Oyun'un notu: Nedim Saban'ın "Sıradan bir İstanbullunun naçizane talebi!" başlığıyla kaleme alıp, SANSÜRCÜ BİRGün Gazetesi'nde farklı, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Mimesis sitesinde farklı bir bir içerikle yayınladığı yazının farklarını "maymungötürengi" ile belirgin hâle biz getirdik!
***
Türkiye Cumhuriyeti'nin en kibar anti-faşisti tiyatro yazarı Feridun Çetinkaya'ya "PİS FAŞİST" diyebilecek kadar zıvanadan çıkmış bulunan Nedim Saban, hayatı boyunca nabza göre şerbet vermeyi bir alışkanlık hâline getirdiği için, ne Musa'ya, ne İsa'ya, ne Muhammed'e, ne de Marks'a yaranabiliyor. Ticaret burjuvazisinin siyasal görüşü yeşil sermayeye karşı bir iki mırıltılı söz etmenin ötesinde estetik bilinç geliştirici herhangi bir sözü bulunmayan Nedim Saban, yine nabza göre şerbet veriyor:
Nedim Saban, SANSÜRCÜ BİRGün Gazetesi için kaleme almış olduğu "Sıradan bir İstanbullunun naçizane talebi!" yazısını, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Mimesis sitesinde yayınlarken, tabii ki, değiştirerek, yani bindiği kayığın küreğini çeken kayıkçının türküsüne uydurarak yayınlıyor.
DİKKAT "PİS FAŞİST" DİYE SAVLAYAN YAZAR VAR!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Sıradan bir İstanbullunun naçizane talebi!
Nedim Saban
nedimsaban@superonline
15 Nisan 2012
Bu yazı yazıldığı sırada, kalabalık bir sanatçı grubu, İstanbullu tiyatro severlerle beraber Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun önünde “Tiyatroma Dokunma” demeye hazırlanıyordu.
Şehir Tiyatrosu ile ilgili bundan önceki son eylem, irkaç yıl önce tiyatro yıkılmaya başladığı günden az ncesinde tiyatronun önünde yapılmış, değerli Türkan Saylan da biz tiyatrocuların yanında olmuştu. Bu vesileyle kendisini anarken, bu yıl ağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Onur Ödülü’nü alan tiyatro duayenlerimiz Gülriz Sururi ve Genco Erkal’ı kutluyorum.
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun dönüştürülmesine karşı bir grup olarak, önceleri çok kalabalıktık. Tiyatro yıkıldığı zaman buldozerlerin altına yatacağını söyleyen Orhan Alkaya, genel sanat yönetmeni koltuğuna oturarak bizi ilk yalnız bırakan kişi oldu. Muhalif Alkaya, kısa bir süre için bu koltukta susturuldu, bu yıl ise kılıfına uydurulmuş bir tuşa basma sonucunda Alkaya’nın başarıyla sahneye koyduğu ve kapalı gişe oynanan ‘Rossenbergler Ölmemeli’, sahneden kaldırıldı. Olay bir yönetim zaafı gibi sunuldu, suç, tiyatro sanatına her zaman karınca kararınca destek olan Onk Ajans’ına atıldı. Oysa, tekrar tuşa basılmış, bu kez de yeni genel sanat yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu’nu harcamak için düğmeye basılmıştı. Yeni genel sanat yönetmeninin adı kulislerde duyulmuş, yolculuğu çoktan başlamıştı bile! Bunu herkes biliyor, ama bilmezden geliyordu.
Yandaş olsalar belki saygı duyardım ama her dönemin düzendaşı olan kalemlerin tiyatroya gitme alışkanlıkları olmadığı halde, aniden Rosenbergler ile ilgilenecekleri tuttu! Zaman zaman samimiyetine güvenerek eleştirdiğim Ayşenil Şamlıoğlu’nun yaptığı işler son derece önemliydi. Alkışlanacağı yerde, Rosenbergler ile birlikte, ‘Günlük Müstehcen Sırlar’, ‘Otobüs’ gibi oyunlar da sudan sebeplerle hedef gösterildi.
