23 Nisan 2012 Pazartesi

Aşağıda fotoğrafını görmüş olduğunuz LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro Dünyası adlı İnternet sitesinin patronu LİNÇÇİ İsmail Can Törtop'un sormuş olduğu sorulara keskin yanıtlar veren pembe sermaye temsilcisi Engin Alkan, bakalım ağzından kolayca çıkan şu sert sözlerin arkasında durabilecek mi: "Biz bu yok edilişe izin vermeyeceğiz. ŞT sanatçıları belki de tarihinde ilk kez bu kadar sıkı kenetlendi. Bu yönetmeliği onaylamıyoruz ve uygulamayacağız. Bunun sonuçları neyse hep beraber katlanacağız. Canımızın acıyacağını ve bizi zor günlerin beklediğini biliyoruz. Ancak ben kendi bedenimi, kendi yeteneğimi, kendi becerilerimi onların bu tasarılarına alet etmeyeceğim. Çünkü böyle yaparsam kendime ihanet etmiş olurum."

Oyun'un notu: LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro Dünyası sitesinden alıp, olduğu gibi aşağıya aktardığımız LİNÇÇİ Can Törtop- Engin Alkan röportajındaki önemli bir bölümü "maymungötürengi" ile belirgin hâle biz getirdik!


***


Aşağıdaki LİNÇÇİ İsmail Can Törtop-Engin Alkan röportajını okuduğunuzda, çok rahat bir biçimde görebileceğiniz gibi, Engin Alkan, pembe sermaye temsilcisi genel sanat yönetmenlerinin abuk uygulamalarından hiç rahatsız değil. Örnekse, bir önceki Genel Sanat Yönetmeni Balıkçı Kazmacıbaşı Korsan Orhan Alkaya'nın "Bağımsız Muhsin Ertuğrul Sahnesi"ne vurulan ilk kazma olmasını yada Fransız yazar Alain Decaux'un yazarlık onurunu ipine bile takmayarak, bu yazarın yazmış olduğu ve daha sonra tüm dünyada oynanmasını yasakladığı "Rosenbergler Ölmemeli" oyununu ipine göre ve tabii ki korsan bir mantıkla yönetmesini ve daha bir sürü yazar haklarına saygısızlığını, Sayıştay eski Başkanı Servet Şamlıoğlu'nun kızı Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu'nun LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne yardım ve yataklık yaparak, bu LİNÇÇİ dergiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'ni peşkeş çekmesini asla ve kesinlikle umursamıyor.


Oysa...


Sen, kullanım ömürleri bittiği için tedavülden kaldırılmış genel sanat yönetmenleri Balıkçı Kazmacıbaşı Korsan Orhan Alkaya'ya ve Ayşenil Şamlıoğlu'na ses çıkaracak yiğitliği gösteremezsen, şu sözlerini de en kısa zamanda yalamadan yutmak zorunda kalırsın:


"Biz bu yok edilişe izin vermeyeceğiz. ŞT sanatçıları belki de tarihinde ilk kez bu kadar sıkı kenetlendi. Bu yönetmeliği onaylamıyoruz ve uygulamayacağız. Bunun sonuçları neyse hepberaber katlanacağız. Canımızın acıyacağını ve bizi zor günlerin beklediğini biliyoruz. Ancak ben kendi bedenimi, kendi yeteneğimi, kendi becerilerimi onların bu tasarılarına alet etmeyeceğim. Çünkü böyle yaparsam kendime ihanet etmiş olurum."


Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz


***


Engin Alkan ile Şehir Tiyatroları'ndaki Yönetmelik Değişikliği Hakkında Konuştuk


İsmail Can Törtop
23 Nisan 2012

Engin Alkan ile fırtınalı bir günde görüştük. Hem İstanbul’da şiddetli bir rüzgar vardı hem de tiyatro camiasında adeta kasırga etkisi gösteren gelişmeler peşpeşe yaşanıyordu. Önce Afife Tiyatro Ödülleri ile ilgili tartışmalar sonrasında da Şehir Tiyatroları’nda yaşanan yönetmelik değişikliği...

