12 Temmuz 2011 Salı

Bulunmaz, kendisini tinsel olarak öldürmek isteyen Levent'e yanıt verdi...


Oyun'un notu: Aşağıdaki yazı, henüz taslak hâlindedir. Taslak hâli tamamlanınca, bu "not" silinecektir.

***

Hilmi Bulunmaz
12 Temmuz 2011


LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin sanal kapısında bekçilik yapacak kadar alçalmış LİNÇÇİ Levent Çağlayan, "Taksim'de Biri Günah Çıkarıyor" başlıklı yazısını değerlendirdiğimiz yazımızdan sonra, bu yazımıza karşılık olduğunu beyan etmeden, yeni bir yazı daha yazdı.

LİNÇÇİ Levent Çağlayan, "Taksim'de Biri Günah Çıkarıyor" başlıklı yazısında, benim adımı, açıkça Hüseyin Hilmi Bulunmaz olarak yazmak yerine, adımın baş harflerinden oluşan biçimde, HHB olarak yazmayı yeğlemişti. Benim, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve bu derginin kuyruğu tiyatrodergisi.com.tr sitesinin sahibi LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'ya, 4 Temmuz 2011 tarihinde noter onaylı ihtarname gönderip, hemen ertesi gün LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'yı savcılığa şikâyet ettiğimi öğrenen LİNÇÇİ Levent Çağlayan, hem dilini terbiye etmiş ve hem de bana HHB gibi garip bir biçimde sesleneceğine, gayet efendileşerek, adımı doğru dürüst, yani Hüseyin Hilmi Bulunmaz olarak telaffuz etmeyi başarabilmiş.

Ne denir?

Havuçla olmasa da, noter onaylı ihtarname ve savcılık suç duyurusuyla da olsa, LİNÇÇİ bir yazarın(?!) adımı adam gibi yazmaya başlaması, benim açımdan değilse de, ahlâk açısından çok küçük, kendi açısından ise çok büyük bir ilerlemedir. Sentetik de olsa, yapay da olsa, bu da bir erdemdir!

Şimdi gelelim, LİNÇÇİ yeğenimizin, noter onaylı ihtarname ve savcılık şikâyetnamesinden sonra temizlemek zorunda kaldığı bir dille çiziktirdiği deli saçması yazısını değerlendirmeye...

Levent Çağlayan - Hüseyin Hilmi Bulunmaz’ı Ben Öldürmedim...

Hilmi Bulunmaz - Henüz öldürmeyi başaramadınız...

Siz, 1100 alçak LİNÇÇİ, ilk önce, Internet ortamında kötücül yayınlar başlattığınız ve aleyhinde sürekli olarak kara propaganda yaptığınız Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etme çabasında başarılı olamadınız, yani beni sanal âlemde bile olsa, asla "öldüremediniz". Internet ortamındaki sanal dünyada beni "öldüremeyince", sen, siz ve tabii ki sizin ruh ikiziniz Burak Caney, bu kez, beni, yasal sürece dahil ederek, yani bana noter onaylı ihtarname gönderip, beni savcılığa şikâyet etmekle birlikte, beni mahkemeye vererek, tinsel anlamda "öldürmek" istediniz.

Ancak, bu konuda da sert bir mücadele verdiğimi gördüğünüz için, hele ki, elinize tutuşturulan noter onaylı ihtarname ve hemen ardından yola çıkan savcılık şikâyetnamesi, seni, sizi ve tabii ki sizin ruh ikiziniz Burak Caney'i telaşlandırmışa benziyor! Oysa ben, haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkemizde, hiç kimseye noter onaylı ihtarname göndermek, hiç kimseyi savcılığa şikâyet etmek, hiç kimseyi mahkemeye vermek istememiştim.

Ancak, beni, 1100 alçak, ilk önce Burak Caney'in götüne yapışarak facebook bataklığında ve ardından Burak Caney'i yüreklerinin en derin ve karanlık yerine gömerek, kendi önderleriyle (ki, LİNÇ KAMPANYASI imzacılarının ruhanî lideri LİNÇÇİ Prof. Dr. Özdemir Nutku'dur!) sahaya çıkıp, bu kez, en azından görüntü olarak daha "dürüst" bir biçimde, benim sanatsal ifade olanağımı imha etmek istediniz. Benim, orrrospu çocuğu Burak Caney önderliğindeki birinci LİNÇ KAMPANYASI ve birincisi dikiş tutmayınca, hemen arkasından düzenlediğiniz ikinci LİNÇ KAMPANYASI eyleminizi, Internet ortamında savuşturma gücüm karşısında bocaladınız.

Bu bocalama sürecindeki kararsızlığınızı atlatır atlatmaz, bu kez bana noter onaylı ihtarname gönderip, beni savcılığa şikâyet etmenin yanı sıra, beni mahkemeye vermeye başladınız. Yasal platformda verdiğim sert mücadeleden yaka silken siz LİNÇÇİ alçaklar, şimdi, yeni bir süreç başlatmak istiyorsunuz. Sözde efendileşerek, sözde kibarlaşarak, sizlere yönelen noter yaptırımını, savcı yaptırımını, yargıç yaptırımını yumuşacıklaştırıp beni kafaya alma gayreti içerisine giriyorsunuz.

Oysa...

Şunu çok iyi biliniz ki, bu saatten sonra, benden özür dilenmiş bile olsanız, ben, asla ve kesinlikle kimseyi bağışlamam. Çünkü, sen, siz ve tabii ki Burak Caney, benim canımı yakmak için, bütün yollara başvurdunuz. Bundan sonra bir tek şansınız var: Bana somut fiziksel saldırıda bulunmak ve/ya beni fiziksel olarak ortadan kaldırmak. Osuruk kadar bile değeri olsa, benim, size noter onaylı ihtarneme göndermem, benim seni, sizi ve tabii ki Burak Caney'i savcılığa şikâyet etmem, benim seni, sizi ve tabii ki Burak Caney'i mahkemeye vermem, sizlerin üzerinizde şok etkisi yapmaya başladı. Dilinizi eşek arısı sokmadan önce, neden öyle üst perdeden, neden öyle mafyatik bir söylemle konuşuyordunuz? Bir yerinize bir şeyler mi oldu?

Levent Çağlayan - Bir adam düşünün, hayatta en çok sevdiği eşyayı kaybetmiş.

Hilmi Bulunmaz - Bana noter onaylı ihtarname gönderseniz de, beni savcılığa şikâyet etseniz de, beni mahkemeye verseniz de, ben, senin gibi, sizin gibi ve tabii ki Burak Caney gibi, kuyruğumu, arka bacaklarımın arasına sıkıştırıp efendileşemem. Sen, siz, tabii ki Burak Caney benim sanatsal ifade olanaklarımı imha etmek istediğinizde de, bana noter onaylı ihtarname gönderdiğinizde de, beni savcılığa şikâyet edip, beni mahkemeye verdiğinizde de, ben hiçbir zaman için efendileşmedim, efendileşmiyorum ve efendileşmeyeceğim. Çünkü, bu ülkede, haksızlıklar yasalarla korunduğu müddetçe, ben, senin, sizin ve tabii ki Burak Caney'in sırtını yaslamak istediği kurum ve kuruluşlara karşı efendileşme sürecine asla ve kesinlikle girmem. Ben, her koşulda, bildiğimi söyler, bildiğimi yazarım.

Ne demek bu şimdi? Ne anlama geliyor bu anlamsız söz. "Hayatta en çok sevdiği eşya" hangisi? Lan oğlum, açıkça, mertçe yazsanız da, hem ben anlasam ve hem de okurlar anlasa, olmaz mı?

Levent Çağlayan - Bir adam düşünün, Ahmet Ertuğrul Timur, Burhan Gün, Mustafa Demirkanlı, Ömer Faruk Kurhan, Orhan Alkaya, Özdemir Nutku, Nurhan Tekerek, Nihat Haluk Bilginer ve Levent Çağlayan'a yazı yazarak, kendi fizyolojisi’ne "Linçci" "alçak" "şerefsiz" "o…. çocuğu" "manda götü" gibi daha sayamadığım bir düzüne cümleler eklemiş.

Hilmi Bulunmaz - Bana bak LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı kılıklı adam, bana bak LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'ın kayığına bindiği için onun küreğini çeken, LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın atına bindiği için onun türküsünü söyleyen zavallı çocuk, senin Ahmet Ertuğul Timur (nâm-ı diğer 3. Abdülhamid) amcan bir LİNÇÇİ. Çünkü, Ahmet Ertuğrul Timur (nâm-ı diğer 3. Abdülhamid) amcan, beni Internet ortamında LİNÇ etmek istedi. Çünkü, beni iftiracı ilân ederek, bana iftira attı.

Burhan Gün, tüm hukuksal cahilliğine, tüm evrakta karartma yapmasına karşın, asla ve kesinlikle LİNÇÇİ değildir.

Mustafa Şükrü Demirkanlı amcan, sapına kadar, sonuna kadar LİNÇÇİ bir kişidir.

Ömer Faruk Kurhan amcan, sadece LİNÇÇİ değil, aynı zamanda, gözü doymaz bir kapitalisttir; benim sanatsal ifade olanağımı imha etmeye çalışmasına karşın başarılı olamayınca,1100 alçak LİNÇÇİ içerisinde ilk kez olarak beni savcılğa şikâyet etmiş ve hemen ardından da, avukatı Uğur Demirci eliyle, âdeta fidye ister gibi, haraç ister gibi, rüşvet ister gibi, benden, tam tamına 25.000,00 TL isteme cüreti gösterebilmiştir.

Orhan Alkaya amcan, LİNÇÇİ olacak kadar alçak, LİNÇÇİ olacak kadar şerefsiz olmamıştır. Orhan Alkaya amcan, sadece ve sadece Kazmacıbaşı olarak kalmayı yeğleyebilecek kadar uyanık bir Balıkçı'dır.

Özdemir deden, tam bir LİNÇÇİ ve tam bir Shakespeare çocuğudur. Zâten, bence, bu LİNÇ KAMPANYASI sürecinin kuramcısı, teorisyeni Özdemir Nutku dedendir. Adam, ta başından beri, tiyatro sanatını kirletmiş ve kirletme eylemini hızlandırmak için de, sürekli olarak Shakespeare çevirileriyle, Türkiye tiyatro izleyicisinin ahlakını bozmuştur. Onu sen, siz ve tabii ki Burak Caney bağışlasa, hattâ tarih bağışlasa bile, ben, halkım, tüyü bitmemiş yetim, asla ve kesinlikle bağışlamayacağız.

LİNÇÇİ Prof. Dr. Nurhan Tekerek teyzene gelince, o, tam bir dangalak. LİNÇÇİ Prof. Dr. Nurhan Tekerek teyzen, bırakınız tiyatro sanatına bir gram, bir santimetre katkıda bulunmayı, daha sayı saymasını bile bilmemektedir. Kendisinin sadece tiyatro cahili değil, aynı zamanda sayı sayma özürdü olduğunu somut kanıtlarla belgeleyince, bu LİNÇÇİ Prof. Dr. Nurhan Tekerek teyzen ne yaptı? Biliyorsundur, ancak ben bir kez daha belirtmiş olayım; beni, avukatı hukuk cahili Burhan Gün eliyle savcılığa şikâyet edip, savcının tiyatro ve estetik bilgisizliğinden yararlanarak beni mahkeme duruşma salonlarına tutsak etmesine karşın, kendisi, hiçbir duruşmaya gelmediği gibi, üstüne üstlük, bir de adresini mahkemelerden gizleme terbiyesizliğinde bulundu.

Nihat Haluk Bilginer amcan, kendi adını kirletmemek için, sadece patronu olduğu Oyun Atölyesi'ni LİNÇÇİ ilân etmekle birlikte, emri altındaki zavallı Kemal Aydoğan'ı LİNÇ kuyusunun sonsuzluğuna sallandırdı.

Sen, yani Levent Çağlayan, zâten hayatın boyunca hiçbir bok olamadığın için, LİNÇ KAMPANYASI ordusuna rütbesiz asker yazılmaktan öte bir şansın yoktu ve sen de, tıpkı diğer LİNÇ KAMPANYASI alçakları gibi, bu lânet olası orduya gönüllü yazıldın. Ancak, her koşulda benim hiddetimi üzerine çektiğin gibi, son soluğuma kadar iki elim yakanda olacak.

Levent Çağlayan - Düşündünüz mü?..

Hilmi Bulunmaz - Neyi?

Levent Çağlayan - Aklında yarattığı, büyüttüğü, küfür ettiği, aşağıladığı birey'e yıllardır usanmadan yazmış.

Hilmi Bulunmaz - Ya, LİNÇÇİ Levent yeğenim; sen, şu yazı yazma işini biraz ciddiye alsan olmaz mı? Ne boktan bir dilin var lan senin?! Canım yeğenim, biraz kitap okusan olmaz mı? Hani, biraz da samimi olsan bayağı iyi olur ha!!! Ne demek şimdi bu? Ben, hiçbir tanrısal söze değer vermediğim gibi, bu "yaratma" sözüne de hiçbir değer vermiyorum! Ben, tanrılardan tanrı beğenen bir tanrı değilim ki, aklımda yaratayım! Ben, hiçbir şeyi büyütmem... Hiç kimseyi aşağılamam... Zâten aşağılık olana, "sen aşağılıksın" derim. Tıpkı, sana dediğim gibi... Ben, benim sanatsal ifade olanağımı imha etmek için, beni iftiracı "yaparak" bana iftara atanlara küfür ederim.

Levent Çağlayan - Mahkeme dilekçesine "ossuruk" derken, mahkemelerin vicdanına sığınmış?

Hilmi Bulunmaz - Lan oğlum, ya sen benim yazdıklarımı okumaktan aciz bir geri zekâlısın, yada bile isteye anlamazlıktan gelen bir "Şaban"sın! Ben, taaa işin başından beri, onlarca kez, yüzlerce kez, binlerce kez şunu söyledim:

Ben, haksızlıkların yasalarla korunduğu bir ülkede yaşadığımı, taaa kılcal damarlarıma kadar bilmeme karşın...

Bana noter onaylı ihtarname gönderen herhangi bir LİNÇÇİ alçak söz konusu olduğunda, ben, kendi saptayacağım LİNÇÇİ alçaklara, dilediğim zaman noter onaylı ihtarname gönderirim!

Beni savcılığa şikâyet eden herhangi bir LİNÇÇİ alçak söz konusu olduğunda, ben, kendi saptayacağım LİNÇÇİ alçakları, dilediğim zaman savcılığa şikâyet ederim!!

Beni mahkemeye veren herhangi bir LİNÇÇİ alçak söz konusu olduğunda, ben, kendi saptayacağım LİNÇÇİ alçakları, dilediğim zaman mahkemeye veririm!!!

Ben, Hazreti İsa değilim. Bana bir tokat atıldığında, diğer yanağımı asla uzatmam!!!...

Örnekse, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin yönetmeni LİNÇÇİ Kemal Aydoğan ve LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Nihat Haluk Bilginer, avukatları İbrahim Demirci ve Süleyman Anıl eliyle benim 2 yıl hapsimi isterken, ben, uslu çocuklar gibi kenara çekilip sessiz sessiz hıçkırmam!

Örnekse, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Ömer Faruk Kurhan, avukatı Uğur Demirci eliyle, benden âdeta fidye ister gibi, haraç ister gibi, rüşvet ister gibi 25.000,00 TL isterken, ben, süt dökmüş kedi rolüyle sahneye çıkmam!!

Örnekse, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Mustafa Şükrü Demirkanlı, avukatı Burhan Gün eliyle beni savcılığa şikâyet ederken, ben "sıfır sansür" ilkem var diye, kuyruğunu arka bacaklarının arasına sıkıştıran fino köpeği gibi kemik beklemem!!!

Ben, bana yapılan haksızlıklara karşı çok sert yanıt veririm!

Ben, bana haksız yere atılan bir tokadın karşılığını, beş haklı tokat olarak geri alırım!!

Ben, bendeki sınıfsal kin nedeniyle, kısasa kısası çok, hem de tahmin edilemeyecek kadar çok severim!!!

Levent Çağlayan - Düşünebiliyor musunuz?..

Hilmi Bulunmaz - Neyi?!

Levent Çağlayan - Toplumcu gerçekçi, reel değerlerini Tanrısal bir yücelik olarak benimsetirken, neredeyse kendi gözünde Stalin ile bile kıyaslanırken, bunca hakaret ve küfür’ü bir araya getirip, hep aynı cümleleri kurmuş ve bunca yıl farklı kelimeler üretemez hale gelmiş?..

Hilmi Bulunmaz - "Sevdalınız Komünisttir" sloganını şiirselleştiren Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevi'nde "yatarken", Nâzım'a sormuşlar:

"Usta, neden ikide bir 'proleter, proleter' deyip, dikkati bu sözcük üzerine çekiyorsun?"

Nâzım'ın yanıtı çok kısa ve çok net:

"Proleter sözcüğü, o denli az kullanılıyor ki, benim, bu sözcüğü sürekli olarak yinelemem bu yüzden!"

Bu sözleri, aklımda kaldığı kadarıyla, mealen yazdım. Türkiye tiyatrosundaki alçaklıklar o kadar çok ve bu alçaklıkları dile getiren insan sayısı o kadar az ki, bu alçaklıkları sürekli olarak vurgulamak, "hep aynı cümleleri kurmuş" olmak görevi de bana düşüyor!

A benim Levent yeğenim, sen, hangi arada bu bu "toplumcu gerçekçi", bu "Stalin" sözlerini öğrendin ki?! Sakın ola ki, bu sözleri, senin ağzına biberon uzatan LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı sana dikte ettirmiş olmasın?! Yok, eğer sen, "toplumcu gerçekçi", "Stalin" sözlerini, kendi dağarcığından söylüyorsan, yakında LİNÇ KAMPANYASI için imza veren alçaklara da karşı çıkmaya başlarsın. Lan oğlum, lan LİNÇÇİ Levent, benim gözlerimi yaşartıyorsun vallahi...

Levent Çağlayan - Sahi, üretebilmiş mi?

Hilmi Bulunmaz - Lan oğlum, bir insan, kendi kendine, ikide bir "farklı kelimeler üretemez". Bir insan, kendinden önce oluşturulmuş sözcüklerle, üretilmiş kelimelerle yazar. Eğer bu insan, şair niteliğinde biriyse, belki yeni sözcükler üretebilir. O da arada sırada, yani "kırk yılda bir"...

Levent Çağlayan - Bir insan kendini neden öldürür?..

Hilmi Bulunmaz - Bana bak LİNÇÇİ Levo, sen ilk önce, kitap okumayı, şiir ezberlemeyi, felsefe yapmayı, en önemlisi de, bilimsel sosyalizm üzerine kafa yormayı öğren. Belki o zaman imgelemin gelişir. Ne demek lo o; "Bir insan kendini neden öldürür?.." sorusu LİNÇÇİ Levo?!!!

Levent Çağlayan - İntihar etmekten bahsetmiyorum, insanların onu öldüreceğini söyleyerek acımadan 1100 kişiye katil damgası vurarak, hayali olarak ölmekten bahsediyorum.

Hilmi Bulunmaz - Bana bak canım yeğenim LİNÇÇİ Levocuğum, sen, bu yazı yazma işlerinden hiç, ama hiç anlamıyorsun. Sen, en iyisi, kendine bir olta al ve deniz kenarına gidip balık avla. Yada tatlısu kenarlarında dolaşıp sazan avına çık. Sen, bir kere, daha işin başında yanlış yaptın. Sen, Türkiye tiyatrosunun kanını, bir Kırım Kongo Kenesi gibi emen LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin sanal kuyruğu tiyatrodergisi.com.tr sitesinde yazarak, kendini, daha işin başında çürütmüş oldun. Bir insan "iftira" atmamasına karşın, o kişiye "iftira attın" diyen 1100 alçak kişi bir araya gelip de, bir LİNÇ KAMPANYASI başlatırsa, o 1100 kişinin, bir katilden hiçbir farkı yoktur. Ha "iftira atmayan" birine "iftira attın" demişsin, ha birini öldürmüşsün, bunun hiçbir farkı yoktur. Biri tinsel olarak, diğeri fiziksel olarak öldürmektir.

