31 Mayıs 2011 Salı

Türkçe düşünebilme, Türkçe konuşabilme, Türkçe yazabilme, Türkçe oyun oynayabilme özürlü LİNÇÇİ Gılman Kahyaoğlu Peremeci, dangalakça yazılar yazıyor!

Oyun'un notu: LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından www.tiyatrodunyasi.com sitesinden alıp olduğu gibi aşağıya aktardığımız LİNÇÇİ Gılman Kahyaoğlu Peremeci'nin yazısındaki(?!) yazım yanlışlarını "maymungötürengi" ile biz belirgin hâle getirerek, doğrularını yeşil harflerle biz yazdık. Ayrıca, kaleme aldığı yazıda(?!) LİNÇÇİ sıfatını kullanmayan Gılman Kahyaoğlu Peremeci'nin bu sıfatını, yazıya(?!) biz eklemekle birlikte, adının üzerini "maymungötürengi" ile biz belirginleştirdik!


***


Festivalle Bir Hafta - Antalya DT Uluslararası Tiyatro Festivali


LİNÇÇİ Gılman Kahyaoğlu Peremeci
31 Mayıs 2011


17 Mayıs Salı sabahı, eskilerin deyimiyle kuşluk vakti; Antalya Devlet Tiyatrosu Uluslarlararası Tiyatro Festivaline (Festivali'ne) gitmek için uçağa bindim. Yaklaşık bir saat sonra inişe geçildiğinde, bence olağan üstü (olağanüstü) bir güzellikle karşılaştım. gezmeyi (Gezmeyi) severim, bir çok (birçok) yer gördüm ama; masmavi suların üzerinden uzunca bir geçişle gökle denizin birleşmiş gibi gözüktüğü bir yolculuğum hiç olmamıştı... Genelde cam kenarında dider (gider) gelir, uçağın havalanışı ve inişe geçişi sırasında çevreyi izlemekten , gittiğim yer hakkında kuş bakışı fikir edinmekten keyiflenirim. Yine cam kenarındaydım. İniş anansu (anonsu) verildikten sonra karayolu ile gidip geldiğim Antalya'nın yükseklerden görüntüsüne yoğunlaştım. Aşağılarda başı karlı dağlar, bol yeşil alanlar hatta (hattâ) seralar gözüküyordu. Birden masmavi suların üstünden geçmeye başladık. Uçtuk uçtuk... Sanki bütün Akdenizi (Akdeniz'i) geçer gibiydik.. Zaman zaman uçağın gölgesi ters orantılı olarak denize vuruyor bu da çok hoş bir yanılsamaya neden oluyordu.. Dağlar, yeşillikler kayboldu; gök mavi, deniz masmaviydi.. Sonra bu maviliklerde bükülerek kıvrılarak ve yavaşça denizi arkada bırakarak iyice alçaldı uçağımız ve denizi görmeyen havalimanına indi...

Otele gelip eşyalarımı bırakıp bir soluklandıktan sonra biletlerimi almak üzere Haşim İşcan Kültür Merkezine (Merkezi'ne) gittim. Yapanların yaptıranların emeklerine sağlık dıştan ve içten adına layık bir yer. Yemek saati olduğundan gişe memuru hanım yerinde değildi ve biraz oyalanmam gerekiyordu. Bir sanatçı olarak sahneyi görmeden edemezdim. Aşağıya inip birim müdürüyle tanıştım ve bu isteğimi bildirdim. Birim müdürü gayet nazik bir şekilde beni karşıladı ve tam bir ev sahibi niteliği ile bana sahne ve kulisleri gösterdi. Biletlerimi alıp idari binaya; Devlet Tiyatrosu Müdürü Sayın Selim Gürata'yı ziyarete gittim. Kendisi beni büyük bir nezaketle kapıda karşıladı. Akşam açılışı yapılacak festivalin heyacanı (heyecanı) bir o kadar yorgunluğu kendisinin ve sekreterinin yüzlerinden okunuyordu. Yaklaşık bir saatlik zamanı; sorunlar, sorun olanları konuşarak geçirdik. Sonra kendisi Genel Müdürümüzle (Müdür'ümüzle) buluşmak üzere hazırlandı; ben de izin isteyip otelime döndüm. Otelim kale içinde (Kaleiçi'nde) eski bir konağın yapılandırılmasıyla oluşturulan bir oteldi. Kaleiçinin (Kaleiçi'nin) daracık sokaklarında bir otelin; arkasında vaha gibi çok çeşit (çeşitli) ağaçların bulunduğu kocaman bahçesi olabileceği doğrusu hiç aklıma gelmemişti. Bu görüntü beni çok mutlandırdı. Yukarıya çıkıp fotagraf (fotoğraf) makinemi aldım tekrar aşağı inip; malta eriği (yeni dünya) ile dalında kalmış limon ve portakalları, palmiyelerle sarmaş dolaş olmuş begonvilleri resimledim. Bu arada gellen (gelen) kahvemi bu hoş iç açıcı görüntüler ve kuş seseleri (sesleri) eşliğinde bitirdim.

Biletlerimi alırken ilk gösterinin Cumhuriyet caddesinde (Caddesi'nde) gerçekleşeceğini öğrendim ve ücretsiz olduğu için biraz erken gitmem konusunda uyarıldım. Saat 21 de (21.00'de) başlayacak bu gösteri için 20:15 te (20.15'te) sokağa çıktım. 5 -6 dakikalık bir mesafe sonrası etkinliğin yapılacağı Cumhuriyet meydanındaydım (Meydanı'ndaydım). Cadde oldukça kalablık (kalabalık) ve gürültülüydü . Gösterinin tam nerede yapılacağını öğrenmek için oradaki bir görevliye sordum "Burada yapılacak" dedi ve eliyle karşıyı işaret (işâret) ederek "karşı tarafa geçin daha iyi izlersiniz" demeyi ihmal etmedi. Çevrede bir gösterinin olabilmesi için gerekli ortamı göremiyordum, yani; alışkanlıkla sahne ya da bir yükselti arıyordum. İşaret edilen hafif rampa yere gittim, çimenler üzerinde kısa taş yükseltilerde zorlukla yer bulup oturdum. Bulunduğum yerden sahne yükseltisini görebiliyordum şimdi ve tam karşımda sular renklerle müziğe uyarak dans ediyordu. Kalpler çiziyor rengarenk fışkırıyor sonra munisleşip aşağılarada (aşağılarda) çiçeklere dönüşüyordu. Birden kırmızı beyaz oldu renkler, sular Türk bayrağı oluşturdu bu arada onuncu yıl marşı (Onuncu Yıl Marşı) çalınıyordu ve genelimiz bu marşı söylüyorduk. Sular duruldu, renkler pastelleşti, müzik sustu, ses tonu çok hoş bir sunucu

"Sevgili Antalyalı'lar (Antalyalılar) ve dünyanın farklı ülkelerinden ülkemizi ziyarete gelen değerli misafirler, sanatın ve sanat yoluyla insani değerlerin yüceltildiği Antalya'da ikincisini gerçekleştirdiğimiz Devlet tiyatroları (Tiyatroları) Antalya Uluslararası Tiyatro Festivali açılış gösterisine hoşgeldiniz" sözleriyle Bizleri (bizleri) selamladıktan sonra kısa bir konuşmayla festivale katılan toplulukları bildirdi ve
"Devlet Tiyatroları olarak festivale katılan tüm tiyatro guruplarına (gruplarına), festivalin gerçek sahibi olan siz değerli seyircilerimize teşekkür ediyor dünyaca ünlü İtalyan Grup Studio Festi'nin " DOĞAL YAPAYLIK" adlı gösterisi ile sizleri başbaşa bırakıyoruz " diyerek ayrıldı. aynı konuşma ingilizce (İngilizce) yapıldıktıktan sonra gösteri başladı .