Sözüm ona oyunlar tartışılarak gündem değiştiriliyor, sözüm ona ahlak dersleri veriliyor ama aslında alttan alta yeni bir yönetim modeli hazırlanıyordu.
Ayşenil Şamlıoğlu’nun en büyük hatalarından biri belki de sözgelimi İskender Pala’nın eserlerini sahnelememektir! Mesela Pala’nın telifi tıkır tıkır işlese, mesela hükümete yakın görünerek aslında hükümete de hükmeden tayfanın çıkarları korunsa acaba aynı tuşa basılır mıydı?
Mesela, 98 yıllık köklü bir kurumun yönetim yapısının eskidiğini iddia eden bürokratlar, kendi yakınlarına kadro sağlansa, aynı abuk sabuk iddiaları tekrarlarlar mıydı?
Hazır iktidar ve muhalefet demişken, Şehir Tiyatroları’nın yönetmeliğini apar topar değiştiren yasa birden bire il meclisinden geçerken CHP’liler ne yaptı? İstanbul’u yönetmeye aday olan Kılıçdaroğlu, AKM eyleminde şöyle bir görülmüştü. Peki, şimdi hiç bitmeyen kongreleri boş verip, kentin tiyatrosuna sahip çıkacak mı? İstanbulluların sanattan yararlanma hakkına müdahale eden bu tepeden inme değişiklik karşısında 21. yüzyıl CHP’si nasıl bir tavır koyacak?
Birkaç yıl önce 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde, tiyatro yıkılırken ortada pek az insan vardı. İlk eylemlerdeki kalabalık yavaş yavaş sindirilmiş, dağıtılmıştı. Bazı sanatçılarımız ise tesadüfen eylem saatine denk gelen bir bilgilendirme (!) toplantısında, Tepebaşı’nda hâlâ ortada olmayan hayali bir projeyi anlatan Büyükşehir Belediye Başkanı’nı alkışladı.
Tiyatro salonu dönüştürüldüğünde, belki de şu anda hakları için mücadele eden çok saygın sanatçılarımız bugünkü iktidarı alkışladı. Açılış günü Başbakan’ın programı doğrultusunda oyun oynandığı için, tiyatronun sanatçıları Ümraniye’deki oyuna geç kaldı. Muhsin Ertuğrul’un hiç kapatmadığı perde, lanet olası sıkıyönetimde sokağa çıkma yasağında bile kapanmayan perde, o gün saatlerce geç açıldı. Kurumun sanatçılarının yine gıkı çıkmadı. Kongre Vadisi’ndeki akıl almaz toplantılardaki güvenlik gerekçesiyle nedeniyle, oyunlar günlerce iptal edildi, ne yazık ki kimse “tiyatroma dokunma” diyemedi!
Oysa Şehir Tiyatroları’nın özelinde, sanatın, eğitimin üzerinde oynanan oyun çok belliydi!
Bunu kavrayamayanlar, dünyada hiç görülmemiş bir sistemle bürokratların tiyatro yönetimini ele geçirmesine niye şaşırdı ki? Kafa karışıklığı, bilgi eksikliği, suya sabuna dokunmama hali, biz tiyatroculara yakışmadı.
Suyun önüne çıkmak için artık geç kalınmış olabilir…
Bu suda boğulmamak için, sağduyulu sanatçılar olarak Belediye Başkanına, belki de kendisinin farkında bile olmadığı ayak oyunları anlatılmalı, bir an önce diyalog kurulmalıdır.
Artık binalar, oyunlar, hatta insanları da aşan bir mesele var karşımızda… Şehir Tiyatrosu İstanbullularındır, belediyenin değil. Şehrin tiyatrosu oy verene değil, vergi verene aittir.
2012 Türkiyesi’nin kentlileri, İstanbullular ve İstanbul’da yaşamayı seçenler, daha iyi şeyler hak ediyor. Bunu talep etmekte kararlı ve sabırlı davranmalılar.
Geçmişte sınıfta kalınan tavır eksikliği, gelecekte iyi şeyler istemeye engel değil, aksine kamçılayıcı olmalı!
(Kaynak: BİRGün)
***
Sıradan Bir İstanbullunun Naçizane Talebi!
Nedim Saban
Birkaç gün önce genelde Şehir Tiyatrosu sanatçıların oluşturduğu kalabalık bir sanatçı grubu, İstanbullu tiyatroseverlerle beraber Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun önünde “Tiyatroma Dokunma” dedi..
Şehir Tiyatrosu ile ilgili bundan önceki son eylem, birkaç yıl önce tiyatro yıkılmaya başladığı günün az öncesinde tiyatronun önünde yapılmış, değerli Türkan Saylan da biz tiyatrocuların yanında olmuştu. Bu vesileyle kendisini anarken, bu yıl Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Onur ödülünü alan tiyatro duayenlerimiz Gülriz Sururi ve Genco Erkal’ı kutluyorum.
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun dönüştürülmesine karşı bir grup olarak, önceleri çok kalabalıktık. Tiyatro yıkıldığı zaman buldozerlerin altına yatacağını söyleyen Orhan Alkaya, genel sanat yönetmeni koltuğuna oturarak bizi şaşırtan ve ilk yalnız bırakan kişi oldu… Muhalif Alkaya, kısa bir süre için bu koltukta susturuldu, bu yıl ise kılıfına uydurulmuş bir tuşa basma sonucunda Alkaya’nın başarıyla sahneye koyduğu ve kapalı gişe oynanan Rossenbergler Ölmemeli oyunu sahneden kaldırıldı. Olay bir yönetim zaafı gibi sunuldu, suç tiyatro sanatına her zaman karınca kararınca destek olan Onk Ajans’a atıldı. Oysa, tekrar tuşa basılmış, bu kez de yeni genel sanat yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu’nu harcamak üzere harekete geçilmişti. Yeni genel sanat yönetmeninin adı kulislerde duyulmuş, yolculuğu çoktan başlamıştı bile! Bunu herkes biliyor, ama bilmezden geliyordu.
Yandaş olsalar belki saygı duyardım ama her dönemin düzendaşı olan kalemlerin tiyatroya gitme alışkanlıkları olmadığı halde, aniden Rosenbergler ile ilgilenecekleri tuttu! Zaman zaman samimiyetine güvenerek eleştirdiğim Ayşenil Şamlıoğlu’nun yaptığı işler son derece önemliydi. Alkışlanacağı yerde, Rosenbergler ile birlikte, Günlük Müstehcen Sırlar, Otobüs gibi oyunlar da sudan sebeplerle hedef gösterildi. Son günlerde de, “halkın vergileriyle neden Aziz Nesin oynanıyor” gibi gereksiz tartışmalar başlatıldı. Milyonlarca İstanbulluya ait olan bu kurum sadece iktidara hizmet etmeli gibi bir havayla, sanki ortada çok doğru dürüst muhafazakar oyun varmış da oynanmıyormuş gibi bir rüzgar estirildi.
Sözümona oyunlar tartışılarak gündem değiştiriliyor, sözümona ahlak dersleri veriliyor ama aslında alttan alta yeni bir yönetim modeli hazırlanıyordu.
Ayşenil Şamlıoğlu’nu en büyük hatalarından biri belki de sözgelimi İskender Pala’nın eserlerini sahnelememektir! Mesela Pala’nın telifi tıkır tıkır işlese, mesela hükümete yakın görünerek aslında hükümete de hükmeden tayfanın çıkarları korunsa acaba aynı tuşa basılır mıydı?
Mesela 98 yıllık köklü bir kurumun yönetim yapısının eskidiğini iddia eden bürokratlar, kendi yakınlarına kadro sağlansa, aynı abuk sabuk iddiaları tekrarlarlar mıydı?
Hazır iktidar ve muhalefet demişken, Şehir Tiyatroları’nın yönetmeliğini apar topar değiştiren yasa aniden il meclisinden geçerken, meclisteki CHP’liler ne yaptı? İstanbul’u yönetmeye aday olan Kılıçdaroğlu, AKM eyleminde şöyle bir görülmüştü. Peki, şimdi hiç bitmeyen kongreleri boşverip, kentin tiyatrosuna sahip çıkacak mı? İstanbulluların sanattan yararlanma hakkına müdahale eden bu tepeden inme değişiklik karşısında 21. Yüzyıl CHP’si nasıl bir tavır koyacak?
Birkaç yıl önce 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde, tiyatro yıkılırken ortada pek az insan vardı. İlk eylemlerdeki kalabalık yavaş yavaş sindirilmiş, dağıtılmıştı. Bazı sanatçılarımız ise tesadüfen eylem saatine denk gelen bir bilgilendirme (!) toplantısında, Tepebaşı’nda hala ortada olmayan hayali bir projeyi anlatan Büyükşehir Belediye Başkanı’nı alkışladılar.
Tiyatro salonu dönüştürüldüğünde, belki de şu anda hakları için eylem yapan çok saygın sanatçılarımız bugünkü iktidarı alkışladılar. Açılış günü Başbakan’ın programı doğrultusunda oyun oynandığı için, tiyatronun sanatçıları Ümraniye’deki oyuna geç kaldılar. Muhsin Ertuğrul’un hiç kapatmadığı perde, lanet olası sıkıyönetimde sokağa çıkma yasağı sırasında bile kapanmayan perde, o gün saatlerce geç açıldı. Kurumun sanatçılarının yine gıkı çıkmadı. Kongre Vadisi’ndeki akıl almaz toplantılardaki güvenlik gerekçesiyle oyunlar günlerce iptal edildi, ne yazık ki kimse “tiyatroma dokunma” diyemedi!
Oysa Şehir Tiyatroları’nın özelinde, sanatın, eğitimin üzerinde oynanan oyun çok belliydi!
Bunu kavrayamayanlar, dünyada hiç görülmemiş bir sistemle bürokratların tiyatro yönetimini ele geçirmesine niye şaşırdılar ki? Kafa karışıklığı, bilgi eksikliği, suya sabuna dokunmama hali, biz tiyatroculara yakışmadı.
Suyun önüne çıkmak için artık geç kalınmış olabilir…
Bu suda boğulmamak için, sağduyulu sanatçılar olarak belediye başkanına, belki de kendisinin farkında bile olmadığı ayak oyunları anlatılmalı, bir an önce diyalog kurulmalıdır. Kadir Topbaş olaya sağduyulu biçimde yaklaşmalı, yeni yönetmeliği kurumun sanatçılardan görüş almadan hiçbir biçimde imzalamamalıdır. Bu yönetmelik hiçbir vicdan sahibinin imzalayacağı bir şey değildir. Hazırlandığı zaman sanatçılara danışıldıysa, kimlere danışıldığı açıklanmalı, kraldan kralcıların ayak oyunlarıyla aceleye getirilmemelidir.
Artık binalar, oyunlar, hatta insanları da aşan bir mesele var karşımızda… Şehir Tiyatrosu İstanbullularındır belediyenin değil. Şehrin tiyatrosu oy verene değil, vergi verene aittir.
2012 Türkiyesi’nin kentlileri, İstanbul’lular ve İstanbul’da yaşamayı seçenler, daha iyi şeyler hak ediyor., Bunu talep etmekte kararlı ve sabırlı davranmalılar.
Geçmişte sınıfta kalınan tavır eksikliği, gelecekte iyi şeyler istemeye engel değil, aksine kamçılayıcı olmalı!
