Oyun'un notu: LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Ömer Faruk Kurhan'ın kişisel blogundan alıp, olduğu gibi aşağıya aktarmış olduğumuz yazıdaki çok önemli bulduğumuz bazı yerleri "maymungötürengi" ile belirgin hâle ısrarla biz getirdik!
***
Melih Anık'ın Oyun Atölyesi ve Tiyatronline'a İtirazları
Ömer Faruk Kurhan
22 Haziran 2012
Oyun eleştirileri ile tanıdığımız Melih Anık, eleştirmenliği bırakıp tiyatro haberciliğine mi başladı? "Oyun Atölyesi! Özür Dile ve Bilet Paralarını İade Et!" ve "Tiyatronline'ın YALAN Haberi - İki Ucu Pis Bir Değnek!" yazılarını okuduğumda bu soruyu sormak zorunda kaldım. Serinkanlı ve makul bir yanıt: Hayır, eleştirmenliğinin yanı sıra ve mecburen habercilik yapma çabası gösteriyor olabilir. Boşluk büyük olunca, ister ister istemez eleştirmenler de haber yapma sorumluluğu alabiliyorlar, demek ki.
Melih Anık’ın yaptığı haberler ve bu haberlerin yorumundaki sert üslup, yayınladığı blogları izleyen birisi olarak dikkatimi fazlasıyla çekti. (Yeri gelmişken, blog sayısının azaltılmasında fayda olduğunu söylemek isterim, izlemek gerçekten de güç olabiliyor.) Oyun Atölyesi ve sergiledikleri “Antonius ile Kleopatra” hakkındaki ithamlarını, şu aşamada tamamen güvenilir bulmadığımı belirtmeliyim. Çünkü aynı zamanda bir uygulamacı olarak, oyunların farklı versiyonlarla ve kadro yapısıyla sahnelenebileceğini biliyorum.
Asıl önemli olan, yeni versiyonuyla gösterinin yara alıp almadığıdır. Bu noktada yazının net bir mesajı yok. Sadece bir yerde, atılan sahnelerin ve eksilen oyuncunun Shakespeare’in metninde çok önemli bir yerde durduğu söyleniyor. Bir sorum üzerine, Melih Anık bu konuyu açtı. Fakat “Oyunun yeni versiyonu ticari bir kaygıya mı kurban edildi, yoksa sahneleme bakımından başarılı mı?” konusu tartışmaya açık. Kararı seyirciler verecek. Buna karşılık Melih Anık’ın tamamen haklı olduğu konu belli: Ortada en azından bir işletme ve halkla ilişkiler faciası var.
Oyun Atölyesi gibi, özel tiyatrolar alanında ana akım tiyatronun kurucu unsuru olmayı hedefleyen bir tiyatronun, bu tür bir facia karşısında nasıl bir tutum geliştireceği, geçiştirilebilecek bir mesele değil. Elbette Melih Anık’ın yaptığı gibi, oyunu seyredenlerin ödedikleri parayı alma hakları var. Fakat bu olguyu karşı propaganda malzemesi yapmak da doğru olmaz. Oyun Atölyesi’nin kamuoyuna bir açıklama borcu var.
Melih Anık aynı olayla ilgili olarak, ikinci yazısında, Tiyatronline’ın oyunla ilgili duyuru-haberini sert bir şekilde eleştirmiş. Bu konuda da tamamen haklı. Tiyatro yayıncılarının haberi tanıtıma kurban etmekten kaçınmaları, bir konuda haber üretiyorlarsa asgari özeni göstermeleri gerekir. Sadece "Küfür Yayıncılığına karşıyız" demekle bu işler olmuyor.
Herkesin bildiği ya da öğrenmesinin zor olmadığı, evrensel olduğu kabul edilen basın yayın standartları içselleştirilmeli, tamamı asgari müşterekler işlevi görmelidir. Şunu da eklemek isterim: Tiyatro yayıncılığı alanında ortaya çıkan bu mesele, bir kez daha özyönetim ve özdenetimi sağlayacak ortak bir örgütlülüğe ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Gelişmelerin ışığında, bu meseleye tekrar dönmek kaçınılmaz gibi duruyor. Bir yazımda, Oyun Atölyesi’nin “Biz bir yana, tiyatro dünyası bir yana” tavrının sorunlu olduğunu belirtmiştim. Demek ki o kadar da ayrı olunamıyormuş. Belki de bu nedenle Melih Anık eleştirilerini çok sert bir üslupla dile getiriyor. İtirazlarının husumet edebiyatına kurban edilmemesi, tiyatromuzun yararına olacaktır.