Bana, iftiracı diyen 1100 kişiyi, ömrümün sonuna dek kovalayacağım. Hem de sıçtığı yerlere kadar. Türkiye tiyatrosunda, benden daha yüksek düzeyde sınıfsal kini gelişmiş hiçbir kimse olmadığı için, ben, âdeta bir pitbull gibi tuttuğumu koparıyorum. Benim, polisten, noterden, mübaşirden, savcıdan, yargıçtan hiçbir korkum yok. Ben, "beni sokmayan yılan bin yaşasın" yada "her koyun kendi bacağından asılır" diyecek kadar alçalmış insanlardan biri değilim. Ben, bana noter onaylı ihtarname gelmesin, beni savcılığa şikâyet etmesinler, beni mahkemeye vermesinler diye alçak sesle dua mırıldanacak kadar alçalmış biri değilim. Tam tersine, bana noter onaylı ihtarname göndersinler, beni savcılığa şikâyet edip, beni mahkemeye versinler diye LİNÇÇİ alçakları ben zorluyorum. Seni de, ben zorluyorum. Ne olursun lan LİNÇÇİ Levo, sen de bana noter onaylı ihtarname gönder, sen de beni savcılığa şikâyet edip mahkemeye ver. Çünkü, sen de, içinde bulunduğun 1100 alçak kişi gibi tipik bir katilsin. Sizin yaptığınız, her ne kadar fiziksel bir öldürüm değilse de, tinsel bir öldürümdür...

Levent Çağlayan - Bununla da kalmayıp onca insana hakaretler edip ölümünün ardından heykeli‘nin dikilmesini isteyen adamdan bahsediyorum.

Hilmi Bulunmaz - Ben, değil heykelimin dikilmesini, değil fotoğraflarımın kamuya açık alanlarda asılmasını, adımın bile gereğinden çok anılmasından hoşlanan biri değilim be yavşak. Ben, insanların görsel aklına değil, felsefi aklına seslenen bir sosyalistim. Ben, "alnında ışığı ilk hisseden" Kemalist biri değilim. Ben, kime hakaret ediyorum? Ben, bana isimsiz sapık olarak saldıran Burak Caney'e orrrospu çocuğu diyorum. Ben, benim hakkımda asılsız iddialarda bulunan kişilere orrrospu çocuğu diyorum. Ben, hiçbir zaman için, hiçbir koşulda, hiçbir kimseye asla ve kesinlikle iftira atmadığım hâlde, 1100 alçağın bir araya gelmesine sinirlendiğim için, ben bu 1100 kişiye, her fırsatta "alçak" vb. diyorum. Bunun için, nasıl bir diyet ödenmesi gerektiyse ödedim, ödüyorum ve ödeyeceğim. Bunun karşılığında, benim iki yıl hapsim isteniyor ve bunun karşılığında benden tam tamına 25.000,00 TL isteniyor! Ben, bunların tümüne göğsümü gere gere razıyım.

Levent Çağlayan - Sanki geride bıraktığı hatırlanacak sanat eserleri, dost sohbetleri varmış gibi!

Hilmi Bulunmaz - Ben, geride bir şey bırakma ayağına yatıp, gününü gün eden liboş aydınlardan değilim.

Ben, "burada ve şimdi", sosyalizmi estetize etmek için, ömrünü emekçilerin kavgasına yatıran bir kültür militanıyım.

Ben, Kültür Bakanlığı çanağı yalamaktan, Efes Pilsen tezgâhtarlığı yapmaktan, Lions ödülleri almaktan başka başarısı ve başka çaresi olmayan topal beyinli entellerden değilim.

Ben, geride bir şeyler bırakacak dangalak bir olmak yerine, kendi tırnaklarımla kurduğum Bulunmaz Kültür Merkezi, Bulunmaz Tiyatro, Sosyalist OYUN Dergisi, Bulunmaz Yayıncılık, MuM Kültür-Sanat Dergisi, Sevi Dergisi ve adlarını sıralamanın pek anlamı bulunmayacak denli çok mücadele araçları oluşturdum.

Tabii ki, bu mücadele araçlarından halk çocukları yararlanıyor, orospu çocukları asla ve kesinlikle yararlanamıyorlar.

Levent Çağlayan - Ben düşündüm ve de yoruldum!..

Hilmi Bulunmaz - Senin gibi insanlar, düşünmek eylemini ayrımsayamayacak kadar dangalaktırlar.

Senin gibi insanlar, asla ve kesinlikle düşünemezler.

Senin gibi insanlar, yoruldukları için düşünemezler; düşündükleri için yorulmazlar!

Senin gibi insanlar, sözün tam anlamıyla, hiçbir gerçekçi mücadelenin içerisine girmemiş olmalarına karşın, "hayat yorgunu" zavallılardır!!!

Levent Çağlayan - Artık düşünmek istemiyorum ve yineliyorum;

Hilmi Bulunmaz - Senin gibi insanlar, düşünmek isteseler de, asla ve kesinlikle düşünemezler.

Senin gibi insanlar, genlerinde "düşünme hücresi" bulundurmazlar.

Senin gibi insanlar, duygu dünyalarını korkunç bir karanlık dehlize ihraç etmişlerdir.

Senin gibi insanlar, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı AKP'li Ertuğrul Günay'dan alınan kırıntı hâlindeki sadakalarla geçinmeye alışmış insanların çırağıdır, yamağıdır, yanaşmasıdır, yeniçerisidir!...

