16 Kasım 2011 Çarşamba

LİNÇÇİ Ömer F. Kurhan, Türkiye'nin tiyatral Kenan Evren'i, iftiracı ve LİNÇÇİ Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun "Theope" için attığı iftirayı kuramlaştırdı!

Ömer F. Kurhan: İkinci bir “Theope” Var mı? Evet, İkinci Bir Theope Var



“Theope” oyununun yazarı Coşkun Büktel, “Theope” üzerinden yürüttüğü kavgasını her zeminde ve her koşulda tiyatro insanlarını aşağılayarak sürdürdü.


2005 yılından bu yana da Sayın Prof. Özdemir Nutku’yu mesnetsiz bir biçimde “iftiracı” olarak tanıtmaya, sözde oyununun sahnelenmesini Sayın Nutku’nun engellediğini kabul ettirmeye çalıştı, oysa oyunu Devlet Tiyatroları Edebi Kurulu’ndan geçtiğinde, Sayın Nutku Edebi Kurul Başkanıydı.

Yayın Yönetmenliğini Erbil Göktaş’ın yürüttüğü Yeni Tiyatro Dergisi’nde, H. Hilmi Bulunmaz imzasıyla bir yazı yayımlandı ve bu yazıda da yaklaşık yüz defa Sayın Nutku’ya “İftiracı” sıfatı kullanıldı, bu savı Ömer F. Kurhan yaptığı araştırmayla çürüttü ve Sayın Nutku’ya yönelik “iftiraların” dayanaksızlığını ortaya koydu, bu yazının da Yeni Tiyatro Dergisi’nde yayımlanması gerekirdi, ancak Sayın Göktaş, aşağıda okuyacağınız yazıyı Hakem Kurulu’nun reddettiği, yani bilimsel olmadığı gerekçesiyle yayımlamadı. Sayın Nutku’ya mesnetsiz olarak sadece bir yazıda yüzün üzerinde“iftiracı” suçlaması yapılması, böyle bir yazının ise bilimsel olarak sunulması, sadece Sayın Nutku’ya yapılan bir haksızlık değil, bilime, gazeteciliğe dahası gerçeklere karşı bir haksızlıktı. Bu noktada Sayın Özdemir Nutku’yu, deyim yerindeyse, kurda kuşa yem etmeme kararlığında olan ve bu kararlılığın görevi olduğu bilincinde olan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi olarak biz yayımlıyoruz, umarız muhataplar artık Sayın Nutku’dan özür diler ve aynı saldırgan üslubu kullanmazlar.

2005 yılında, Devlet Tiyatroları Koordinasyon Toplantısı’nda, Özdemir Nutku bir iddiayı dile getirdi. 16. yüzyılda yazılmış Coşkun Büktel’in “Theope” oyunuyla aynı adı taşıyan bir oyunun olduğunu, bu iki eserin karşılaştırılmasını, varsa benzerliklere bakılmasını ve bunu Fransız filolojisinden ya da Fransızca bilen kişilerin yapması gerektiğini söyledi.[i]

Özdemir Nutku’nun ikinci bir “Theope”nin var olduğu iddiasını ortaya attığını, aynı toplantıya katılan ve “Theope” gibi önemli bir oyunun Devlet Tiyatroları’nda oynanmamış olmasını eksiklik olarak gördüğünü ifade eden Şahin Ergüney ifşa etti.[ii] Bunun üzerine, Coşkun Büktel şiddetli bir itiraz geliştirdi ve böyle bir eser varsa gösterilmesini, kendi yaptıkları araştırmadan böyle bir sonuç çıkmadığını söyledi:

“… tüm uğraşlarımıza karşın, ne benim ‘Theope’me benzeyen ikinci bir ‘Theope’yi, ne de hatta benim “Theope”me benzemeyen ikinci bir ‘Theope’yi saptayabildik. ‘Theope’ adlı ikinci bir oyunun var olduğunu hiç sanmıyoruz. Böyle bir oyun varsa bile, bu oyunun ya benim ‘Theope’mden sonra yazılmış olması gerektiğini, ya da benim ‘Theope’mle arasında en küçük bir benzerlik bile bulunamayacağını kesinlikle biliyoruz.”[iii]

Bildiğim kadarıyla, Coşkun Büktel’in itirazına Özdemir Nutku’nun verdiği tek yazılı yanıt var. Bu yanıtta, eski belgeleri karıştırırken 17. yüzyılda yaşamış ikinci sınıf bir yazarın “Theope” adlı bir oyununa rastladığını söylüyor. Ayrıca ekliyor: “Metni görmedim… Metni görseydim bile, Fransızca bilmediğim için oyunu okuma olanağı bulamayacaktım.”[iv]

Tabii ki Coşkun Büktel bu yanıttan tatmin olmuyor ve ikinci bir “Theope” varsa ortaya çıkarılmasını, aksi takdirde Özdemir Nutku’nun ahlâken de sorgulanmasının kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Bu noktadan sonra, benim “Büktel-Nutku İhtilafı” dediğim olay meydana geliyor. Bu ihtilaf temelde iki unsuru içeriyor: Birincisi, Özdemir Nutku’nun şu ya da bu nedenle “Theope”nin Devlet Tiyatroları’nda oynanmasını engelleme çabası içinde olup olmadığı; ikincisi ise, komplocu bir tutum geliştireceğim derken ikinci bir “Theope”yi yoktan var edip etmediği. Dikkat edilecek olursa, ikinci unsur etik bir sorunsallaştırmanın ötesinde akademik-bilimsel bir sorgulamayı gerektiriyor.

Bu ihtilafa ilgi duymamın nedeni, başka bir vesileyle başlayan ve Büktel’le yaşadığımız bir tartışma. Tartışmamız haksızlıklar karşısında vicdani kanaat ve tavır oluşturmanın mantığı ve yöntemi ile ilgili; isteyen bu tartışmanın belgelerini İATP-G, Oyun ve Büktel’in şahsi sitelerinde bulabilir. Bu yazıda, bu tartışma sırasında dile getirdiğim ayrıntı bir bilgiyi gündeme getirmek istiyorum: İkinci bir “Theope” var mı bilemem, ama 18. yüzyılda Fransız bir yazarın yazdığı bir roman var ve romandaki kadın kahramanın adı Théophé.

Son yıllarda tiyatro tarihi alanında çalışmalara yoğunlaşan Fırat Güllü, akademik bir ayrıntı olarak değerlendirdiğim bu bilginin “İkinci bir ‘Theope’ var mı?”, “Varsa iki eser arasında benzerlikler ne düzeyde?”, “Yoksa Özdemir Nutku ikinci bir ‘Theope’yi yoktan mı var etti?” sorularına ışık tutabileceğini ve bu şekilde belirsizlik üzerine inşa edilen söylenti ve suçlamaların sona erdirilebileceğini söyledi.

Fırat Güllü’nün uyarısı üzerine, Büktel-Nutku ihtilafının ahlâki sorunsallaştırma açısından belirleyici olmadığını düşündüğüm ikinci unsuruna açıklık getirmenin önemli olduğunu düşünerek bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Açıklık getirilmesi gereken konu, ikinci bir “Theope”nin var olup olmadığı, varsa iki eser arasında bir benzerlik, daha doğrusu güçlü bir benzerlik ilişkisinin olup olmadığıdır. Böylece, belirsiz bir şekilde “Theope” üzerine düşürülen bir soru işaretinin önyargı ve kestirme sonuçlarla değil ama bilimsel araştırma mantığıyla ortadan kaldırılması mümkündür diye düşündüm.

Öncelikle belirtilmesi gereken, Özdemir Nutku’nun ikinci “Theope” hakkında verdiği bilgilerin çelişkili olduğu ve belirsizlikler içerdiğidir: Devlet Tiyatroları Koordinasyon Toplantısı’nda, eski “Theope”nin Fransız yazarının 16. yüzyılda yaşadığını söylerken, Büktel’e verdiği yazılı yanıtında 17. yüzyılda yaşadığını söylemiştir. Ayrıca yazarın adını vermemiştir. Dolayısıyla şu ya da bu düzeyde bilimsel bir kesinlik iddiasında bulunmadığını söyleyebiliriz.