Tiyatromuzun önemli isimlerinden Engin Alkan ile bu iki konuyu da uzun uzun konuştuk.
Röportaj sonrasında ikinci kez izlediğim Tarla Kuşuydu Jüliet oyununda seyircinin İstanbul Belediyesi’ne tepkisi ise dikkat çekiciydi. Sadabat Sahnesi’nde her siyasi görüşten seyircilerin izlediği oyunda tüm salon dakikalarca alkışlayarak belediyenin tiyatronun özgürlüğünü elinden alan yönetmelik değişikliğini protesto etmişti.

Bu önemli konularda Engin Alkan’ın çok önemli görüşlerini iki bölüm halinde yayınlıyoruz. Bu bölümde Şehir Tiyatroları yaşanan yönetmelik değişikliği hakkındaki değerlendirmelerini okuyabilirsiniz...


Engin Alkan'ın Afife Tiyatro Ödülleri Hakkındaki Değerlendirmeleri için Tıklayın

Öncelikle yönetmelik değişikliğini konuşalım. Tiyatrocular neye tepkili?

98 yıllık bu kurum çok badireler atlatmış. Toplu işten çıkarılmalar olmuş, çeşitli yönetmelikler olmuş. Sözen döneminden beri belediyenin atadığı müdür ile GSM (Genel Sanat Yönetmeni) arasında çift başlı bir kartal durumu yaşanıyor Şehir Tiyatroları’nda. Git gide idari konularda yetki sahibi olan müdürlük makamı sanatsal konularda da irade göstermeye çalışıyor. Özellikle son yıllarda gerçekleşen bütçe değişiklikleriyle yönetim katındaki iktidar gerilimi bütün işleyişe yayılmış durumda. Ne var ki Şehir Tiyatroları (ŞT) bir partinin organı olamayacak kadar değerli bir kurum. Belediye bürokratlarının temsil ettikleri partinin görüşlerini idari konulara taşımaları durumunda gerilimler baş gösterdi. Son olarak bu yeni, tepeden inme, birkaç işbirlikçi dışında kimsenin haberdar olmadığı ve alelacele görüşülüp belediye başkanının önüne yatırılan yönetmelik, ŞT’deki kısmen de olsa sanatçılarca yürütülen ve sanatçı uzmanlığı gerektiren iradeyi doğrudan belediye bürokratlarının eline bırakıyor. Yönetim kurulu, repertuar kurulu ve Genel Sanat Yönetmenliği eklenilip çıkarılan kimi sözcüklerle görünüşte aynı gibi ama içerikte büyük bir darbe özeliği taşıyan değişiklikler dayatıyor.

Bir anda olmadı önemli bir durum değil mi?

Yıllardır dile getiriyoruz. Bizim sorunlarımızı çözecek yeni bir yönetmeliğe daha da ötesinde bir ŞT Yasasına ihtiyacımız var. Bunun için İŞTİSAN 3 tane yönetmelik teklifi hazırladı, biri de belediye başkanlığına sunuldu ancak hiçbir yanıt gelmedi. Mevcut yönetmeliklerle işletme sorunları yaşadığımız ortada bu elbette sanatsal konulara da sirayet etmekte. Yönetimin İki başlı kartala dönüşmesi ve beraberinde gelen iktdar oyunları tiyatroya zarar vermekte. Sürekli değişen atamalar ve istikrarsızlık ortamı ŞT’nun sanatsal çizgisini eğip bükmekte, yönetime yakın olmanın ihtiras ve intikam hissiyle iş yapılmaya çalışılıyor.

Korkunç bir bürokratik ağla çevriliyiz, ayrıntı diyebileceğimiz kararlar bile belediye filtrelerine takılıp aylarca bekliyor. Nitelikli kadrolarımız emeklilik nedeniyle erirken yeni kadrolar istihdam etmekte büyük zorluk yaşıyoruz. Repertuarında bu kadar çok oyun olan bir tiyatro olmamıza rağmen yeterince yeni oyuncu alamadığımız gibi, bir oyunda baş rol oynayan genç bir sanatçı diğer bir oyununda neredeyse figüranlık yapmak zorunda kalabiliyor.

