19 Haziran 2011 Pazar

Cihan Ünal - Hande Ataizi taciz düellosu, yoz burjuva tiyatrosunun ceset hâline gelerek iyice çürüyüp küflendiğini, iki kere iki dört gibi kanıtlıyor!

(Kaynak: Milliyet)


Hande’nin teşhisini, psikiyatr annesinin koyması lazım


Ayşe Arman
19 Haziran 2011


Tenis maçı gibi.

Top bir orada, bir burada.

O şunu söylüyor, bu bunu söylüyor.

İşler, dedikodu seviyesinde sürekli tartışılıyor. Hande Ataizi anlatacağını anlatmıştı, Ankara turnesinin son oyununda resmen saldırıya uğradığını söylemişti. Cihan Ünal’ı tacizle suçlamıştı.

Şimdi sıra Cihan Ünal’da.

Ulus’taki evinde buluştuk.

Gazetelerde kendi ağzından yazılan şeylerin bir kısmını hiç söylemediğini, bir kısmını da başka türlü söylediğini anlattı.

Üzgündü. Tedirgindi, içine kapandığını evden dışarı çıkmak istemediğini söylüyordu. Ortada en açık olan şey, iki farklı jenerasyonun hayata, olaylara ve tiyatroya bakışlarındaki farklılık. Mesela bir ‘gecelik’ hikayesi var. Cihan Ünal, cici bir pijama öneriyor; Hande, oynadığı kıyafeti tercih ediyor. O kıyafet aslında Cihan Ünal için, biraz açık saçık ama Hande için değil. İki farklı bakış var.

Cihan Ünal kendisi de kabul ediyor, Ankara’da Hande’ye kötü davranmış, kaba davranmış. Ama Kanser Derneği Başkanı, Hande’nin basın danışmanı Gülistan’ı Kıbrıs’tan aramış, yani Hande’nin oyunun kanserliler için oynandığını bilmediği doğru değil.

Yani iki tarafın da haklı ve haksız olduğu yanlar var.

Röportajı okuyun kararı siz verin?

Hande’yi kim önerdi?

- Gencay Hanım. 4-5 sene önce de ‘Dönme Dolap’ oyununda Hande’nin adı geçmişti. Hatta okuma provalarına başladık. Fakat birdenbire bıraktı gitti, yok oldu. Onun üzerine oyuna Berna Laçin’le devam ettik, çok da başarılı olduk. Bu oyun için de beni uyardılar, dinlemedim. Biraz naif davranmışım anlaşılan.

Neden?

- E sonradan öğrendim ki, onda her şeyi yarıda bırakma huyu var. Yetenekli ama çabuk sıkılıyor. Yıldız Kenter’in oyuncusu ama konservatuvarı da bitirmemiş çünkü o sırada ‘Mum Kokulu Kadınlar’ çıkmış karşısına. Biliyorsunuz, ödül aldı onunla. Bence bizim oyunla da ödülü hak etti. Afife Jale’yi alması gerekiyordu. Olağanüstü performans sergiledi.

O zaman başta sorun yoktu?

- Hiç. Bütün ekip, beraber yemeklere çıkıyoruz. Gezip tozuyoruz. Ki ben onlardan yaş olarak epey yukardayım. Buna rağmen sanki bir gençlik grubu gibiydik. Oyunun, gala gecesi de pek sükseliydi. İlk günden şahane kritikler aldık.

Meşhur fotoğraflar o gece mi çekildi?

- Evet. Sanki biz, o sahnelerden faydalandık gibi yazıldı çizildi.

Faydalanmadınız mı?

- Hayır. Bir kere, gizli çekildi. Biz, “5-10 dakika gelin çekin, sonra çıkın” dedik, meğer biri sütunun yanına zulalanıp çekmiş. Fazladan seyirci getirmiş midir? Belki. Ama ne Gencay Hanım’ın ne benim böyle bir talebimiz vardı.

Hiç kötü tepki olmadı mı?

- Tam tersine, herkes, “Sevişme sahneleri ne kadar düzeyli” dedi durdu. Bir tek, bir akşam, Hande’nin sevgilisi geldi, “O mizansenler şart mıydı?” dedi. Başka yönetmen olsa sinirlenirdi, ben gayet sakin, “Siz sahneye koyduğunuzda farklı yaparsınız!” dedim ve yürüdüm gittim.

Sevgilisi sürekli geliyor muydu?

- İstanbul’da evet. Matine suare aralarında birlikte odaya giriyorlar, vakit geçiriyorlardı. Yine de Hande’nin hakkını yemek istemem, baştan sona çok disiplinli çalıştı. Ankara turnesine kadar sorun-morun çıkmadı. O kadar tatlıydı ki, “Hergele” diyordum ona, yaramaz, afacan çocuklar vardır ya, onlar gibi sevimliydi.

Yani 60 küsur temsil boyunca ondan şikayetiniz olmadı?

- Hayır. İlk haftalarda, bir hamilelik meselesi gündeme geldi, “Bırakmak istemiyorum oyunu” deyince, “Sevişme sahnelerini yumuşatırız, karnın büyüyünceye kadar oynarsın, o arada ikinci oyun hazırlarız. Sen doğumunu yaparsın, istersen seneye devam ederiz” dedim. Ona kolaylık sağlayacak her şeyi söyledim. Sonra ne yazık ki bebeğini kaybetti, üzüldük. Derken TNT meselesi çıktı. Bana teklifi söyledi, “Parası da iyi” dedi, “Onu da yürütürsün bunu da” dedim. Gerçekten de pazartesinden cumaya canlı yayına gidiyor, 17.30’da yayını bitiyor, tiyatroya geliyor, makyaj, saç derken 21.00’de bizim oyun başlıyordu. Yaptı, yaptı, yaptı. Tahminim, sonunda bıktı. Yoruldu. Ve “Hafta sonu, matine suarelere ne gerek var?” demeye başladı.

Ataizi, “Oyun türünün dışına çıktı” diyor. Sevişme sahnelerini abarttığınızı söylüyor?

- Madem her şeyi konuşuyoruz, bakın ben, “Üzerinde cici bir pijama olsun” dedim, “Daha rahat edersin”, “Yok ben bunu istiyorum” diye haber gönderdi. Kostümünü kendi seçti. Ben de, “Biraz açık değil mi?” dedim, “Ben gayet rahat idare ederim” dedi. Kanepede açılış sahnemiz var, bacaklarımın arasında yatıyor, o sahne de böyle değildi, böyle olmasını da kendisi istedi.

Ama siz rejisörsünüz?

- İyi de oyuncularıma, “Kendinizi rahat hissedeceğiniz şeyleri söyleyin” diyen bir rejisörüm. Hande’dir yani bunları talep eden. Belli sahnelerde ayağı, göğsümde durması gerekirken, neredeyse kasıklarıma kadar indiren de kendisidir. Yani “Sevişme sahnelerini abarttı” suçlamasını asla kabul etmiyorum.

Gelelim asıl suçlamaya? İnsanın tacizle suçlanması nasıl bir his?

- Felaket. Ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. “Tacizci değilim” demek, kendimi savunmak zul geliyor, 50 yıldır sahnedeyim, başıma ilk kez geliyor. İnsan, “Benim böyle bir şeye ihtiyacım yok ki” diye feryat etmek istiyor. Ama zaten sen demeden, ağzından bir sürü şeyi yazıyorlar.

“Ben sağlıklı bir erkeğim” dediniz mi?

- Ne münasebet! Bunlar benim kelimelerim değil. “Ona mı kaldım?” da demedim.

“Bir benim geçmişime, bakın bir onunkine?”

