17 Mayıs 2012 Perşembe

Engin Ardıç'ı günahımız kadar sevmesek de bu yazısını sevdik!

Bu ülkede, adam gibi bir adam, bağımsız bir birey, çekincesiz bir sözcü, net bir insan, özgür bir vatandaş olabilmek için, öncelikle, tam garantili düşünce ve ifade özgürlüğüne sahip olmak gerekir.


Bu ülkede, örnek olsun diye söylüyorum, "Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." sözüne karşı çıkıp, bu sözü söyleyenin de oyuncu olduğu iddiası ortadayken, o kişiye YAVŞAK diyen kişiye, herhangi bir ceza verilmeme garantisi yasalaşmalıdır. 


Bu ülkede, nasıl ki, pembe sermaye temsilcisi Fazıl Say, mealen söylüyorum; "Arabeskçilerin çoğu YAVŞAKtır genellikle..." der demez, arabeskçi Müslüm Gürses tarafından YAVŞAK sözüyle "onurlandırılmış" bir kişi olarak, savcılığa koşar adım gitmiş ve böylelikle Müslüm Gürses'in yargılanmasını sağladıktan hemen sonra Müslüm Gürses BERAAT etmişse, bu kez mealen değil, gayet net ve oldukça anlaşılır bir biçimde, açık açık söylüyorum;
 "Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." kem sözünü ederek, bütün opera oyuncularını, bütün sinema oyuncularını, bütün televizyon oyuncularını, bütün tiyatro oyuncularını töhmet altında bırakan LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu ve Shakespeare çocuğu Nihat Haluk Bilginer'e YAVŞAK diyen Bulunmaz Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, hızla yargılanıp, şimşek hızıyla MAHKÛM edilmişti.


Bu ülkede, hemen hemen her alanda olduğu gibi, sanat alanında da, tiyatro alanında da çifte ölçü, çifte ölçüm, çifte ölçüt var.


Bu ülkede, Hilmi Bulunmaz'dan daha ünlü bir tiyatrocu olan Nihat Haluk Bilginer, Hilmi Bulunmaz'ın da içinde bulunduğu oyunculara YAVŞAK diyor ve Hilmi Bulunmaz, kendisi asla ve kesinlikle YAVŞAK olmadığı için, Nihat Haluk Bilginer'e ânında karşı çıkıyor. Hilmi Bulunmaz, Nihat Haluk Bilginer'den daha ünsüz biri olduğu için, derhal yargılanıp, MAHKÛM ediliyor.


Bu ülkede, Müslüm Gürses'den daha ünsüz bir müzisyen olan Fazıl Say, Müslüm Gürses'in de içinde bulunduğu müzisyenlere, dolaylı yoldan bile olsa YAVŞAK diyor ve arabeskçi Müslüm Gürses, kendisi asla ve kesinlikle YAVŞAK olmadığı için, Fazıl Say'a ânında karşı çıkıyor. Müslüm Gürses, Fazıl Say'dan daha ünlü biri olduğu için, derhal yargılanıp, hızla BERAAT ediyor.


Bu ülkede, Atatürk'ü Koruma Kanunu en başta olmak üzere, bireyin bağımsızlığını, vatandaşın özgürlüğünü kısıtlayan bütün sentetik kanunlar, tüm yapay yasalar tedavülden kaldırılmadıktan sonra, hiçbir yönetici, hiçbir iktidar sahibi, gerçek anlamda yönetici, gerçek anlamda iktidar sahibi olamaz.


Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz


***


Atatürk'ün sevmediği şarkılar


Engin Ardıç
Sabah
17 Mayıs 2012

Kılıçdaroğlu'nu devirip yerine Sarıgül'ü geçirmeyi planlayan amigo basın ufak ufak ısınma turları atıyor... Daha seçime üç yıl var, aceleleri de yok. Eğer Sarıgül'ü cumhurbaşkanlığı adaylığına düşünüyorlarsa da, iki yıl.