Levent Çağlayan -Ben insanlara neden inandım biliyor musun Hüseyin Hilmi Bulunmaz?..

Hilmi Bulunmaz - Neden be yeğenim LİNÇÇİ Levo? Bu "inandım" sözüne de inanmak çok zor be yeğenim LİNÇÇİ Levo! Yine üfürmeye devam ediyorsun hâlâ be yeğenim LİNÇÇİ Levo!! Evet, neden be yeğenim LİNÇÇİ Levo?!!!

Levent Çağlayan - Ben ağzımda ki biberonla bu yazıyı sana neden yazdım biliyor musun Hüseyin Hilmi Bulunmaz?..

Hilmi Bulunmaz - Bilmem!!! Sanırım, ağzındaki ("ağzımda ki" değil, yani "ki" ayrı değil, "ki" "ağzımda" ile birleşik) biberondan fışkıran sıcak sütün dilini yakması, yanağını kızartması, gözünü karartması sonucu, biberonu kaldırıp atarak eline bir tükenmez kalem alma gereksiniminden olabilir! Anlat da, anlayalım be yeğenim LİNÇÇİ Levo kardeşim...

Levent Çağlayan - Ben ruhumu şeytana neden satmadım biliyor musun Hüseyin Hilmi Bulunmaz?..

Hilmi Bulunmaz - Şeytan kim lo? Sahi, şeytan kim lo yeğenim LİNÇÇİ Levo?! Önce şeytanı tanımla, sonra da ruhunu betimle ve ardından betimlediğin ruhunu, tanımladığın şeytana neden satmadığını ağır ağır imgeleminde geliştirip yavaş yavaş bizlere anlat be yeğenim LİNÇÇİ Levo. Önce, derin bir soluk al, şimdi aldığın soluğu serin serin ver ki, hastalığını teşhiş edip, hemen tedavisine başlayalım.

Levent Çağlayan - Ben tetikçi, mafya, psikopat neden olmadım biliyor musun Hüseyin Hilmi Bulunmaz?

Hilmi Bulunmaz - Vallahi, bu sözleri bana değil, sanki savcılara yazmış gibisin. Hele okurları ilgilendiren hiçbir söz etmemeye yeminlisin anlaşılan lo LİNÇÇİ Levo!!!

Levent Çağlayan - Çünkü sen ve senin gibi "insan"ların yazıları ve videolarıyla asla tahrik olmayacağım, olmadım, olmam da!

Hilmi Bulunmaz - Demek henüz tinsel katillikten fiziksel katilliğe dikey geçiş yapabilecek ruh durumuna ulaşamamışsın. Nazar etme ne olur LİNÇÇİ Levo, çalış senin de fiziksel katil olma hakkın olur!

Levent Çağlayan - Çünkü ben Trabzonlu oluşumu asla bir katilin kıydığı canla özdeştirmedim.

Hilmi Bulunmaz - Söyleyecek ciddi bir söz bulamayınca, hep aynı teraneleri yineliyorsun be canım yeğenim. Senin gibi, sizin gibi ve tabii ki Burak Caney gibi alçaklar bir LİNÇ KAMPANYASI düzenlediler diye, benim, bütün Trabzonluları LİNÇÇİ, bütün Trabzonluları katil ilân ettiğim falan yok üzülme. Ben, gayet net, oldukça somut bir şey söylüyorum: Ben, hiçbir kimseye iftira atmadığım hâlde, bana iftiracı deyip, 1100 alçak benim sanatsal ifade olanaklarımı imha etmek isterse, ben onların tümüne tinsel katil derim. Sen de, bu katil sürüsünün içerisindesin. Şimdilik tinsel katil olan sen, günün birinde fiziksel katil de olabilirsin. Çünkü sen, çünkü siz, çünkü Burak Caney, her biriniz gizilgüç katilsiniz. Sizden her türlü kötülük beklenebilir. Tabii ki, bu görüşlerimi, postacılara, noterlere, polislere, mübaşirlere, avukatlara, savcılara, yargıçlara da anlattım, anlatıyorum, anlatacağım.

Levent Çağlayan - Ama senin gibi sözde sosyalist, (paranın diktatörlüğünden ziyade işçi sınıfının diktatörlüğünü tercih edebilmeye neden olan, bilinen en eşitlikçi iktisadi sistemdir, sadece bir iktisadi sistem değil, sosyalizm aynı zamanda bir ahlaki duruşu da temsil eder.) sözde devrimci bir adam bu kıyaslamayı yaptı.

Hilmi Bulunmaz - Ben, hem sosyalistim ve hem de gizilgüç katilleri alınlarındaki LİNÇ lekesinden tanıyabilecek denli zekâsı gelişmiş biriyim. Ben, sendeki, sizdeki ve tabii ki Burak Caney'deki katil ruhu, âdeta bir röngen makinesi gibi görebiliyorum. LİNÇÇİ Levo, ödünç alınmış sözcüklerle üfürmeyi bırak da, bilimsel sosyalizmi kıraat et! Sen, illa ki, sosyalizm kavramlarıyla konuşmak zorunda değilsin. Zâten, bu kavramlar senin ağzına yakışmıyor. Sen, siz ve tabii ki Burak Caney adlı orrrospu çocuğu, öncelikle, insan olmaya çalışın. Öncelikle ahlâklı birer birey olun. İşte o zaman, biz iktidara geldiğimizde, belki sizi de, islah edebiliriz!

