Postmodernizm: vahşi kapitalizmin resmi sponsorudur.
Son günlerde kendini hiç iyi hissetmiyordu. İliklerine dek işlemiş olan tinsel buhranlar değildi bu kez sebep. Sağlığını yitirmeye başlamıştı. Bu durumu öteleyebilecek bir savunma mekanizması yoktu dehlizlerinde. Bedeni, ruhundan daha fazla acıtıyordu canını: buhranlarına bağışıklık kazandığından mı nihilizmi içselleştirdiğinden mi yoksa ölümle kıkırdamaya başladığından mı bilinmez.
Hastaneye gittiğinde doktora derdini bir türlü anlatamamıştı. Rahatsızlığının kesin belirtilerini belirleyemiyordu. Doktorun istediği tüm filmleri çektirmek, gereken tahlilleri yaptırmak zorundaydı. Kan tahlili için gittiği laboratuarda damarını bulamayan stajyer hemşire canını sıkmıştı. Beceriksizlik, çok eskilerde kalmış bir alışkanlığıydı ve yerini son yıllarda şanşöhretparaya bırakmıştı. Eski günlerini hatırlatan bu hemşireye gıcık olmuştu ve bu yüzden ortalığı ayağa kaldırdı. Doktorlar onu zor sakinleştirebildi. Delik deşik olmuş kolu, unutmak istediği geçmişini canlandırmıştı. Geçmişin, capcanlı bir hücre olduğunu ve ancak benlikle birlikte son bulabileceğini henüz bilmiyordu. Asla da bilemeyecekti. Bilmemeliydi.
birinci şırınga
zaman. mekân. yer. kişi.
kan. damar.
ar damarı. Çat!
Ama akan kana ne yapmalı? Durmuyorsa. Hele bir de koşarak akıyorsa dörtnala. Nereye yetişebilir? Yeterince hızlı koşabilirse dünyayı yakalayabilir mi insan?
Sanıyorum bu işler böyle olmuyor artık. Böyle metaforlarla, sembollerle, alt metinlerle insanlara bir bok anlatılamıyor. İnsanlar bir bok anlamıyorlar. Anlayamazlar belki. Anlatılamaz. Alıntılanamaz. Aktarılamaz. Aklanamaz. Akıtılamaz. Akıllandırılamaz toplum. Hangi sembol yer etmiş beyinde söylesene. Hangi insan yer etmiş ki.
ikinci şırınga
Hangi iğne yeterince kan çekebilmiş. Hangi iğne huzura yeterince kan çekebilmiş. Hangi iğne huzura kan çekebilmiş tanrıdan. Hangi kutsal kanun önünde eğilinir hangi kanuna binaen yapılır bu? Ki ben çok küçükken bir Kur’an kursu yolunda âşık olmuştum. Asaleti bir kenara salın. Dışarı çıkın ve yüzüme bakın. Kanım çekiliyor duyuyorum olmuş bitmiş işte deyip geçilmiyor önünden iliklerimin. Her iğnede sonu yakıyorum. Mu? Taa nereden gelmişsinizdir buyurun şöyle oturun.
üçüncü şırınga
Hangi iğne korkutmuş çocukluğumu? Susmayın lan konuşun. Nalları dikersem sonsuzluk biçerim. Biçemim kusurlu oldu kusura bakmayın post-modernist postallar ve kartpostallar ağzımı burnumu kırdı üzgün değilim kızgınım. Bu kimi ilgilendirir?
dördüncü şırınga
Hangi iğne nerede hani? Hangiyse şey diyeceksin şey: ‘‘seni seviyorum.’’ mu kaldı hangi çağdayız yıl iki binlerin başı. Şırıl şırıl akan bir şırıngayla dans edilemez.
Bazen bir iğne bulduğunu sanırsın. Sen o iğneyi kullanmasan kanın çekilir kullansan kimse seni anlayamaz. Bu hep böyleydi. Geç kaldığını anlarsın. Bir yere yetişmek istemediğin halde hem. Bir yere yetişmek istemezsen kesin geç kalırsın. Durduğun yerden yerli yerindedir tüm nesneler. Bir adımın nesneleri özneleştirir. Çok mu öznel geldi o zaman şöyle diyelim: ‘‘seni sevmiyorum.’’
Boğuldun.
Kan. Kustun.