Hazırlanan yükseltide önce kısa bir bale gösterisi izledik. Meydanın yanlarına konulmuş olan dev ekranlar herkesin her yerden görmesini sağladığı için; düşünenleri teşekkürlerimle alkışlıyorum. Bu kısa bale gösterisinin ardından venüsün (Venüs'ün) doğuşu resmedilmiş dev bir balon belirdi havada ve iki dev vincin arasına gerilmiş tel halat üzerinde kızlar dans etmeye başladı. Fıskiyenin suları yükseliyor iniyor sanki su perilerini taşıyordu. Bunlar olurken bir yandan konu anlatılıyordu. Balıkçısı, denizi, rüzgarı (rüzgârı), dev balonlara çizilmiş resimleri, havada süzülen yelkenlisi ve tabii ki biribirinden (birbirinden) maharetli (mahâretli) dasçıların (dansçıların) dansları ile mitolojik bu konu akşamın karanlığına bürünerek sergileniyordu. Rüya mı görüyorduk yoksa? Estetik dolu bu muhteşem gösteri ile hepimiz büyülenmiştik... Konuyla ilgili olarak resmedilmiş balonlardan biri havadayken rejisörden sanatçılardan habersiz kıpkızıl dolunay kendisini gösterdi sanırım "DOĞAL YAPAYLIK'ın görkeminden pay almak istedi. Havadaki anlatım daha sonra karada devam etti bir lunapark trenine benzer tarzda raylar üzerinde giden bir araç üstünde kızlar girdi mekana (mekâna) bu kez giysileriyle dikkatlerimizi çektiler Beyaz (beyaz) ve çok kabarık etekli giysileri çok kabarık saçları yıldızlar gibi ışıklar saçıyordu sonra araçtan inip kendileri için hazırlanmış yükseltide dans ettiler ve sonra her tarafında balonlar asılı kıza bıraktılar sahneyi dansetmesi için, Grup StudioFesti 25 yıldır tarihi ve doğal mekanlarda (mekânlarda) -Maniyerist bir tarzda (alışılmış şekilciliğin dışına çıkma çabası) gösterilerini sunuyorlar. Yaklaşık bir saat süren bu gösterinin ben hala (hâlâ) etkisindeyim

18 mayıs (Mayıs) Çarşamba - Sabah kahvaltı sonrası akşam gösterinin olacağı mekanı (mekânı) öğrenmek ve çevre gezisi yapmak için çıktım. limanın (Limanın) üstünde bir restorantta panoromik (panoramik) görüntü elde edebileceğimi söylediler otelden; oraya gidip Antalyayı (Antalya'yı) resimledim (fotoğrafladım). Yabancı resamlar duvar üstlerine oturmuş, limanı kendilerince yorumlayarak çiziyorlardı. Kimi karaklem kimi suluboya bu çalışmaları izledim bir zaman, sonra Yat Limanı Marina sahnesinin bulunduğu yere gittim. Otele oldukça yakın bu mekan (mekân) bir anfi tiyatro (amfitiyatro) olarak yapılmıştı ve limanın ucundaydı . Oradan kale çevresini resimlemek (fotoğraflamak) üzere ayrıldım. Yolumun üzerinde bir çocuk kalabalığı gördüm öğretmenleri denetiminde bu çocuklar nereye gidiyor ya da dönüyorlardı (dönüyorlardı.) Bir kaç (Birkaç) adım sonra bu kalabalığın OYUNCAK MÜZESİ'nden kaynaklandığını anladım . Çok kalabalık olduğu için gezmeyi bir sonraki güne bırakak (bırakarak) yoluma devam ettim. saat kulesi (Saat Kulesi), ne yazık (yazık ki) mavi çinilerin döküldüğü ya da söküldüğü Selcuklu (Selçuklu) yapısı Yivliminare (Yivli Minare Camii), Yivliminare (Yivli Minare) Medresesi sırasıyla makinemde (fotoğraf makinemde) yer aldılar. Yivliminare Medresesinde (Yivli Minare Medresesi'nde) ney eşliğinde gezinmek, alışveriş yapmak; iç dinginliği yaratıyor bende.

