4 Ocak 2012 Çarşamba

Devlet Tiyatroları eski Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil, kaleme aldığı "Devlet Tiyatroları Genel Müdürüydüm" kitabında çok ilginç ve büyük dersler çıkartılması gereken önemli sözler ediyor!

Nöbetçi mahkeme hakimi ne yapabilirdi ki? Ispanaklı yumurtasını yemiş, öğlen uykusunu almış, akşam görevine gelirken ayağı biraz ağrıyordu; baldıra doğru, havaların soğuması mı, ters bir hareket mi kestiremedi onu! İçeri, bir görevliye kaş çatarak girdi! Aracılar (medya) peşindeydi, polisler el-pençe divan oluşturmuşlardı... Savcı göndermişti. Emniyetten aldığı kırmızı noktalı oluşturulmuş peşin yargı listesini; O ne yapsın ki, bir nöbetçi hakim!


Sahneye giriş sırasıyla aktaralım; Daktilo yazan görevli geldi, bizler mahkemede oturtulmuş, kameralara kapı açılmış teşhire poz vermekle meşguldük. Hiç tanımadığım insanlar vardı! Önce polisler aralarında konuştular; sonra aramızda altı-yedi kişiyi ayağa kaldırıp duvarın dibine dizdiler; o sırada avukatım, üç gündür benimle asla görüştürülmeyen avukatım, ancak kapıya geldi ve yayında tutuklandığımı söylediklerini söyledi! Oysa henüz mahkeme başlamamıştı! Bir polis kağıtlarla geldi ve katip ile benim tutuklanma kağıtlarımızı açıkça yazmaya başladılar. Polis ve savcı tutuklanmamıza, cezaevine konmamıza karar vermişlerdi! Ama daha mahkeme olmamıştı; polis, savcı ve medya o sırada bizi tutuklamıştı!


(Kaynak: İ. Rahmi Dilligil, "Devlet Tiyatroları Genel Müdürüydüm", sf. 50)