MİMESİS SAHNE SANATLARI PORTALİ'NİN SANSÜRLEDİĞİ YORUMUMUN SANSÜRSÜZ HALİ
--- MİMESİS'İN SANSÜRLEDİĞİ PARAGRAF ---
Yazdığı oyunun kahramanını niye "Keşanlı Ali" yapmayı tercih etmiş, niye kahramanına "Kürt Cemali" demekten kaçınmış diye Haldun Taner gibi bir yazara seçimlerinin hesabını sorma izansızlığıyla, (25 yıl önce ölmüş ve bugün kendini savunabilecek durumda olmayan) Haldun Taner'i "Beyaz Türk"lük ve "tarihe ihanet"le suçlayan Yaşam Kaya ile ona çanak tutan MİMESİS çeviri dergisi çevresini hâlâ ciddiye alan bir tiyatro insanını ciddiye almak mümkün mü?
--- MİMESİS'İN SANSÜRLEDİĞİ PARAGRAF ---
Akıllara zarar bir şekilde, “Beyaz Türk”lük ve “tarihe ihanet”le suçlanan, ima yoluyla da olsa “Kürt Cemali” adını kullanmaktan imtina ettiği, sansürlediği iddia edilen Haldun Taner’in, “Kürt” demek ve yazmak konusunda bir çekincesi olmadığını, Kürt kimliğini yok saymak, görmezlikten gelmek gibi özel bir kastı olmadığını gösteren, “Keşanlı Ali Destanı” oyunundaki (o da iddialarda adı geçen dönemin ünlü kabadayısı Kürt Cemali’nin de yaşadığı Ankara’nın gecekondu mahallesi “Altın-dağ” değil, onun kurmacadaki ironik yansılaması olan) “Sinekli-dağ” şarkısının şu sözleri, öküz altında buzağı arayan bu haksız ithamlara karşı verilebilecek hemen akla gelen anlamlı cevaplardan sadece birisidir:
“Sineklidağ burası
Şehre tepeden bakar
Ama şehir ırakta
Masallardaki kadar
Her cins insan var burda
Çalışkanı tembeli
Dört bucaktan gelmişler
Hırlı hırsız serseri
Lazı Kürdü Pomağı
Maraşlısı Vanlısı
Erzincanlı Kemahlı
Hepsi kader yoldaşı (…)”
Yine aynı vesileyle, bizim Müjdat’ın (Albak), yine bizim Agon tiyatro dergisinin Mart-Nisan 1994 tarihli ilk sayısında yayımladığımız, “Anadolu Tiyatrosu 1: Türk Tiyatrosu Var mıydı, Yok muydu?” başlıklı yazısındaki şu manidar Haldun Taner değinisini hatırlatmış olayım:
“Bu arada Haldun Taner’e de bir göz atmak gerekiyor: Yazarı besleyen kaynaklar Brecht estetiği, kabare üslubu ve Osmanlı geleneksel kaynaklarıdır. ‘Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım’, ‘Keşanlı Ali’, ‘Günün Adamı’ resmi ideoloji karşıtı oyunlardır. ‘Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım”da Osmanlı paradigmasının, Cumhuriyet sonrasında da değişmediğini sergiler. Bir yanda her devrin adamları, bir yanda görev ve sorumluluk anlayışını aşamayan resmi ideolojinin kurbanları vardır. Vicdani’nin tiradı, Türkiye insanının kafasının bir kimlik çorbası haline geldiğini gösterir. Keşanlı Ali’de temelde tek adamı eleştirir. Mahallenin milli şefi Ali, Trakya’dan Selanikli (pardon, yanlış yazdık galiba) Keşanlı, batılıdır. Adının Ali olması itibarıyla da halkın bir kurtarıcıya duyulan ihtiyacı somutlanır. Halk adamı olmadıkça peygamberler türeyecektir. Oyunda Kemalizm eleştirisi, demokrasi çağrısı vardır. ‘Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’ ise Ermeni ve Rum tiyatrocuların ne acılarla Türk Tiyatrosunu (?) varettiklerini anlatır. Oyunda çaycı Türk bir rastlantı sonucu sahneye çıkar ve bir ‘tiyatro sanatçısı’ olur. Ve kaderin ne garip cilvesidir ki, oyunun sonunda tiyatronun başına geçer. Son tahlilde Haldun Taner, İstanbullu batıcı ve demokrat bir yazar olarak Türklük ideolojisinin yaratacağı kimlik yönünde eserler vermemiştir.”
Şimdilik bu kadar…
(Not: Müjdat’ın yazısından ilgili paragrafı orijinal kaynağı Agon’daki dizgi yanlışlarını düzelterek alıntıladım)
Feridun Çetinkaya
(Kaynak: Mimesis Sahne Sanatları Portali, http://mimesis-dergi.org/2011/09/%E2%80%9Ckesanli-ali%E2%80%9D-ne-zaman-%E2%80%9Ckurt-cemali%E2%80%9D-olacak/)
(Kaynak: Tiyatro Fanzini)