Akşam oldu. Yatlimanı Marina Sahnesi dışında kapının açılmasını bekliyoruz, kapının önünde gittikçe gittikçe (gittikçe) artan bir kalabalık oluştu (oluştu.) Bu akşam, Küba Habana compas Dans; "TUTKUNUN DANSI" adlı gösteriyi sunacaklar... Kapılar açıldığı zaman ilk dikkatimi çeken, "Devlet Tiyatrosu (Tiyatroları) Antalya 2. uluslararası (Uluslararası) Tiyatro Festivali" yazılmış ve bilet sayısı kadar konulmuş küçük yastıklar oldu. Bir akşam öncesi taşa oturduğum için sularında nemiyle biraz üşümüş ve bu nedenle bu akşam taş oturmalığa sermek üzere yanınmda (yanımda) örtü götürmüştüm. Bu küçük ama önemli ayrıntıyı düşünen ve gerçekleştirenleri teşkkürlerimle alkışlıyorum. Sahnenin ortasına konulmuş sandalyeler arkada duran vurmalı çalgılar bir de kalabalık hemen dikat çekiyordu. Gösteri iki erkeğin solo ve birlikte yaptıklarları ritimlerle başladı. Sonra bir hanım sanatçı vurmalıların başına geçti diğer hanımlar gelip sanedeki iskemlere (iskemlelere) oturdular." Sandalyelerde hanımhanımcık (hanım hanımcık) oturmalarına devam ettiler" diyeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Sandelyelerde oturarak başlayan dans ayakta devam etti sonra sandalyeler vurmalı çalgı gibi kullanılarak buna sahnede (sahne) tabanı da katılarak bir ritim coşkusu yaratıldı. Gösteri ilerledikçe diğer vurmalılar kastanyetler bu muhteşem gösteride yerlerini aldı . Afrika küba (Küba) flemenko dansları ritimleri büyük bir coşku yarattı. Bu gösteride beni en çok; on hanımın akılalmaz enerjileri etkiledi. Hem ritim yaratılarına hem danslarına ve hep yeni başlamışçasına enerjilerini korumalarına hayran oldum. Eserin adı gibi gibi bu onların tutkusu idi.

19 Mayıs Perşembe - Sabahtan bir gün önce gördüğüm oyuncak müzesine gittim; çocukluğumu yaşadım zaman zaman. Sunay Akın marifetiyle bu yıl 23 Nisan'da açılan müze çocuklara ve çocukuklarını (çocukluklarını) unutmayanlara keyifli anlar yaşatıyor. Oradan Çağatay Medresesine (Medresesi'ne) gittim yeni onarılmış ve hizmete açılmış bu iki katlı medrese Antalya sosyal yaşamından kesitler sunan bir çeşit etnografik müze olarak hizmet veriyor daha sonra Suna ve İnan Kıraç müzesini gezdim. İnan Kıraç eşi suna kıraç'ın (Suna Kıraç'ın) 50 (50.) yaş günü için, önceleri ibadethane (ibâdethâne) sonraları depo olarak kulanılan kiliseyi alarak kendi kolleksiyonlarının (koleksiyonlarının) sergilendiği bir müze haline (hâline) getirmiş. Kilisenin önünde bulunan iki katlı konağı ara duvarı yıktırtarak kilseyle (kiliseyle) birleştirmiş ve konağı çeşitli yazı resim, obje ve giysilerin yer aldığı Antalya sosyal yaşam müzesi haline dönüştürmüş. Akşam Slovakya Ulusal Tiyatrosu'nun gösterisini seyretmek üzere Haşim İşcan Kültür Merkezin'e gittim Eserin adı BALO SALONU'ydu. Hiç konuşmasız yalnız müzik ve dansla; yılları, yaşanmışlıkları, anıları bu kadar güzel anlatan bir ekip ayakta alkışlanmayı hak etti. Sahne dekoru masalar üzerinde ters çevrilmiş sandalyeler, sahnenin tam oratasında yarı saydam cam bir kapı, bir kenarda duran bar, kapının hemen yan tafında ve barın kaşı duvarında duran piyanodan ibaretti. Oyun bir bey iki hanımın kolkola salondan sahneye yürümesi yürürken hafifçe gülüşmeleri ile başladı. Birlikte bir müziği seslendirdiler sonra bir hanım onlardan ayrılıp piyanonun başına geçti diğerleri dışarı çıktı. Sahne hala yarım saydam cam kapıdan gelen ışıkla aydınlanıyordu. Piyano başındaki hanım tuşlara ürkekçe dokunrak bir müziüği hatırlar gibi çalıyor bir yandan ıslıkla eşlik ediyordu. En baştan beri içerde olan barmen piyano başındaki hanıma içeğini sundu sonra sandelyeleri indirip sahneyi kullanılır hale getirdi . Salonun ayna olarak kullanıldığı çalışmada içeri giren herkes bu varsyılan aynaya bakıp kendine çeki düzen; bizlere de tipler hakkında ipucu verdi. yaklaşık iki saate yakın bir zaman diliminde; aşklar ,kıskançlıklar, ayrılıklar, kavuşmalar ,yoksulluklar, varsıllıklar. nazi dönemi ve rusyaya göndermeler karşı duruşlar ;dönemlerin moda olmuş dansları ,müzikleri ve tavırlarla anlatıldı. Bana öyle geliyor ki; tüm bu gördüklerimiz barmenin o balo salonunda şahit olduğu yaşadığı anılardı. Bedenlerini en iyi şekilde kullanarak bizleri bu muhteşem gösterinin içine katan Slovakya Ulusal Tiyatro Topluluğunu ayakta alkışladık

22 Mayıs Pazar- Taihte atlama olduğunu farkettiniz sanırım; çünkü bu iki gün festival programında benim gördüğüm oyunlar vardı. Cuma günü denize gitme isteği içinde otelden ayrıldım ancak kaleiçinin labirent ve cezbedici sokaklarında oyalanınca denize gitmekte tereddüt ettim bu arada yanılmıyorsam Cumhuriyet caddesi civarında vakıflardan kiralanak baştan başa onarılan,ayağa kaldırılan (geçen senelerde gördüğümde tam bir viraneydi) "HAMAM' da birşeyler yedim.Kahvemi içerken hava garip bir şekilde grileşti rüzgar peçeteleri savurmaya dalları sallamaya başladı ben hemen otelin yolunu tuttum ama ıslanmaktan kurtulamadım dolayısı ile o gün ve ertesi gün kendimi hiç iyi hissetmediğimden iki günü otelde kalarak geçirmiş oldum.

Bu gün İsrail Cameri Tiyatrosu'nun iki kez sunacakları "KALBİMİ TİTRET" oyunları için akşam gösterilerine biletim vardı. Gündüz kısa bir tekne turu yaptım Küçük şelaleler bu kıyıda sıkça karşılaşılan mağaralar ve akvaryum adı verien mavi yeşil görüntü "İŞTE YAŞAMAK BU " dedirtiyordu. Akşam 19 da Haşim İşcan Kültür Merkezi'ne geldim. Giriş kapısına asılmış İPTAL yazısını görünce şaşırdım ve gişeye nedenini sormak için yanaştım. Hastalık iptal nedeni olabilir görünmez kaza cinsi her hangi bir şey de oyunun iptalini gerektirebilir; bunları anlarım ama buradaki iptale neden olan davranış biçimini, düşünce tarzını hiç anlamadım ve anlayacağımı sanmıyorum,

ÖFKEMİ HALA YENEBİLMİŞ DEĞİLİM ... BU OLAYI ANLATMAK YERİNE bilmek isteyenler için likleri vermeyi yeğliyorum. Bu davranış biçimini sergileyenlerin tarih ve ekonomi bilgilerini tazelemelerini .yenilemelerini tavsiye edeceğim yalnızca....