Bu yazı Nedim Saban’ın bugün Birgün gazetesinde yayınlanan yazısının Mimesis için yeniden ele alınmış halidir.
(Kaynak: Mimesis)
***
Türkiye Cumhuriyeti'nin en kibar anti-faşisti tiyatro yazarı Feridun Çetinkaya'ya "PİS FAŞİST" diyebilecek kadar zıvanadan çıkmış bulunan Nedim Saban, hayatı boyunca nabza göre şerbet vermeyi bir alışkanlık hâline getirdiği için, ne Musa'ya, ne İsa'ya, ne Muhammed'e, ne de Marks'a yaranabiliyor. Ticaret burjuvazisinin siyasal görüşü yeşil sermayeye karşı bir iki mırıltılı söz etmenin ötesinde estetik bilinç geliştirici herhangi bir sözü bulunmayan Nedim Saban, yine nabza göre şerbet veriyor:
Nedim Saban, SANSÜRCÜ BİRGün Gazetesi için kaleme almış olduğu "Sıradan bir İstanbullunun naçizane talebi!" yazısını, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Mimesis sitesinde yayınlarken, tabii ki, değiştirerek, yani bindiği kayığın küreğini çeken kayıkçının türküsüne uydurarak yayınlıyor.
DİKKAT "PİS FAŞİST" DİYE SAVLAYAN YAZAR VAR!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Sıradan bir İstanbullunun naçizane talebi!
Nedim Saban
nedimsaban@superonline
15 Nisan 2012
Bu yazı yazıldığı sırada, kalabalık bir sanatçı grubu, İstanbullu tiyatro severlerle beraber Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun önünde “Tiyatroma Dokunma” demeye hazırlanıyordu.
Şehir Tiyatrosu ile ilgili bundan önceki son eylem, irkaç yıl önce tiyatro yıkılmaya başladığı günden az ncesinde tiyatronun önünde yapılmış, değerli Türkan Saylan da biz tiyatrocuların yanında olmuştu. Bu vesileyle kendisini anarken, bu yıl ağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Onur Ödülü’nü alan tiyatro duayenlerimiz Gülriz Sururi ve Genco Erkal’ı kutluyorum.
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun dönüştürülmesine karşı bir grup olarak, önceleri çok kalabalıktık. Tiyatro yıkıldığı zaman buldozerlerin altına yatacağını söyleyen Orhan Alkaya, genel sanat yönetmeni koltuğuna oturarak bizi ilk yalnız bırakan kişi oldu. Muhalif Alkaya, kısa bir süre için bu koltukta susturuldu, bu yıl ise kılıfına uydurulmuş bir tuşa basma sonucunda Alkaya’nın başarıyla sahneye koyduğu ve kapalı gişe oynanan ‘Rossenbergler Ölmemeli’, sahneden kaldırıldı. Olay bir yönetim zaafı gibi sunuldu, suç, tiyatro sanatına her zaman karınca kararınca destek olan Onk Ajans’ına atıldı. Oysa, tekrar tuşa basılmış, bu kez de yeni genel sanat yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu’nu harcamak için düğmeye basılmıştı. Yeni genel sanat yönetmeninin adı kulislerde duyulmuş, yolculuğu çoktan başlamıştı bile! Bunu herkes biliyor, ama bilmezden geliyordu.
Yandaş olsalar belki saygı duyardım ama her dönemin düzendaşı olan kalemlerin tiyatroya gitme alışkanlıkları olmadığı halde, aniden Rosenbergler ile ilgilenecekleri tuttu! Zaman zaman samimiyetine güvenerek eleştirdiğim Ayşenil Şamlıoğlu’nun yaptığı işler son derece önemliydi. Alkışlanacağı yerde, Rosenbergler ile birlikte, ‘Günlük Müstehcen Sırlar’, ‘Otobüs’ gibi oyunlar da sudan sebeplerle hedef gösterildi.