(Kaynak: Ömer F. Kurhan TİYATRO YAZILARI)
***
Ayrıca bakınız:
***
Melih Anık'ın Oyun Atölyesi ve Tiyatronline'a İtirazları
Ömer Faruk Kurhan
22 Haziran 2012
Oyun eleştirileri ile tanıdığımız Melih Anık, eleştirmenliği bırakıp tiyatro haberciliğine mi başladı? "Oyun Atölyesi! Özür Dile ve Bilet Paralarını İade Et!" ve "Tiyatronline'ın YALAN Haberi - İki Ucu Pis Bir Değnek!" yazılarını okuduğumda bu soruyu sormak zorunda kaldım. Serinkanlı ve makul bir yanıt: Hayır, eleştirmenliğinin yanı sıra ve mecburen habercilik yapma çabası gösteriyor olabilir. Boşluk büyük olunca, ister ister istemez eleştirmenler de haber yapma sorumluluğu alabiliyorlar, demek ki.
Melih Anık’ın yaptığı haberler ve bu haberlerin yorumundaki sert üslup, yayınladığı blogları izleyen birisi olarak dikkatimi fazlasıyla çekti. (Yeri gelmişken, blog sayısının azaltılmasında fayda olduğunu söylemek isterim, izlemek gerçekten de güç olabiliyor.) Oyun Atölyesi ve sergiledikleri “Antonius ile Kleopatra” hakkındaki ithamlarını, şu aşamada tamamen güvenilir bulmadığımı belirtmeliyim. Çünkü aynı zamanda bir uygulamacı olarak, oyunların farklı versiyonlarla ve kadro yapısıyla sahnelenebileceğini biliyorum.
Asıl önemli olan, yeni versiyonuyla gösterinin yara alıp almadığıdır. Bu noktada yazının net bir mesajı yok. Sadece bir yerde, atılan sahnelerin ve eksilen oyuncunun Shakespeare’in metninde çok önemli bir yerde durduğu söyleniyor. Bir sorum üzerine, Melih Anık bu konuyu açtı. Fakat “Oyunun yeni versiyonu ticari bir kaygıya mı kurban edildi, yoksa sahneleme bakımından başarılı mı?” konusu tartışmaya açık. Kararı seyirciler verecek. Buna karşılık Melih Anık’ın tamamen haklı olduğu konu belli: Ortada en azından bir işletme ve halkla ilişkiler faciası var.
Oyun Atölyesi gibi, özel tiyatrolar alanında ana akım tiyatronun kurucu unsuru olmayı hedefleyen bir tiyatronun, bu tür bir facia karşısında nasıl bir tutum geliştireceği, geçiştirilebilecek bir mesele değil. Elbette Melih Anık’ın yaptığı gibi, oyunu seyredenlerin ödedikleri parayı alma hakları var. Fakat bu olguyu karşı propaganda malzemesi yapmak da doğru olmaz. Oyun Atölyesi’nin kamuoyuna bir açıklama borcu var.
Melih Anık aynı olayla ilgili olarak, ikinci yazısında, Tiyatronline’ın oyunla ilgili duyuru-haberini sert bir şekilde eleştirmiş. Bu konuda da tamamen haklı. Tiyatro yayıncılarının haberi tanıtıma kurban etmekten kaçınmaları, bir konuda haber üretiyorlarsa asgari özeni göstermeleri gerekir. Sadece "Küfür Yayıncılığına karşıyız" demekle bu işler olmuyor.
Herkesin bildiği ya da öğrenmesinin zor olmadığı, evrensel olduğu kabul edilen basın yayın standartları içselleştirilmeli, tamamı asgari müşterekler işlevi görmelidir. Şunu da eklemek isterim: Tiyatro yayıncılığı alanında ortaya çıkan bu mesele, bir kez daha özyönetim ve özdenetimi sağlayacak ortak bir örgütlülüğe ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Gelişmelerin ışığında, bu meseleye tekrar dönmek kaçınılmaz gibi duruyor. Bir yazımda, Oyun Atölyesi’nin “Biz bir yana, tiyatro dünyası bir yana” tavrının sorunlu olduğunu belirtmiştim. Demek ki o kadar da ayrı olunamıyormuş. Belki de bu nedenle Melih Anık eleştirilerini çok sert bir üslupla dile getiriyor. İtirazlarının husumet edebiyatına kurban edilmemesi, tiyatromuzun yararına olacaktır.
(Kaynak: Ömer F. Kurhan TİYATRO YAZILARI)
***
Ayrıca bakınız: