Cahil cüretinin sonu
Engin Ardıç
27 Şubat 2011
İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda sergilenen "Rosenbergler Ölmemeli" oyunu sahneden kaldırılmış.
Yazarı Alain Decaux'nun "kandırıldım" diyerek kamuoyundan özür dilediğini ve oyununun Fransa'da sahnelenmesini yasakladığını yazmıştık...
Meğerse bütün dünyada da yasaklamışmış!
Bendenizin, Fikret Ertan'ın ve Hadi Uluengin'in eleştirileri üzerine tiyatro yönetimi, Fransa'nın SACD Telif Hakları Ajansı'na durumu sormuş, "eserin sahibi tarafından hiçbir yerde sahnelenmesine izin verilmediğini" öğrenince de "korsan gösteriye" son vermiş.
(...)
Ama eser sahibi izin vermeyince akan sular duruyor.
Biz bu arkadaşları uyarmış, oyunun "kadük" olduğunu, çünkü Rosenberg ailesinin SSCB hesabına casusluk yaptığının, yani oyunda ileri sürüldüğü gibi masum olmadığının hem de taa kırk yıl önce kanıtlanmış olduğunu belirtmiştik... Bu oyunu sahnelemekle yanlış yaptıklarını söylemiştik.
Bizi dinlemek yerine saldırmayı tercih ettiler. Oyunu sahneye koyan, televizyon dizi seyircisinin "sakallı balıkçı" olarak tanıdığı Orhan Alkaya, "Engin Ardıç kaşınmış, kaşıyalım bari" diye başlayıp bana hakaretler yağdırdı. Bir başka tiyatrocu arkadaş da "bizi ötekileştirmek istiyorlar" diye entel entel saçmaladı.
Kimin neresinin kaşındığı da böylece ortaya çıktı.
Eee, iyi mi oldu şimdi?
Bu olayı son zamanlarda gerek bana, gerekse gazetemize ve televizyonumuza yöneltilen haksız, insafsız, vicdansız ve ahlaksız saldırılar ışığında değerlendiriniz...
Çünkü bu ülkede bazı kişiler bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar, öğretene de küfür ediyorlar.
Duydukları düşmanlık gözlerini de vicdanlarını da karartıyor. Ne denildiğine değil, kimin dediğine bakıyorlar ve sen ne dersen de kendi bildiklerini okuyorlar. Her lafımızı "kendi anlamak istedikleri gibi" anlıyorlar. Çünkü önyargıları hazır. Öyle kalsa iyi, hemen saldırıya dönüşüyor.
Bunlar "solcu" ya, bizi de kafadan "sağcı" olarak görüyorlar. "Özeleştiri" lafını pek severler ama başkası yaparsa... Kendileri özeleştiri yapmayı hiç sevmezler. Bakalım şimdi hatalarını kabul edecekler mi, yoksa zeytinyağı gibi üste çıkmayı mı deneyecekler?
Orhan Alkaya arkadaşımız "gelişmeleri izliyormuş"... Daha neyin nasıl gelişmesini istiyorsun Orhan? "Sağcılar bizi sabote ettiler" falan diye kıvırtmaya hazırlanıyorsun tabii. Ya da "hükümet baskı yaptı" demeye.
Rosenbergler bahaneydi, aklın sıra iktidara "çakacaktın", oyunu seyreden vatandaş da tiyatrodan çıkarken "vay be, bu Julius ile Ethel Rosenberg davası bana Nedim Şener ile Ahmet Şık'ı hatırlattı" diyecekti... (Umarım öyledir de, Doğu Perinçek ile Soner Yalçın değildir!)
"İlle solculuk yapmak istiyorsan niçin Brecht ya da Gorki oynamıyorsun?" diye sormuştum, sen de "gençliğinden hatırladığı oyun yazarlarının isimlerini ardarda sıralamış" demiştin ya... Teklifim geçerlidir. Otur adam gibi bir Brecht sahnele, biz de seyredelim, alkışlayalım.
Yok ille bana yumurta atmak istersen de bakkalda satıyorlar, tane
si elli kuruş, altılı paketi iki buçuk lira. Belki Cihangir'de daha ucuzdur.
(Kaynak: SABAH)
Engin Ardıç
27 Şubat 2011
İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda sergilenen "Rosenbergler Ölmemeli" oyunu sahneden kaldırılmış.
Yazarı Alain Decaux'nun "kandırıldım" diyerek kamuoyundan özür dilediğini ve oyununun Fransa'da sahnelenmesini yasakladığını yazmıştık...
Meğerse bütün dünyada da yasaklamışmış!
Bendenizin, Fikret Ertan'ın ve Hadi Uluengin'in eleştirileri üzerine tiyatro yönetimi, Fransa'nın SACD Telif Hakları Ajansı'na durumu sormuş, "eserin sahibi tarafından hiçbir yerde sahnelenmesine izin verilmediğini" öğrenince de "korsan gösteriye" son vermiş.
(...)
Ama eser sahibi izin vermeyince akan sular duruyor.
Biz bu arkadaşları uyarmış, oyunun "kadük" olduğunu, çünkü Rosenberg ailesinin SSCB hesabına casusluk yaptığının, yani oyunda ileri sürüldüğü gibi masum olmadığının hem de taa kırk yıl önce kanıtlanmış olduğunu belirtmiştik... Bu oyunu sahnelemekle yanlış yaptıklarını söylemiştik.
Bizi dinlemek yerine saldırmayı tercih ettiler. Oyunu sahneye koyan, televizyon dizi seyircisinin "sakallı balıkçı" olarak tanıdığı Orhan Alkaya, "Engin Ardıç kaşınmış, kaşıyalım bari" diye başlayıp bana hakaretler yağdırdı. Bir başka tiyatrocu arkadaş da "bizi ötekileştirmek istiyorlar" diye entel entel saçmaladı.
Kimin neresinin kaşındığı da böylece ortaya çıktı.
Eee, iyi mi oldu şimdi?
Bu olayı son zamanlarda gerek bana, gerekse gazetemize ve televizyonumuza yöneltilen haksız, insafsız, vicdansız ve ahlaksız saldırılar ışığında değerlendiriniz...
Çünkü bu ülkede bazı kişiler bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar, öğretene de küfür ediyorlar.
Duydukları düşmanlık gözlerini de vicdanlarını da karartıyor. Ne denildiğine değil, kimin dediğine bakıyorlar ve sen ne dersen de kendi bildiklerini okuyorlar. Her lafımızı "kendi anlamak istedikleri gibi" anlıyorlar. Çünkü önyargıları hazır. Öyle kalsa iyi, hemen saldırıya dönüşüyor.
Bunlar "solcu" ya, bizi de kafadan "sağcı" olarak görüyorlar. "Özeleştiri" lafını pek severler ama başkası yaparsa... Kendileri özeleştiri yapmayı hiç sevmezler. Bakalım şimdi hatalarını kabul edecekler mi, yoksa zeytinyağı gibi üste çıkmayı mı deneyecekler?
Orhan Alkaya arkadaşımız "gelişmeleri izliyormuş"... Daha neyin nasıl gelişmesini istiyorsun Orhan? "Sağcılar bizi sabote ettiler" falan diye kıvırtmaya hazırlanıyorsun tabii. Ya da "hükümet baskı yaptı" demeye.
Rosenbergler bahaneydi, aklın sıra iktidara "çakacaktın", oyunu seyreden vatandaş da tiyatrodan çıkarken "vay be, bu Julius ile Ethel Rosenberg davası bana Nedim Şener ile Ahmet Şık'ı hatırlattı" diyecekti... (Umarım öyledir de, Doğu Perinçek ile Soner Yalçın değildir!)
"İlle solculuk yapmak istiyorsan niçin Brecht ya da Gorki oynamıyorsun?" diye sormuştum, sen de "gençliğinden hatırladığı oyun yazarlarının isimlerini ardarda sıralamış" demiştin ya... Teklifim geçerlidir. Otur adam gibi bir Brecht sahnele, biz de seyredelim, alkışlayalım.
Yok ille bana yumurta atmak istersen de bakkalda satıyorlar, tane
si elli kuruş, altılı paketi iki buçuk lira. Belki Cihangir'de daha ucuzdur.
(Kaynak: SABAH)