Sözüm ona oyunlar tartışılarak gündem değiştiriliyor, sözüm ona ahlak dersleri veriliyor ama aslında alttan alta yeni bir yönetim modeli hazırlanıyordu.
Ayşenil Şamlıoğlu’nun en büyük hatalarından biri belki de sözgelimi İskender Pala’nın eserlerini sahnelememektir! Mesela Pala’nın telifi tıkır tıkır işlese, mesela hükümete yakın görünerek aslında hükümete de hükmeden tayfanın çıkarları korunsa acaba aynı tuşa basılır mıydı?
Mesela, 98 yıllık köklü bir kurumun yönetim yapısının eskidiğini iddia eden bürokratlar, kendi yakınlarına kadro sağlansa, aynı abuk sabuk iddiaları tekrarlarlar mıydı?
Hazır iktidar ve muhalefet demişken, Şehir Tiyatroları’nın yönetmeliğini apar topar değiştiren yasa birden bire il meclisinden geçerken CHP’liler ne yaptı? İstanbul’u yönetmeye aday olan Kılıçdaroğlu, AKM eyleminde şöyle bir görülmüştü. Peki, şimdi hiç bitmeyen kongreleri boş verip, kentin tiyatrosuna sahip çıkacak mı? İstanbulluların sanattan yararlanma hakkına müdahale eden bu tepeden inme değişiklik karşısında 21. yüzyıl CHP’si nasıl bir tavır koyacak?
Birkaç yıl önce 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde, tiyatro yıkılırken ortada pek az insan vardı. İlk eylemlerdeki kalabalık yavaş yavaş sindirilmiş, dağıtılmıştı. Bazı sanatçılarımız ise tesadüfen eylem saatine denk gelen bir bilgilendirme (!) toplantısında, Tepebaşı’nda hâlâ ortada olmayan hayali bir projeyi anlatan Büyükşehir Belediye Başkanı’nı alkışladı.
Tiyatro salonu dönüştürüldüğünde, belki de şu anda hakları için mücadele eden çok saygın sanatçılarımız bugünkü iktidarı alkışladı. Açılış günü Başbakan’ın programı doğrultusunda oyun oynandığı için, tiyatronun sanatçıları Ümraniye’deki oyuna geç kaldı. Muhsin Ertuğrul’un hiç kapatmadığı perde, lanet olası sıkıyönetimde sokağa çıkma yasağında bile kapanmayan perde, o gün saatlerce geç açıldı. Kurumun sanatçılarının yine gıkı çıkmadı. Kongre Vadisi’ndeki akıl almaz toplantılardaki güvenlik gerekçesiyle nedeniyle, oyunlar günlerce iptal edildi, ne yazık ki kimse “tiyatroma dokunma” diyemedi!
Oysa Şehir Tiyatroları’nın özelinde, sanatın, eğitimin üzerinde oynanan oyun çok belliydi!
Bunu kavrayamayanlar, dünyada hiç görülmemiş bir sistemle bürokratların tiyatro yönetimini ele geçirmesine niye şaşırdı ki? Kafa karışıklığı, bilgi eksikliği, suya sabuna dokunmama hali, biz tiyatroculara yakışmadı.
Suyun önüne çıkmak için artık geç kalınmış olabilir…
Bu suda boğulmamak için, sağduyulu sanatçılar olarak Belediye Başkanına, belki de kendisinin farkında bile olmadığı ayak oyunları anlatılmalı, bir an önce diyalog kurulmalıdır.
Artık binalar, oyunlar, hatta insanları da aşan bir mesele var karşımızda… Şehir Tiyatrosu İstanbullularındır, belediyenin değil. Şehrin tiyatrosu oy verene değil, vergi verene aittir.
2012 Türkiyesi’nin kentlileri, İstanbullular ve İstanbul’da yaşamayı seçenler, daha iyi şeyler hak ediyor. Bunu talep etmekte kararlı ve sabırlı davranmalılar.
