Oyun bitti!
HANİ ben yalancıydım? Hani ihbarcılık yapıyordum? Hani sansürü kışkırtıyordum?
Kendisini solcu-ulusalcı diye pazarlayan ve münevveran faaliyette subaşını tutan koro kâh bildiriyle, kâh gazeteyle, kâh da ekranla bir hafta boyunca bana karşı bu rezil iftiraları attı
Suçum "Zaman"da Fikret Ertan'dan ve "Sabah"ta Engin Ardıç’tan sonra benim de burada "Rosenberg’ler Ölmemeli" piyesinin İBB Tiyatroları’nda oynanmasını eleştirmem!
DEMİŞTİM ki, cahil fütursuzluğunun kol gezdiği Türkiye’de değil ama “her makûl ülkede” böylesine bir maskaralık devasa sanat skandalına dönüşürdü. Çünkü ekledim:
1953 yılında casus suçlamasıyla ABD’de infaz edilen ve komünistlerin fi tarihinde masumiyet kıyameti koparttığı o Rosenberg çiftinin Sovyet ajanı olduğu çoktan kesinleşti.
Zaten bundan ötürüdür ki, yukarıdaki oyunu 1968 yılında yazmış olan Fransız tarihçi Decaux faka bastığını itiraf ederek özeleştiri yaptı. Bilhassa da bizzat kendi piyesini yasakladı
Dolayısıyla İstanbul'daki gösteri hem çok vahim bir imza gaspıdır, hem de atmış yıl önceki dezenformasyon abidesinin yurttaş vergileriyle o yurttaşa gerçek diye yutturulmasıdır!
İşte bunları söylediğim için adımı yalancıya, ihbarcıya, sansürcüye çıkartmak istediler.
OYSA şimdi sıkı durun! Tiyatro idaresi geçen hafta şu resmi açıklamayı yaptı.
Yazımdan sonra konu Fransa’daki telif ajansı nezdinde araştırılmış ve gelen yanıt da benim zikrettiğimin gibi Alain Decaux’un piyesi bütün dünyada yasakladığı yönünde olmuş.
Dolayısıyla da "Rosenberg'ler Ölmemeli" sahnelerden kaldırılmış ki, nokta!
İMDİİ, olgu doğrulanmadan önce bize hakaret yağdıran oyun yönetmeni "ispatlasın, oyun 2000 yılında da ödül aldı" diye bildiri yayınladı. Gazete ve ekrana açıklamalar yaptı.
Pes! Katakulli içinde katakulli diye buna denir. Bu ikinci tahrifatla daha çok batıyorlar
İnsaf yahu, piyes o tarihte değil Rosenberg’lerin casusluğu henüz açığa çıkmadığı için yazarının da izin vermekte beis görmediği ta 1979 yılı Lyon Festivali’nde sahnelenmiştir.
"2000" ibaresi ise gösteriyi sunan "Theatre 2000" kumpanyasının adıdır. O kadar!
Hayret şey, bizim "solcu-ulusalcı" koro ya okuduğunu bile anlamayacak kadar kör cahil yahut kendi cemaatindeki gibi başkalarının da her martavalı anında yutacağını sanıyor.
Nitekim söz konusu mazeret piyasaya sürülünce ahbap çavuş medyatörleri mumu şahit göstererek “Bakın, sansürcü adam yalan söylüyor” diye daha da tiz perdeden attılar.
HÂLÂ da atıyorlar. Siz istediğiniz kadar ortada bir korsanlık olduğunu ve yaratıcının iradesi hilâfına entelektüel eşkıyalık yapıldığını “a” artı “b” ispatlayın, zerre faydası yok!
Atmış yıl önceki önyargı, dogma ve tabularda donmuş beyinler hep komplo teorisine çalıştığı içindir ki onlar yukarıdaki nesnel ve soğuk gerçeklerde de komplo keşfediyorlar.
Hiç tanımadığım Ertan ve hayatımda belki ancak beş defa ahizede konuştuğum Ardıç’la kumpas kurup İBB Tiyatroları’nı sansürlemek hedefi güttüğümü söylemeye yelteniyorlar.
HAYIR! Otuziki yıldır yazdığı her şeyin altına bugün de imza atacak kadar doğrucu olan bu satırlar sahibi hür ve bağımsız bir birey olarak ve yalnız kendi adına şunu ekleyebilir:
Eğer illâ hedef aranıyorsa o hedef, cehaletin en tehlikelisini içeren ve Türkiye’de sol diye piyasa çıkmak cüretini gösteren yarı-münevverlerin vasatlık tasallutuna “dur” demektir.
İmza hırsızlığını, katakulli tevilini ve özü tamamen çürümüş bir korsan oyununu teşhir ederek inatçı gerçeği entelektüel namus ve vicdanla haykırmak ise ahlaki yükümlülüktür.
Zaten son skandal da yukarıdaki tasallutun kofluğunu ispatlayan yeni bir delildir.
Oyun bitti hanımlar ve beyler, bakın yalan ve iftiraların perdesi de artık iniyor!
(Kaynak: Hürriyet)
***
Ayrıca bakınız:
HANİ ben yalancıydım? Hani ihbarcılık yapıyordum? Hani sansürü kışkırtıyordum?
Kendisini solcu-ulusalcı diye pazarlayan ve münevveran faaliyette subaşını tutan koro kâh bildiriyle, kâh gazeteyle, kâh da ekranla bir hafta boyunca bana karşı bu rezil iftiraları attı
Suçum "Zaman"da Fikret Ertan'dan ve "Sabah"ta Engin Ardıç’tan sonra benim de burada "Rosenberg’ler Ölmemeli" piyesinin İBB Tiyatroları’nda oynanmasını eleştirmem!
DEMİŞTİM ki, cahil fütursuzluğunun kol gezdiği Türkiye’de değil ama “her makûl ülkede” böylesine bir maskaralık devasa sanat skandalına dönüşürdü. Çünkü ekledim:
1953 yılında casus suçlamasıyla ABD’de infaz edilen ve komünistlerin fi tarihinde masumiyet kıyameti koparttığı o Rosenberg çiftinin Sovyet ajanı olduğu çoktan kesinleşti.
Zaten bundan ötürüdür ki, yukarıdaki oyunu 1968 yılında yazmış olan Fransız tarihçi Decaux faka bastığını itiraf ederek özeleştiri yaptı. Bilhassa da bizzat kendi piyesini yasakladı
Dolayısıyla İstanbul'daki gösteri hem çok vahim bir imza gaspıdır, hem de atmış yıl önceki dezenformasyon abidesinin yurttaş vergileriyle o yurttaşa gerçek diye yutturulmasıdır!
İşte bunları söylediğim için adımı yalancıya, ihbarcıya, sansürcüye çıkartmak istediler.
OYSA şimdi sıkı durun! Tiyatro idaresi geçen hafta şu resmi açıklamayı yaptı.
Yazımdan sonra konu Fransa’daki telif ajansı nezdinde araştırılmış ve gelen yanıt da benim zikrettiğimin gibi Alain Decaux’un piyesi bütün dünyada yasakladığı yönünde olmuş.
Dolayısıyla da "Rosenberg'ler Ölmemeli" sahnelerden kaldırılmış ki, nokta!
İMDİİ, olgu doğrulanmadan önce bize hakaret yağdıran oyun yönetmeni "ispatlasın, oyun 2000 yılında da ödül aldı" diye bildiri yayınladı. Gazete ve ekrana açıklamalar yaptı.
Pes! Katakulli içinde katakulli diye buna denir. Bu ikinci tahrifatla daha çok batıyorlar
İnsaf yahu, piyes o tarihte değil Rosenberg’lerin casusluğu henüz açığa çıkmadığı için yazarının da izin vermekte beis görmediği ta 1979 yılı Lyon Festivali’nde sahnelenmiştir.
"2000" ibaresi ise gösteriyi sunan "Theatre 2000" kumpanyasının adıdır. O kadar!
Hayret şey, bizim "solcu-ulusalcı" koro ya okuduğunu bile anlamayacak kadar kör cahil yahut kendi cemaatindeki gibi başkalarının da her martavalı anında yutacağını sanıyor.
Nitekim söz konusu mazeret piyasaya sürülünce ahbap çavuş medyatörleri mumu şahit göstererek “Bakın, sansürcü adam yalan söylüyor” diye daha da tiz perdeden attılar.
HÂLÂ da atıyorlar. Siz istediğiniz kadar ortada bir korsanlık olduğunu ve yaratıcının iradesi hilâfına entelektüel eşkıyalık yapıldığını “a” artı “b” ispatlayın, zerre faydası yok!
Atmış yıl önceki önyargı, dogma ve tabularda donmuş beyinler hep komplo teorisine çalıştığı içindir ki onlar yukarıdaki nesnel ve soğuk gerçeklerde de komplo keşfediyorlar.
Hiç tanımadığım Ertan ve hayatımda belki ancak beş defa ahizede konuştuğum Ardıç’la kumpas kurup İBB Tiyatroları’nı sansürlemek hedefi güttüğümü söylemeye yelteniyorlar.
HAYIR! Otuziki yıldır yazdığı her şeyin altına bugün de imza atacak kadar doğrucu olan bu satırlar sahibi hür ve bağımsız bir birey olarak ve yalnız kendi adına şunu ekleyebilir:
Eğer illâ hedef aranıyorsa o hedef, cehaletin en tehlikelisini içeren ve Türkiye’de sol diye piyasa çıkmak cüretini gösteren yarı-münevverlerin vasatlık tasallutuna “dur” demektir.
İmza hırsızlığını, katakulli tevilini ve özü tamamen çürümüş bir korsan oyununu teşhir ederek inatçı gerçeği entelektüel namus ve vicdanla haykırmak ise ahlaki yükümlülüktür.
Zaten son skandal da yukarıdaki tasallutun kofluğunu ispatlayan yeni bir delildir.
Oyun bitti hanımlar ve beyler, bakın yalan ve iftiraların perdesi de artık iniyor!
(Kaynak: Hürriyet)
***
Ayrıca bakınız: