28 Şubat 2011 Pazartesi

Evgeny Morozov: Twitter ve Facebook nedir? Amerikalı kapitalistler tarafından finanse edilen özel Amerikan şirketleri.


'The Net Delusion (Net Yanılsaması)' kitabının yazarı Evgeny Morozov Radikal'e konuştu:

"İnternet ütopyanızdan uyanın, sosyal medya demokrasiden çok diktatörlere yarıyor" diyor.

Kitabınızda ‘siber-ütopyacılık’ diye bir şeyden bahsediyorsunuz, nedir o?

İnternetin sadece özgürleştiren bir doğası olduğuna dair naif inanç ve risklerini görmeye direnmek… Budur siber-ütopyacılık. Kökü 90’lara dayanır. O zamanlar dünyanın en prestijli üniversitelerine yerleştirilmiş eski hippiler internetin 1960’ların başaramadığı her şeyi başarabileceğine dair bir dizi argüman ortaya attı. “İnternet demokratik katılımı arttırır, can çekişen toplumlarda rönesansı tetikler, ortak hayat duygusunu güçlendirir” diyorlardı. Siber ütopyacılar Birleşmiş Milletler’in yeni ve geliştirilmiş bir versiyonunu yaratmayı hedeflediler ama ortaya dijital bir Cirque du Soleil çıktı. Bush hükümeti 2009’da Twitter’ı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi, olacak iş mi…

‘Siber-realist’ deyimi nedir peki?

İnternetin karanlık yönünü kavrayabilen ve Batılı şirketlerin sunduğu siber takip ve taciz teknolojilerinin otoriter rejimlere satılmasını eleştiren kişiler için kullanıyorum. Teknoloji, ne kadar iyi tasarlanırsa tasarlansın sonuçta insanlar ve siyaset tarafından yönetiliyor. Unutmayalıım.

Öyleyse siz internetin dünya siyaseti üstündeki etkisinin abartıldığını düşünüyorsunuz?

Hem evet hem hayır. Demokrasiyi yaymak konusunda rolü abartıldı ama dış politikayı değiştirme gücü yeterince anlaşılmadı. İki çok farklı şeyler. İnternetin oyunbozan bir doğası var ama bu, her zaman demokrasi getirir manasına gelmiyor. Olup bitene ‘Silikon Vadisi’ndeki kapitalistlerin pembe gözlüklerinden bakmayalım lütfen.

İyi ama Tunus, Mısır ve Libya örneklerinde Facebook ve Twitter’ın çok faydalı olduğunu görmedik mi?

Faydası oldu ama çok mu önemliydi? Sanmam. Kafası çalışan bir muhalif elbette sosyal medyadan yararlanır ama yararlanmasalardı da diktatörleri devirebilirlerdi. Mısır’da hükümet internet bağlantısını kesti ama gösteriler devam etti. Libya örneğinde de sosyal medyanın gücünden söz edilemez. Bana göre atlanan çok önemli bir detay var: Tunus ve Mısır devletlerinin internet kontrolü son derece zayıftı, 20’nci yüzyıldan kalma köhne bir yapıları vardı. Evet birkaç web sitesini kapatıp, blogger’ı tutukladılar ama Rusya ve Çin’de gördüğümüz tarzda siber saldırılardan, dijital propaganda ve takip sistemlerinden bihaberlerdi. Dolayısıyla Tunus ve Mısır’da internet bu sebeple fayda sağladı. Dünyanın geri kalanında işleyeceği anlamına gelmiyor. Muhalifler interneti kullanıyor ve devletler seyirci kalıyor zannetmeyin.

İran hükümeti de interneti son derece sofistike yöntemlerle kontrol ediyor olmasına rağmen gençler Twitter’da yeşil devrim çağrısı yapıp örgütlenmediler mi?

İşte siz öyle sanıyorsunuz. 2009’da İran’da yaşanan, medyanın ve Batılı fikir adamlarının fantezilerini olmuş gibi göstermelerinden ibarettir. Gerçekte İran’daki protestolar Twitter üzerinden örgütlenmedi çünkü Twitter kullanan çok az İranlı vardı. Ama gazeteciler üşendikleri için rakamı kontrol etme gereği bile duymadılar. Twitter ve Facebook nedir? Amerikalı kapitalistler tarafından finanse edilen özel Amerikan şirketleri. Düşünürseniz, bu şirketlerin demokrasi ve insan hakları türküsü söylemesi, aslında Amerikan tarzı kapitalizmin özünde ne kadar iyi bir şey olduğunu dünyaya anlatılması demektir.

Facebook ve Twitter şirketlerinin böyle bir ajandası mı var?

Hayır elbette. Şu anda oyunun kurallarının Faceboook, Google ve Twitter tarafından belirlendiğini görelim diyorum. Çin, Güney Kore ve Japonya’da başaramadılar ama dünyanın geri kalanında ifade özgürlüğüne fayda sağlıyorlar. Çünkü devletlerin bu büyük şirketleri itip kakması, politikalarını dayatması o kadar kolay değil.

Otoriter rejimler sosyal medyayı nasıl kullanıyor?

Blogger’ları eğiterek ve onlara belirli bir ücret ödeyerek propaganda yapıyorlar. Muhaliflerin bilgisayarına casus yazılımlar(spyware) sayesinde nüfuz ediyorlar. Sosyal medyadaki diyalogları daima izliyorlar, muhalifleri ve bağımsız yayıncıları siber saldırılarla taciz ediyorlar. Çok yaratıcı olan diktatörler ise halkın kafasını karıştırıp, gerçek sorunları önemsiz kılmak için internet aracılığıyla eğlenceler, fuzuli sorunlar yaratıyorlar. Buna Latincede ‘panem et circenses ekmek ve eğlence’ taktiği denir. Halkın karnını doyur ve eğlendir, gerisi mühim değil! Örneğin benim memleketim Belarus’ta hükümetin sahip olduğu internet sunucuları müşterilerinin korsan film indirmelerine izin veriyor. Halk, oh ne âlâ derken, hükümet de asıl yapmak istediklerini yapıyor. Rusya ve Çin de bu işi mükemmel icra ediyor.

Kaynak ve röportajın devamı: Radikal, Ezgi Başaran

(Kaynak: Yazan Yöneten Oğuzcan Önver)