24 Nisan 2011 Pazar

LİNÇÇİ ve (Shakespeare'in adını bile doğru yazamayan) Shakespeare çocuğu Savaş Aykılıç, dangalakça yazılarına devam ederken yine anlamsızca üfürüyor!

Oyun'un notu: LİNÇÇİ / Shakespeare çocuğu Cüneyt Yalaz'ın yönettiği(?!) LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Mimesis sitesinden alarak olduğu gibi yayınladığımız aşağıdaki yazı(?!), LİNÇÇİ / Shakespeare çocuğu Savaş Aykılıç'a ait. Yazıdaki(?!) LİNÇÇİ kişinin sıfatını biz ekleyip, bu LİNÇÇİ kişinin adının üzerini kırmızı renkle biz belirginleştirdik. Ayrıca, kendisi LİNÇÇİ bir Shakespeare çocuğu olmasına karşın, "Shakespeare Baba"sının adını bile doğru dürüst yazmaktan yoksun olduğundan, kendisine Shakespeare adının nasıl yazıldığını öğretmek için, yanlış biçimde yazmış bulunduğu babasının adını kırmızı renkle belirgin hâle getirip, doğrusunu yeşil harflerle biz yazdık!


***


Bir "Yaşam Koçu" Olarak Oyunculuk ve Tiyatro (Sanatı) ile "DT Neden Kapatılamaz"…

… veya "DT Tartışmasından Hepimiz Nasıl Kazançlı Çıkarız"?

Ya da İktidarın Tiyatro ile İmtihanı Test-i İzdivacı!


LİNÇÇİ Savaş Aykılıç
24 Nisan 2011


SORU 1.) Bir oyuncuyu, bir oyunu/tiyatroyu izlemeye neden gidilir?

a.) Ekmek gibi, su gibi, hava gibi ihtiyaç hissedildiği için.

b.) “İyilerin iyiliklerini, kötülerin kötülüklerini, çağımızın ne olup ne olmadığını anlamak için.” (Shakespare (Shakespeare) -Hamlet)

c.) Oyuncuya yakın (özdeşleşme) ya da uzak (sorgulama) açıdan bakarak duygularımızı ve düşüncelerimizi daha iyi bir dünya için yeniden akort etmek için.

d.) Ağlayarak, gülerek, şaşırarak, düşünerek, acıyarak, üstten ve dışarıdan bakarak, içten ve özdeşleşerek, yadırgayarak ve yargılayarak, sorgulayarak ve soruşturarak, yüzleşerek ve hesaplaşarak, eğlenerek ve alay ederek, iyileri ve iyilikleri alkışlayarak, kötülüğü ve kötüleri yuhlayarak, güzellikleri ve erdemleri takdir ederek, insanlık değerlerini yeniden kutsayarak kutlamak, yaşarken yaşamayan duygu ve düşünceleri temizlemek ve bu anlamda “yeniden dirilmek” ve “yaşamaya başlamak”, günlük hayatın trafiğinden –streslerinden- koşturmasından ihmal ettiğimiz kendimizle ve hayatla “gerçek” bir ilişki kurmak, yeniden “gerçekten” yaşamaya başlamak, kapalı gözlerimizi açmaya, donmuş katılaşmış duygularımızı çözmeye ve yumuşatmaya, çatışmalara krizlere bir denge bir çözüm bulmaya, (Yun) dramaya; (Türkçe) “canlandırma” üzerinden gerçekten “canlanmaya”; “yaşamaya”…

e.) Hepsi.

SORU 2.) Tiyatro sanatı eğer bir “yaşam koçu” olarak nitelendirilebilirse; bu “yaşam koçluğunu” nasıl gerçekleştirir?

a.) “Olmayana ergi metoduyla” seyirciye bir yaşam reçetesi vermek yerine “yaşamı engelleyen ve yok eden” bir yanlışlıklar, eksiklikler, fazlalıklar, aksaklıklar, engeller listesi vererek; yaşam-canlılık-(dirimsellik)-hayat düşmanlarını teşhis ve teşhir ederek.

b.) Yaşamımız boyunca dönem dönem, önem ve öncelik sırası değişen; aşk, adalet, çatışma (savaş), ölüm, ölümsüzlük, tarih, öç, idealizm, kin, özgürlük vb. konuları işlerken düşünce, eylem ve seçimlerimizin sonuçlarını doğrudan ya da dolaylı ya da tersinden göstererek hep canlıdan-yaşamdan ve hayattan yana tavır alarak; yıkım üzerinden yapımı, ölüm üzerinden yaşamı, parçalanma üzerinden birleşmeyi, yokoluş üzerinden varoluşu anlatarak ve işleyerek.

c.) Oyun kahramanlarımızın onu ya da bunu seçerek, onu ya da bunu eyleyerek kendisi ve çevresi için yol açtığı acılar veya eğlenceler üzerinden (komedya ve tragedya), bireyin aldığı kararların sorumluluklarını ve bedellerini göstererek bir kıssa, bir ibret, bir hayat dersi çıkartarak.(Edeb-i mektep, bina-i hikmet, taklid-i tasvir-i hakikat)!

d.) Her türlü ölümseverliğin ve ölü tapıcılığının karşısında o daima hayatı, yaşamı, canı ve canlılığı savunarak.

e.) Hepsi.