- Bakın onu dedim ama içeriği başkaydı. “50 yıllık bir tiyatro geçmişim var, Hande’nin daha ilk oyunu. Benden daha tecrübesiz. Aksi halde, ne olursa olsun, perde kapattırmazdı.” Açılımı budur o cümlenin. Bir suçlama, küçümseme yoktu. Ben Hande’nin annesi ve kardeşiyle tanıştım. Kültürlü, olağanüstü zarif bir annesi var, çok da efendi bir erkek kardeşi. Öyle bir şey söylesem onlara da ayıp etmiş olurdum.

Peki sorun ne zaman başladı?

- Ankara’daki son temsilden önce, “O sahne biraz fazla şey olmuyor mu?” dedi. “Hangi sahne? Hiçbirinin birbirinden çok farkı yok ki. Kanepe burada, o zaman gel çalışalım” dedim. Hemen, “Neyse canım filan” dedi, gitti. Bana, “Şunu fazla yapıyorsun, abartıyorsun” filan asla demedi. Size röportajda söylediği gibi, “Ormanda yaşlı adam, genç kadına tecavüz ediyor gibi duruyor” deseydi, büyük tepki alırdı. Bana ‘ayı’ diyecek, ben de sessiz kalacağım öyle mi? Öyle bir şey söylemedi. Sadece, “O sahne biraz fazla şey olmuyor mu?” diyor ki, sonradan, “Ben onu uyardım” diyebilsin.

Anlamıyorum niye öyle davransın ki?

- Çünkü çalışırsak onun istediği gibi olacak, bu sefer sorun çıkaramayacak. Hande, sorun çıkarmak istedi. Taciz filan bahane, kuşlar güler buna. Kıbrıs da değildi mesele... Kıbrıs’tan sonra Anadolu turnesi başlıyordu, Ayvalık, Altınoluk, aşağı doğru iniyoruz. Gözü yemedi. Oyun iyi gitmişti, e bitti onun için, devam etmenin bir manası kalmadı. Ödülü de alamadı zaten, uzatmanın ne manası vardı? Televizyon kanalı da programın temmuzda devamına karar verdi, iki yerde birden fiilen olamayacaktı. O dediğim yerlere uçakla ulaşım da yok. Problem yaratması gerekiyordu.

Cihan Bey, bir kadın durduk yerde çıkıp, “Ben tacize uğradım!” der mi? Ben sizden “Evet Hande’yi taciz ettim” demenizi beklemiyorum ama?

- Tekrar ediyorum, 500 kişi sizi izlerken, sahnede taciz-maciz olmaz! Ben partnerini sahnede öpmeye, saldırmaya meraklı biri değilim. Gerektiğinden fazla cinsel sahneler koymaya hiç değilim. Aramızda da hiç sorun yoktu. Daha birkaç hafta önce Güneri Cıvaoğlu’na çıktık, güle oynaya. Madem rahatsızdı, orada niye bir şey söylemedi?

Tacize gelelim?

- Benim iş disiplinim tartışılmaz?

Eminim öyledir de, bunun, tacizle alakası ne?

- Temsillerde elimin, kolumun, bedenimin hareketleri değişmez. İlk gün nasılsa hep öyle. Ankara turnesinin ilk günü, Hande, sahneden sinirli bir şekilde indi ve “Sesim kısıldı. Yarın öbür gün matine suare var, yoruluyorum, matineleri kaldıralım” dedi. Ben de biletlerin satıldığını, böyle bir şeyin asla olmayacağını söyledim. Sert bir ifadeyle, “Sesim çıkmazsa oyun oynanmaz!” dedi ve odasına gitti. Bu tiyatronun da, bir şekilde yaşaması gerekiyor, insanlara maaş ödüyorlar, “Tamam madem istemiyorsun kapatalım perdeyi” diyecek halimiz yok. Demediğimiz için de, tesadüfe bakın ki, tam turnelere çıkacağımız gün tecavüzcü adam ilan edildim!

İyi ama ona da zarar veren bir şey! Niye gerçek olmayan bir şey söylesin?

- Cevabını bilmiyorum... Sadece durup dururken tecavüzcü ilan edildiğimi biliyorum.

Peki o son oyunda ona sert davrandığınız, adeta saldırdığınız?

