3 Temmuz 2011 Pazar

LİNÇÇİ Yaşam Kaya, SANSÜRCÜ BİRGün Gazetesi'nde üfürüyor!

Devlet Tiyatroları ışıkçısı Enver Başar'ın sahibi olduğu LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından www.tiyatronline.com sitesinin editörü, yaşam cahili, LİNÇÇİ ve Shakespeare çocuğu Yaşam Kaya, estetiğin "e"sinden, politikanın "p"sinden, sanatın "s"sinden, tiyatronun "t"sinden bile anlamamasına karşın, tıpkı kendisi gibi cahil insanlar tarafından yayınlanan SANSÜRCÜ gazete BİRGün'deki saçma sapan yazılarını sürdürüyor.

Hem nalına hem mıhına vurarak kalem oynatan yaşam cahili ve Shakespeare çocuğu LİNÇÇİ Yaşam Kaya, ne şiş yansın ne kebap idare-i maslahatçılığıyla, bir yandan iktidara selam çakarken, bir yandan da sahte solculara karanlıkta göz kırpmayı ihmâl etmiyor.

Yazar Coşkun Büktel'le Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarının imha edilmesi için büyük bir mücadele vererek, sanata ve sosyalizme düşmanlığını tescil ettirmiş bulunan LİNÇÇİ ve Shakespeare çocuğu Yaşam Kaya, hiç utanıp sıkılmadan, hiç yüzü kızarmadan, hiç içinde bulunduğu iftiracı durumundan kurtulmaya çalışmadan, tutup bir de şöyle söyleyebiliyor:

"Bir yazar, sanatçı, sosyalist olarak İsrail'in Filistin'de yaptığı tüm faşist müdahalelere sonuna kadar karşıyım."

1100 alçak kişinin içerisinde bulunarak, Büktel'le Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarının imha edilmesi için, tam bir faşistçe davranış geliştiren birinin ağzına hiç yakışmayan bu sözleri okuyunca, ağız dolusu; "Ha siktir be!" diye haykırdım. Bu haykırışımı yineliyorum:

Ha siktir be!

SANSÜRCÜ gazete BİRGün'den alıp olduğu gibi aşağıya aktardığımız LİNÇÇİ Yaşam Kaya'nın yazısını okumadan önce, LİNÇ KAMPANYASI belgelerini mutlaka inceleyiniz:

"TARİH HEPİNİZİN SURATINA TÜKÜRECEK!"

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz


***


Sanatta dini baskılar çığrından çıktı!


Yaşam Kaya
yasam.kaya@gmail.com
3 Temmuz 2011


Türkİye, geçtiğimiz haftalarda seçime giderek kendi kaderini kesin çizgilerle belirleyen tercihlerini ortaya koydu. Genel olarak bilinçlenmemiş halkların yüksek oranda muhafazakâr kesime oy vermesi ile sonuçlanan seçimlerden sonra, siyasetten sanata önümüzdeki günlerde büyük değişimlere gebeyiz. Seçim öncesi ve sonrası toplumsal değişimimiz yavaş yavaş ve derinden ilerliyor. Toplumun aydınlanmış kesimlerince görünen ve defalarca “kral çıplak” uyarılarıyla gündeme taşınan sosyopolitik ve kültürel değişimler, seçim sonuçlarından aldığı cesaretle iyice gün yüzüne çıkmaya başladı. Uluslararası Devlet Tiyatroları Antalya Tiyatro Festivali’ne davet edilen İsrailli Cameri Tiyatrosu ve Uluslararası Akbank Caz Festivali’ne çağrılan İsrailli İtimar Erez (Adama Ensemble) kendilerine yönelik tehditkâr açıklamalar yüzünden Türkiye programlarını iptal etmek zorunda kaldı. İki ay içerisinde yaşanılan skandallar maalesef ucu açık biçimde ilerliyor.

Geçtiğimiz sene yine bu köşede ‘Dinci faşizmin tiyatroya örgütlü saldırısı’ başlıklı yazımda, tiyatro sanatının gücünü gören gerici örgütlerin büyük bir kinle, Anadolu coğrafyasında tiyatro yapmaya çalışan aydın insanlara saldırdığını ve bu saldırılar sonucu istediklerini elde ettiklerini yazmıştım. Hatta saldırıların artarak ilerleyeceğine, sanatın içine din, dil, ırk ayrımları sokarak insanları toplumsal biçimde harekete geçireceklerine değinmiştim. Keşke söylediklerimde yanılmış olsa idim. O dönem tiyatroya yapılan baskılara sessiz kalanlar, şu an yaşadıklarımızı sonu kötü bitecek kara mizah bir filmi izler gibi seyrediyor. Antalya ile başlayıp İstanbul’un en büyük sanat organizasyonuna müdahil olabilecek kadar güçlenen dinci örgütler bakın Türkiye’ye gelmek isteyen İsrailli gruplarla ilgili neler yazmış.

Antalya’daki tiyatro festivali için Özgür-Der’in basına yaptığı açıklamadan kısa bir bölüm okuyalım. “...Antalya tiyatro şenliğine Siyonist bir tiyatro grubunun davet edilmesi biz Antalyalıları çok üzdü. Davos’ta kimsesizlerin sesi olan o çıkıştan sonra AK Partili kültür bakanlığının bu davetinin bir hata sonucu yapıldığını umuyoruz ve Siyonist tiyatro grubuna yapılan davetin derhal geri çekilmesini bekliyoruz...” İstanbul’da düzenlenen Akbank Caz Festivali ile ilgili Mavi Marmara Gönülleri’nin yazılı açıklamasına bakalım “...Ankara`dan gemiye katılan Uğur Süleyman Söylemez, İsrail`in saldırısı sonucunda hâlâ yoğun bakımdayken, böyle bir konserin yapılmasını manidar buluyoruz. Söz konusu konserin Mavi Marmara şehitlerinin kanları nedeniyle iptal edilmesi gerekiyor. İsrail, şu anda Gazze`yi bombalarken, Türkiye`ye sanat adı altında gelmesini anlayamıyoruz...”

YETER Kİ KARŞILARINDA DURALIM!

Bir yazar, sanatçı, sosyalist olarak İsrail’in Filistin’de yaptığı tüm faşist müdahalelere sonuna dek karşıyım. Filistin halkına atılan her kurşunu kalbimde hissediyor ve Filistin halkının İsrail ile yaptığı mücadeleyi sonuna dek destekliyorum. Fakat bu söylediklerim olayın siyasi boyutu. Bir ülkenin siyasi kararları o ülke içinde yaşayan bütün halklara asla mal edilemez. Bu ülkenin Kürt yurttaşları devlet politikalarıyla yıllarca yok edilmek istendi. Türk kökenli birisi olarak, Kürt halkına yapılan uygulamalara sonuna dek karşı çıktım. Kürtleri kanla, zorbalıkla susturmak isteyenlerin karşısına dikildim. Benim gibi onlarca yazar, sanatçı dostum aynı şeyleri yaptı/yapmaya devam ediyor. İsrail hükümetinin Siyonist politikalarla, Filistinlilere karşı yürüttüğü savaşı asla ve asla İsrailli sanatçıların üzerine kimseler yıkamaz. Tiyatro ve Caz gibi tüm dünya halklarına mal olmuş sanatların, hangi ırk ve cemaat tarafından yapıldığına aklı selim bir insan bakmaz. Eğer ki insanların dini duygularını, dillerini, kültürlerini rencide edecek sanatsal çalışmalar ortaya konursa işte o zaman o sanatı yapan kişi ve grupların karşısına dikilmek gerekir.

Fakat sadece İsrail yurttaşı oldukları için sanatçıları Türkiye’ye sokmayan zihniyetler büyük tehlike oluşturuyor. Keyfi biçimde, arkasında politik destek gören dinci örgütler, Kültür Bakanlığı ve Akbank Sanat’ı kendi çizgilerine çekmiş gözüküyor. Dinci/gerici örgütlerin başıboş biçimde sanata saldırmaları daha çok artacak. Onların çıkarlarına ters düşen her sanatsal faaliyette tehditkâr açıklamalar büyüyerek karşımıza dikilecek. Bir ülkede heykellerin yıkılması olağan bir durum olarak algılanıyorsa eğer, karanlık günlerin özlemini çeken gerici düşünceler, kendi arzuları doğrultusunda önlerine çıkan her aydın düşünceyi ezmeye çalışır. Bu, gayet doğal bir durum olarak da algılanır.

Türkiye için rezalet diyebileceğimiz şu iki olay umarım bizlere ders olur. Aslına bakarsanız, sanatın içine sokulmak istenen karanlık düşünceler amaçlarına hiçbir zaman ulaşamayacak. Yeter ki bizler bu çağdışı, gerici, yoz düşüncelerin karşısına tek yumruk olarak çıkalım. Sanatın içine dil ve din ayrımı serpiştirmek isteyenlere karşı örgütlü biçimde mücadelemizi sürdürelim. Eğer ki ipin ucu bir kaçarsa başımıza neler gelir, düşünmek dahi istemiyorum.

(Kaynak: BİRGün)