Geçmişte sınıfta kalınan tavır eksikliği, gelecekte iyi şeyler istemeye engel değil, aksine kamçılayıcı olmalı!
(Kaynak: BİRGün)
***
Sıradan Bir İstanbullunun Naçizane Talebi!
Nedim Saban
Birkaç gün önce genelde Şehir Tiyatrosu sanatçıların oluşturduğu kalabalık bir sanatçı grubu, İstanbullu tiyatroseverlerle beraber Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun önünde “Tiyatroma Dokunma” dedi..
Şehir Tiyatrosu ile ilgili bundan önceki son eylem, birkaç yıl önce tiyatro yıkılmaya başladığı günün az öncesinde tiyatronun önünde yapılmış, değerli Türkan Saylan da biz tiyatrocuların yanında olmuştu. Bu vesileyle kendisini anarken, bu yıl Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Onur ödülünü alan tiyatro duayenlerimiz Gülriz Sururi ve Genco Erkal’ı kutluyorum.
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun dönüştürülmesine karşı bir grup olarak, önceleri çok kalabalıktık. Tiyatro yıkıldığı zaman buldozerlerin altına yatacağını söyleyen Orhan Alkaya, genel sanat yönetmeni koltuğuna oturarak bizi şaşırtan ve ilk yalnız bırakan kişi oldu… Muhalif Alkaya, kısa bir süre için bu koltukta susturuldu, bu yıl ise kılıfına uydurulmuş bir tuşa basma sonucunda Alkaya’nın başarıyla sahneye koyduğu ve kapalı gişe oynanan Rossenbergler Ölmemeli oyunu sahneden kaldırıldı. Olay bir yönetim zaafı gibi sunuldu, suç tiyatro sanatına her zaman karınca kararınca destek olan Onk Ajans’a atıldı. Oysa, tekrar tuşa basılmış, bu kez de yeni genel sanat yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu’nu harcamak üzere harekete geçilmişti. Yeni genel sanat yönetmeninin adı kulislerde duyulmuş, yolculuğu çoktan başlamıştı bile! Bunu herkes biliyor, ama bilmezden geliyordu.
Yandaş olsalar belki saygı duyardım ama her dönemin düzendaşı olan kalemlerin tiyatroya gitme alışkanlıkları olmadığı halde, aniden Rosenbergler ile ilgilenecekleri tuttu! Zaman zaman samimiyetine güvenerek eleştirdiğim Ayşenil Şamlıoğlu’nun yaptığı işler son derece önemliydi. Alkışlanacağı yerde, Rosenbergler ile birlikte, Günlük Müstehcen Sırlar, Otobüs gibi oyunlar da sudan sebeplerle hedef gösterildi. Son günlerde de, “halkın vergileriyle neden Aziz Nesin oynanıyor” gibi gereksiz tartışmalar başlatıldı. Milyonlarca İstanbulluya ait olan bu kurum sadece iktidara hizmet etmeli gibi bir havayla, sanki ortada çok doğru dürüst muhafazakar oyun varmış da oynanmıyormuş gibi bir rüzgar estirildi.
Sözümona oyunlar tartışılarak gündem değiştiriliyor, sözümona ahlak dersleri veriliyor ama aslında alttan alta yeni bir yönetim modeli hazırlanıyordu.
Ayşenil Şamlıoğlu’nu en büyük hatalarından biri belki de sözgelimi İskender Pala’nın eserlerini sahnelememektir! Mesela Pala’nın telifi tıkır tıkır işlese, mesela hükümete yakın görünerek aslında hükümete de hükmeden tayfanın çıkarları korunsa acaba aynı tuşa basılır mıydı?
Mesela 98 yıllık köklü bir kurumun yönetim yapısının eskidiğini iddia eden bürokratlar, kendi yakınlarına kadro sağlansa, aynı abuk sabuk iddiaları tekrarlarlar mıydı?