- Oyun bittiğinde, parmağını sallayarak, üstelik çalışanların önünde beni rencide edecek sözler söyleyerek üzerime geldi?

Ne dedi?

- Onları gerekirse anlatacağım.

Gerekirsesi mi kaldı? Siz basbayağı “O....u” demişsiniz, küfür etmişiniz?

- Ama o da bana çeşitli iftiralarda bulundu. Ben de çileden çıkıp bağırmaya başladım. Evet, kaba davrandım, kabul ediyorum. Ama tacizi asla kabul etmiyorum.

İyi de çözemediğim şu: Bütün bunlar neden? Sadece işten sıvışabilmek için, ünlü saygın bir aktörü tacizle suçlamak kolay mı?

- Bana değil psikiyatra soracaksınız! Ben de niye böyle yaptığını bilmiyorum. Ama bildiğim şu: Bu iki kişi arasındaki olay, iki kişi arasında halledilmeliydi. Biz yine de oyunumuzu oynamalıydık. Son gün, maruz kaldığım çirkin ve asılsız iftira karşısında, dayanamayıp kabalaştım. Onun için ona bir özür mesajı da çektim. O hikaye de tuhaf. Kendimi inanılmaz saf ve naif hissediyorum. Bir plan var ortada, ben hiçbir şey anlamamışım. “Cihan Bey mesaj atarsa Hande affedecek” dendi. Ben de mesaj attım. Böylelikle elinde, “Bakın bana yaptıkları için özür mesajı yolladı, çok zorlamasın açıklarım” diyeceği bir şey oldu. Ben de, “Açıklasın” dedim, gizlim saklım yok.

Kıbrıs’taki oyunun kanser hastaları için olduğunu da bilmiyormuş?

- Kanser Derneği’nin davetlisi olarak Kıbrıs’a gideceğimizi sağır sultan bile duymuştu! Ayrıca dernek başkanı, Hande’nin basın danışmanı Gülistan’ı aradı, “Mağdur durumda kalırız n’olur Hande Hanım gelsin” dedi. Telefonu bu, açın konuşun.

(Arıyorum, doğruluyor?)

Ne diyorsunuz yani? Hande hayal dünyasında mı yaşıyor!

- Ben onu bilemem. Onun teşhisini annesinin koyması lazım. Annesi psikiyatr. Normal olmayan bir şey var o kızda. Bunu sadece ben de söylemiyorum, ‘Ruhsar’ diye bir dizi yaptılar, Cem Davran sinirden felç geçirdi. Bu kızda bir şey var. Ama bende yok. 50 senedir olmamışsa, 51’inci senede de olmaz.

“Bir hafta önceden Kıbrıs’a gelmeyeceğimi söyledim” diyor.

- Yok efendim, mesajların tarihleri belli?

Bu arada bütün bu tartışmayı başlatan sizsiniz değil mi?

- Tabii. Basın toplantısında, “Oyun neden oynanmıyor?” diye sordular, ben de gerçeği söyledim, “Hande Hanım gelmedi” dedim. Herhalde gerçekten taciz etmiş olsam, hakkında olumsuz bir şey söylememeye dikkat ederdim. Rezilliklerim gün yüzünü çıkacak diye düşünürdüm. Ben iki saniyelik bir geçiş anında, karşımdakini rahatsız edecek kadar ileri gidecek ve bundan zevk alacak, istifadeci bir maganda değilim. Böyle olmadığıma sizi nasıl inandırabilirim? Bir süre önce bana sevgilimi sordu, “İlişkiniz nasıl gidiyor?” dedi, oyuncu arkadaşlarımız Sibel ve Şencan da vardı sohbette, “İyi gidiyor” dedim. “Senin hayatında biri varken, bir başkasıyla ilgilenir misin?” dedi. “Kesinlikle hayır!” dedim. Hakikaten de ne evliliklerimde ne flörtlerimde böyle şeyler olmadı. Madem ona asıldığımı düşünüyormuş deseymiş ya, “Başkasıyla ilgilenmediğini söylüyorsun ama bana tacizde bulunuyorsun!” Bir de akıl var mantık var, Hande’yle gerçekten ilgileniyor olsam, ilişkimin iyi gittiğini niye söyleyeyim, tam tersine “İyi gitmiyor” demem gerekmez mi?

Sevgiliniz ne diyor bu olaylara?

- Ne diyecek? Bir şey demiyor, ben üzülüyorum diye üzülüyor?

Ormanda karşıma çıkacak en yırtıcı hayvan insanoğlundan daha insaflıdır

Bir kadın, bir erkek hakkında böyle bir şey söyleyince?

- Yalanın, iftiranın, çamurun baş edemediği doğru yok. Altında kalıyorsun. Sokaklara çıkamaz hale geliyorsun.

İMF Başkanı’na benzetilmek?

- İğrenç bir şey. Daha da fenası, insanlara güvenim kalmadı. 65 yaşına gelmişim, hala bir insana dostça güvenemeyecek miyim? Hissettiğim tuhaf, anlatılması zor bir içe kapanma duygusu. Köpeğim Hamlet’le yaşayayım, kimseye muhatap olmayım diyorum?

Kızlarınız tepkisi?

-Yağmur’la konuştum, “Aman babaaa. Herkes bunun böyle olmayacağını biliyor, sakın üzülme” dedi. Yemeğe çıkmak istedi benimle. Kızımla bile yemeğe gidemedim.

Siz, asıl Hande’nin rolünü abarttığını iddia ediyorsunuz. Onun sizi suçladığı şeylerle siz onu suçluyorsunuz?

- Tabii çünkü seksi duruşları ve yatışları oyunda isteyen o. Pijama yerine, gecelik giyen de o. Üstelik o şort külotun içinde hiçbir şey yoktu. Affedersiniz seyircilerden de, içini görenler oluyordu, ben de gördüm. Ama bu, onun tercihiydi.

Bir profesyonel, kendini kontrol etmek zorunda mı?

- Evet.

Bir erkek, bir oyunda tahrik olamaz mı, erekte olamaz mı?

- Olamaz. Sahnede olmaz.

Neden?

- E 500 kişi var karşınızda. Olmuyor işte! Gerçi bir psikiyatra sormuşlar, “Olabilir!” demiş. Yemin ederim halt etmiş! Böyle bir şey mümkün değil. O, o adamın kişisel sorunu. Hayatında hiç sahneye çıkmadığı kesin. Sahnede böyle bir şey olmaz.

Yani hormonlar devreye girmez, giremez, tahrik olunmaz. Öyle mi?

- Aynen öyle. Çünkü siz orada, sürekli bir sonraki hareketi düşünüyorsunuz. Orasını tutsan ne olacak, tutmasan ne olacak? Ayrıca ben, bir şey tutmamış bir adam mıyım? Ama kabalaştım, sinirlendim, konuşurken ileri gittim, kendimi o konuda hatalı görüyorum.

Hakareti uğramışsa insan, “Ben artık oynamıyorum” diyemez mi?

- Hayır, tiyatroda perde kapanmaz. Tiyatro öyle bir şeydir.

Bütün bunları siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Kişisel bir düşmanlık olarak mı?

- Bilemiyorum. Belki çocuklukla ilgili bir şey. Belki babasıyla ilgili bir problem var. Beni onun yerine mi koydu nedir... Zaten teşekkür edip, kahve ısmarlamam lazım, bana “60 yaşında” demiş, oysa ben 65 yaşındayım.

Hayatınız boyunca karşı karşıya kaldığınız en büyük suçlama bu mu?