Öte yandan, Özdemir Nutku’nun söylediklerinden kalkarak, ikinci bir “Theope”yi yoktan var etmediği ama en fazla “duyum” değerinde bir bilgiye sahip olduğu izlenimi edindiğimi belirtmeliyim. Dolayısıyla, ortada sadece bir Büktel-Nutku ihtilafının olmadığını, ihtilafın ikinci unsuru ile ilgili olarak bir Büktel-Kurhan ihtilafının da meydana geldiğini kabul etmem gerekiyor. Büktel ve yakın arkadaş çevresinin iddiasına göre, Özdemir Nutku’nun ikinci “Theope”nin varlığını uydurduğunu kabul etmemiz gerekmektedir; en azından yaptıkları araştırma bunu göstermektedir.

Buna karşılık, her ne kadar çelişki ve belirsizlikler içerse de, ortaya atılan ikinci “Theope” konusunu ciddiye almamın nedeni, bir yönüyle Özdemir Nutku’nun az çok bildiğim akademik kariyeridir. Başka bir deyişle, Özdemir Nutku’nun yoktan var etme derecesinde kasıtlı bir eylem gerçekleştirmediğini düşündüğümü söyleyebilirim. Fakat ikinci bir “Theope”nin olabileceği konusunda bir kanıya sahip olmamın asıl nedeni, çelişki ve belirsizlikler içeren bir duyumun bazen önemli ipuçları verebileceğine inanmamdır. Bir duyum doğası gereği kesin bilgiler içermez, yanlışlar da içerebilir ama gerçeğe işaret eden bazı ipuçları vermesi ihtimal dahilindedir.

Büktel ve yakın arkadaş çevresinin ikinci bir “Theope”nin izine rastlamadıkları yolundaki açıklamaları benim için tatmin edici değildi; açıkçası, Fransızca’yı dikkate almayan yanlış bir tarama yapmış olabileceklerini düşünmüştüm. Nitekim ben taramayı “Theope” değil de “Théophé” diye yaptığımda, karşıma bir bilgi çıkmıştı. Bu bilgiye göre, 1697-1763 yılları arasında yaşamış Antoine-François Prévost’un yazdığı eserler arasında, “Histoire d’une Grecque Moderne” (Modern Yunanlı Bir Kadının Hikâyesi) adlı roman da bulunuyor ve romanın kadın kahramanı “Théophé” adını taşıyordu. Böylece ikinci bir Théophé’nin olduğunu ama bu Théophé’nin bir oyunun adı olmadığını, Prévost’un bir romanındaki kadın kahraman olduğu sonucuna ulaştım. Théophé, Prévost’un eserine verdiği adda mevcuttur ama “Théophé” olarak değil, “Yunanlı Bir Kadın” olarak.

Netleştirilmesi gereken ikinci nokta, Büktel’in oyunu ile Prévost’un romanı arasında bir benzerlik olup olmadığıdır. Elbette benzerlik derken iki eserin de kahramanının benzer adlar taşıması, cinsiyetlerinin kadın olması, eserlerin adında mevcut olmaları gibi benzerlikleri kast etmiyoruz. Bu tür benzerliklerle karşılaşmak her zaman mümkündür. Asıl sorgulanması gereken, Büktel’in “Theope”yi yazarken Prévost’un eserini kendisine bir şekilde dayanak yapıp yapmadığıdır. Bunu anlamak için de, iki eserin hikâyesini kısaca özetlemek faydalı olacaktır:

"Modern Yunanlı bir Kadının Hikâyesi"