Hazır iktidar ve muhalefet demişken, Şehir Tiyatroları’nın yönetmeliğini apar topar değiştiren yasa aniden il meclisinden geçerken, meclisteki CHP’liler ne yaptı? İstanbul’u yönetmeye aday olan Kılıçdaroğlu, AKM eyleminde şöyle bir görülmüştü. Peki, şimdi hiç bitmeyen kongreleri boşverip, kentin tiyatrosuna sahip çıkacak mı? İstanbulluların sanattan yararlanma hakkına müdahale eden bu tepeden inme değişiklik karşısında 21. Yüzyıl CHP’si nasıl bir tavır koyacak?
Birkaç yıl önce 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde, tiyatro yıkılırken ortada pek az insan vardı. İlk eylemlerdeki kalabalık yavaş yavaş sindirilmiş, dağıtılmıştı. Bazı sanatçılarımız ise tesadüfen eylem saatine denk gelen bir bilgilendirme (!) toplantısında, Tepebaşı’nda hala ortada olmayan hayali bir projeyi anlatan Büyükşehir Belediye Başkanı’nı alkışladılar.
Tiyatro salonu dönüştürüldüğünde, belki de şu anda hakları için eylem yapan çok saygın sanatçılarımız bugünkü iktidarı alkışladılar. Açılış günü Başbakan’ın programı doğrultusunda oyun oynandığı için, tiyatronun sanatçıları Ümraniye’deki oyuna geç kaldılar. Muhsin Ertuğrul’un hiç kapatmadığı perde, lanet olası sıkıyönetimde sokağa çıkma yasağı sırasında bile kapanmayan perde, o gün saatlerce geç açıldı. Kurumun sanatçılarının yine gıkı çıkmadı. Kongre Vadisi’ndeki akıl almaz toplantılardaki güvenlik gerekçesiyle oyunlar günlerce iptal edildi, ne yazık ki kimse “tiyatroma dokunma” diyemedi!
Oysa Şehir Tiyatroları’nın özelinde, sanatın, eğitimin üzerinde oynanan oyun çok belliydi!
Bunu kavrayamayanlar, dünyada hiç görülmemiş bir sistemle bürokratların tiyatro yönetimini ele geçirmesine niye şaşırdılar ki? Kafa karışıklığı, bilgi eksikliği, suya sabuna dokunmama hali, biz tiyatroculara yakışmadı.
Suyun önüne çıkmak için artık geç kalınmış olabilir…
Bu suda boğulmamak için, sağduyulu sanatçılar olarak belediye başkanına, belki de kendisinin farkında bile olmadığı ayak oyunları anlatılmalı, bir an önce diyalog kurulmalıdır. Kadir Topbaş olaya sağduyulu biçimde yaklaşmalı, yeni yönetmeliği kurumun sanatçılardan görüş almadan hiçbir biçimde imzalamamalıdır. Bu yönetmelik hiçbir vicdan sahibinin imzalayacağı bir şey değildir. Hazırlandığı zaman sanatçılara danışıldıysa, kimlere danışıldığı açıklanmalı, kraldan kralcıların ayak oyunlarıyla aceleye getirilmemelidir.
Artık binalar, oyunlar, hatta insanları da aşan bir mesele var karşımızda… Şehir Tiyatrosu İstanbullularındır belediyenin değil. Şehrin tiyatrosu oy verene değil, vergi verene aittir.
2012 Türkiyesi’nin kentlileri, İstanbul’lular ve İstanbul’da yaşamayı seçenler, daha iyi şeyler hak ediyor., Bunu talep etmekte kararlı ve sabırlı davranmalılar.
Geçmişte sınıfta kalınan tavır eksikliği, gelecekte iyi şeyler istemeye engel değil, aksine kamçılayıcı olmalı!
Bu yazı Nedim Saban’ın bugün Birgün gazetesinde yayınlanan yazısının Mimesis için yeniden ele alınmış halidir.
(Kaynak: Mimesis)