Fotoğraf: Yavuz Yılmaz
Coşkun Büktel - Şöyle bir şey düşünüyor musun? Yani bu kadar hukukun itibar kaybettiği bir ortamda dava kazanmak, insanların aklına "Hilmi acaba nasıl bu davayı kazandı; birtakım Ali-Cengiz oyunları mı oynadı?" şüphesi gelir diye bir korkun var mı?
Hilmi Bulunmaz - Yok, asla yok!
Çünkü...
Gerçekten götündeki donun rengini bile söyleyebilecek yürekli bir insan var burada, karşınızda. Karşınızda derken, sadece fiziksel anlamda söylüyorum. Özellikle Coşkun Büktel'le, Ediz Baysal'la, büyük oranda da Erbil Göktaş'la bir karşıtlığım yok. Bütün çelişkilerimize karşın..
Kıçındaki donun rengini bile söyleyebilecek dürüst bir adam var, kendini dürüst olarak niteleyen bir adam var. Hiç böyle bir kuşku kimsede olmamalı, şüphe kimsede olmamalı. Çünkü, gerçekten Ali-Cengiz oyunlarıyla iş yapan insanların, alçak olduğunu, şerefsiz olduğunu, namussuz olduğunu sürekli vurgulayan bir insanım. Dolayısıyla, insanların ne düşünebilir bilmiyorum, ama "haksızlıkların yasalarla korunduğu bir ülkede" bile, bütün o çalılı yollardan, dikenli yollardan bile, geçerek bile, BERAAT kararı almak, hüzünlü bir coşku oluşturuyor bende; yani böyle yüzde yüz sevinemiyorum, ama küçük bir işte, o tünelin ucundaki ışığı görebiliyorum.
Çünkü...
Gerçekten çok örselendim. Çok büyük keyif alıyorum bu yargılanmalardan, bu hukuksal süreçlerden.
Çünkü...
Ben bunu ezilmek büzülmek için söylemiyorum, ama sadece hukuk eğitimi değil, hiçbir eğitim almadım.
Ancak...
Şunu biliyorum:
Bu ülkede 1878'den beri var olan İstanbul Barosu'nun tiyatrosunu yöneten Burhan Gün bile hukuka aykırı davranıyor!
Bugünkü Gülhan Avşar Demirkanlı'nın benim hakkımda açtırdığı, şikâyet dilekçesi sonucu açtırdığı kamu davasını inceleyip karşı savunma hazırlıyorum. 8 Mart'ta onlarla karşılaşacağım. Bu arada irili ufaklı onlarca davam sürüyor, bu LİNÇÇİ alçaklara karşı, alçakların açtığı davalara karşı.
Bakıyorum; Mustafa Demirkanlı için söylediğim koskoca bir paragrafı almış bu Burhan Gün, avukat Burhan Gün (kendisi LİNÇÇİ değildir, ama İstanbul Barosu'nun tiyatro bölümünün Genel Sanat Yönetmeni'dir), sanki ben, Gülhan Avşar Demirkanlı'ya söylemişim gibi, yalanla bezemiş, savcıyı kandırmış, Cumhuriyet Savcısı Sayın İsmail Onaran'ı kandırmış.
İki tane Basın Bürosu savcısı var İstanbul'da. Ben öyle biliyorum. Yanlışım varsa, özür dilerim. Biri Nurten Altınok, biri de İsmail Onaran. Nurten Altınok ve İsmail Onaran gibi insanları bile kandırmaya yönelik avukatlık yapan insanların karşısında tek başımayım. Yanımda hiç kimse yok. Yani hiç kimse yok derken, Coşkun Büktel yazmıyor, işte Erbil Göktaş benimle röportaj yapmıyor anlamında söylemiyorum.
Çünkü...
Ben yargıcın karşısına çıktığım zaman, bu misafir sandalyelerinde bile bir kişi olmuyor. Bunları da üzülerek söylemiyorum kesinlikle.
Çünkü...
Bu çok ciddi bir davadır, tarihsel bir davadır, toplumsal bir davadır, Türkiye Tiyatrosu'nu tersine çevirecek bir davadır, davalar silsilesidir. Zincirleme açılan davalar silsilesidir. Beni ve benim kişiliğimde devrimci tiyatroyu, "Theope"yi, "Everest" olan "Theope"yi yargılayıp, imhâ edip, iftiracı Özdemir Nutku'ların iktidarını sürdürme kavgasıdır, bu bir iktidar mücadelesidir. Sosyalist Hilmi Bulunmaz'ın, kapitalist tiyatroculara karşı verdiği davadır. Ben öyle duyumsuyorum. Dolayısıyla hiçbir şaibe, hiçbir şüphe, kuşku olabileceği kanısında değilim ben.
(Yukarıdaki sözler, aşağıdaki ses kaydının 102. dakikasında başlamaktadır!)