15 Ağustos 2011 Pazartesi

Rahmi Dilligil gibi eli kalem tutan bir Devlet Tiyatroları Genel Müdürü'ne rastlanması zor olan bir ülkede yaşıyoruz!

Oyun'un notu: LİNÇ KAMPANYASI ana sponsoru tiyatrom.com sitesinden alıp olduğu gibi aşağıya aktardığımız yazıdaki bazı yanlış yazımları biz düzelttik. Yazının özgün hâlini görmek isteyenler, en aşağıdaki özgün linki tıklayabilirler.

Ayrıca, LİNÇÇİ yayın organlarından aldığımız yazılardaki görsel gereçleri baş aşağı yayınlamamıza karşın, Rahmi Dilligil'in kişiliği nedeniyle, bu uygulamayı yapmadık. Bu nedenle, LİNÇÇİ tiyatrom.com sitesi yöneticisi LİNÇÇİ Ahmet Ertuğrul Timur (nâm-ı diğer 3. Abdülhamid) ve okurlarımızdan özür dileriz.


***


Tiyatro ve sorunları çomaklamak!


Dönüp bakalım ve bir kez daha asla sesi çıkmayanlarla yaşadığımızı, sesimizi kısmak için nasıl da sırtımıza basıldığını görelim, hissedelim.

Herkes, bir diğerine "sus" diyen gözlerle bakıp duruyor. Ne ana sorunlar, ne ülke çıkarları, ne de yaşamsal doğrular, ilkeler.

Her şey birkaç kuruş için yakılıp yıkılmakta...

Sanatsal kaygılarla hareket ettiğini söyleyenlerle, televizyon programları şenlendi; okullar açılıp, sanatçı onuru üç beş haftaya sığdırılmış, sözde eğitime satıldı…

"Sanat duyarlılığı içinde çok seçiciyiz" diye yola çıkanlar, bu dönemin dizileriyle, yatırımcı ticanilerin ayak işlerini ekranlara taşıyor hâlen…

Tüm repertuarlarda bir sahtecilik, bir kendini bilmez uzaklık, dönem gerçeklerinden kaçış hissedilmekte.

Gizli sansür, eskiden baskıcı haliyle ortaya çıkarken, şimdi beyinler sansürlenmiş, sansür bir öğreti olarak yerleşmiş ve uygulanıyor..

En tepkili eserler ve isimler bile eskide kalmış sorunları yinelemeye çalışıyorlar, birkaç kırıntı olarak.

"Bu sezon ne yapıyorsun?" sözlerine, "şu dizideyim hayatım" yanıtlarıyla bakan bir kendini bilmezler mangası var ortalıkta.

Bu yapı, çeşitli şekillerde kendini göstermekte.

Örneklersek:

"Bana para gerek, ne iş olsa yaparım"cı ödenekli tiyatro personelinden, "Peki efendim, bunu yapalım"cı sanat yönetimine.. "Ne çıkarsa bahtımıza, hükümete lâf etmeyin de, yardımı kesmesinler" derdindeki "patron sanatçılar"dan, gazete röportajlarında boy gösteren bakan karılarına kadar…

O bakan karıları ki, (Çoğu dekoratör Anadolu'da görevlendirilip Sivas, Van, Konya dışında hiçbir yerde üç yıldır görev alamazken) daha yeni başladığı Devlet Tiyatroları serüveninde, bakanlıktan şahsına tahsis edilen bilgisayarında lütfen çalışıp, Tavarişten-Gül Destan’a ulaşan yolda, kendinden çok değerli dekoratörlere görev verilmezken, operada ya da kocası destekli yurt dışına gidecek projelerde (Gül Destan, Kültür Bakanlığı katkısı) iş yapıp, para kazanırlarsa, "EŞİM TORPİL YAPARSA, HAKARET SAYARIM" lafını geri almalıdırlar.

Ankara'da oturup, "Sanat hayatında eşimin yanında yer alıp açılışlarda olmalıyım" masalları, o işten ayrılmayı gerektirir kanısındayım.

Tek doğrusu, mükemmel bir sınav vererek, Devlet Tiyatroları'na girdiği, ona torpil yapılmadığıdır. Nereden mi biliyorum? O dönemi iyi bilirim.

Kabul günü yapar gibi, ilk oyununda kapıda partilileri beklediğini iyi bilirim. O dönem beklediği ANAP'lılarda, belki şimdi de AKP'lileri bekliyordur. Malûm, babasının, pardon kocasının tiyatrosunda çalışıyor ya! Ama sorun onda değil, ona izin verenlerde. Ama, o da, herkes gibi bakacak, isteyecek. Bakan da TV'lerde "zamanımın % 80'i kültürün" diyecek.

Sağ olsun, yaptığı şeyler var; Sponsorluk Yasası gibi, ama ya Devlet Tiyatroları'nın geçen sezon düştüğü durum? 740 Bin seyirciye düşen gişeler, onlarca şikâyet, beceriksizlik...

Bu mu % 80?

Cebimizden verdiğimiz 60 Trilyonu ne yaptı Devlet Tiyatroları?

740 Bin kişiyi Cem Yılmaz tek başına buluyor…

Nerede eleştiri, nerede olumlu toplum ışığı arayan, düşündüren, eserler?

Tiyatro nerede?

Oyuncularıyla kaybolan tepkiyi, düzenleriyle yerleştiriyorlar.

Ey etki, hâlâ büyük değilsin:

Senden büyük SANAT VAR.

Benim anladığım sanat çomaklar!!!

(Kaynak: tiyatrom.com)