Romanın anlatıcı-kahramanı Fransız diplomat, Osmanlı Türkiyesi’nde, İstanbul’da bir haremde köle hayatı süren genç Théophé’nin kurtulmalığını ödeyerek onu himayesi altına alır. En önemlisi, Fransız dilini ve okumayı öğreterek onu asimile etmeyi, Batı ahlâkına kazanmayı amaçlar. Asimilasyon oldukça başarılı görünür: Théophé en zorlu eserleri dahi okuma ve kavrama gücüne erişir. Fakat Théophé’nin yüksek bir bilinçle edinmiş olduğu Batılı ahlâk değerleri, Fransız diplomat açısından hiç beklemediği bir sonuca yol açar: Kadın kahraman, köle hayatı sürerken yaşadığı bayağılıklara tamamen sırt çevirip özerklik de talep eden erdemli bir hayat sürmeye karar verir. Fransız diplomatın erotik arzularına yanıt vermeyi reddeder; çok değerli hediyelerini ve hatta evlenme teklifini geri çevirir. Erotik aşk ile ahlâki erdemin yarattığı paradoksla karşı karşıya kalan Fransız diplomat adeta tuzağa düşmüştür. Bir yandan Théophé’ye hayranlık beslerken, diğer yandan onu şiddetle arzulamayı sürdürür. Théophé’nin etrafında pervane olan erkekleri gördükçe, aldatılıp aldatılmadığı şüphesi içini kemirir; kıskançlığı büyüdükçe büyür. Théophé gerçekten bir erdem abidesine mi dönüşmüştür, yoksa eskiden olduğu gibi bir sapkın mıdır? Roman bittiğinde anlatıcı-kahraman bu soruya kesin bir yanıt veremez. Théophé’nin gerçekte nasıl bir kadın olduğu sır olarak kalır.[v]

"Theope"

Eteokles, hüküm sürdüğü Thebai’ye demokratik bir düzen getirmiştir. Fakat anlaşmazlığa düştüğü kardeşi Polyneikes Argoslularla birleşerek iktidarı ele geçirmek üzere Thebai’yi kuşatır. Halk hastalık, açlık ve kentin üzerine yağan ateş topları nedeniyle kırılmaktadır. Buna rağmen Eteokles, yardımcısı Kreon’un talep ettiği zorunlu askerlik hizmetinin anti-demokratik ya da veba hastalığı nedeniyle ölüleri yakma işleminin tanrılara saygısızlık olduğunu düşünmektedir. Öte yandan, din ile devlet işlerini ayırma konusunda geri adım atarak, kör kâhin Teiresias’a başvurma ihtiyacı duyar. Böylece Teiresias, Thebai’nin politik sahnesine yeniden güçlü bir şekilde çıkar. Kör kâhinin şaşırtıcı bir kehaneti vardır: Çömezi dahil herkesin gıpta ettiği Kreon’un oğlu ve büyük heykel sanatçısı Menoikeus’un Thebai’nin kurtuluşu için kendisini feda etmesi gerekmektedir. Bu sırada Menokieus, zamanında köle pazarından satın aldığı, ama taparcasına sevdiği, kaçırıldığı için uzak düştüğü, yıllar sonra tekrar bulduğu Theope’nin bir heykelini yapmaktadır. Theope’ye karşı duyduğu cinsel arzuyu tatmin etmeyi de ertelemiş ve kendisini bu heykelin yapımına adamıştır. Dışarıda süren savaşın tarafı olmayı reddetmektedir. Üzerindeki halk baskısına rağmen kör kâhinin kehanetini gerçekleştirmeyi reddederek tanrılara isyan eder. Trajik sonu, Theope’ye yansıttığı ve heykelinde kalıcı hale getirmek istediği tanrıça imgesinin bir yanılsama olduğunu anlamasıyla gerçekleşir. Aslında Theope, kendisini kaçırılmış gibi gösterip yedi yıl boyunca Polyneikes’le yaşamıştır. Bunu öğrendiğinde, Menoikeus kendini surlardan aşağı atar. Kör kâhin Teiresias’ın kehaneti gerçekleşmiş görünür. Fakat çömezi bütün olan bitenlerin iktidar oyunu olduğunu anlamıştır. Menoikeus’un izinde ama ondan daha fazla yol kat etmek üzere ustasını terk etmeye karar verir.

