12 Mayıs 2012 Cumartesi

LİNÇÇİ Yaşam Kaya, bu kez, Kuzey Ekspres'e boru boru üfürmüş!


Tiyatro Festivali bu şehre yakıştı
10 Mayıs 2012 / 14:53
Röportaj: Fatma YAVUZ
Uluslararası Karadeniz Tiyatro Festivali için Trabzon’a gelen Tiyatro eleştirmeni Yaşam Kaya, "13 yıldır devam eden ve artık oturmuş olan bu Tiyatro Festivali gerçekten Trabzon’a çok yakıştı" dedi. Yaşam Kaya ile Türkiye ve Dünya Tiyatrosundaki gelişmeleri konuştuk.

Tiyatro eleştirmenliği yanında bir de Psikologsunuz. Psikolog olmanız tiyatro eleştirmenliği konusunda size katkı sağlıyor mu?

Evet sağlıyor tabii ki… Örneğin biz üniversitede Shakespeare’nin eserlerindeki karakterlere psiko-analiz yapardık. Sadece bir dönemi 3.’üncü Richard’ı anlamaya çalışarak geçirdik. Şunu açıkça söylemek istiyorum; Türkiye’de ufkum çok açılmadı. Burada akademi ve sanatta bir iletişim yok. Üniversitede aldığınız eğitim orada kalıyor. Yurtdışında Leeds Üniversitesinde eğitim aldım, oradaki derslerde Shakespeare’nin karakterlerini incelemeye başladığımızda ‘Ben nereye geldim böyle’ demiştim. Ama o karakterleri inceleyerek psikolojiyi anladık. Othello’yu inceledik, Desdemona’yı neden boğduğunu anlamaya çalıştık. Böyle karakterlerin ruh hallerini inceleyerek psikolojik tahlillere ulaştık.
Psikoloji-Sanat ilişkisini nasıl kuruyorsunuz?

Biz aslında bir nevi insan kritiği yapıyoruz. İstanbul’da danışmanlık da yapıyorum. Siz benim yanıma gelip kendinizi anlattığınızda, hakkınızda birçok şeyi anlayabiliyoruz. Sonuçta tiyatro oyunundaki karakterlerle sizin hayatınız çok farklı değil. Dolayısıyla ben bir tiyatro oyununda karaktere baktığım zaman çok karşılaştığım olayları birebir orada görüyorum. Bu konuda kendimi geliştirdim, aldığınız psikoloji eğitimi ya da okuduğunuz tiyatro kitapları buna yetmeye bilir daha fazla teorik bilgi elde etmeniz, Dünya tiyatrosunu çok iyi bilmeniz lazım.
Peki neden tiyatro eleştirmenliği?

Öncelikle sevdiğim bir sanat dalı. Ama hobi olarak görmediğim bir sanat dalı... Tiyatro oyunları da yazıyorum ama bu konuda iddialı değilim, hiçbir zaman da bunu dile getirmedim. Yazdığım 4 oyun var, iki tanesi, ‘Fakir Bir Duman’ ve ’96. Sokak’ basıldı. Devlet Tiyatroları repertuarına giren oyunlarım da var. ‘96. Sokak’ oyunu Almanya’da Türkiye Büyükelçiliği tarafından oynandı. Almanya’da birçok şehirde sahnelendi. Bunları söylerken oyun yazarlığı konusunda hiçbir iddiam olmadı, ben daha çok psikolog kimliğimin de getirdiği insan kritiği yapma aşamasında çok daha mutlu olduğum için tiyatroyu da bu aşamada değerlendirmek istedim. Bu da çok büyük bir altyapı gerektiriyormuş…
‘Altyapı gerektiriyor muş’ dediniz…

Evet, gerektiriyor gerçekten, bu işe ilk başladığımda kolay gibi görünüyordu. Ama hiç de göründüğü gibi kolay bir iş değil. Tiyatroyu izle, metni oku, karakter analizi yap, yönetmeni analiz et bunların hepsi bir bütün. Bunlar için zaman gerekiyor. Bazen 200 sayfalık bir metin geliyor, onu okuyup 3 gün içinde eleştiri yazmanız gerekiyor. Yönetmenin oyunda ne yapmaya çalıştığını anlamak, tiyatro akımlarıyla sahnedeki oyunun bağlantılarını araştırmak... Kısaca ben tam 11 yıldır okuyan bir adam oldum çıktım…
Geldiğiniz noktada tiyatro eleştirmenliği konusunda çok şeyi geride bıraktığınızı söyleyebilir misiniz?