SORU 3.) DT niçin kapatılamaz, özelleştirilemez, devredilemez vb.?

a.) Tiyatroyu halka (seyirciye) iletmede en kaliteli, en yaygın, en ulaşılabilir ve en ekomomik yoldan ulaştıran bir devlet organizasyonu (kurumu) olduğu için.

b.) Gerçek gücü maddiyattan (bütçesinden, “cari hesaplarından”, binalardan vb.) değil; manevi güç ve birikiminden (tarihinden, eğitiminden, yeteneklerinden, değerlerinden, felsefesinden, ustalığından, Türk ve Dünya Tiyatrosu üzerindeki yeri ve öneminden vb.) aldığı için.

c.) Ülkemizin en önemli Silahsız Kuvvetleri; Kültür–Sanat ve Tiyatronun kurulması, kurumlaşması ve yaygınlaşması konusundaki eşsiz misyonu ve değeri için.

d.) Zaten mevcud yasalarca kapatılmasının, özelleştirilmesinin, devredilmesinin vb. mümkün olmaması, yasaların bu değişikliklere cevaz verir hale getirildiğinde ise sözkonusu değişikliklerin yapılmasının bir tiyatro ve gelecek cinayeti olması, ayrıca yukarıda (b maddesi) zikredilen değer ve anlamlar itibarı ile DT’den boşalacak yere bir başka organizasyonun (örneğin Şehir Tiyatroları veya Özel Tiyatrolar) ikame edilmesinin sakıncaları, yanlışlığı ve gereksizliğinin apaçık ortada durması.

e.) Hepsi.

SORU 4.) DT’nin “öldürülmesi”, “bir cinayete kurban edilmesi”, “ölüme mahkum edilmesi”, “çalışamaz hale getirilmesi” vb. yerine; “zaten kronikleşmiş olan kurum içi çalışanlarca da tam elli yıldır değiştirilmesi için mücadele verilen “DT Yasa ve Tüzüğünün” TBMM’de düzeltilerek ve yenilenerek çıkarılması halinde DT küçültülmek yerine daha da yaygınlaştırılarak güçlendirilmesi, büyütülmesi ve yenilenmesi halinde kimler kazançlı çıkar?

a.) Sadece büyük kentler ve toplam 13 bölge değil 81 ilimiz ve yüzlerce ilçemizde yaşayan bütün vatandaşlarımız; seyircilerimiz. (Maddi ve sözde payına düşen milli gelirden zırnık alamayan yurttaşlarımız hiç olmazsa devletin kültür sanat ve tiyatroya ayırdığı ödenekten payını eşit olarak alabilir belki böylece.)

b.) Türkiye ekonomisini dünyada 26. sıradan alarak 16. sıraya getiren iktidarın yaptıklarının kazanç hanesi; hükümet.

c.) Şehir Tiyatroları, özel tiyatrolar vb. ile ülkemizdeki bütün bir tiyatro dünyası, tiyatro ile bağlantılı sinema, dizi, seslendirme, edebiyat vb.; kısaca Türk Tiyatrosu Kültürü ve Sanatı.

d.) Oyun yazarları, genç (ve çoğu “boş-luk-ta”) mezun oyuncularımız, tiyatrocularımız vb.

e.) Hepsi.

Kritik soru : DT tartışmalarında taraflardan “birimiz” mi kazanmalı yoksa ortak değer-anlam ve kazançlarda “hepimiz” mi?

Mevcud “pastayı” “biz de yiyelim”, “başkalarına da yedirelim”, “kadroları şehir tiyatrolarına , diğer yapım bütçelerini de özel tiyatrolara devredelim” diyerek pasta savaşına girerek Şarlo gibi komik olmaktansa; gelin bütün tiyatrocu meslek örgütleri, tiyatrocular ve yöneticiler birlik olarak önce “bu pastayı”(devletin kültür sanat ve tiyatroya ayırdığı payı diğer ülkelerle karşılaştırarak) büyütelim ve sonra da hakça paylaştıralım.

Yeni bin yılda eşeğe yüküyle altın vursan eşek yine eşektir! Kültür sanat ve tiyatro ile doğan, büyüyen, eğitilen yeni kuşaklar kendi yazgılarına da ülkelerinin yazgılarına da daha çok sahip çıkan “manevi değerleri yüksek” nesiller yetiştirme şansımızı iyi kullanalım.

Zira tiyatro sanatı aynı zamanda bir felsefe, mantık, hitabet, edebiyat, güzel sanatlar birleşimi ve sentezi, ahlak-moralite-demokrasi-insan hakları-birey ve yurttaş hakları vb değer ve anlamların canlı ve güncel tartışıldığı ve estetize edildiği bir er meydanıdır.

Binlerce yıllık devlet-birey ilişkisinde zaman zaman kırılmalar, ayrışmalar, anlaşmazlıklar, kesintiler yaşansa da kazanan eninde sonunda hep gerçek, hep kültür ve sanat, hep insan, hep uygarlık ve hep bunların tümü olan tiyatro olmuştur ve olacaktır.

(Kaynak: Mimesis)