Yukarıda fotoğrafını görmüş olduğunuz Adnan Eren, neredeyse gün yirmi dört saat çalışmaya ibadet eden bir proleter. Ünü, içerisinde Şafak Sinemaları ve Fırat Kültür Merkezi'nin de bulunduğu Çemberlitaş Sitesi sınırlarını pek aşmayan ve emeğinden başka satabileceği hiçbir şeyi bulunmayan Adnan Eren, bir "elmas işçisi"... Hemen hemen her gün görüşüp muhabbet ettiğimiz Adnan Eren, "Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle..." sözüne itiraz edip, "yavşak" dediğim için dünkü duruşmada bana verilen cezaya oldukça içerlemiş durumda. Her şeyin olduğu gibi, hukukun da politik bir boyutu olduğunu anlatmaya çalışmama karşın, beni bir türlü dinlemek istemeyen Adnan Eren, bir yandan elmas işleme işini sürdürürken, aramızda şöyle bir konuşma geçti:
Adnan - Abi, bir daha yazı yazıp, başını belaya sokma! Sen, kartvizitinin fotoğrafını İnternet'te yayınla, herkes, senin ne demek istediğini zâten anlar. Böylelikle, hem ne demek istediğini anlatmış olursun, hem de ceza-meza filan almazsın!
Hilmi - Ne demek istediğini anlamadım!
Adnan - Anlamana hiç gerek yok. Ben, sana bunun ne anlama geldiğini anlatırsam, ben de, sen de hakaret davasıyla karşı karşıya gelebiliriz.
Hilmi - Olsun canım, bunca dava açılmışken, bir dava daha açılıversin. Ha bir eksik, ha bir fazla; ne fark eder ki!
Adnan - Abi, sen onu bunu bırak da beni dinle...
Hilmi - Dinliyorum.
Adnan - Sen, bir duruşmaya beni dinleyici olarak götür ve benim yüzüme, ellerimdeki nasırlara bakanlar, zâten senin neyi savunduğunu derhal anlarlar.
Hilmi - Ha işte, bak bu olabilir...
Adnan - Sağ ol abi!
