17 Nisan 2012 Salı

Feridun Çetinkaya'ya "PİS FAŞİST" demeye utanmayan Nedim...

Nedim Saban’la Aydın Olma Halleri


- Emile Ajar zaten ‘Onca Yoksulluk Varken’i yazdığı zaman psikolojik bir dengesizlik yaşıyor…


- Ve daha sonra intihar ediyor…


- Evet, ama ayrı kaldığı eşinin sevgisinden dolayı intihar ediyor.

Emile Ajar diye, annesinden hiç doğmamış bir insanın psikolojisini çözmüş, ölüm sebebini de bize bildiren bu körlerle sağırlar diyaloğu, Türkiye’nin, bana göre en kaliteli gazetesinin Kültür-Sanat sayfasında yer aldı.[1]

Nedim Saban, sanki intiharından bir saat evvel kendisiyle rakı tokuşturmuş, psikanaliz divanında beş yıl boyunca onu dinlemiş ya da hiç olmazsa hakkında yazılmış onlarca biyografinin tamamını okumuş eminliğiyle bize ölüm sebebini bildirdiği Emile Ajar’ın aslında hiç yaşamamış olduğunu ya bilmiyor ya da okuyucuya söyleme gereği duymuyor. “Ajar’ın” kitabı yazarkenki psikolojisine dair şüphe taşımayan gazeteci İpek İzci de onu düzeltmiyor. Halbuki, Onca Yoksulluk Varken’in orijinal dili olan Fransızca’daki yeni baskılarında Emile Ajar adı sadece, Romain Gary’nin isminin yanında parantez içinde geçer. Çünkü Romain Gary fiziksel hayatına kendi elleriyle son vermeden kısa bir süre önce kaleme aldığı “Emile Ajar’ın Hayatı ve Ölümü” adlı eseriyle, 70’li yıllarda yazdığı bazı kitapları imzaladağı isim olan Emile Ajar’ı tamamen yok etmiştir. Hal böyleyken, eserin yazarının Romain Gary olduğunu altını çizerek söylememek, Gary’ye yapılmış büyük bir haksızlıktır.

Bu, işin ahlakî boyutu. Bir de, bu iki kültür-sanat profesyonelinin, üzerinde konuştukları meseleye dair doğru dürüst bir araştırma yapmamış oldukları ve kulaklarına çalınmış bilgi kırıntılarıyla idare ettikleri hakikati var. Saban’ın hayal gücünün eseri olan ama bize gerçekmiş gibi vermekte beis görmediği, “ayrı kaldığı eşinin sevgisinden dolayı intihar ediyor” cümlesindeki hatalara bakalım hızla:

1/ Romain Gary intihar ettiği sırada bekardı!

2/ Tamam, diyelim ki eşi derken, Gary’nin intiharından on yıl evvel boşanmış olduğu Jean Seberg’den bahsediyor ve onları boşayan hakimle ciddi bir meselesi var. Ama Türkçe’de “ayrı kalmak” ifadesi ölü bir kişi için pek kullanılmaz. Halbuki Gary’den tam bir yıl evvel Seberg de hayatına son vermişti.

3/ Tamam peki, Saban müthiş bir şair, istediği gibi meydan okur Türkçe’ye diyip bu noktayı da geçiyorum. Ancak Gary kendini öldürmeden önce bıraktığı notta, ölümünün Seberg’le hiç bir ilişkisi olmadığını özellikle belirtmişti. Peki o zaman nereden çıkartıyor Saban bu noktayı?

4/ Hayatına dair de az çok şey okumuş sıkı bir okuru olarak, Gary’nin intiharının hiç de öyle depresyon, cinnet ya da hasret sonucu değil, zaten öyle çok sıkı sıkı bağlı olmadığı hayatı yaşlı bir vücutla devam ettirme isteksizliğinden kaynaklanan planlı bir eylem olduğunu rahatça iddia edebilirim. Ama bunu Saban ve İzci kesinliğiyle yapmadığım dikkatlerden kaçmasın.

Röportaj’ın devamındaysa, kimlik kavramını kullanarak bir sürü kelam ediyor, bize kimliğini dahi bildirmediği yazar üzerinden “kimlik felsefesi” yapıyor Saban. Büyük büyük laflar etmeyi de, büyük laf edenleri de severiz biz. Ama aydın tavrı olabilir mi bu?

Nedim Saban şöhret sahibi bir tiyatrocu. Şöhret, insanların fikirlerini, inançlarını, öfkelerini çok sayıda insana aktarabilmelerini sağlayan çok güçlü bir sembolik sermaye, hele de günümüzde. O sebeple, şöhret sahibi insanların kamusal alandaki duruşları son derece önemlidir. Hele de kendini aydın gören, oyununun dekoruna “kahrolsun faşizm” yazıp ne kadar aydın olduğunu “kanıtlayan” şöhretli bir sanatçıdan o aydın duruşunu beklemek haktır, değil mi?

11 Nisan Çarşamba günü, bakalım günün gerici olayı nedir diye tetikte bekleyen geniş kitlenin malzemesini Nedim Saban sağlamıştı. İşte bolca paylaşılan bir kaç tvit:

Nedim Saban'ın tiyatro oyunu Kahrolsun Faşizm pankartı nedeniyle sansürlendi. Yani Türkiye'de faşizmin olduğu bir kez daha resmiyet kazandı.

Nedim Saban'ın tiyatro oyunu dekorda Kahrolsun Faşizm pankartı var diye sansüre uğramış. "Biz de tam senden söz ediyorduk hoşgeldin faşizm"

Kahrolsun Faşizm dekoru yüzünden Nedim Saban'ın oyununun yasaklanması, Faşizmin, kahrolması gereken bir şey olduğunu göstermektedir.

Bu paylaşımı yapanlar, elbette gidip işin aslını araştırma gereği duymamıştı, zira, zaten onların kafasından geçenleri doğrulayan her şey mutlaka gerçektir (bana beğendiğin aydını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim). Ancak bundan daha da sorunlu olan, bu galeyana sebep olan gazete haberinin de, karşı tarafa hiç sorma gereği duymadan, Nedim Saban’ın sözleriyle yapılmış olmasıydı.

Tiyatrokare’nin Onca Yoksulluk Varken isimli oyununun Erzurum’da sahnelenememesi üzerine patlak veren olayın detaylarına girmeyeceğim, kanaat sahibi olmak isteyenlerin okuyabileceği yazılar internette mevcut.[2]

Ama Nedim Saban’ın, polemiğin uzamaması gerekçesiyle, Erzurum Belediyesi Kültür-Sanat Müdürü’nün telefonla bağlandığı TV8 programına katılmaması (ki programın yapımcıları, aslında Saban’ın programlarına sıkça bağlandığını ama bu kez telefonlarına yanıt alamadıklarını belirtiyorlar); net bir açıklama yapmak yerine “önemsiz bir mesele bu, bundan çok daha kötüleri var, onlarla ilgilenilmeli” diye geçiştirmesi; “yasak yok ortada, ama baskı var”; “biz çok yaygın bir meseleye dkkat çektik” diye bir taraftan kendini yalanlarken bir taraftan da kahramanca bir tavır takınması çok düşündürücü.

Doğrusu, polemiklere bulaşmadan sadece işini yapmak gayet meşru bir sanatçı tavrı olabilir ve bunu yapanlar da var. Sorun şu ki, Saban polemiği bizzat kendisi başlatıyor. Birilerini baskıcılıkla, sansürle suçlayıp ondan sonra suçladığı kişiler kendini savunmak isteyince “polemiğe girmem” diye kenara çekilmek onurlu bir duruş mudur?

Nedim Saban ya dediği gibi sadece işini yapsın, ya da, eğer siyasete meraklıysa da, bir sürü insanı kahrolsun faşizm gazına getirmekle kalmasın. Ortaya attığı iddiaya sonuna kadar sahip çıksın.

Sayesinde bir hayli pasta yiyeceği belli olan büyük yazar Romain Gary’nin anısına da saygılı olsun.

Aydın olduğunu iddia ediyor çünkü.

İşin aslı şu ki, yazıldığı koşullara dair doğru dürüst bir araştırma yapmadan bir eseri sahneye koyup bir de yazarına dair yanlış iddiaları hakikatmiş gibi sunmakla, fazlaca düşünmeden “baskı var” diye bağırmak aynı kestirmeciliğin sonucu. Bu kestirmecilik de aydın tavrıyla fena halde çelişkili.

[1] http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1084637&CategoryID=82

[2] Hürriyet’ten Gülbahar Karakuş’un, infiale neden olan 11 Nisan 2012 tarihli haberi: http://www.hurriyet.com.tr/magazin/magazinhatti/20313901.asp; Tiyatrokare’nin yaptığı açıklama : http://www.tiyatrokare.com.tr/haberler.asp?id=28; Doğan Haber Ajansı’nın haberi : http://www.haberler.com/belediyeden-tiyatro-yasagina-yalanlama-3528834-haberi/.

(Kaynak: Aslı Sümer)