Levent Çağlayan - Onun yaptığı katillik, peki senin benzetmen ne anlama geliyor bunu düşündün mü, hiç aklından geçirdin mi?

Hilmi Bulunmaz - "O" kim?!!! Benim benzetmem hangisi? Ya, LİNÇÇİ Levo, sen, neden yazı yazmaya yeltendiğin konuların linklerini vermiyor, neden benim sana yönelik olarak konuştuğum yada yazdığım kaynakları adam gibi belirtmiyorsun ki? Bana bak LİNÇÇİ Levo oğul, sen, yanlış ata oynadın! Sen, yanlış adamın kayığına binip, onun çürük küreklerine asıldın! Bugün, iftira atmayan birine iftira attın diyenler, yarın, o kişiyi katledebilirler! Bunda şaşacak bir şey yok be yeğenim... Ben, sadece ve sadece kamuoyuna bir belge bırakıyorum. Yoksa, sizin kararmış ruhlarınıza sinmiş alçaklıkları sizin LİNÇ lekesiyle kararmış suratınıza fırlatıp atmak değil esas amacım...

Levent Çağlayan - Sahi, geçirdin mi?..

Hilmi Bulunmaz - Sen, öznesiz tümce kurdukça, anlamsız sözcükleri tutkalla yapıştırır gibi tümceler içerisine tutturdukaça, ben, neye, kime, neyi, nasıl geçirdiğimi bilemem ki be yeğenim!

Levent Çağlayan - Bir zamanlar sana bir yazı yazmış "seninle amcam gibi konuşuyorum" demiştim.

Hilmi Bulunmaz - Kenan Evren de, işkence yaptırarak anasını ağlattığı halka seslenirken "benim vatandaşlarım" diye hitabediyordu. Senin söylediğin bu "amcam" sözünün, osuruk kadar bile değeri olmadığını göremeyecek bir ahmak olduğumu sanma be yeğenim LİNÇÇİ Levo...

Levent Çağlayan - Sen de o yazı’ya binaen beni tehditle ilintilemiş, hatta büyük puntolarla tehdit mesajı olarak insanlara sunmuştun. Hatırladın mı?

Hilmi Bulunmaz - Hatırlamadım! Çünkü, unutmadım!! Hatırlamak için, öncelikle unutmak gerekir!!! Sen, o zaman da beni tehdit etmiştin, şimdi de tehdit ediyorsun. Ancak, o zaman daha "güçlü" olduğunuz için, daha net tehdit ediyordun. Şimdiyse daha "güçsüz" olduğunuz ve iş yasal sürece girdiği için, daha kibarca tehdit ediyorsunuz. Senin, sizin ve tabii ki Burak Caney'in elinizden gelse, beni değil tehdit etmek, bir saniye bile yaşatmazsınız! Bunu nereden mi biliyorum? Tabii ki, LİNÇ KAMPANYASI sürecinden öğrendiğim çok şeyler var!

Levent Çağlayan - Sahi hatırladın mı?..

Hilmi Bulunmaz - Yooo, hatırlamadım!...

Levent Çağlayan - Amca!!!

Hilmi Bulunmaz - Ha canım!!!

Levent Çağlayan - Amca!!!

Hilmi Bulunmaz - Ne var lo yeğenim LİNÇÇİ Levo???!!!

Levent Çağlayan - Şşşşşşş!!!

Hilmi Bulunmaz - Eee, yeter ama, sıktın artık!!!

Levent Çağlayan - Kendine gel!!!

Hilmi Bulunmaz - Titreyerek mi kendime geleyim, titremeden mi kendime geliyim???!!!

Levent Çağlayan - Sana diyorum amca!!!

Hilmi Bulunmaz - Ne diyeceksen de artık dangalak yeğenim!!!

Levent Çağlayan - Ben kimseyi öldüremem.

Hilmi Bulunmaz - Öldürürsün, öldürürsün, bal gibi öldürürsün; bugün iftira atan, yarın adam öldürmeye başlar.

Levent Çağlayan - Ben insanları, hayvanları ve bu doğayı çok seviyorum.

Hilmi Bulunmaz - Adolf Hitler de, kendi işine yarayan insanları, kendi işine yarayan hayvanları ve kendi işine yarayan doğayı çok seviyordu.

Levent Çağlayan - Sen de sev!..

Hilmi Bulunmaz - Kimi, nasıl, neden, nerede, ne zaman, niçin seveyim?!... Sevmezsem, terk mi edeyim?!!!

Levent Çağlayan - Hiç sevmediğin bir insana kahve ısmarlamakla ve çok alakasız bir konuyla sohbet ederek başlayabilirsin mesela…

Hilmi Bulunmaz - Senin imzanı, yani "Levent Çağlayan" imzasını görmesem, bu yazıyı, mutlaka LİNÇ KAMPANYASI ana sponsoru Mustafa Şükrü Demirkanlı yazmıştır derim; o da, hep böyle "kahve ısmarlamak" lâfını kullanır da...

Levent Çağlayan - Biliyor musun?

Hilmi Bulunmaz - Neyi!

Levent Çağlayan - Sana yazı yazmaktan sıkıldım.

Hilmi Bulunmaz -

Madde 1: Sen, yazı yazmayı hiç, ama hiç bilmiyorsun.

Madde 2: Bana karşı, ciddi bir biçimde yazı yazmak, değil sana, Türkiye tiyatrosunda hiçbir kimseye asla ve kesinlikle nasip olmaz.

Madde 3: Sen, yazı yazmaktan değil, hiçbir şey üretemediğin için yüzüne hücum eden sivilceleri sıkmadan sıkılmışsındır.

Levent Çağlayan - Biliyorsun musun?

Hilmi Bulunmaz - Neyi lan yeğenim?

Levent Çağlayan - Hepimiz bir gün öleceğiz!..

Hilmi Bulunmaz - Ama, LİNÇÇİ alçaklar hergün ölüyorlar!...

Levent Çağlayan - Tanrı’ya inanır mısın bilmem ama ben inanırım, sevap ve günahlarımla…

Hilmi Bulunmaz - "Tanrı'ya inanmam" demek de, bir biçimde Tanrı'ya inanmaktır. Ancak, benim için, Tanrı yok!

Levent Çağlayan - Şunu bil ki; herkesin vakti geldiği gibi sen de vaktin geldiğinde gideceksin, sana ancak günahlarından arınman için dua edebilirim.

Hilmi Bulunmaz - Boşuna dua edeceksin; çünkü, benim hiç "günâhım yok"!

Levent Çağlayan - (Hani sen bize beş vakit küfür ediyorsun ya ben sana dua ediyorum.)

Hilmi Bulunmaz - Bana bak yeğen; bir kez daha yinelemekte yarar var ki, sen, siz ve tabii Burak Caney, öncelikle, hangi konuda yazı yazıyorsanız, o konudaki muhatabınızın yazısına link verin ki, muhatabınızın yazılarını kaynak olarak belirtin ki, savcıları boşa yormayın!

Levent Çağlayan - Ama aklımda hiçbir zaman senin devrimci, sosyalist, ezilenin yanında olduğun fikri asla kalmayacak.

Hilmi Bulunmaz - Çok da şeyimde! Bana, halkım, tüyü bitmemiş yetim, örnekse TUTKAL romanı yazarı Oğuzcan Önver "devrimci, sosyalist, ezilenin yanında olan" desin yeter.

Levent Çağlayan - Ne olur bundan fazlasını benden isteme, sadece dua edebilirim.

Hilmi Bulunmaz - Ha siktir be yeğen; senin LİNÇÇİ pisliğiyle kirlenmiş dudaklarından dökülen duaların sana kalsın!

Levent Çağlayan - Ben tanıdığım Hilmi Bulunmaz’ı hiç görmedim.

Hilmi Bulunmaz - Ne yapalım yeğenim; bazı insanlar fiziksel kör olur, bazı insanlar da tinsel kör olur!

Levent Çağlayan - Gördüğümü sandım ama görmedim.

Hilmi Bulunmaz - Eee yeğen; dangalaklar gördüğünü sanmasına karşın, gerçekleri bir türlü göremezler!

Levent Çağlayan - Ben Hilmi Bulunmaz ve Bulunmaz gibilerle başka bir gezegen de asla görüşmek istemedim.

Hilmi Bulunmaz - Her sözüne bir karşılık vermek zorunda olmasam da, bu dilini bir tamirhaneye götürmeni tavsiye ederim; "gezegen de" değil, "gezegende" şabalak!!!

Levent Çağlayan - Ben Hilmi Bulunmaz hayranı asla olmadım.

Hilmi Bulunmaz - Olamazsın; çünkü, Hilmi Bulunmaz, hiç kimsenin kendisine hayran olmasını asla ve kesinlikle istemez!

Levent Çağlayan - Ben Hilmi Bulunmaz’ı değil öldürmek, çok yaşaması ve bir gün hatalarının farkına varması adına çok ömürlü olması için hep dua ettim.

Hilmi Bulunmaz - Sen, siz ve tabii ki Burak Caney, hem 1100 alçak olarak benim sanatsal ifade olanaklarımı imha etmek için bir LİNÇ KAMPANYASI başlatacaksınız, yani beni tinsel olarak öldürmek isteyeceksiniz ve hem de beni öldürmek değil, yaşatmak istediğinizden bahsedecekesiniz!

Levent Çağlayan - Bir gün olur da ecelim ondan önce gelirse ve yaşananları göremezsem haberiniz olsun istedim.

Hilmi Bulunmaz - Senin fiziksel ecelini bilemem, ama senin tinsel ecelin, zâten LİNÇ KAMPANYASI ana sponsoru Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın uzattığı biberonu emmekle başladı...

Levent Çağlayan - Hüseyin Hilmi Bulunmaz’ı Ben öldürmedim!..

Hilmi Bulunmaz - Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın verdiği toplumsal, kültürel, siyasal, sanatsal, etik, estetik mücadelenin önünde duran herkes, yani sen, siz ve tabii ki Burak Caney, yani tam tamına 1100 alçak kişi, fiziksel olarak olmasa da, tinsel olarak Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ı öldürmeye teşebbüs ettiniz; ancak, bir türlü beceremediniz!