Kısaca sahnede telef oluyoruz. Dünyada eşine rastlanmayan bir uygulamayla her birimiz 3-4 oyunda oynayarak çok ağır bir yükü taşımaya, tiyatronun devamını sağlamaya çalışıyoruz. Kaotik bir bürokrasi ve tasarrufu öngören sürü engelle sürekli önümüz kesilmeye çalışılıyor. Her atanan müdür bir öncekinin kadrolarını dağıtıyor, kendi iktidarıyla uzlaşmayan bir GSY ‘nin kararlarına sürekli bürokratik engeller dayatarak işi neredeyse GSY’ nin görevden alınması ile sonuçlanacak süreçlere kadar taşıyabiliyor. Biz ŞT’nin bütün bu hantal çekişmelerden muaf daha özerk ve medeni bir yapıya ulaşması için hayal kurarken birdenbire mevcut yönetmeliği bile aratır bir darbe yönetmeliği ile karşı karşıyayız. Bir çeşit istilaya uğruyoruz.

Yönetmelikteki problemli noktalar neler?

Bu yönetmelik dev bir sansürleme hareketinin, devlet eliyle sanata müdahalenin bir tezahürüdür. Bürokratların egemen olduğu bir yapı, sizi bir partinin sözcüsü olmaya, devamında resmi ideolojinin bir uygulama alanı olma yoluna iter ki bu bir sanat kurumunun sonu demektir. Bürokratlar buraya sansürleri ile gelecekler, filtreleri ve sanatsal önerileriyle. İlk önce daha ılımlı davranmaya çalışılacak ama çok geçmeden sanatçılara sanatı tarifleyecekler, yönetmelikte bunun ucu açık. Yani benim oynayacağım oyunu bürokratlar belirliyor. Bu durumda ŞT belediyeye bağlı bir şube müdürlüğü oluyor ve park ve bahçeler müdürlüğü nasıl yönetiliyorsa yaklaşık aynı mantıkla yönetilen bir kurum oluyor.

Ancak Tiyatro işin uzmanları olmayan insanlarca yönetilecek bir kurum değildir. Burası 98 yıllık TC’nin Osmanlı’dan devraldığı geleneği olan bir kurumudur ve burada işler bazı teamüllerle işler. Bizim gerek ahlaki gerekse mesleki pek çok kuralımız sadece o meslekten olan insanların çok kolay anlayabileceği kurallardır ve bir bürokratla bunları tartışamayız. Bu yönetmelik müdüre benim genel provamı izleyip rejime, oyunculara dilediği gibi müdahale etme hakkı veriyor. Bu müdahale ŞT’nin içi boşaltılarak kent yaşamında etkin ve tiyatro sanatına yön veren bir kurum olmaktan çıkarılması anlamına geliyor. Bu da bir geleneği başta Muhsin Ertuğrul olmak üzere dirsek dirseğe iletilmiş bir geleneğin, bir kültürün sonunun getirilmesi anlamına geliyor.

Son dönem sanki aba altından sopa gösterildiği bir dönem oldu. Birdenbire oldu diyoruz ancak bu değişikliğin yaşanmasından önce bazı işaretler ve yönlendirmeler vardı. Çeşitli yazılar yazılındı, oyunlar müstehcenlikle eleştirildi, şu oyunları oynayın veya oynamayın diye baskılar oldu.

Biz bunları belediyenin kendi içindeki bir iç hesaplaşması gibi algıladık. İskender Pala başı çekti. ŞT oyunları üzerinden bir karalama kampanyası başlattı. Aklı selim kimse bu oyunları seyredip bunları yazamaz. Mesela Günlük Müstehcen Sırlar toplumun ahlaki yapısını tehdit edecek bir oyun değil son derece politik, içinde ideolojilerin tartışıldığı bir oyun. Pek çok oyunumuza aynı şey yapıldı. Tetikçi olarak da Vakit gazetesi yazarları yer aldı. Sonra muhafazakar sanat diye birşey ortaya atıldı. Ve seçmenin görüşünün yansıtıldığı oyunlar oynanmalı denildi. ŞT aktif siyasetin bir oyuncusu olma yoluna çekildi.

