Resmî ve gayriresmî faşizm, insanların köpekleşmesi için çok büyük bir mücadele verirken, ben, 5 Şubat 1995 günü, İstiklâl Caddesi'nin göbeğindeki Aznavur Pasajı'na hayatımın bütün maddi-manevi yatırımını, geri almamak üzere gömmek için ilk kazmayı vurmuştum!
Devrimci ve üstelik "tekkeyi bekleyen çorbayı içer" mantığının dışında bir anlayışla hareket eden Bulunmaz Kültür Merkezi, tam beş buçuk yıl yaşadı ve ben, maddi-manevi bütün değerlerimi, bir daha yeryüzüne dönmemek üzere, toprağın en derin ve en verimli yerine gömdüm!
Ben, maddi-manevi değerlerimi gömme ameliyesi içerisindeyken, Bulunmaz Kültür Merkezi mekânına en sık gelen insanlardan biri de, Orhan İyiler'di. "bir ağaç gibi, tek ve hür, / Ve bir orman gibi kardeşçesine" yaşayan Orhan İyiler, sadece "Benim romanın, benim oyunum, benim kitabım..." diye öten papağan ruhlu yazarlardan olmadığı için, Bulunmaz Kültür Merkezi'ne "takılan" edebiyatsever kişilere, elinden geldiğince "yazarlık dersi" verirdi.
12 Mart 1995 tarihinde yapılan devrimci kırımı "Gazi Mahallesi Olayları" olsun, 1996 "Ölüm Orucu Olayları" olsun, Orhan Ağabey'le yaptığımız sohbetlerde sürekli olarak gündeme gelirdi. Ölüm Oruçları için düzenlenen bir panelde, Cengiz Gündoğdu, Orhan İyiler ve ben kültür-sanat adamlarının bu sürece bakış açılarının ne olması yönünde bir süreç başlatmıştık. Okmeydanı İdil Kültür Merkezi'nde gerçekleşen bu panelin ruhunu hâlâ yüreğimin derininde yaşıyorum. O paneldeki konuşmada Orhan Ağabey, o denli yalın ve o denli anlaşılır bir konuşma yapmıştı ki, benim gibi konuşmayı şehvetle seven biri bile, konuşma tembelliği çekmişti.
Ah, Orhan Ağabey ah! Olmaz ki, böyle de ölünmez ki!!! (HB)