- Türkan’la (Şoray) ayrıldığımızda, “Dövdü” filan dediler ama bu daha fena. Oysa Türkan’la sevgi dolu bir dostluğumuz vardır. Onun boynunda, at kazasından kaynaklanan bir sorunu var, onun için elleri titrer. “Cihan dövdüğü için” diyenler oldu. Adım, ‘Döven adam’a çıktı. Bu imajı da sonradan boşandığım eşim yarattı. Ne diyeyim? “Beni karalamaya çalışıyor” mu? Demem. Zaten o konulara da tekrar dönmek istemem. Ama ben hayatımda hiçbir kadına vurmadım. Tüm bunlar bende magazinden hep uzak durma hissi yarattı. Yoksa magazinci arkadaşlara bir itirazım olduğundan değil.

Peki iki gün önce de olsa, Hande, “Gelmem” demiş, neden ısrar ettiniz?

- Diyelim ki, bir kurumun başındasınız. 2 bin 500 bilet satıldı ve siz iki TIR gönderdiniz. “Tamam şekerim, gelmesen de olur” der misiniz? Demezsiniz. İkna etmeye çalışırsınız. Biz de onu yaptık. Bu işin özeti şu: “Gaye, vasıtayı meşru kılar.” Yani amaç, aracı doğrular. Amaç turnelere gitmemek, araç benim?

Sizi hem sevenler var, hem de bunca yıllık tiyatro başarınızı biraz kibirle taşıdığınızı iddia edenler var?

- Bunu biliyorum. Tanışmadan önce, bu imajda bir insanım. Dördüncü Murat’ı oynadım, Osmancık’ı oynadım, Yunus Emre’yi oynadım. Bu yüzden benim sağcı olduğumu düşününler bile var. Kapalı, tutucu, bağnaz, hatta kadın hakkını hiçe sayan. Asla öyle biri değilim. Ahmet Hakan da beni sevmiyor herhalde, “Ben baştan Handeciyim” diyor.

Bu ülkede erkekler kadınları harcamaya o kadar meyilli ki?

- İyi de ben onlardan değilim. Beni tanımadan yazıyorlar. Siz de öyle yazdınız.

Kadınlar tarafından reddedildiğiniz oldu mu?

- Benimle ilgilenmeyeceğini düşündüğüm birine kur yapmam. Durup dururken bir teklifte, istekte bulunmam. Kendime yakıştıramam.

Kadınların size asıldığı doğru mu?

- Olmuştur.

N’aptınız o zaman? Kadınları reddetmemek gerektiğine inananlardan mısınız?

- Yok canım. Yeteneğimden dolayı benimle ilgilenen hayranlarımmış gibi davranırım onlara. Kırmadan başka bir havaya geçerim.

Magazin hakkındaki düşünceleriniz neden olumsuz?

- Türkan’la ilgili yaşanan olayların gazeteye yansıması çok ağırıma gitti. Bir de Ankara’dan gelmiştim, İstanbul vahşi göründü gözüme. O zamandan beri kendimi korumaya aldım.

Diğer kızınız Irmak’la da problemleriniz var.

- Konuşmak istemediğim bir konu bu.

Nasıl bir babasınız, kocasınız?

- Meslek hayatım hep öne geçti. Ev erkeği, babalık ve kocalık durumları maalesef çok fazla uzun süremedi.

Bir tartışma sırasında haksız olduğunuzu kabul eder misiniz?

- Ederim, özür de dilerim.

Bütün bu olup bitenden sonra ne hissettiniz?

- “Hiçbir şey beni şu dünyada artık şaşırtmaz!” derken, 65 yaşından sonra da şaşıracak bir şeyler olabileceğini gördüm. Ama bu kötü bir şey, duygularınız köreliyor, kontrollü olmaya başlıyorsunuz. Atinalı Timon’un tiratının son cümlesi yankılandı durdu beynimde: “Ormanda karşıma çıkacak en yırtıcı hayvan, insanoğlundan daha insaflıdır!”

Hande’nin annesini aramayı hiç düşündünüz mü?

- İnanmayacaksınız ama düşündüm. Kızını en iyi o tanıyordur diye. Belki bana bir yol gösterir diye. Ama Hande’nin olup biteni annesine nasıl anlattığını bilmediğim için vazgeçtim.

(Kaynak: Hürriyet)