Tiyatro güncel politikanın dışında tutulmalıdır. Tiyatro politik midir? Evet, politiktir ama bu partizan bir anlayışın üzerinde bir politik anlayıştır. Sanat yapısı gereği devrimcidir. Topluma başkaldırmayı ve hakkını aramasını ilham eder. Ama sanatı partizan bir politikanın içine çekmek budalalıktır, saçmalıktır.

Doğrusu oyunlara yönelik manipülasyonun bu kadar ileri götürülebileceğini düşünmedik. 98 yıllık bir emeği ve birikimi yok etmelerine izin vermeyeceğiz. ŞT ne bir belediye başkanına ne de bir partiye ait değildir, vergi veren insanlarına aittir. Emekçisi, sanatçısı olarak bu kurumun sahibi mecazen ben olabilirim ama bürokratlar olamazlar.

Peki ideal bir yönetmelik nasıl olmalı?

Herşeyden önce özerk olmalı. Yani güncel politikadan ve rüzgarlarından uzak olmalı. Her seçimde değişen yönelimlere göre savrulan bir yapı oluşturan bir yönetmelik olmamalıdır. Nitelikli kadrolarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Mevcut kadroları eriterek ve yerine yeni atamalar yapmayarak, aracı şirketlerle yevmiyeli bir takım kadrolar ile şişirilerek giderek nitelikli sanatçıların erimesine neden oluyorlar. Beldiyenin bir kurumuna aldığı temizlik elemanıyla, oyunlarımızda gerekli bir dansçıyı söz gelimi aynı prosedürle istihdam ediyorlar. Bizim kadrolarımızı yenilememiz gerekiyor.

Bu çift başlı yönetimin Sanatçı GSY lehine değişmesi gerekiyor. Derneğimiz İŞTİSAN’ın hazırlayıp sunduğu yönetmelik taslağı üzerinde bir çalışılma yapılması sorunlarımızı çözecektir. Buna ek olarak; daha önce denenip vaz geçilen Yerinden yönetim Sistemi geliştirilebilir. Bir intendantlık sistemi kurulabilir. Genel sanat yönetmenleri belli dönemler için belli projelerle gelebilirler. Yani şu kadar zaman içerisinde şu projeleri, şu festivalleri gerçekleştireceği, şu doluluk oranını öngörüyorum gibi taslak projelerle yönetime gelebilir ve belediye de işletmeci kimliğiyle bunları denetleyebilir. Eğer projeler gerçekleştirilmiyorsa o zaman yöneticiler değiştirilebilir. Ama her ne olursa olsun ŞT’ nin sanatçılarına danışılmadan, onlarla ortak bir çalışma gerçekleştirilmeden yapılacak herhangi bir düzenleme öncelikle iyi niyetli bir çaba değildir.

Bu konu aslında ŞT’nin olduğu kadar özel tiyatroların da ilgi alanına giriyor. Sizdeki yönetmelikler gibi özel tiyatroları bağlayan da devlet yardımları var. Bu yardımlarda yapılacak yönetmelik değişiklikleri de özel tiyatroları aynı şekilde etkileyebilir. Özel Tiyatroların yeterince destek verdiğine inanıyor musunuz?

Hayır bulmuyorum. Ödenekli tiyatrolarla özel tiyatrolar arasında çözülmemiş bir rekabet vardır. Bunun sebebi de bizim bilet ücretlerimizdir. Biz ücretlerimizi bu kadar altta tutarak onları en büyük darbeyi indiriyoruz. Özel tiyatrolar daha fazla destek alırlarsa bilet fiyatlarını bizim fiyatlarımıza yaklaştırabilir ya da biz bilet fiyatlarımızı biraz daha arttırarak onlara yaklaşabiliriz. Bizim aramızda bundan farklı bir sorun olamaz, bizim aramızda ancak sanatsal bir rekabet olabilir. Çünkü bizler aynı gemideyiz. Özel tiyatroların da bu konularda ellerini taşın altına koymaları gerekir.

