18 Aralık 2011 Pazar

sina dağı bak bana

aç gözlerini 
bak bana 

görüyorum seni 
ege'deyim 
izmir'in tepelerinde 

görüyorum seni 
açılan kalbimin gözüyle 

aziz katerina'ya selâm söyle 
musa'ya da 
titreyen parmaklarının ucuyla dokunduğu 
tevrat'ın yapraklarına selâm söyle 
sina dağı 

kavmimi salıver ki 
çölde bana bayram etsinler 

mısır'dan baktım dünyaya 
ege'nin kıyısından 
ve istanbul'da 
boğaz'dan 

bağırıyorum sana 
sina dağı 
bak bana 

kavmimi salıver ki 
çölde bana bayram etsinler 

balmumu tıkıştırılmış kulaklarda 
allah'ın sesi var 
musa'nın şiirsel ezgisi 
on ayrı emir 
ve 
seninle başlayıp 
seninle biten doruk var 
sina dağı 
bak bana 

kavmimi salıver ki 
çölde bana bayram etsinler 

çölden geldim ben 
çöle dönmek isterim 
bir prenses büyüttü beni 
prens olmam için 
bir prenses büyüttü 
ama ben 
ezilenlerin türküsünü söyledim 

kavmimi salıver ki 
çölde bana bayram etsinler 

bir köleyi dövüyordu 
mısırlı bir kâhya 
dayanamadım 
ölüm acı da olsa 
öldürdüm mısırlıyı 
ve 
çöle kaçtım hızlıca 
katırtırnaklarının arasından 
çöle 

kavmimi salıver ki 
çölde bana bayram etsinler 

çalılar yandı 
vahiy geldi 
ve 
döndüm mısır'a 

dinlemedi firavun beni 
hiç kimseyi dinlemedi 
on felâket getirdi başımıza 
oysa on emir gizliydi ellerimde 
firavun ellerimi dinlemedi 

kavmimi salıver ki 
çölde bana bayram etsinler 

açıldı kızıldeniz
ve 
kapandı açıldığı hızla 
boğuldu firavun 
boğuldu acı veren insanlar 
üzülmedim onlara 

kavmimi salıver ki 
çölde bana bayram etsinler

hilmi bulunmaz 
yedi ekim iki bin sekiz