Bu konuda yeterlilik düzeyine ulaştığımı söyleyebilirim ama doyum düzeyine daha ulaşmadım. Daha öğreneceğim şeyler var... 
Dünya’daki tiyatroyu da yakından takip ediyorsunuz. Sizce Tiyatro sanatı nasıl bir gelişme içerisinde?

Dünya tiyatrosunu takip ediyorum, özellikle İngiliz tiyatrosunu takip ediyorum, oralarda benim arkadaşlarım var. Geçtiğimiz yıl İngiltere Edinburgh tiyatro festivaline gittim, orada gördüğüm oyunlar karşısında şok geçirdim diyebilirim. Şöyle ki; ortada bir oyun var ama dekor yok, kostüm yok, sadece ışık ve insan var sahnede. Ama bir bakıyorsunuz ki sahnede sanki dekor ve kostüm tasarımı yapılmış. Bunu ışık oyunlarıyla başarıyorlar. Yani ışık sahneye kostüm olarak yansıyor ve oyuncu onun içinde oynuyor. Bence bu başlı başına tiyatral bir devrimdir. Bizim teknolojimiz buna yetmez… Biz hep klasik şeyleri yapmaya alışmışız. Artık Dünya’da Oda Tiyatrosu mantığı yerleşti. Artık 50-100 kişilik sahnelerde oyuncular izleyicilerin yüzüne karşı tiyatro yapıyorlar, İngilizler buna ‘in your face’ diyor. Bizde klasikleşmiş İtalyan tipi tiyatrolar yavaş yavaş erimeye başladı. İstanbul’da 167 tane oyun izledim 100 tanesi ‘in your face’ oyunlarıydı. Tiyatro bence her yerde oynanacak bir sanat. Dekor ve kostüm olmasa da olur. Türkiye’de de bu başladı, Devlet Tiyatroları yapmaya başladı bunu. Dünya’da artık tiyatroya bakış açısı değişiyor. Bu ‘in your face’ dediğimiz akım1990’lı yıllarda İngiltere’de başladı, biz Türkiye olarak bununla daha yeni tanışıyoruz. Bu akımla dünyanın en iyi yazarları yetişti ve dünyanın her yerinde onların oyunları oynanıyor. Bunu derken tabii ki klasik tiyatrolar da olmalı ama çağdaş tiyatroyu da takip etmek lazım. Türkiye olarak çağdaş tiyatroda gerideyiz.

f1.jpg
Trabzon’daki Uluslararası Karadeniz Tiyatro Festivaline geldiniz. Bu yıl 13’üncüsü düzenleniyor, siz kaç tanesine katıldınız?

Şöyle söyleyeyim, 13 yıl önce bu festival başladığında ben Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde öğrenciydim. Yapılan ilk festivali gördüm, 4 yıl önce de festivale konuk olarak davet edildim. Geçen yıl geldiğim festivale bu yıl da geldim.
Sizce festivaller bir şehre neler katar?

Festivaller şehirleri çok değiştiriyor, özellikle tiyatro festivalleri… Bakış açılarını kırıyor. Kültürel bir kaynaşmadır festivaller. Örneğin 1912 yılında Türkiye’nin ilk opera binası Trabzon’da idi. Ben Trabzon’un o yıllarını inceledim. 1910’lu yıllarda Trabzon’da tiyatro yapıyordu. Bu festival işte o yıllardaki tarihi kültürü yeniden canlandırıyor. Trabzon’a 13 ülke geliyor ve oyunlarını sergiliyor. Trabzonlular onların oyunlarını izliyor, onlar da Trabzon’un kültürel dokusuyla tanışıyor. Kültürel bir etkileşim oluyor. Dolayısıyla ister istemez insanların bakış açıları değişiyor. Bence Trabzon için tiyatro festivali çok önemlidir. Bu oturmuş bir festival ve bundan sonra da devam etmelidir.
Şehir Tiyatrolarında yapılan son düzenlemeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şehir Tiyatroları’ndaki bu düzenleme sanki gökten zembille inmiş gibi büyük bir feryat koptu. Aslında bu düzenlemenin yapılacağı 4 yıl önceden biliniyordu, hazırlıklar 4 yıl önce başladı. Bunu tiyatrocular da biliyordu ve şu anda yalan söylüyorlar. Bu değişiklik bir günde olmadı. Siz eğer meydanı boş bırakır, gözünüzü kapatır, devekuşu gibi kafanızı kuma gömerseniz birileri de gelir isteği her şeyi yapar. Ne oldu, birileri geldi orayı doldurdu, şu anda ortada rezalet bir durum var. İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği kaba bir tabirle lav edildi. Hiyerarşik sıralamada 4’üncülüğe kadar düştü. Bu sıralamadan sonra Genel Sanat Yönetmeni nasıl oyun belirleyecek! Belirleyeceği oyunu hiyerarşik olarak üzerinde bulunan 3 kişiye benimsetmesi lazım. Doğal olarak tiyatro bürokratların emrine bağlandı, böyle bir sistemde özgür ve özerk tiyatrodan söz edilemez.
Bu uygulama devlet tiyatroları için de yapılabilir mi?

Devlet Tiyatroları için bu tür bir uygulamayı zor görüyorum. Çünkü Devlet Tiyatroları misyonu itibariyle görevlerini eksiksiz yerine getiriyor. Devlet tiyatrolarının şehir tiyatroları gibi seyirci bazında bir düşüşü yok. Anadolu’yu köy, köy, kasaba, kasaba geziyorlar her yere gidiyor, bütün insanlarla kucaklaşıyorlar. Kısaca Devlet Tiyatrolarının halkla bütünleşmiş bir yapısı var. Şehir Tiyatrosu ise maalesef halkla bütünleşemedi. Onu biraz eleştirmek lazım, daha elitist kaldılar. Bu konuda ben bir de yazı yazmıştım, sahneledikleri oyunları halk izlemiyor, yüzde 25 doluluk oranıyla oynuyorlar. Bunları o zamanlar Genel Sanat Yönetmeni olan Ayşe Nil Şamlıoğlu’na, ondan önce de Orhan Alkaya’ya söyledim. Eğer sizi halk gelip izlemezse bürokratlar gelir izler! Şehir tiyatroları 2 yıldır müfettişler tarafından izleniyordu. Peki bütün bunlar olurken şehir tiyatroları genel sanat yönetmenleri ne yaptı? Hiçbir şey yapmadılar, çıkıp dizilerde oynadılar, saçma sapan oyunlarla sahneye çıktılar. Bu düzenlemeyle bence şehir tiyatroları fiilen yok edildi…

f2.jpg
***

Tiyatro eleştirmeni Yaşam Kaya: "Trabzon Devlet Tiyatrosu çok iyi çalışıyor, 13 yıldır güzel bir festival yapıyor. Bu öyle yabana atılacak bir durum değildir. Sadece Trabzon’da değil, Adana, Antalya, Konya, Ankara’da Devlet Tiyatroları Anadolu’ya tiyatro yapıyor. Böyle bir yapı her açıdan korunmalı ve desteklenmeli. Kesinlikle Şehir tiyatrosuyla yan yana dahi konulamaz. Ama bir takım aksak giden yasalar da düzeltilmeli."

Kısaca kimdir?

Tiyatro eleştirmeni ve psikolog Yaşam Kaya, 11 yıldır tiyatro eleştirmenliği yapıyor. Kısa bir süre KTÜ’de eğitim gören Kaya, daha sonra eğitimine İngiltere’de devam etti. Profesyonel anlamda tiyatro eleştirilerine İngiltere’de başladı. Londra Olay Gazetesi ve The Guardian gazetesinde tiyatro eleştirileri yayınlandı. Türkiye’ye döndükten sonra Radikal, Birgün, Sabah, Tiyatro Gazetesi; Tiyatral İstanbul, Tiyatro Tiyatro Dergisi’ne oyun eleştirileri yazdı. Kaya, halen daha bu yazılarına devam etmektedir. Türkiye'deki ve Avrupa'daki yabancılara Türkiye Tiyatrosu'nu anlatan tiyatro araştırma dosyaları Today's Zaman Gazetesi Turkish Review Dergisi'nde yayınlanmaktadır. Çeşitli Tiyatro etkinliklerinde jüri üyesi olarak görev yapan Kaya, 11 sene içinde bine yakın tiyatro oyununun tanıtımını ve eleştirisini kaleme aldı. Kaya, 2011 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı 75. Yıl Cüneyt Gökçer Ödülleri ‘Övgüye Değer Eleştiri Ödülü’ aldı.