2 Aralık 2011 Cuma

Türkiye edebiyat coğrafyasındaki şiir lekeleri imalatçılarından Enver Ercan'ın çömezi Taner Cindoruk TUTKAL romanı yazarı Oğuzcan Önver'i tehdit etti!

"...tavsiyem, bir Ahmet Kaya- dinle benim için..." gibi arabesk öneriyle Oğuzcan Önver'e seslenen Taner Cindoruk, "Ölümse bomboş bir meyhane..." diyerek, kendince, "imgesel tehdit" savurma kurnazlığı içerisine giriyor.


Oysa...


Ne Ahmet Kaya arabeskliğine, ne de imgesel "tehdit" içeren anlaşılmaz söylemlere pabuç bırakmayacak bir niteliğe sahip Bulunmaz Kültür Merkezi'ne bağlı olarak sanatsal üretimde bulunan Oğuzcan Önver, tabii ki, herkesin hak ettiği düzeyde ağız payı verme yeteneğinde bir kişi olduğundan, Taner Cindoruk hesabına e-posta kabadayılığı yapan kişiye de, ağzının payını mutlaka verecektir.

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz


***


Önemli ön not: Taner Cindoruk'un mail adresinden bize gönderilen yazıyı yayınlıyoruz. Tamamen şahsıma yönelik olan bu yazıyı okurken çok eğlendik, sizin de eğleneceğinizi düşünüyoruz. Ayrıca, Taner Cindoruk'un, mail adresinden bize gönderdiği küfürleri, tehditleri ne yapacağımıza daha sonra karar vereceğiz.