Miden. Kaldırmadı. İrinlerini.
Nereye.
Gitsen.
Düzelirdi.
Hiçbir yere.
(...)
Zengin adam, iyice sakinlemişti. Doktor, hipnotize bakışlı hemşire kızı dışarı çıkardı. İğneyi aldığı gibi adamın koluna saldırdı. Kendisinden oldukça emindi; gözü kapalı bulurdu damarı ve kanı çeker alırdı.
Öyle olmadı. Doktor, adamın damarını bir türlü bulamadı. İğne, damara denk gelmiyordu. Doktor, adamı odasına davet etti ve ona damarlarının olmadığını söyledi. Doğuştan mı acaba? diye saçma sapan bir soru sordu zengin adam. Ne de olsa zengindi. Bu tür sorular sorabilirdi.
Doktor: Yok. Doğuştan olamaz. Gerçi bunun nasıl olabildiğini de bilemiyorum. Pek anlayamadım. Bu tür bir hadiseyle ilk kez karşılaşıyorum.
Vs. bu tür klişe laflar etti doktor. Ne yapsındı o bir doktordu, yalnızca bir doktor.
Zengin Adam: Ee, peki şimdi ne olacak?
Dedi. Bu nispeten mantıklı bir soruydu.Doktor: Tıbben bu şartlarda yapılabilecek bir şey yok. Normalde bu şartlar altında bir insan yaşayamaz ölür. Sanırım, damarlar tek tek eksilmiş ve sondayız şu an. Yapılabilecek bir tedavi yok. Gidip son günlerinizi gönlünüzce değerlendirebilirsiniz…
Doktor, iyice sıkıcı konuşmaya başlamıştı. Çok fazla film izlemekten olsa gerek.
Zengin adam, hastaneden çıkmak zorunda kaldı. Boşluktaydı ve düşüyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. Ölümle kıkırdamak nasıl olurmuş görecekti şimdi. Hastanenin banklarında o stajyer hemşireyi gördü. Kız, oturmuş, kalınca bir kitabı karıştırıyordu. Kızın yanına gitti. Kıza aslında damarlarının olmadığını yani bir şekilde eksildiğini ve bu yüzden iğneyi denk getiremediğini bir suçu/hatası olmadığını söylemedi. Affettim dedi bağışladım seni. Asma suratını artık daha yolun başındasın sen. Öğrenirsin.
Nah! Öğrenirdi. Kimse yolun başında falan değildi. Herkes yolun bir köşesindeydi. Farklı yöne bakanlar ve baktıkları yerlere olmayan dünyalar inşa edenler vardı yalnızca. Bir yol yoktu. Yolun başı yoktu. Yolun sonu yoktu. Yol hep aynıydı.
Stajyer hemşire için bu azad bir anlam ifade etmiyordu. Türkçe sözlüğü karıştırıp bilmediği kelimelere dadanıyordu. İnsanın anasının dilinde bilmediği kelimelerin olması ne tuhaftı. Zengin adam da kızın bunu yaptığını fark edince şaşırmıştı. Ben tüm kelimeleri biliyorum dedi kıza. Kız aldırmadı. Olabilir dedi. Her şey olabilirdi ne de olsa.
Zengin adam, damarlarının eksilmesinin bir nedeni olduğunu ilk andan itibaren sezmişti. Yaptığı bir davranış veya söylediği bir söz damarlarını eksiltiyordu. Nedeni hiçbir zaman anlayamadı. Tek istediği bir an önce kurtulmaktı. Kurtuluşu ölümde görüyordu ve bir an önce ölmek istiyordu.
Zengin adam, kıza bir oyun oynamayı önerdi. Kız, ona sözlükten açtığı rastgele bir sayfadan herhangi bir kelimeyi soracak ve eğer bu kelimenin anlamını bilemezse adam kafasına sıkacaktı.
Kız, olabilir dedi.
Sözlüğün herhangi bir sayfasını açtı. İskandil? İs-kan-dil?
Zengin adam hemen bir kâğıt oyunu diye atıldı.
Kız, İskandil: Denizin derinliğini ölçmek. Diyerek adamı düzeltti.
Zengin adam kafasına sıktı. Kız, yoldaki bakış açısını değiştirerek yeni bir dünyanın inşasına koyuldu.
5 Ekim 2011
Oğuzcan Önver