28 Ekim 2011 Cuma

ŞAKİR GÜRZUMAR'IN "YANIK" ADLI OYUN HAKKINDA FACEBOOK'TA YAPTIĞI BİR KISA DEĞERLENDİRME ÜZERİNE,

BENİM YAPTIĞIM YENİ BİR "YÖNETMEN TİYATROSU" ELEŞTİRİSİ

Coşkun BÜKTEL
27 Ekim 2011


GÜRZUMAR'IN "YANIK" ÜSTÜNE YAPTIĞI KISA DEĞERLENDİRME


ŞAKİR GÜRZUMAR: bu gün bir oyun seyrettim...YANIK... ölçülü, biçili,özenli, estetik, derdini anlatan... supertramp ın çalındığı yer cuk oturmuş.. tebrikler, başarılar

BÜKTEL'İN (YENİ BİR "YÖNETMEN TİYATROSU" ELEŞTİRİSİNE DÖNÜŞEN) GÜRZUMAR YORUMLAMASI

COŞKUN BÜKTEL: Katılmıyorum, Şakir! Metnin iyi bir metin olduğunu ancak 2. perdede anladık. Çünkü kısaltmaların büyük kısmı birinci perdede yapıldığı için birinci perdeden çok kabataslak bir izlenim dışında hiçbir şey anlamadık. Anlamadığımız hikayenin anlamadığımız kişileri doğal olarak bizi ilgilendirmedi ve ilgilenmediğimiz kişilerin hedefini ve amacını açık ve net anlamadığımız konuşmaları yine doğal olarak bizleri çok sıktı ve yine doğal olarak 1. perdeden sonra, pek çok kişi "kaçan kurtulur" diyerek oyunu terk etti. Antrakta gelip benimle tanışan oyunun genç dramaturgunun hatırına ben ikinci perdeye kaldım ve iyi ki kalmışım. İkinci perdenin birinciden farklı olacağına ve yönetmenin bu oyunu 2. perdede seyirciye "geçirmeyi" başaracağına (biraz da, yönetmenin "başarı" zannettiğinden emin olduğum "Bir Delinin Hatıra Defteri" sabıkası nedeniyle de) inanmıyordum ama yanıldım. İkinci perdede oyunun, belki çok ustaca kurgulanmamış da olsa, çok enteresan bir Kral Oidipus uyarlaması olduğunu, hatta olay örgüsü bağlamında, Kral Oidipus'un yaratıcılığını bile aştığını anladık. Anladık ama yalnızca beynimizle anladık. Bu oyunun insanın yüreğini titrecek, insanın iliklerine işleyecek, çok insani ve çok dramatik bir oyun olması gerektiğini anladık ama (oyuncuların canhıraş gayretlerine rağmen) ne bir an olsun yüreğimiz titredi, ne de oyun iliklerimize işledi. Çünkü yönetmen, oyunun en büyük kozu olan insani ve dramatik hikayesine güvenmek ve ağırlık vermek yerine; Hamlet'in deyişiyle "gürültü ve gümbürtüye" ("noise") güvenmiş, hiçbir tiyatral önem taşımayan ses ve görüntü efektlerine, müzik ve slaytlara ağırlık vermişti. Oyunun asıl özü olan dramatik hikayeyi ise (özellikle 1. perdede kuşa çevirmekten beter hale getirmekte) hiç sakınca görmemişti. Seyirci nasılsa "gürültü gümbürtüyü" severdi. Öyleyse, metnin dramatik hikayesine çok fazla takılmaya gerek yoktu. O dramatik hikayeyi okuma tiyatrosunun ötesine götürüp onu canlı ve yaşayan ve insanın iliklerine işleyen bir sahne olgusu haline getirecek asgari dekorlara çok fazla ihtiyaç yoktu. O dramatik hikayedeki kişiliklerin bizi ilgilendirmesini sağlayacak, onları diksiyon ustası papağanlar ya da karton yaratıklar olmaktan öteye taşıyıp yaşayan, inanılır varlıklar haline getirecek ayrıntıları metinden ayıklamakta sakınca yoktu. "Gürültü ve gümbürtü" nasılsa her şeyi örtbas eder, tüm sakıncaları giderirdi. Türk tiyatrosuna egemen olan tipik "yönetmen kafası" bu işte...

Ben, metni okumadığım ve adını bilmediğim halde, arada bir duyduğum bazı parlak repliklerden yazarın zeki ve yaratıcı bir insan olduğunu anlamıştım. (Örneğin, burada mealen uydurduğum şu replik: "Onlar bizi tarlalarını yaktık diye öldürdü. Peki biz tarlaları niye yakmıştık? Çünkü onlar bizim nöbetçilerimizi boğazlamıştı. Peki neden boğazlamışlardı? Çünkü onların kuyularını zehirlemiştik. Peki neden zehirlemiştik? Çünkü onlar öğrencilerimize tecavüz etmişti. Peki neden tecavüz etmişti? ..."

Bu şeklinde uzayıp giden ve uzadığı ölçüde anlamlı hale gelen ve savaşın anlamsızlığını harikulade biçimde zihinlere nakşeden bu repliği yazabilmiş bir yazarın, zeki ve yaratıcı bir insan olduğunu anlamıştım. Böyle bir yazar, o kadar beceriksizce ve kendini ifade etmekten aciz bir birinci perde yazmış olabilir miydi? Olamazdı. Öyleyse ne olmuştu? Tabii ki, dahi yönetmenimiz (hepsi dahi) o oyun metnini tüm dünyaya ve ona kabul ettirmiş o yetenekli yazardan kendini çok daha zeki ve yaratıcı hissettiği ve kimseye hesap vermeye de mecbur olmadığı için, metni kısaltmıştı ya da dramaturg arkadaşıma "şu metni kısalt!" demişti. Bu kafayla, (tiyatro bağlamında ve Uğur Mumcu'nun ifadesiyle söylersek) nah kalkınırız!

NOT: Oyunun kısaltıldığını elbette anlamıştım ama ne kadar kısaltıldığını öğrenince, ben bile şaşırdım. O kadarını beklemiyordum. Benimle tanışan genç dramaturgu oyunu kısaltarak en azından birinci perdeyi tamamen anlaşılmaz hale getirmiş olmakla suçlayınca, beni sevdiğini ve izlediğini söyleyen genç arkadaşım, tamamen iyi niyetle ve prodüksiyonu savunmak amacıyla "Ama başka ne yapabilirdik, Coşkun bey, oyun 4 saat sürüyordu." dedi bana. Ben de ona, "kısaltmak zorunda kalmayacağınız, fiziksel ve zihinsel imkanlarınıza daha uygun bir metin seçebilirdiniz" dedim tavsiye olarak. Tabii, ben kısaltma yüzünden oyunun genç dramaturgunu değil, yönetmeni suçluyorum.

TABİİ, BÜKTEL'DEN FARKLI DÜŞÜNEN ELEŞTİRMENLER DE VAR;

YAŞAM KAYA, TWITTER'DA ŞÖYLE YAZMIŞ:

"Dramaturglarda is yok. "Yanık" oyunu kesinlikle kısaltilmasi. Yoksa yarım sezon bile sahnede duramaz"


YAŞAM KAYA'YI TANIMAK İÇİN, BAKINIZ: