Sayfasında engellediği adama (Coşkun Büktel'e) "hıyar" diye küfretmeyi marifet sanan ve hem sansürcü hem linççi karaktersizin biri olduğuna bakmadan bir de "oyunculara öğütler" vererek oyuncuları kirletmeye kalkan Kemal Kocatürk'e biri hatırlatmalı:
İdare-i maslahatçılar nasıl ki devrimci olamazlarsa, sansürcü karaktersizlerden öğüt alanlar da oyuncu olamaz. Bir vicdan ve zihin kanseri olan sansür, suçluların, karaktersizlerin ve psikopat korkakların ilk ve son sığınağıdır.
KEMAL KOCATÜRK: Haddini bil! Seni her yerde sansürleme hakkına sahibim. Burda ve başka yerde. Var mı daha diyeceğin. Burası benim alanım.
COŞKUN BÜKTEL: Sansür senin hakkın değil, benim karşımda mecburi istikametin... Son sığınağın... Sen o klişeleri "yaşadıklarından" değil, başkalarının yaşayıp yazdıklarından öğrendin ve daha kötü ifade ederek farklılaştırıp "uyarladın". Çünkü yaşadıklarından matah bir şey öğrenebilmiş değilsin. Yaşadıklarından halka yararlı bir şey öğrenmiş olsaydın, halkın parasıyla yayınlanan Şehir Tiyatrosu'nun dergisine yanlışlıkla koyduğun Nâzım hakkındaki somut dezenformatif bilgiler konusunda seni uyaran yazımı sansür etmeye kalkmaz, yazıyı yayınlar, bir sonraki sayıda gerekli düzeltmeleri yapardın. Halkın parasıyla yayınlanan bir dergide halkı dezenforme eden (zehirleyen) iki kere iki dört gibi belgelenmiş yanlışların ebediyen sürmesine izin vermezdin. nSeni uyaran insanı sansür ettikten sonra bir de ahmakça düzeysiz ve dayanaksız hakaretlerin kuru gürültüsüyle sesini duyulmaz kılmaya kalkışmazdın.. İşte belgelerin adresi: http://www.coskunbuktel.com/bukteldenkocaturke3.htm
Yaşadıklarından ne öğrendiğin meydanda!... Samimiyet taklidi yapmayı öğrendin! Hakikatin sesini sansürle, iktidar gücüyle bastırmayı, ahmakça hakaretlerin kuru gürültüsüyle hakikati gargaraya getirmeyi, halkı zehirlemeyi öğrendin. Bir camiaya katılıp yalanlarını ve zaaflarını camia dayanışmasıyla örtbas etmeyi öğrendin. Ama kanıtlı belgeli, tutarlı ve inandırıcı olmanın değerini asla öğrenemedin. Hakikate güvenmeyi ve herkese karşı inandırıcı olmayı öğrenmek yerine camia üyelerinin gözü kapalı desteğiyle yetinmeyi öğrendin. Hakikate değil, cemaate güvendin. O nedenle, ekmek paran için sahneye çıkıp hüberbazlık etmene, hatta sahnede olmak kaydıyla samimiyet taklidi yapmana itiraz etmem ama defalarca çiğnendiği için tadı kaçmış sakızlar gibi bayat o klişelerl "bilge kişi" pozları atmaya kalktığında, Nâzım Dosyasını (http://www.coskunbuktel.com/bukteldenkocaturke3.htm) burnuna dayayıp sana kim olduğunu hatırlatmayı görev sayarım.
Demek sansürü hakkın olarak, bir "hak" olarak tanımlıyorsun! Hayır, dürüst insanlar hele de sanatçılar için sansür bir hak değil, bir vicdan kanseridir. Bir hastalıktır. Sen halka işte ancak bunu verebilirsin! Bu "hastalığı" yayabilirsin!
Hayır, sansür senin hakkın değil, benim karşımda mecburi istikametin... Örtbas etmeye çalıştığın belgelenmiş gerçekler karşısında (http://www.coskunbuktel.com/bukteldenkocaturke3.htm) senin son sığınağın... Kürkçü dükkanın...
Sansürü hak olarak gördüğün halde, sırf kelimelerden cümle yapabildiğin için, kendini şair zannediyorsun. Bunu ancak, hakikatle ilişiğini kestiği için köhnemiş yapılar gibi ancak birbirine dayanarak ayakta durmaya çalışan cemaat üyelerine yutturabilirsin. Beni ancak bu avuç içi kadar iktidar alanında susturabilirsin. Ama bu sesi bastıramazsın!
Hitler de, sırf tellerden ses çıkarabildiği için, kendini kemancı zannediyormuş...
TARTIŞMANIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN: TIKLAYINIZ!
(Kaynak: www.coskunbuktel.com)