İki hikâye karşılaştırıldığında, daha önce belirttiğim gibi, çeşitli benzerliklerin kurulması mümkündür. Theope ve Théophé’nin isim benzerliği ve köle geçmişlerinin ötesinde, her iki kahramanın da jestleri erdem ve aşk bakımından sorunsallaştırılmaktadır. Bu durumda, Büktel’in en fazla Prévost’un romanından esinlendiği ve oradaki bazı unsurları başka bir bağlamda yeniden işlediği iddia edilebilir • ki bu da bir yerde anlamsız olacaktır. Çünkü Büktel’in “Theope”yi yazarken bilinçli olarak ve aynı zamanda Prévost’un romanından esinlendiğine dair bir beyanatı olmadığı gibi, başka bir Théophé’yi hiç tanımadığını vurgulamıştır.

İki eseri birbirine benzer kılan asıl buluşma noktasını tahmin etmek zor değildir: Her ikisinin de meşhur Pygmalion mitosuna referansla şekillenmesidir. Pygmalion, asosyallik derecesinde kendisini sanatına adayan, yaptığı fildişinden kadın heykele âşık olan yaratıcıdır. Tıpkı yarattığı heykel gibi bir eşe sahip olmak ister. Aphrodite onu kırmaz ve heykele can verir. Böylece Pygmalion topluma karışarak mutlu bir hayat sürer.

Bu mitos pek çok esere esin kaynağı olmuş ve yeniden ele alınmıştır. Prévost’un romanında eğitim yoluyla dönüştürülen Théophé anlatıcı-kahramanın yaratımıdır; haremden kurtardığı kadın ise bu yaratımın malzemesidir. Bu anlamda, Pygmalion mitosuna referansla yazılan pek çok eser arasında “Histoire d’une Grecque Moderne”e de yer verilmesi bir rastlantı değildir.[vi] Büktel’in “Theope”si ise doğrudan Pygmalion mitine referansla şekillenmiştir.

Aristocu dramaturjiyi temel alacaksak -ki benim tavrım bu yöndedir- iki eser arasında benzerliğin güçlü yanlar içerip içermediğini olay örgülerine ve hikâyelere bakarak tespit etmemiz gerekir. İsim, nitelik, tema ve hatta sorunsallaştırma açısından, iki eser arasında güçlü bir benzerlik iddiası ortaya atmak spekülatif ve anlamsızdır. Özetlerden anlaşılabileceği gibi, Büktel’in somut olay örgüsü ya da hikâye bakımından Prévost’un romanıyla bir alışverişi olmamıştır. Bununla birlikte, Özdemir Nutku’nun iki eser arasında karşılaştırma yapılması ve varsa benzerliklerin tespit edilmesi önerisinin yanlış olduğu söylenemez. Gerçekten de çeşitli benzerlikler vardır; fakat basit bir karşılaştırma yapıldığında bu benzerliklerin “Theope”nin özgünlüğü bakımından önem taşımadığı görülmektedir.

Son olarak, bu yazının Coşkun Büktel ve yakın arkadaş çevresinin ikinci “Theope” konusunda ilgilenen kamuoyunu yanılttığını ve araştırma zaafı içinde olduklarını gösterdiğini belirtmek gerekir. Tiyatro alanındaki tartışmalar, özellikle “iftira” düzeyinde etik suçlamalarda bulunurken oldukça dikkatli yürütülmelidir. Bilimsel önermelerden hareketle ahlâki yargılara ulaşılmaz; fakat ahlâki yargılar sadece etik ölçülerle değil, olguları gün ışığına çıkaracak bilimsel önermelerle de desteklenmelidir. Bu anlamda, İkinci “Theope” iddiasının değil, Coşkun Büktel ve yakın arkadaş çevresinin kurguladıkları şekliyle “Büktel-Nutku İhtilafı”nın bilimsel dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşmak zor değildir.

