25 Haziran 2012 Pazartesi

.

Ben O Kitaba Beş Kuruş Vermem, Ömer F. Kurhan!


Melih Anık
25 Haziran 2012


Ömer F. Kurhan yeni bir cevap yazmış. "Melih Anık’la Tartışmamızda Yeni Bir Aşama:Eleştiri Nedir, Ne Değildir?" Böyle sürerse yazışmalarımız kitap olacak galiba. Kaç basar, kaç satar, kim okur bilmem. Ben o kitaba bir kuruş verip almam ve okumam meselâ.

Ömer F. Kurhan, bana üniversite yıllarımda birlikte tiyatro yaptığım bir arkadaşımı hatırlatıyor. Uzun uzun tartışır sonunda hiçbir yere varamazdık. Ben mühendistim o felsefeci. O mesleğinde  Profesör oldu  ben ise iş hayatında  devam ettim. O “akademik”ti ben ise “pratik”. “Pratik”i becerikli anlamında kullanmadım. Ben uygulama yaptım, hatalarım beni eğitti. Arkadaşım iki lafın birinde “somut konuş” derdi bana, benim her söylediğim “soyut” gelirdi ona. O, uzun uzun cümleler kurarak sadece kendisinin bildiği göndermeler yapar, konuşmanın kendi zihin çizgisinde yürümesini  isterdi. Somut örnek verseniz bile o anlamamışsa “soyut”tu söylenilen. Onunla şimdi karşılaşsak sanırım “güleriz” o günlere. Ömer F. Kurhan da felsefe eğitimi almış galiba, ben ona “soyut” geliyorum.


Geçen yazımda iyi niyetli bir yorum yapmışım. Yazısının içinde geçen  “İtirazlarının husumet edebiyatına kurban edilmemesi, tiyatromuzun yararına olacaktır” ifadesini "Melih Anık’ın Oyun Atölyesi'ne husumeti var da onun için böyle yapıyor diye anlamayın, söylediklerini iyi anlayın diyor" diye “tercüme” etmiştim,  oysa öyle değilmiş. Son yazısında “Bu yaklaşım, yazılarına giderek daha fazla egemen oluyor ve husumet edebiyatına katkı sunuyor” ifadesi niyetini açıkça ortaya koyuyor ve diyor ki "yazdıkların Oyun Atölyesi'ne husumetten kaynaklanıyor." Sanırım Testosteron olayını hatırlatmam ve sorduğum sorular onda korunma iç güdüsü ile böyle bir tepki doğuruyor. Sorduğum soruları “geçiştirmeyi” ve lâfı dolaştırıp kendi “husumet” hikâyesine getirmeyi tercih ediyor. Hilmi Bulunmaz konusunda ezberini tekrar ediyor. Ben herkesin düşüncesini dinlerim ama kendi “kusurunu görmeyen”in başkasında aynı kusuru bulmaya çalışmasına hele hele suçlamasına katlanamam.

Ona göre, Oyun Atölyesi'nin içine düştüğü bir “işletme ve hakla ilişkiler zaafı”, Üstün Akmen'in yaptığı ise  “kes-yapıştır” olayı. Yani her ikisi de “küçük” kusurlar. Oysa ben Oyun Atölyesi'nin Globe’da başka Türkiye’de başka oynaması, övgü ve alkış aldığı oyundan çıkardığı karakter nedeniyle ortaya çıkan durum, seyircinin kandırılması; Üstün Akmen'in ise Garaudy’nin fikirlerini kullanmış olmasına rağmen onun isminden bahsetmemiş olması gibi konulara değiniyorum. Ömer F. Kurhan, Antonius Kleopatra için “yeni versiyon” gibi bir ŞEYİ icat ediyor ve kafa karışıtırıyor; yazdığı üç yazıda da Roger Garaudy’nin adını bile anmıyor. Bunlar  tesadüf mü yoksa “bilinçli” bir tercih mi?

Testosteron yazım üzerine kişisel saldırıları ile beni “sindirmek” isteyen Oyun Atölyesi’nin davranışı üzerine tek kelime söylemeyen Ömer F. Kurhan, tarafıma yönelik “aile boyu teşhir eden ve aşağılayan” Oyun Atölyesi camiasından bahsettim mi sözü “husumet”e getiriyor "BEN"i büyük harflerle vurguluyor.


İKSV Tiyatro Festivali’nin bir direniş festivali, tiyatro camiasında sosyal örgütlenmenin hayati bir gereksinim olduğunu “fark etmiş” bulunuyor ve Mimesis olayını bu ülkede yaşayan birisi olarak “sürpriz gelişme” diye adlandırıyor. Kimseye karışmam herkes istediğini düşünür ve öyle anlatır. Ama öncelikle “Eleştiri” konusunda “ders” vermeye çalışan birisi kendisine ve çevresine karşı NESNEL olabilmelidir.

TEB'e üyelik konusunda da bana öneri yapmıyormuş. “Bu gibi üyelikler için bazı yaşlar geçtir, bazı yaşlar ise erken ama her ikisi için de bazı yöntemleri yaratmak, kurumları yaratanların özverisine, vizyonuna bağlıdır” demiştim. Benim çok da nazik bir şekilde anlatmaya çalıştığımı anlamamış. Bu vurgudan sonra anlar (umarım). Öte yandan “sosyal açılımlar” konusunda yardıma ihtiyacım olursa Ömer F. Kurhan'a soracağım ama şimdilik ihtiyaç duymuyorum. Ama başka birisine “sosyal ol” imasını yapabilmek için de insanın BEN'inin çok "HAVADA" ya da söylediğini bilmiyor olması gerekiyor galiba.


Ömer F. Kurhan, kendine göre "yakaladığı"(?), tesbit ettiğini(?) sandığı hususları gerçekmiş gibi sunabilme becerisine(?) sahip. Mesela  "Kendisinin muhatap olarak kabul ettiği, içine sindirdiği bazı yayınları teatral olarak muhatap almamı sağlamaya çalışması boşa bir çabadır." "BEN bir yana TEB bir yana şeklinde bir ilişkinin kurulmasına itiraz ediyorum." gibi ifadeleri bence "yardımcı toplama" gayretlerinin sonucu. Cepheyi genişletmek istiyor. Bu ifadelerini "uyduruk" ve temelsiz bulduğumu söylemek zorundayım. Bu tür bir söylemi sürdürmesinde bence bir sakınca yok. Daha önce de belirtmiş olduğum gibi bu tür çabalar, (bence küfür hükmündedir) bana sahibini ve "etki alanını" daha iyi tanıma fırsatını verir. Ömer F. Kurhan'ın bu uyduruk resmine bakarak kendime çeki düzen vermem söz konusu olmadığı gibi, onun bu imalarına kanıp duruş belirtenlerle de işim olmaz. Bu gibi “uydurulmuş” ifadelerle çizdiği resimlerin  neye yaracağını bilmiyorsa Ömer F. Kurhan'ın saflığına, biliyorsa kötü niyetine veririm.

Bloglar arasında “dört dönmesi” şikâyeti  beni takip edenler için geçerli değil. Ben cevap da vereceksem okuduğum yazıları kendi arşivime alıyorum. Google’ı biliyor, tweeter’da ya da blogumda takipçi iseniz yazı önünüze geliyor zaten ama Ömer F. Kurhan'ın, kendi bloglarımın yönetimi konusunda da söyleyecek bir şey bulabilmesini hayretle karşılıyorum.

Ömer F. Kurhan beni o kadar tanımıyor ki yazdıklarıma "eleştiri" kendime de "eleştirmen" demediğimi bilmiyor. Hatta bunu yaparken “eleştirmenliği” yücelttiğimden de haberi yok. İnsan karşısındakini “eleştirir”ken biraz bilgi edinir. Hadi Ömer F. Kurhan'ı bloglarım içinde aratarak “yormayayım” onun için tekrar edeyim: Ben düşüncelerimi ve bulduklarımı okurlarla paylaşıyorum.

Ben onun "aşama" dediğini çoktan geride bıraktım. Bu nedenle Ömer F. Kurhan'ın kendince “tartışmada yeni aşama” yaratma gayretini,  cevap veremediği soruları unutturmak için yaptığı bir teşebbüs olarak algılıyorum.

(Kaynak: Dokunuş)