Orhan Alkaya ve Sennur Sezer'e çok açık mektup!
Sennur Sezer, Evrensel Gazetesi'nde, ''Orhan Alkaya'ya Mektup'' başlıklı bir yazı yayınlamış. Bu yazı üzerine, ben de, aydın olma sorumluluğuyla ''Orhan Alkaya ve Sennur Sezer'e çok açık mektup!'' başlıklı bir yazı yazmak zorunda kaldım.
Sennur Sezer'in kitaplarıyla tanışmam şöyle oldu:
Şair Sennur Sezer ile eşi yazar Adnan Özyalçıner'in söyleşi yapıp imza günü düzenlemek için bizim okula gelecekleri söylendi. Bunun üzerine, biz de, bu yazarların kitaplarını (Sennur Sezer-Kirlenmiş Kağıtlar ve Adnan Özyalçıner-Yazdan Kalma Bir Gün-İstanbul Öyküleri) satın aldık. Yayınevi, bize indirim bile yapmıştı.
Cep harçlığımızdan zar zor biriktirdiğimiz paralarla satın aldığımız bu kitapları, âdeta bir görev bilinciyle okuduk. Ben, Sennur Sezer'in bazı şiirlerini beğenmeme rağmen, kitabın arka kapağında yer alan ödül konuşması hiç hoşuma gitmedi. Çünkü, bu konuşma şöyle başlıyordu: ''Ödüller her zaman önemlidir.'' Ödüller hiçbir zaman önemli değildir, zararlıdır. Adnan Özyalçıner'in öykü kitabını ise, hiç beğenmedim. Vasat, zamanı geçmiş öykülerle doluydu. Cep harçlıklarımızla zar zor satın aldığımız kitapları okuduk, ama Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner okula gelmedi.
İkisi birden hastaymışlar. İkisi birden hasta olmasaydılar, sanırım, biri mutlaka okulumuzdaki söyleşi ve imza gününe gelirdi. Geçmiş olsun. Malum, Sennur Hanım 68, Adnan Bey 77 yaşında. Sennur Sezer, hastalığına/yaşlılığına rağmen Kazmacıbaşı/Balıkçı Orhan Alkaya'yı övmeye vakit bulabilmiş. ''Orhan Alkaya'ya Mektup'' başlıklı yazıyı okurken hayal kırıklığına uğradım. Şiirimiz adına üzüldüm. Beklerdim ki; Sennur Sezer, hem devrimci duyarlılığıyla hem de kadın olmanın verdiği duyarlılıkla Orhan Alkaya'ya, Hülya Karakaş'ın açtığı ''mobbing''* davasının hesabını soracak ve/ya ''Bu ne biçim şiir Orhan, dizilerde sürtmeyi bırak da, otur adam gibi şiir yaz!'' diyecek. Nerdeee!?
Tiyatro sanatçısı ve Orhan Alkaya despotizmine muhalif Hülya Karakaş'ın ağzından mobbing davasını dinleyelim:
''Orhan Alkaya Genel Sanat Yönetmeni olmuştu ve benim oynadığım bütün oyunları sahneden kaldırdı. O dönem oynadığım daha yeni oynanan oyunu hiçbir gerekçe sunmadan oynatmadı. Önerdiğim bütün projeleri çeşitli gerekçelerle üstelik son derece kabaca ifade ederek reddetti ve ben o dönem yalnızlaştım. Zaten mobbing'deki en önemli içerik kişinin kurum içerisinde yalnızlaştırılması. Tiyatromda 17 ay çalıştırılmadım. Kuruma uğrayamıyordum bile. Meslektaşlarım kendilerince olumlu sebepler yaratarak benden uzaklaştılar ve yalnızlaştım. O dönem evliliğim bozuldu, yüksek tansiyon hastası oldum hatta yüksek tansiyondan felç geçirme aşamasına geldim, aşırı kilo almaya başladım, sağlığımı kaybediyordum, psikolojim bozulmuştu, işimi yapamaz hale geldim. Ve Çapa Tıp Fakültesi'nde çok uzun süreçli bir mesaim başladı. mobbing raporumu almak üzere hikâyemi anlattım ve oranın psikoloji bölümünde doktorla görüşmelerim başladı. Mobbing raporu öyle kolay verilmiyor.''
Rapor kolay verilmese de, tiyatro sanatçısı Hülya Karakaş, "kişinin sağlığının ve algılama yeteneğinin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte bozulmasına neden olduğu" gerekçesiyle Orhan Alkaya aleyhine mobbing raporunu almayı başardı! Tüm bu olanlara rağmen, Orhan Alkaya'yı (hem de hiç gereği yokken) övmek, büyük bir gaflet içinde olmak anlamına gelir! Sennur Sezer'in (hem de hiç gereği yokken), tiyatro sanatçısı Hülya Karakaş'a mobbing uygulama cesareti gösterebilmiş Orhan Alkaya'ya (nam-ı diğer Kazmacıbaşı, nam-ı diğer Balıkçı) yapay bir soluk aldırdığı, sunî bir teneffüs yaptırdığı için, kendisini esefle kınıyorum.
Sennur Sezer - Sevgili Orhan Alkaya,
Günlerin hayhuyuna teslim olmadan bir çift söz etmek zorlaştı.
Oğuzcan Önver - E, zorlaşır tabii. Çünkü bu yazı, (âdeta Blok seçmenlerine şirin görünmek için) zorlanarak, neredeyse istemeye istemeye yazılmış bir yazı. Bu mektubun başka hiçbir anlamı yok. Yani, Sennur Sezer, şöyle demek istiyor:
"Blok sayesinde, 'bizim partimiz' EMEP'in Genel Başkanı A. Levent Tüzel milletvekili seçildi ve ben de, Blok'a oy verip Blok'un propagandasını yapan Orhan Alkaya'yı güzellemek zorundayım! Hülya - mülya benim umurumda değil!!!"
Sennur Sezer - Sevgili Orhan,
Güzelliğin, inceliğin ve haklılığın yok edilmesi denendi, deneniyor, denenecek.
Oğuzcan Önver - Ne güzelliği, ne inceliği, ne haklılığı be Sennur Sezer?! Şu Kazmacıbaşı, şu Balıkçı Orhan Alkaya'dan bahsediyoruz değil mi? Başka bir Orhan Alkaya'yla karıştırmayasın sakın. Gayet eminsin değil mi? Hani, şu Kazmacıbaşı, hani şu Balıkçı olan Orhan Alkaya? Ben bile, sadece bir tek romanı yayınlanmış ben bile, elimden geldiğince, Orhan Alkaya'nın çirkinliklerini, kabalıklarını ve haksızlıklarını yok etmeyi denedim, deniyorum, deneyeceğim. Bir ideolojiyi, bir düşünce sistemini, bir felsefeyi vb. bir yana bırakalım, sadece mobbing davası bile, sadece insan olma hâlleri bile, Orhan Alkaya ile güzellik, incelik ve haklılık sözlerini bir arada kullanmamayı gerektiriyor. Eğer bir mobbing davasıyla ilgili isek, eğer insan olma hâllerimizi dağarcığımızdan silmemiş isek, eğer biz "çakma solcu" değilsek, bu tür ''çakma solcu''larla mücadele etmemiz gerekiyor. Hele insan bir de aydın olduğumuzu iddia ediyorsak, hele bir de Marksizmin elifbası bilimsel sosyalizmden yanaysak, "çakma solcu" aydınları, despot şairleri yerden yere vurmalıyız!
Sennur Sezer - Şiirin gibi hem günün içinde hem yarınla dünü kucaklamış bir şeyler çıktı karalamalarımdan.
Oğuzcan Önver - Bak, buna katılırım işte. Bu yazdıkların bir karalamanın ilerisine asla gidememiştir. Hatta bir tür sayıklama olarak da değerlendirilebilir. Yada, Kazmacıbaşı olarak tiyatro sanatına verdiği zarar, Balıkçı olarak Türkiye halklarına verdiği zarar nedeniyle, şiir kırpıntılarıyla gusül abdesti almak da denilebilir bu zırva karalamalara!...
Peki, Sennur Sezer niçin durup dururken Orhan Alkaya'yı övmek zorunda kalmış? Her ne kadar yukarıda değinmiş olsam da, net bir cevap veriyorum: ''Öyle Bir Geçer Zaman Ki'' adlı dizide oynayan Kazmacıbaşı/Balıkçı Orhan Alkaya, seçimlerde bağımsızları (BLOK) desteklediği için. Orhan Alkaya, NTV canlı yayınında şiir dediği bir saçmalığı Mehmet Ali Birand için okudu. Neden acaba? Buna dair herhangi bir şey söylemedi. Oysa gerçek bana kalırsa şu: Birand'ın, ''Öcalan ev hapsine çıkabilmeli.'' sözleri yüzünden Orhan Alkaya, Birand için, kendisinin şiir dediği bir saçmalığı okudu. Orhan Alkaya, bunu niçin yüreklice, "açıkça, mertçe, Türkçe" söyleyemedi? Yani, Abdullah Öcalan'ın adını anma cesareti gösteren Mehmet Ali Birand gibi cesur davranmadı? Korktu mu? Eğer korktuysa bu ''işe'' hiç girmeyecekti, girdiyse de, adam gibi her şeyi açık açık söyleyecekti kazmacıbaşı/balıkçı!
Orhan Alkaya'nın saçmalarından iki atımlık:
..........''mürekkebi terlemiş kalem
.........kadar sağlam bir hazneyim; ben neyim?''
Sen, "mücadeleyi satmış" bile diyemeyeceğimiz kadar mücadelenin her daim dışında kalmış, ama sanki mücadelenin içindeymiş yanılsaması oluşturan imgesiz bir şair, şiirden hiçbir halt anlamayan bir şair bozuntususun.
Sen, kötücül emellerle kotarılmış, halkın kötürüm olması için çekilen pespaye televizyon dizilerinin kötü bir dizi oyuncususun.
Sen, Hülya Karakaş'a mobbing uygulayacak kadar zalim bir tiyatro esnafı, Mehmet Ali Birand kadar bile cesur olamayan bir korkuluk ve beyninin sol yanı hızla çürümüş bir "çakma şair"sin.
Sen, Kazmacıbaşı'sın.
Seni, "tarih asla affetmeyecek."
Seni, kendileri de "sol" kavramını algılamaktan yoksun ''sol cenah'' şimdilerde bir şey sansa da, ileride seni nefretle anacak bu halk. Muhsin Ertuğrul Sahnesi'ne ilk kazmayı vuran Kazmacıbaşı olarak, halka toplumsal ninniler söyleyen "Öyle Bir Geçer Zaman Ki" dizisinin Balıkçısı olarak ve en önemlisi Hülya Karakaş adlı tiyatro emekçisine uyguladığın mobbing zulmü olarak! Sahi, Hülya'ya uygulanan mobbingle, Kürt halkına çektirilen acı hassas bir kuyumcu terazisinde tartılsa, hangi zulüm daha ağır basar?!!!
Oğuzcan Önver
***
*Mobbing: Türkçe karşılığı: Zorbalık, yıldırma, bezdirme)(Latince'de; psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı vermek)
Mobbing uygulayan kişilerin ve kurbanların kişilik özellikleri ve işyeri koşulları mobbingin nedenlerini açıklıyor. Leyman bunları dört başlık altında topluyor:
1 - Kişileri grup kuralını kabul etmeye zorlamak
2 - Düşmanlıktan hoşlanmak
3 - Can sıkıntısı içinde zevk arayışı
4 - Önyargıları pekiştirmek
Ek olarak; mobbing uygulayanın kötü kişiliği ve patronluğun / yöneticiliğin bunu hak olarak görmesi, şişirilmiş benmerkezcilik, narsist kişilik, çocukluk travmaları da sayılabilir.
(Kaynak: Oğuzcan Önver)
***
Ayrıca bakınız:
Kazmacıbaşı'ndan yuvarlak laflar!...
Orhan Alkaya (Kazmacıbaşı) Hülya Karakaş'a dava açabilir mi?