18 Haziran 2011 Cumartesi

LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... dergisinin Yazı İşleri Müdürü LİNÇÇİ Nalân Özübek, düşünebilme becerisine sahip olmadığı için, söyleyecek söz bulamıyor!

Oyun'un notu: Aşağıdaki söyleşiyi, bugunbugece.com sitesinden alıp olduğu gibi yayınladık. Ancak, söyleşide bulunan LİNÇÇİ adlara biz link verip, bu adları kırmızı renkle biz belirginleştirdik.


***



LİNÇÇİ Nalan Özübek: Yirmi yıl nasıl geçti? Bunun gerçekten tam karşılığını veremeyeceğim

LİNÇÇİ Eraslan Sağlam
9 Mayıs 2010



E.S. (LİNÇÇİ Eraslan Sağlam): Yayın hayatında yirminci yılını idrak eden Türkiye’nin en uzun soluklu tiyatro dergisi LİNÇÇİ "Tiyatro… Tiyatro…"yeni yaşına yenilenen yüzüyle ve festivallerle ilgili kapsamlı bir dosyayla giriyor. Derginin yeni halini ve festivalleri anlatmak üzere yazı işleri müdürü LİNÇÇİ Nalan Özübek konuğumuz. Hoş geldin LİNÇÇİ Nalan!

N.Ö. (
LİNÇÇİ Nalan Özübek): Hoş bulduk. Merhabalar!

E.S. : Merhaba, önce yirmi yıl geriye gidelim. Dergi ilk nasıl başlamıştı yayın hayatına?

N.Ö. : Doğrusunu istersen çok enteresan bir giriş yaptık. 1991 yılı Şubat ayı Boyut Yayınevi’ndeyiz, oturuluyor… Sayın Yılmaz Öğüt, Rutkay Aziz, Orhan Alkaya ve
LİNÇÇİ Mustafa Demirkanlı sohbet ederken, Rutkay Aziz -ki derginin isim babasıdır-, “ biz tiyatrocuların bir dergisi bile yok” dedi. Bu cümledir dergiyi başlatan. O gece bu karar alındı. Ve ardından dergi çıkmaya başladı. Öncelikle ücretsiz olarak tiyatro salonlarında dağıtılmaya başlandı. On beş bin baskı yapıyorduk. Birkaç ay bu şekilde devam etti. Sonra ücretsiz sunulan hiçbir değerin gerçek karşılığını göremediğini düşünerek komik rakamlarla satışa başladı. Tabii bu durumda tiraj da azaldı.

E.S. : Elbette. Hatta bununla ilgili bir kriz de yaşandığını biliyorum.

N.Ö. : Evet ben o krizle ilgili konuşmak, fikir beyan etmek istemiyorum çünkü o kadar çok canımızı yaktı ki artık çözümünü bulamayacağımız şeylerin üstüne biraz daha yatmaya gerek yok gibi geliyor bana.

E.S. : Ama yenilenen yüzüyle çözümü de muhtemelen kendi içinde barındıracak zaten
LİNÇÇİ "Tiyatro… Tiyatro…" dergisi. Bir teşekkürümü iletmek istiyorum burada müsaadenle; Yılmaz Öğüt’e hakikaten tiyatro camiası olarak büyük şükran borçluyuz. Tiyatro yayıncılığı, yeni yazarların eserlerinin yayınlanması, olmayan eserlerin Türkçe’de yayınlanması yani tiyatro yayıncılığı konusunda adeta ‘Donkişotvari’ göstermiş olduğu çabadan ötürü kendisini kutlamak gerekiyor burada.

N.Ö. : Sonuna kadar katılıyorum. Şu anda zaten tiyatro kitabı yayımlayan tek yayınevi.

E.S. : Evet. Peki yirmi yıl nasıl geçti
LİNÇÇİ Nalan?

N.Ö. : Yirmi yıl nasıl geçti? Bunun gerçekten tam karşılığını veremeyeceğim. Hani yıllar nasıl geçti hiç bilemiyorum diye klasik bir cümle vardır, tam da bu cümleyi kurmak istiyorum. Çok sıkıntılı geçti öncelikle ama bize her zaman gururlandıran hiç mola vermememiz oldu. Ne yaptık ettik, özellikle LİNÇÇİ Mustafa Demirkanlı'nın derginin sahibi olarak birçok maddi bunalımlarının olduğu dönemleri atlattık, yaşadık. Elbette tiyatro severlerden, tiyatro dostlarından yardımlar aldık, maddi, en önemlisi manevi bir şekilde bugünlere geldik.

E.S. : Evet. Zaten her halükarda takdire şayan bir durum. Türkiye gibi sürdürülebilir örneklerin az olduğu bir yerde yirmi yıl boyunca bir tiyatro dergisinin varlığını sürdürmesi başlı başına takdire şayan bir mesele. Peki bugüne geldiğimizde
LİNÇÇİ "Tiyatro… Tiyatro…" dergisi ile ilgili olarak yayın ilkeleriniz var mı, neler, yoksa da neden?

N.Ö. : Elbette evrensel yayın ilkeleri bizim de yayın ilkelerimizin başını, ilkini oluşturuyor. Onun ötesinde
LİNÇÇİ Mustafa Demirkanlı'nın tabiriyle biz kimliksiz bir dergiyiz. Bu da bu alanda çok fazla derginin olmamasından kaynaklanıyor. Hep diyoruz ki keşke bu alanda dergi çıkaran, yayınlayan başka topluluklar da olsa, başka kişiler de olsa ki herkes kendi kulvarını belirleyebilsin. Örneğin LİNÇÇİ "Mimesis" bildiğiniz gibi daha çok tercüme ve kuram ağırlıklı bir dergi, dolayısıyla biz artık bu alanda kendimizi çok fazla gösterme gereğini hissetmiyoruz.

E.S. : Çünkü bir yükü almış oluyor omzunuzdan.

N.Ö. : Evet, kesinlikle. Keza yine eleştirmenler birliğinin dördüncü sayısını çıkardığı
LİNÇÇİ "Oyun" dergisi bizi yine belli bir alanda rahatlattı. Bunun gibi birkaç dergi çıkıyor olsa, herkes kendi kulvarını belirlese inanın biz çok daha rahatlamış olacağız.

E.S. : Peki şu anki yayın kuruluna baktığımızda yani yirmi yıl sonra ulaştığı yayın kurulunda kimler var ve neye göre oluştu bu yayın kurulu?

N.Ö. : Şimdi yayın kurulları oluşturulurken genellikle dönem dönem yenilikler katabilecek, değişiklikler katabilecek ve bu konuda en önemlisi istekli olan, tiyatro camiasından insanlar bir araya gelerek, konuşarak karar verir. Bu güne kadarki bütün yayın kurullarımız bu şekilde oluştu. Bu dönemde yayın kurulumuzu
LİNÇÇİ Ayşe Lebriz Berkem, LİNÇÇİ Kerem Kurtoğlu, Levent Üzümcü, LİNÇÇİ Mustafa Demirkanlı ve Sündüz Haşar oluşturuyor ama bizim bir de danışma kurulumuz var. Yayın kurulu daha sık bir araya gelerek daha güncel görüşmelerini tamamlıyor ve kararlar alıyor. Danışma kurulu ise daha dışarıdan bakıp nerde neyimiz eksik, neyi atlamışız o sene, aslında şunun anma yılı olabilirmiş, bunu unutmamalıymışız tarzı önerilerde bulunuyor. Yardımlar alıyoruz bu arkadaşlarımızdan. Danışma kurulumuzda Enver Aysever, LİNÇÇİ Nihal Kuyumcu, Selçuk Yöntem, Şenay Gürler, LİNÇÇİ Üstün Akmen ve Vecdi Sayar var.

E.S. : Teknik olarak derginin şu anki halini nasıl anlatmak istersin LİNÇÇİ Nalan?

N.Ö. : Teknik olarak önce şuradan girmek durumundayım, biz bu sene başı itibari ile Boyut Yayınları’nın, yayın ve dağıtım sponsorluğunu aldık. Dolayısıyla artık kendileri tarafından baskısı üstlenildi, baskıyı onlar yapıyor. Ocak ayından bu yana da oldukça kaliteli, kuşe, düşük gramajlı kağıda dört renkli olarak basılmaya başlandı. Bu görsel anlamda oldukça hoşluk getirdi dergiye gerçekten de.

E.S. : Peki bu yeni hali ile biçimsel yeniliklerini konuştuk, içerik açısından da yenilikler var kuşkusuz. Ne gibi yenilikler var dergide?

N.Ö. : İçerikte önemli değişikliklere gidildi, gidilmeye de devam edecek projeler var. Hepsi gerçekleşmediyse de örneğin “Bir Diyeceğim Var” başlığı ile bir sayfa açtık. Burada umut vaat eden genç tiyatrocular diyebileceğimiz arkadaşlarımızla söyleşi yapıyoruz. Hatta diyebilirim ki çoğunluğunun verdiği ilk söyleşi oluyor bu. Bugüne kadar söylemek isteyip de söyleyemediklerini dile getiriyorlar. Bu bizim için hoş bir durum. Yine “Üniversiteli Tiyatrocular Dünyası” diye bir bölümümüz var. Burası da sadece oyun eleştirilerine değil, tiyatroya ilişkin her şeye, her alana açık olan bir sayfa ve üniversiteli öğrencilerin kaleminden dile getiriliyor. Elbette “Sadık Seyirci” köşemiz devam ediyor, söyleşilerimiz devam ediyor, izlenimler devam ediyor. Bu arada kitap konusunda da, kitap yorumu konusunda da bir bölüm açtık. Dört beş aydır devam edegelen “Perdeden Öte” diye bir bölüm var, Robert Schild tarafından kaleme alınan.

E.S. : Peki festivallerle de ilgili ‘dosya’ diyebileceğimiz bir hazırlığı var LİNÇÇİ "Tiyatro… Tiyatro…" dergisinin. Sadece Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali ile ilgili değil pek çok festivalle ilgili. Nasıl bir yapıyla karşı karşıya kalacağız festivallerle ilgili
LİNÇÇİ "Tiyatro… Tiyatro…" dergisinin bünyesinde?