http://www.aa.com.tr/tr/tehdit-oyunu-iptal-ettirdi.html
http://www.haberfx.net/israilli-tiyatro-grubunun-gosterisi-haberi-390560/
http://www.devtiyatro.gov.tr/web/2011festival/antalya/israil.html
http://www.sondakika.com/haber-israilli-tiyatro-grubunun-gosterisinin-iptal-2743913/

23 Mayıs Pazartesi- Bu gün (Bugün) Festivaldeki (Festival'deki / festivaldeki) benim için son oyunu seyretmek üzere 19 da (saat 19.00'da) Haşim İşçan Külür (Kültür) Merkezine (Merkezi'ne) gittim. İtalya Koreja Tiyatrosu'nun "TROYALI KADINLARIN TUTKUSU. ("TROYALI KADINLARIN TUTKUSU") adlı oyunu izlemek için sabırsızdım. Bu oyun Yunanlı tregedya (tragedya) yazarı Euripides tarafından 2500 yıl önce yazılmış savaş karşıtı ilk eser olmasınının (olmasının) yanı sıra yunanlı (Yunanlı) idarecilere bir başkaldırı niteliğini taşır. Euripides'e göre yıkımların, vahşiliğin sorumlusunun, dış etmenlerde aranması yanlıştır. bu (Bu) sorumlu savaşı yaratan insanoğlunun bizzat kendisidir... . (...) Oyunun kısaca konusu ise Troya kenti Yunan ordusu tarafından tümüyle yakılıp yıkılmış, bütün erkekler öldürülmüş, kadınlar ve çocuklar Atina’ya esir olarak götürülmeyi beklemektedirler. "Troyalı Kadınlar", saldırgan savaşlara, savaşların getirdiği yıkımlara ve savaşların insanlık dışı gerçekliğine yakılmış bir ağıttır... Sahnede çeşitli kulanımlara elverişli tahta çubuklardan yapılmış bir üçgen, üçgenin ön tarafında küçük taşlar vardı. dekor (Dekor) olarak müzisyenlerin açış (açılış) müziğinden sonra oyun başladı. Konuşmalar Türkçeye çevrilerek üst yazı olarak verildi. Bu oyunda benim en çok dikkatimi çeken acının bir ağıt gibi ağlama yollu değil de. gırtlak (Gırtlak) ve ses tellerinin değişik şekillerde kulanılarak oluşturulan seslerle söylenen melodilerdi. Akordeon çalan kişinin akerdeonu (akordeonu) ile çıkardığı caz tınıları ise ilginçti. Akordeonistin bir ara "Üsküdara giderken" parçasının (parçasını) çalmasının nedenini ise anlamadım. Bu bir jest de olabilir oyun çalışmaları başladığı anda karalaştırılmış (kararlaştırılmış) bir melodi de olabilir ne olursa olsun bence yanlıştı....

Festivaller kolay oluşmuyor arkasında onlarca kişinin emeği, yüreği ,enerjisi var. Emek sahibi herkese buradan teşekkürlerimi iletmeyi bir borç biliyorum. Devlet tiyatrosu (Tiyatroları) bünyesinde; Trabzon, Adana, Konya ve Ankara'da çocuklar için yıllardr (yıllardır) tiyatro festivalleri düzenleniyor. Şimdi bu güzelliklere Antalya ile bir yenisi katıldı. Sayın Selim Gürata'ya "Bu küçük çocuk büyüyecek" dediğim zaman bana şöyle yanıt verdi "Ben festivalleri çocuğa benzetmiyorum, oyunlarımıza benzetiyorum. İlk yılı genel prova, ikinci yılı ilk gösteri, sonra gittikçe bizim olan oyunlarımıza...." Evet festivaller bizim olandır.

NİCE GÜZELLİKLERLE NİCE FESTİVALLERE.... (...)

LİNÇÇİ Gılman Kahyaoğlu Peremeci

(Kaynak: tiyatrodunyasi.com)