Efendim Sarıgül yönetiminde Şişli ilçesi, 19 Mayıs bayramını kutlayacakmış.

Bunun ne gibi bir "haber değeri" olduğunu ben anlayamadım, herhalde gazetecilikten anlamadığım içindir.

Amaaa... Şişli ilçesi bayramı öyle sıradan bir şekilde kutlamayacakmış ki!

Peki nasıl kutlayacakmış?

Türk bayraklarıyla!

Bunun da ne gibi bir haber değeri olduğunu gene anlayamadım, gazeteciliğim sıfır.

İnce hergeleliğe bak, hem Sarıgül'ün reklamını yapıyorsun, hem de satır arasında "AKP iktidarı Türk bayrağını sevmez" falan demeye getiriyorsun. (Bir adım sonrası paşaya köpek demektir ki bazıları onu da yaptılar.)

Kenan Doğulu da konser verecekmiş. Hayrettir, Zülfü Livaneli yok. O gün yurt dışında işi çıkmış olabilir.

Beş yüz kişilik bir koro da "Atatürk'ün sevdiği şarkıları" seslendirecekmiş.

Uygundur. 19 Mayıs günü herhalde "Damat Ferit Paşa'nın sevdiği şarkılar" söylenecek değildi.

Nelerdir bunlar? Mayadağ'dan kalkan kazlar, al topuklu beyaz kızlar... Vardar ovası Vardar ovası, kazanamadım sıla parası... Pencere açıldı Bilal oğlan, piştov patladı... Sarı zeybek... Yanık Ömer... Falan.

Bendeniz öteden beri, bu ülkede Batılılaşma'nın en büyük, en birinci, en radikal, en kesin, en keskin, en sert şampiyonu Atatürk'ün, hatta bu yüzden radyoda bir dönem Türk Sanat Musikisi'ni bile yasaklamış olan önderin, niçin ille de gidip gidip "Rumeli türküleri" ve "alaturka" sevdiğini merak ederim. Bu ne yaman bir çelişkidir?

Rumeli türküleri tamam, "memleketinin" havaları. Alaturkada da Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, hadi Münir Nurettin'i de kat, orada dur.

Atatürk'ün niçin tango sevmediğini hep merak etmişimdir örneğin.

Hani Enis Batur, edebiyatçı olduğunu ileri süren bir gazeteci arkadaşımız için "olsaydı ben bilirdim" demişti ya, bunun gibi, sevseydi biz bilirdik.

Atatürk niçin klasik Batı müziği sevmez ve dinlemezdi? "Türk operasının babası" ilan edilen Atatürk niçin opera dinlemiyordu?

Niçin "jazz" müziğinin uzağından bile geçmemişti? Belki Duke Ellington ve Artie Shaw isimlerini bile duymamıştı?

Bütün bunları bir yana bırakın, niçin "günün modası Batı şarkılarına", yani o zamanın "pop" müziğine ilgi duymuyordu?

Niçin bir Maurice Chevalier, bir Josephine Baker, bir Tino Rossi dinlemezdi? Madem Almanya'yla aramız iyiydi, niçin bir Zarah Leander, bir Lilian Harvey, bir Martha Eggert dinlediğini hiç duymadık?

Kendi kendine her ne hikmetse "Atatürk'ün sevdiği şarkıları savunma görevi" vehmeden çok sevgili ağabeyim Mehmet Barlas bile bu sorularıma doyurucu bir yanıt verememişti...

Üstelik bakınız, bu ülkede "Atatürk hayatında hiç sinemaya gitmiş miydi, hangi filmleri beğenir, oyunculardan kimi severdi" sorusu hiç sorulmamıştır.

(Kaynak: HABER VAKTİM)


***


Ayrıca bakınız:

"YAVŞAK DAVASI"NI HER ZAMAN DAHA ÜNLÜLER KAZANIYOR!