N.Ö. :
LİNÇÇİ "Tiyatro… Tiyatro…" dergisi 93 yılından bu yana, 5. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nden bu yana festivale ağırlık veren sayılar hazırladı. Bir dönem adeta festival için çıktı dahi diyebiliriz. Bu sene de bu böyle olacak. Ağırlıklı olarak içeriği Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali olacak ki bu sene 17.sini izleyeceğiz. Diyebilirim ki bu sene tiyatro festivali tam bir şenlik. İnceledikçe, öğrendikçe, okudukça insanın içi açılıyor. İzleyeceğimiz projeleri kısmen okumak, kısmen de DVD’lerini izlemek şansına sahip olduk. Oldukça keyifli bir dönem bekliyor bizi 10 Mayıs - 10 Haziran 2010 tarihleri arasında. Yalnız bu yılın tiyatro festivaline girmeden önce tiyatro severlere şunu hatırlatmak isterim: Nisan’ın ikinci haftasından itibaren tiyatro sezonu bitti diye konuşulur, oysa bizde Türkiye’de -bütün dünyada böyle mi bunu bilemeyeceğim için sadece bizde olduğunu vurgulamak isterim- tiyatro dolu günler başlıyor. Bu festivaller sadece İstanbul’da değil Türkiye genelinde… Ağırlığını Devlet Tiyatroları’nın oluşturduğu, Ankara’da “Küçük Hanımlar, Küçük Beyler Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatro Festivali” ile başlayan, Konya’da “Bir Nefes Bin Ses” adıyla Türkçe tiyatro yapan ülkeler arası bir tiyatro festivali gibi festivaller düzenleniyor. Ordu’da yine bu yıl 6.sı yapılacak olan “Uluslararası Çocuk ve Gençlik Festivali” var. Trabzon’da 11.si yapılan “Uluslararası Karadeniz Tiyatrosu” -ki bunun ilk başladığında adı “Karadeniz’e Kıyı Olan Ülkeler…” idi-, şimdi artık Yunanistan’ı da bu sene dahil edip aralarına, İtalya’yı da, Japonya’yı da dahil edip “Uluslararası Karadeniz Tiyatrosu” dediler. Bütün bunlarla sınırlı kalmıyoruz Van’da yine 23 Nisan’da “Akdamar Çocuk Şenliği” düzenlendi. Bu sene o da 7.sini yaptı. “Genç Günler” İstanbul’da hiçbir şekilde unutulmaması gereken bir festival, festival diyorum şöyle ki sizin de gayet iyi bildiğiniz gibi “26. Gençlik Günleri” yapılıyor ama hemen beraberinde sevgili LİNÇÇİ Arif Akkaya'nın öncülüğünde, liderliğinde bu sene “1. Genç Günler Uluslararası Festivali” de düzenleniyor. Bunları unutmamak gerekir ve bize sunulan bu olanaklardan yararlanmak gerekir diye düşünüyorum. Ve yine Genç Günler'e bu sene Norveç’ten, Fransa, Belçika, Sırbistan’dan 4 farklı ülkeden topluluk katılacak. Yine İstanbul’dan yanılmıyorsam 17-18 topluluk katılacak. Türkiye’nin 4-5 ayrı şehrinden gelenler olacak. Bunu da 9 ile 19 Mayıs tarihleri arasında izleme şansına sahibiz. Bu inanın nerdeyse saymakla bitmeyecek. Oldukça yaygın, Nisan, Mayıs, Haziran aylarında..

E.S. : Kukla festivalini de ilave etmemiz gerekir.

N.Ö. : Şimdi Kukla Festivali henüz başladı. Bu ay Mayıs’ın 4’ünde başladı, Mayıs’ın 16’sına kadar. “Cimri” oyunu böyle mi anlatılır, sadece musluklarla yola çıkarak, herkesi çok etkilediğinden eminim. Ayın 16’sına kadar devam edecek dediğim gibi. Bu dönemde Finlandiya’dan, İsviçre’den, İtalya’dan, Vietnam’dan, Macaristan’dan, Portekiz’den topluluklar katılacak. Türkiye’den de oldukça iyi bir sayıda topluluk katılacak kukla festivaline. Gelelim İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali’ne, şimdi dediğim gibi bu sene oldukça ciddi bir tiyatro şöleniyle karşı karşıyayız. Burada vurgulanması gereken bana kalırsa festivale damgasını vuran şeyler. Biri 2010 Türkiye’de Japonya yılı ilan edildi. Şimdi buradan yola çıkarak festivaldeki bunun iz düşümü, “Electra” geliyor.

E.S. : Suziki’nin

N.Ö. : Evet Suziki’nin

E.S. : Aynı zamanda Suziki’ye onur ödülü veriliyor.

