25 Ocak 2012 Çarşamba

Bulunmaz Tiyatro sanatçısı Seda Çelikçi, özgün yazılar yazıyor!

SANAT


Seda Çelikçi
25 Ocak 2012


Bize, daha doğduğumuz günden başlayarak, sanat adı altında, sanat kisvesiyle, sanat süsü verilmiş, ama aslında sanattan çok uzak birçok sahte şey dinletiyor, gösteriyor, izletiyor, okutuyorlar. Makyaj yapılarak piyasaya sürülmüş ve hiçbir estetik yasaya uygun olmayan, herkesin farklı anladığı, nereye çeksen oraya gidebilecek, özgün olmadığı gibi öznel, tanımlanması çok güç bir sanat var ortalık yerde. Ancak, birbirlerinden çok farklı görünmelerine karşın, aslında hiçbirinin gerçek anlamda birbirlerinden hiçbir farkı bulunmayan bu tanımlanamaz sanatın, işlevsel ve nesnel sanatla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yok. 


İşlevsel, nesnel ve halk yararına değil, işlevsiz, öznel ve sadece o sanatı üretip pazarlayan sözüm ona sanatçıların, kendi çıkarlarını koruma manifestosundan başka hiçbir şey ifade etmeyen söylemleri de çok garip oluyor doğrusu:


"Yok sanatçı böyle olmalıdır, yok şöyle olmalıdır, yok estetik duyguyu izleyiciye geçirmelidir. Falan filan..."


Aslında çok beğenerek, etkilenerek izlediğimiz oyunlar için; "tamam bu gerçek sanattır" derken, bir bakıyorsunuz ortalık yerde "bize geçirdiği herhangi bir estetik duygu" falan yok. Ortalık yerde sadece "acıma duygusu" var. Yani, işlevsel sanat yapmayıp, sadece ve yalnızca kendi çıkarlarını düşünen sözüm ona sanatçılar, bizi bal gibi kandırıyorlar. Bu kandırılma durumuyla, "acıma duygusu" ile karşı karşıya kalma hâlini birçok tiyatro oyunda zâten bol bol yaşayabiliyorsunuz. 


Oysa...


Biz, gerçek, işlevsel, nesnel ve halk yararını gözeten bir sanat eseri izlemek istiyoruz. Ama sadece ve yalnızca kendi dünyalarının tutsağı olmuş işlevsiz sanatçılar, estetik duyguyu bize geçirmek yerine, işin en kolayına kaçıp, "acıma duygusu" veriyorlar. 


"Sanat Nedir?" kitabının babası Tolstoy, bu konuda ne demiş? 


"Sanat adı verilen etkinlik de, esas olarak insanların duygularını başkasına bulaştırma yetenekleri diyebileceğimiz bu yeteneğe dayanır." 


Biz, tiyatroyu yüceltirken, tiyatro esnafı, yüceltilmiş tiyatro değerlerini gittikçe daha aşağı çekmeye çalışıyor. İnsanları kandırarak, özde tiyatroyu değil, sözde tiyatroyu ellerinde tutanlar diyorlar ki: 


"İşte tiyatro bu! Biz, 'sanat eseri' yaptık!! İşte siz buna 'sanat eseri' diyeceksiniz!!!" 


Biz; "Hayır 'bu sanat eseri değil!'" dediğimizde; "Siz, zâten ne anlarsınız sanattan?!" diye çıkışıyorlar. Sonra da; "Bizim yaptığımız tiyatroyu, bizim sanatımızı halk anlamıyor, tiyatro sanatına ilgi az!" diye yakınıyorlar. 


Oysa...


Bize gerçek bir sanat yapıtı yaptıklarında biz onlara ilgi gösteriyoruz. Yıllarca kapalı gişe oynayan oyunlar var, ama o da gerçek bir sanat eseri mi tartışılır. Tiyatronun gerçek sanat yapıtlarına ihtiyacı var, en kısa zamanda Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları gerçek anlamda bir anlayış farklılığına gidip, gerçek sahiplerinin eline geçmesi gerekiyor. Devlet Tiyatroları ve diğer kamu tiyatrolarını ele geçirenler, bize gerçek sanat yapıtı sunması gereken devrimci kişilerdir. Çünkü gerçek sanatın olmadığı bir ülkede, gerçek bir yaşamdan söz edilemez. 


Hangi düşüncelerle olursa olsun, halkı, kendi dünya görüşü doğrultusunda yönlendirmek isteyen Atatürk ne demişti? 


"Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir."