik bir yaklaşım da içermemektedir.

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

Beni, amatör düzeyde bile başarısız bir tiyatrocu, bir yayıncı, her ölene hakaret ve küfür eden akli dengesi yerinde olmayan adam biçiminde betimleyip, "MAHKÛM" ederek, belge, bilgi, delil, kanıtlara aykırı davranarak, açıkça YALAN söyleyen SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, şimdi de, benim "sanatsal yazı yazdığımı" dile getirerek, hem kendi kendini çürütüp, hem de savcı ve yargıçlara şirin görünmeye çalışıyor. Oysa SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, her zaman yaptığı gibi, yine HAKARET ediyor, yine İFTİRA atıyor, yine NEFRET suçu işliyor, yine YALAN söylüyor.

SANIK DİYOR Kİ:

Yazımın, yukarıda açıkladığım nedenler ve bunlara bağlı olarak yakın arkadaşım, değerli sanatçı Meral Okay'ın ölümünden sonra, henüz toprağa bile veremediğimiz bir zaman diliminde, Meral Okay'ı aşağılayan bir yazısına karşı, tamamen eleştirel olarak kaleme alınan bir yazıdır.

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

BEN, MERAL OKAY'I ELEŞTİREN HERHANGİ BİR YAZI ASLA VE KESİNLİKLE YAZMADIM. SANIK MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI, BANA HAKARET ETTİĞİ GİBİ, AYNI ZAMANDA İFTİRA ATIYOR, NEFRET SUÇU İŞLİYOR VE GÖZ GÖRE GÖRE YALAN SÖYLÜYOR!

SANIK DİYOR Kİ:

Açıkladığım nedenlerden dolayı, basın özgürlüğü ve basının görevi olan eleştiri özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesini ve şikayetçinin değerli bir sanatçını ölümünün ardından yazdığı aşağılamaya yönelik yazısına dair olduğu göz önün alınarak "soruşturmaya gerek yok" kararı verilmesini talep ederim.

SANIK'I DEĞERLENDİRELİM:

Ben, zâten, savcının, bu ifadeleri ciddiye almadığını bilmeme karşın, sadece ve yalnızca, benden sonraki kuşakların, beni, ülkemi ve bu ülkede yapılan tiyatronun niteliğini anlaması için bu metni dosyaya koydum. Umarım, tarih benden yana, tarih doğrudan yana işler.

MÜŞTEKİ
HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
23 TEMMUZ 2012