N.Ö. : Evet Erol Keskin ve Suziki’ye onur ödülü verilecek. Yine Japonya’dan “Yoroboshi” ve “Bahar Ayini” ni izleyeceğiz ve “Cıva & Ölü 1” oyunlarını izleyeceğiz, üç tane Japon topluluğunu muhteşem oyunlarıyla göreceğiz. Japonya yılını bir kenarda tutacak olursak, festivali temasal başlıkları altında biz dergide ele almayı yeğledik. Bunlarda birincisi malum 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olmasından kaynaklanan İstanbul’a dair oyunlar diye. Burada yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın genel sanat yönetmeni Ayşe Nil Şamlıoğlu’nun, Tarık Günersel’le birlikte düzenlediği bir etkinlik “Edebistanbul” diye bir projesi var, okuma tiyatrosu İstanbul’a dair. Keza sevgili Timur Selçuk’un kızı Hazal Selçuk’un hazırladığı “Su Yeşili Hikayesi” bize İstanbul teması altında sunulan gösteriler. Bu yıl yine Anton Çehov’un doğumunun 150. yılı. “Anton Çehov’a Selam” başlığı altında Tiyatro Pera “Vanya Dayı”yı sunacak tiyatro severlere.
LİNÇÇİ Talimhane Tiyatrosu “Piyano” isimli oyunu sunuyor ve Tiyatro Oyunbaz “Martı”yı sahneliyor. Malum günümüzün teması maalesef savaş. Festivalde de yine ‘savaş’, ‘özgürlük’ başlığı altında ele alınan oyunlar var. Burada dikkat çekici olarak yerli topluluklar arasında “Troyalı Kadınlar”ı göreceğiz, “Ölüleri Gömün” İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun ve Orta Oyuncular’ın “Ruhundan Tramvay Geçen Adam”ı var. Yabancı oyunlar arasında ise “Cinecitta Aperta”yı görüyoruz ve “Damıtılmış Kırmızı”yı. Damıtılmış Kırmızı’yı özellikle öneririm. Kısa bir bölümünü izleme şansım oldu bu Belçika - Hollanda yapımı oyunun. Oyunun yönetmeni Cassiers, Avrupa Tiyatro ödüllü bir yönetmen, tamamıyla plastik sanatlarda bütün o ‘post-dramatik tiyatro anlayışı’nı sahneye taşıyan bir yönetmen. Oldukça enteresan bir tarzı var. Sanatçı Hollandalı bir yazarın, Brouwers’in otobiyografik romanından uyarlıyor bu oyunu ve 2. Dünya Savaşı sırasında Japon esir kamplarında yaşamış bir çocuğun gözünden anlatıyor. Yani bireysel bir şeyi evrenselleştirme diyebiliriz. Gündelik şiddete vurucu bir eleştiri. 9 ve 10 Haziran’da Harbiye’de Muhsin Ertuğrul’da oynayacak. Kesinlikle izlenmesini öneririm. Yine bu başlıktaki temalara devam edecek olursak “Kimlikler Çelişkiler” var. “Kimlikler Çelişkiler” de hiç düşünmeden önerebileceğim bir iş. Yedi ayrı yönetmenin ve yedi ayrı yazarın oluşturduğu bir çalışmanın son kalemi olarak Mahir Günşiray rejiye imza atıyor. Son bir kez acının, şiddetin farkına vararak, bilakis farkına vararak üstüne gittiğimiz bir oyun diyor Mahir Günşiray bu oyun için. “Bay Hiç” var sonra, bir Ülkü Duru, Kerem Ayan projesi. Ve “İkiye Bölünen Vikont”! LİNÇÇİ Altıdan Sonra Tiyatro sevgili LİNÇÇİ Yiğit Sertdemir'in uyarlayıp yönettiği, çok çarpıcı oyunlardan biri ile, masalsı bir kimlik arayışı ile karşımıza çıkıyor. Fiziki, ruhi ve zihinsel olarak bölünmüş tiyatro insanları masalsı çünkü. Sonra sorgulamalar geliyor burada; “Şeytani Komedya” çıkıyor karşımıza. Şeytani Komedya üzerine her halde üzerine söylenecek