EK: Yukardaki yazının kısa versiyonu internette dolaşıma girdikten çok sonra, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi yayın yönetmeni Mustafa Demirkanlı, Coşkun Büktel’in Taraf Gazetesi’nde Théophé’nin varlığını kanıtlayan açıklamalarıma rağmen şu sözleri ettiğine dikkatimi çekti: “…yerli yabancı tüm ansiklopedik kaynaklar ve Google, Nutku’nun yukarıda aktardığımız‘Fransızca’da 16. yüzyılda yazılmış Theope diye bir oyun var,’ iddiasını yalanlıyor: Ne Fransa, ne başka yerde; ne 16. Yüzyıl, ne de başka yüzyılda, Coşkun Büktel’in “Theope”sinden başka, “Theope” adlı bir oyun (ya da roman, hikâye, opera, bale, vb) yok.”[vii]

Bu durumda Büktel retoriğinin önemli bir özelliğine değinmekte fayda var: Mantıksızlık ve yeri geldiğinde olguları hiçe saymak. Mantıksızlığı şundandır: Özdemir Nutku’nun kesinlik içermeyen ve araştırılsın dediği olgusal önermeleri kesinlik içeren bir önerme gibi okumak ve okurdan da böyle okunmasını talep etmek. Nesnel olguları hiçe saymaktadır çünkü kesinlik içermediği belli bir önermenin kesinlik içerdiğini ve ikinci Theope konusunun araştırılmasını Fransızca bilenlere havale eden, yani bu konuda kendisini yetkili kılmayan Özdemir Nutku’nun kendisini bir otorite gibi dayattığını savunmaktadır. En önemlisi, “ipucu” ya da “duyum”dan başlayarak kendisi açısından istenmeyen sonuçlara ulaşılabileceği fikrine kabul etme olgunluğuna sahip değildir.
Büktel ikinci Théophé’nin varlığını öğrendikten sonra bile niçin hâlâ iftiraya uğradığında ısrar ediyor? İşte bu artık bilimsel değil, etik olarak sorunsallaştırılması gereken bir jeste tekabül eder. Bu sorunsallaştırma yapıldığında ise, “iftira” suçlamasının aynen kendisine iadesi gibi bir sonucun doğması ne yazık ki kaçınılmaz görünmektedir.

[i] Bu toplantıda Özdemir Nutku’nun tam olarak ne söylediğinin anlaşılmasını sağlayacak işitsel-görsel bir kayıt internet ortamında mevcuttur. Bu kaydı izlemek için “http://www.coskunbuktel.com/buktelnihayet.htm” adresi ziyaret edilebilir. Bu kayda göre, ikinci bir “Theope” konusunda Özdemir Nutku’nun şu sözleri sarf ettiği görülmektedir: “… Hiçbir şeyle itham etmiyorum. Fransızca’da 16. yüzyılda yazılmış “Theope” diye bir oyun var. Özellikle Fransızca filolojinden ve Fransız dilini bilenler onu biraz şey etmeliler, yani bir bakmalılar. Aradaki benzerliği görmek için …”

[ii] Şahin Ergüney’in ifşaatı hakkında bkz. http://www.coskunbuktel.com/erguneynutku001005.htm

[iii] Coşkun Büktel’in değerlendirmesi için bkz. http://www.coskunbuktel.com/buktelnutku000905.htm

[iv] Özdemir Nutku’nun yanıtı için bkz. http://www.tiyatrokeyfi.com/gorusler/nutku.html

[v] Bu hikâye özetini internet ortamında çeşitli kaynaklara bakarak derledim. Merak edenler, örneğin Google arama motorunda “Théophé” kelimesini yazarak birçok kaynağa ulaşabilirler. Daha kapsamlı bir inceleme yapmak isteyenler ise, Google kitaplığından “Histoire D’une Grecque Moderne”in 1810 yılı baskısının dijital kopyasını edinebilirler. Kitabı indirmek için: http://books.google.com.tr/books?id=s5YGAAAAQAAJ

[vi] Pygmalion mitosuna referansla yazılan eserler hakkında Lethée Hurtebise’in “Galatée, un mythe d’ombre… éternellement” adlı kısa makalesine bakılabilir: http://lethee.over-blog.com/article-5765437.html

[vii] Coşkun Büktel, “Belgeleri görmek bile istemiyorlar”, 11 Mayıs 2009, Taraf, ayrıca bkz. http://www.taraf.com.tr/haber/33491.htm

Kaynak:: Tiyatro… Tiyatro… Dergisi, Sayı 202, Haziran 2009