12 Mayıs 2012 Cumartesi

Yeşil sermaye temsilcisi Prof. Dr. Namık Açıkgöz, çok açıkgöz davranıp, anlamadığı estetik konusuna da el atmaya yelteniyor!

Muhafazakâr sanat


Prof. Dr. Namık Açıkgöz
12 Mayıs 2012

Son günlerin tartışması "muhafazakâr sanat" oldu... Eline sazı alan "Muhafazakâr sanat da olur muymuş?" diye tıngırdatmaya başladı. Mübârekler yavuz hırsız misali.

"Muhafazakâr sanat" söylemi, durduk yerde çıkmadı ki. Sayın Prof. Dr. Mustafa İsen, hem konuşmasında, hem de röportajında konuyu ayan beyan ortaya koyuyor. İskender Pala da dediklerini açıkça yazdı ve televizyonda da ne dediğini gayet güzel açıkladı. Gördüğüm kadarıyla, sarf edilen görüşlerdeki temel husus, sanatın bizzat kendisinden ziyade, "yerli olmak" ve eserlerde ele alınan konulardı.

Bu görüşlerde katıldığım taraflar var, katılmadığım taraflar da. Bence, sanat zaten muhafazakârdır ve bir şeyleri "muhafaza" eder. Sanatın kimliğini bizzat kendisi belirler, konusu ise başka bir şeydir. Ne yani, muhafazakâr ressam, rengi, çizgiyi, gölgeyi, ışığı şöyle kullanır da, liberal ressam böyle mi kullanır?...

Osmanlı döneminde böyle bir kavram ve tartışma olur muydu?...

Meselâ, Fuzulî, şiir söylerken, "muhafazakâr" bir sanat mı icra etmişti?

Veya Mimar Sinan, o muhteşem eserleri bina ederken, eserlerine "muhafazakâr" veya başka bir ideolojik anlam mı yüklemiştir yani?...

Itrî'nin besteleri, muhafazakâr birer eser midir?

Hangi hattat, hangi nakkaş, hangi mücellid, hangi ebru sanatçısı, eserine, "estetik" dışında bir anlam yüklemiştir?

Bütün bu eserlerin hangi birinde muhafazakârlık veya gayr-ı muhafazakârlığı arayacaksınız? Meselâ, gayr-ı muhafazakâr olan bir tezhip, hüsn-i hat, cild veya beste bulabilir misiniz?

Haaa!... "Onlar o dönem için bir bütündü. Şimdi sanatta bir parçalanmışlık var... Batı medeniyetinden gelenler..." falan diyeceksiniz. Olsun... Bence hiç mahzuru yok... Bize Batı'dan gelen roman, hikâye, şiir, deneme, hatırât gibi edebî türlerin, sinema, tiyatro, pop müzik gibi sanat alanlarının hangi birisinin tekniğinde muhafazakârlık veya gayr-ı muhafazakârlık arayacaksınız? Bunların tekniği, bütün dünyada aynıdır. Siz yeni bir anlatma tekniği bulursunuz ve bu da tutar... Ama bulduğunuz anlatım tekniğinin, ideolojik bir izahı olmaz ki...

Meseleye bir de dünya açısından bakalım...

Romanlarının tamamında, saf Japon insanını ve değerlerini anlatan, yani tamamıyla "yerli" olan Yasunari Kavabata, muhafazakâr bir romancı mıdır meselâ?...

Eserlerinde, Ganj medeniyeti ve insanını anlatan Tagor, ne kadar muhafazakârdır?

Türkiye'ye dönelim...

N. Fazıl, A. Nihat, N. Pakdil, S. Karakoç, R. Özdenören, S. Çokum, E. Işınsu, T. Buğra, C. Zarifoğlu, zihniyet itibâriyle, renk tonları farklı muhafazakâr edebiyatçılardır. Ama B. Necatigil'e, O. Veli'ye (İstanbul'u Dinliyorum'u hatırlayalım), S. Faik'e gayr-ı muhafazakâr mı diyeceğiz? Bunların hepsinin sanat yapma teknikleri aynıdır. Farklılıkları, sadece işledikleri konulardadır.

Bence vehâmet, bizzat "muhafazakâr sanat"ın kendisi değil, böyle bir kavramın ifade edilme mecburiyetinde kalınmasıdır.

Evet... Bu ülkede, muhafazakâr sanatçıların yetişme zemini çoraklaştırılmış; partizan cumhuriyetçilerce oluşturulan "meşruiyet alanı"na hiçbir muhafazakâr sanatçı sokulmamıştır. Bütün basın-yayın ve eğitim kurumlarına hâkim olan partizan cumhuriyetçiler, kendi kıstaslarını kendileri belirlemişler ve kendileri dışındaki sanatkârları, yok saymaktan da öte, değersiz kılmak için, yırtmadık yerlerini bırakmamışlardır.

Şimdi, birkaç iyi niyetli insan çıkıp "muhafazakâr sanat" diyorsa, yıllarca yok sayılan muhafazakâr sanatçıların düşüncelerini yansıtıyor, onların da gündeme gelmesinin önü açılmasını istiyorlar demektir.

(Kaynak: HABER VAKTİM)