4 Ağustos 2011 Perşembe

Mahir Levent Kazak, dramaturgu LİNÇÇİ Ömer Faruk Kurhan olan Nedim Saban'a zor yutulur bir eleştiride bulunuyor!

"

onur, tiyatro, yavşaklık ve nedim saban.

onur:
onur bayraktar’ı pis bi trafik kazasında kaybettik.
kendisini çok tanımam. bi iki muhabbetimiz oldu. birlikte çalışmadık, anlatabileceğim bi anım yok. iyi bir oyuncu olduğunu biliyorum, elinin kalem tuttuğunu, yere düzgün bastığını da. kaza haberi sonrası ben de üzüldüm herkes gibi, küçücük bi yazı yazdım ardından.

tiyatro:
onur, nedim saban’ın sahnelediği bir oyunda oynuyordu ve o hafta oyunları vardı. rol ve yol arkadaşlarını kaybeden oyuncular nedim saban’dan cenaze sonrası oynamak istemediklerini söylediler. ‘show must go on’ dedi nedim, kontratlarını hatırlattı onlara. ve medyaya haber verildi, onur’un rolü, oyunun yönetmen yardımcısı tarafından, elinde oyunun sayfalarıyla icra edilecekti. sergilenen bu acıklı gösterinin bizlere yeniden tiyatronun ne kadar acılı bir iş, ne kadar saygın, ne kadar özveri isteyen bir meslek olduğunu hatırlatacaktı. rol arkadaşları, kalp saatleri krize beş kala durmuş, oyunu bitirmek zorunda kalacaktı. yapılan şey tiyatroya ve onur’a saygı adına yapılacaktı. seyirciler, oyuncular, ışıkçılar hep beraber kahrolacaklardı. fotoğraf makinaları, kameralar bu gözyaşının sel gibi aktığı teatral töreni çekecek, tiyatronun ne kadar kutsal bir meslek olduğu kazınacaktı belleklere. yönetmen yardımcısı elinde sayfalarla dolaşarak oyunu okudukça, varlığı sürekli herkese onur’un yokluğunu hatırlatılacak, yürekleri burkacaktı.

yani aslında oyun oynanmayacak, oynanıyormuş gibi yapılacaktı.

yavşaklık:
aslında nedim saban’ın bunu yapma sebebi, ne o gece gelen seyirciyi döndürmemek, ne de onlardan alacağı üç kuruş paradır. bu, tiyatronun kutsallığını bahane ederek yaptığı çirkin bir pr çalışmasıdır. kıçına gazetecileri takarak kanserli çocukları ziyarete giden bir yavşak tadındadır.

ölen oyuncunun arkasından kimse eline kağıtlar tutuşturularak sahneye çıkartılmaz. ölen bir oyuncunun rolünü almak sorumluluk ister, onu kırmadan taşımak gerekir, her şeyi kaybedilenin emeği üzerine kurarsın çünkü. sana emanet edilen o role annesi babasını kaybetmiş bir çocuğa sarılır gibi sarılmak zorundasın. hazırlanır ve oyuna öyle devam edilir, budur racon. evet, tiyatro perdesi kapatılmamaya eğilimdir. ama ‘show must go on’ ve kutsallık safsatası ile kimse kimseyi zorla sahneye çıkartamaz. yas haktır.


nedim saban:
o
hepimiz adına bilir.
hepimiz adına zayıflar.
hepimiz adına para kazanır.
hepimiz adına sanat yapar.
hepimiz adına ağlar.
hepimiz adına tiyatroyu tanımlar.
hepimiz adına tiyatroyu kurtarır.

haluk bilginer’in bahsettiği yavşaklık bu işte. ilk bu lafı ettiğinde biraz fazla bulmuştum. demin aradım ve özür diledim kendisinden, yerden göğe kadar haklısın dedim.

şimdi onunla karşılaşacağım günü dört gözle bekliyorum. ya asmalı’da, ya bi açılışta yakalayacağım onu, gözlerine baka baka söylediklerimi tekrar edeceğim, ona zavallı bi fırsatçı olduğunu söyleyeceğim. siyaset ve sanat konusunda ahlaksızsın diyeceğim. birgün gazetesinde solculuk taslayıp, sonra oyuncularına kontrat sallayan, akp’li belediyelerin sahnelerinde oyunlarını sansürleyerek oynayan, sütlaçla tiyatroyu karıştıran bi şebeksin diyeceğim. ve tabii bunlara burada söyleyemediğim bi kaç şeyi ekleyeceğim. ee, her şey ulu orta söylenmez, tiyatro kutsaldır..

sonsöz:
bir tiyatrocunun başka tiyatrocuya böyle seslenmesi çok acı. başka da bir yol yok ama. eğer ki bunlar tiyatro adına yapılıyorsa meslek kendi refleksini kullanmalı ve kahraman gibi ortalıkta dolaşan tüm bu vicdan asalaklarını deşifre etmeli; tüm bu onur’suzları…

(Kaynak: leblebi tozu / levent kazak)