Yeni yönetmelikle ŞT’ na dışarıdan proje satın alabilme yolu açılmış.. Bunu çok merak ediyoruz. Bu kadar sanatçı dururken biz dışarıdan proje alıyoruz.Yani siz bir ekmek fırınısınız ama ekmeğinizi dışarıdan satın alacaksınız. Buradaki amaç çok müphem; Bunlar hangi projeler? Bu projeleri kim yapacak, kim seçecek, kim beğenecek ve halka sunacak... bu noktalar çok kafa karıştırıcı.

Peki bundan sonra ne olacak? Bu yönetmelik ile ilgili tepkilerin boyutu ne olacak?

Öncelikle bir kamuoyu oluşturmak durumundayız. Yıllardır üstümüze üzerimize atılmaya çalışılan asalaklık çamurdan sıyrılmalıyız. ŞT bankamatik sanatçıların olduğu atıl bir kurum değildir. Biz burada alnımızın teriyle haftada yedi oyun oynayan (çocuk tiyatroları ile birlikte 9 oyun oynayan) ve herbirimiz 3-4 oyunda oynayarak ayda en az 28 oyun oynaya, sürekli prova halinde olup aldığımız yetersiz ücretlerin her kuruşunu onurla hak eden insanlarız. Bu dünyada karşılığı olmayan çok ağır çalışma şartları demek. Bunun karşılığında aldığımız ücretler ancak hayatımızı devam ettirmeye yetiyor. Bu ağır şartlardan dolayı tiyatrocu kimliğimizi koruyabilmek için çoğumuz televizyonda iş bulamaz hale geldik. Dizilerde oynayıp devletten maaş aldığımız gerçeği yansıtmıyor. Biz ŞT’ dan arta kalan zamanımızı ki eğer kalırsa, ekmek parası için değerlendirmeye çalışıyoruz. Öyle de olsa bizi dizilerin başrollerinde pek göremezsiniz çünkü önceliğimiz tiyatromuz ve bu yüzden televizyonların istediği çalışma saatlerini sağlayamıyoruz. Bunun yanı sıra kamuoyuna derdimizi çok iyi anlatarak bir kamuoyu tepkisi oluşturmamız gerekiyor. Herşeyden önce şunu çok iyi belirtmek gerekiyor: Biz bu yok edilişe izin vermeyeceğiz. ŞT sanatçıları belki de tarihinde ilk kez bu kadar sıkı kenetlendi. Bu yönetmeliği onaylamıyoruz ve uygulamayacağız. Bunun sonuçları neyse hepberaber katlanacağız. Canımızın acıyacağını ve bizi zor günlerin beklediğini biliyoruz. Ancak ben kendi bedenimi, kendi yeteneğimi, kendi becerilerimi onların bu tasarılarına alet etmeyeceğim. Çünkü böyle yaparsam kendime ihanet etmiş olurum.

İnşallah tüm bunlar geride bırakılır ve gerek ŞT gerekse diğer ödenekli kurumlara bir yasa çıkması konusunda ilham verebilir ve bu işler bu şekilde düzeltilebilir. Bu feryatların arasında sorunlarımıza da dikkat çekiyoruz ve ilk defa belki de sorunlarımız konuşuluyor.

“Bunu sizler hak ettiniz” diyen bazı bilgiç insanlar çıkıyorlar. Kimi maksatlı bir ajitasyon peşindekimi dostane eleştiriyor. Haklılık payları da var. Ama önceliğimiz bağcıyı dövmek olmamalı. Artık bu kan davalarını bırakmalı ve tehlikenin farkına varmalıyız. Bu durumun sirayet edebilecek birşey olduğunu ve bir varlık göstermemiz gerektiğinin anlamak durumundayız. Tiyatro konusunda basmakalıp düşünceleri ola ,tiyatroyu nicedir takip etmeyen bazı insanların değerli fikirleri ortalık bulandırıcı. Şimdi ukalalık yapma zamanı değil.

İsmail Can Törtop
https://twitter.com/cantortop

(Kaynak: Tiyatro Dünyası)