***


"Palyaçolar gece sokağa çıkmaz oğlum." Taner Cindoruk


KARANFİL OLMAK, O. Önver ve tenbelhayvancılar'a

Büyüdüğünde bana haber ver, balık tutmaya gidelim seninle... İnsan sadece yaşadığı yere benzemez, insan bir hatırayı düşündüğü yerden başlar… Ve içindeki sınırı yakmaktır asıl memleket, bunu duy… Ay büyürken ırmağa, deniz vururken dağlara bakmanın sonsuzluğunu duy… Aşktır bu duyuşların arsızlığı. Aşk bir elma solgunluysa yoksulluk alınganlığın köküdür... Ölümse bomboş bir meyhane… Sarhoşluk mezelerin dağılmasıysa; en güzel içki yeryüzüne uyanıştır Oğuzcan… İlk, bir dilenciyi uyarmakla dinçleşir el … Çünkü en büyük dilenciler ağababalarıdır Oğuzcan… Bunları sana büyüdüğünde öğreteceğim… Şimdilik sadece duy sen... Çocuksun ve neye inanmanın sonu olmadığı konusunda herhangi bir semtin yok… Yine de, çocuk olman seni anlamama yetiyor… Yumruğunu sıkmakla bildiri dağıtmak arasındaki farkı anladığında gülmeyi öğreneceksin… Gülmenin içinde bazı ülkeler vardır… Kimisi tren sırtlarında yılgın halk masalı, kimisi petrol yataklarından akan kan; ama bir gülmek vardır sonuçta… Her gülmenin kendine özgü durakları vardır… Sen hangi beklemenin serinliğini taşıyorsan içinde; bunu hissettiğin gün sana bir karanfil hediye edeceğim… Ya da sana karanfil olmasını öğreteceğim… Çünkü gülmeyi sadece boşluk lekeler… Sen boşluğa güldüğün için bir kuş sürekli sesine artmıyor… Kendini rahat hissetsen artacak… Saksıyı değil de pencereyi düşündüğün için yol; güneşin cansız bedeni… Aklını yüreğinle emzirmediğin sürece sözünü aydınlatacak bir ışık yok! Vampirlerle savaşacağım derken vampir oluyorsun… Çünkü kanımızı emen şeyin bir –edebiyatçı- değil de, ahlâkçılar olduğunu unutmuşsun… Dağın tepelerini işliyorum zamanın tenlerine… Bir tende badem açmanın erincini şarap bil Oğuzcan… Ne de olsa şaraptır aşkın geleceği… Bak, ben evlerin ağrısını duydumdu düşünce zamanı yolarken… Ot bir çığlıktır ev zifirinde… Bazı gülmelerin kadrajında, sessizlik en çok da çocuğa üşür… Ortada bir cinayet yok belki ama her geçen gün bir yalnızlık cinayetidir… Bu kelimeler için safsata veya her ne dersen de, şu gerçek ki; hiçbir şey içimi acıtmıyor bir yere yetişememek kadar… Yetişecek ve anlayacaksın insanlar kadar kırışmadığını köpeklerin… Duyacaksın vampirlerin soluğunu bütün soğukluğuyla… Bir gece bir uyanacaksın her şey sabah olmuş… tavsiyem, bir Ahmet Kaya- dinle benim için… Mesela Doruklara Sevdalandım… Meselâ Şafak Türküsü… Meselâ, öyle işte… Ne kadar dinlersen o kadar çabuk büyürsün oğlum… Okudukların yetmiyor sana çünkü… Biraz da dinlemeyi, dokunmayı ve haksızlıklara karşı yenilsen bile nefesin kesilmeden bakmayı öğren…Onurun ve haysiyetin yapılarını ancak dokunarak, dinleyerek ve nefesin kesilmeden bakmayı öğrenerek kurarsın… Çünkü sen yaşıyorsun ve ölü ekmek bağırmaz, ölü susar… Yanmakla, kül arasındaki mesafeyi algılarsan, gülmekle ülkeler kurmak arasındaki tohumu büyütebilirsin… Ama öncelikle senin bir tohum ekmen gerekiyor… Bu tohum öfke olursa yeryüzünü, sevgi olursa insanları şaşırtırsın.... Sana ben onuru, tek yanlı yayın yapmanın anti şerefini algıladığın bir zaman öğreteceğim... Cumartesi anneleri yalnızca cumartesi günleri değil pazarları da üzülürdü yü öğreteceğim... Sınıf bilinci olmayan bir insanın tasviri boldur unutma; benden yakanı çektiğin gün karanfil olacaksın... Karanfil olduğunda, sana gökyüzünde nasıl grev olunur u öğreteceğim... Hayata bir cam çerçeveden bakan ey... Üşürsem yüzümdeki karartı çekilir... Çekilmek gün ağrısıdır çeliğin dilinde... Hayatın boyunca bir sinek gibi yaşadın Oğuzcan... Çekilmeyi değil katılmayı öğren... Ayrılmayı değil kavuşmayı haz bil... Bunları sana öğreteceğim... Sen büyümemişsin, eksikliğini yaşamışsın büyüyememenin... Yoksa bok atmakla bok kalmayı öğrenirsin en fazla; o da mesele değil... Ama ben bütün bunları öğreteceğim sana; ve tütün getireceğim Tahtakaleden… Teşekkürü insan bil... İnsan etinde yanmayı aşk… İnsanın çılgın yanıdır yağmur... Yağmuru sevişmek bil.... Dişletme buzullarını tüysüz güneşlere Oğuzcan, suyun akışı olarak ürper... Ürpermenin her biçimini masumiyet bil... Palyaçolar gece sokağa çıkmaz oğlum... Ülkem yirmi senedir bir kurşun doğuruyor... O kurşunun iliğinde büyük bir yalnızlık duygusu var... Halkım bileğe olan inancını yitirmediği sürece bir yerlerde kesin sancımak var... Dünyada yarılan en güzel çukurdur fırıldağa kazılan... Ah be, ne güzel çevirirdik çocukken… Bunu da çocuğun sesinden bil... Sokağın bisikleti sezdiği yerden... Gülün şiddeti, polisin adamı sezdiği yerden bil... bil ki anla, sosyalizmle dostyalizm arasındak farkı...

Duy ekmeğin insan gözündeki direncini Oğuzcan... Kentleri, sahafları, bir üşümektir alıp başını gidenleri duy… Ateşlerin en yücesidir insanın insan gözünde yanması… Bir sevgilinin elinde titremeyi duy; ama

Her şeyden önce karanfil olmasını öğren

Taner Cindoruk

(Kaynak: Oğuzcan Önver)