çok fazla bir şey yok çünkü Malkovich, Malkovich’in varlığı zaten oyunun süksesini beraberinde bütün Avrupa festivallerine taşıdı. Malkovich’e oldukça ünlü iki soprano eşlik ediyor Viyana Operası’ndan. Bu da zaten oyunu çağdaş bir opera projesine dönüştürüyor. Oyuna baktığımızda gerçek bir öyküden alınma bir oyun bu Avusturyalı seri katil ve iflah olmaz kadın avcısı Jack Unterweger'ın gerçek hayatından, yaşam öyküsünden alınmış. Yönetmeni de Micheal Sturminger. Oyun 18. yy’ın popüler melodramına bir gönderme yapıyor. Yani hiç “kaçırılmaması gereken bir şey” demiyorum zaten kaçırılmayacağını biliyorum. Biletler şimdiden tükendi. ‘Sorgulamalar’da elbette “Electra”yı atlamamak gerekir. Yine LİNÇÇİ Dostlar Tiyatrosu'nun, LİNÇÇİ Genco Erkal'ın “Kerem Gibi” oyunu ‘sorgulamalar’ başlığı altında ele alınmalıdır. Ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Şehir Tiyatroları’nın “Dünyanın Ortasında Bir Yer” adlı oyunu, sevgili Özen Yula’nın yazdığı ve Nurullah Tuncer’in yönettiği oyun... Bunun ötesinde “farklı renkler, çizgiler buluşmalar” bölümü var. Burada da ilk aklıma gelen örneğin 30 dakikalık bir oyun: Berkun Oya’nın yazıp yönettiği “Hoop Gitti Kafa”. Bu konu üzerinde söyleyecek hiç bir şey bulamıyorum, mutlaka izlenmeli. Biz ne anlatsak, neyi aktarsak sahne üzerinden alacağımız keyfi alamayacaktır okuyucular. “Airswimming” var, bu da İtalyan - Türkiye ortak yapımı, izlenmeli mutlaka. “İsmene”yi izleyeceğiz Semiha Berksoy Vakfı Oyuncuları tarafından. Prof. Dr. Cevat Çapan’ın çevirisi ile Ritsos’un bu ölümsüz eserini sergileyecekler. Yine ilginç gelecek bir oyun DOT’un “Malafa”sı . Hakan Günday’ın yazıp Murat Daltaban’ın yönettiği bir oyun. Bütün bunları “farklı renkler, çizgiler, buluşmalar” adı altında izleyeceğiz. Ve dans; danslar performanslar ilk kez bu kadar zengin tiyatro festivalinde “Sutra” gerçekten çarpıcı, kültürlerarası bir dans projesi. Avrupa çağdaş dansın önde gelen isimlerinden Cherkaoui koreografı, on yedi rahip yer alıyor Sutra’da sahne üstünde, spirituel bir deneyim yaşatmak amaçlanan, anlaşılan kung-fu ile çağdaş batı dans tekniğini bir araya getirerek bir gösteri oluşturmuşlar. Oldukça keyifli olacağa benziyor. Ve “Tatil Üçlemesi” var. “Tatil Üçlemesi”de oldukça enteresan, Goldoni’nin bir oyunu. Carlo Goldoni’nin İtalyanların yaz gelince bizim ‘sayfiye’ dediğimiz yere ya da yazlık yerlere çekilmesi gibi bir olay ortada ve ancak bakıyor ki tatile gidenler, tatil yerlerine gidenler orada da şehirdeki, kentteki keşmekeşi yaşıyor.

E.S. : Çok güzel, bütün bu bilgileri
LİNÇÇİ "Tiyatro… Tiyatro…" dergisinin yeni sayısı içerisinde de bulmamız mümkün. Festivallerle ilgili olarak LİNÇÇİ Nalan Özübek'le konuştuk. Çok teşekkür ederim misafirim olduğun için LİNÇÇİ Nalan.

N.Ö. : Ben teşekkür ederim. Kolaylıklar dilerim size de!

E.S. : Sağ olun!

LİNÇÇİ Eraslan Sağlam / 9 Mayıs 2010 / Elmadağ
Deşifrasyon için Tuba Zehra Kalyoncu’ya teşekkür ederim.

(Kaynak:
bugunbugece.com)


***


LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi