7 Ekim 2011 Cuma

Kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için iki reklâm arasına dolgu malzemesi olan LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer üfürdü

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, Haluk Bilginer'in saçmalıklarını okuyor! (Fotoğraf: Ahmet Özkara)


***


"Ölüsevicilikten kurtulamamışız, onun için yaşama bağlanamıyoruz"


"Don Juan"da provalara başlandığından beri iki kez oyuncu değişikliği yaşandı. Önce Sema Çeyrekbaşı'nın oynayacağı rol daha sonra Suna Keskin'e verildi. Benim gittiğim gün ise üç gündür onun yerini Gülen Karaman almıştı. Bu nedenle de prömiyer bir hafta ertelenmişti. Doğal olarak sordum, "Ne oldu?" diye, önce yönetmen Kemal Aydoğan ile Haluk Bilginer biraz birbirlerine pasladılar sözü. "Yönetmen bilir." "Niye? Sanat yönetmeni sen değil misin?" gibi matrak atışmalardan sonra sadede geldik ve ben aradan çıktım...

Haluk Bilginer: Olmayan oyuncularla ayrıldık. Hani bazı ilişkiler vardır, olmaz. Bunu sürdürmenin çok da bir anlamı yoktur, çünkü hepimizin bir tane hayatı var, "Don Juan" da bir tane ve hiçbir şeye feda edilemez o. Birinin beceriksizliğine feda edilemez. Onun için beceremeyen gider, becerebilen gelir.

Kemal Aydoğan: Şu kadarını söyleyeyim, gerçekten bir çalışma metodu gelişmemiş Türkiye'de. Hikaye bu. Bir oyuncu şöyle bir şey söyledi: "Ben her şeyi hazırladım, sadece ezberim eksik." Bir şey konuşmadık ki, nasıl hazırladın?

Haluk Bilgener: Bir oyuncunun tek derdine bakar mısın? Ezber. Ama bir oyuncu oyunculuğu sadece ezber zannettiyse burada çok ciddi bir sorun yok mu? Bunu 'güya' tiyatro camiasının tartışması falan gerekmiyor mu? "Bunlar nedir, bunlar sahnede ne yapıyor?" demesi gerekmiyor mu? Kimse kimseye ayıp etmemek için "Görevlerini layıkıyla yerine getirdiler" gibi abuk subuk, ne anlama geldiği belli olmayan cümleler yazılıyor ve bitiyor iş. Yüzde 90'ı burada Antre Cafe'de çay servisi yapamaz, sana yemin ederim. Halbuki 50 yıllık tiyatro tecrübesinden ben neler öğrenebilirim, bizim yaşımız kadar tiyatro yapmış insanlar var bu ülkede.

Kemal Aydoğan: Biz el yordamıyla arıyoruz bu ülkede tiyatroyu. Onlardan sadece benim öğrendiğim, "Dur, yapma, kalk, konuşma" gibi bir hiyerarşik, militarist yaşam biçimi aslında.

Haluk Bilginer: Sivil hayata militarizm nasıl girer? Tiyatrodan örnek vereyim, bu şu demektir: Yaşlısevicilik. "Ben bilirim, sen dur bakayım şöyle". Bak bu militarizmdir, bu direkt "Ben senin üstünüm, sen benim astımsın" demektir. Ben sahnede kendimi yeni mezun olmuş, 20 yaşındaki oyuncuyla eşit hissetmezsem hiçbir şey yapamam. Eşit olmayan çocuklar oyun oynar mı? Ama biz bunu birebir gözledik. Kemal'e bakıyor, Karamürsel sepeti... "45 yaşında adam, bana ne öğretecek, ben onun yaşı kadar tiyatro yaptım". Kemal senden daha iyi biliyor, ne yapacağız şimdi? Bir ülkede sanatta ve bilimde militarizm ve nekrofili olduğu sürece hiçbir şey yapılamaz. Bizde ikisi de var. Her yerde karşılaştığım laf "Aaah ah rahmetli bilmem kim". Rahmetli bilmem kim tiyatronun ağzına s.çmış, haberiniz yok. Biz ölüsevicilikten kurtulamamışız, onun için yaşama bağlanamıyoruz, damarımızda kan akmıyor.

(Kaynak: Milliyet Sanat, Ekim 2011)