11 Şubat 2011 Cuma

Oğuzcan Önver "Sen beni aptal mı sandın be Burak?" diye sert çıkıyor...

Oğuzcan Önver, bir Yılmaz Güney ardılı. Yılmaz Güney olmak isteyen her kişi, mutlaka Yılmaz Güney olabilecek diye bir kural yok. Ancak, Yılmaz Güney olmamak için burjuvazinin ödül çanağını yalayanlar, asla ve kesinlikle Yılmaz Güney olamazlar!

Oğuzcan Önver, doğduğu günden beri kırlarda, bir buçuk yıldır Bulunmaz Kültür Merkezi'nin verimli ekin tarlasında yetişen, kendine özgü kırmızılıkla sanat yapan özgün bir gelincik!

Oğuzcan Önver, Bulunmaz Kültür Merkezi ve bu kurumun ciddi bir organı olan Bulunmaz Tiyatro'nun kültür militanı olarak, kendisini sadece bir sanat dalıyla sınırlı tutmayıp, birçok sanat dalında birden savaşım veriyor!

Oğuzcan Önver, gönlünü, burjuvaziden yana değil, emekçilerden yana düşürmüş ve kendisi de sapına kadar bir emekçi olan namuslu ve şerefli bir sanatçı!

Oğuzcan Önver, şımarık burjuva çocuklarının değil, elleri nasırlı emekçi çocuklarının okuduğu okullarda dirsek çürütürken, ruhları çürümüş sözüm ona sanat koruyucularının ellerinden ödül almamaya, burjuvazinin çanağını yalayanlara ödün vermemeye kararlı bir ahlâk abidesi!

Oğuzcan Önver, emekçilerin hayat biçimlerini, onların dünya görüşlerini, sadece kendi küçük dünyasını süslemek için değil, emekçi sınıfın iktidara yürümesi için sanatıyla damıtan devrimci bir sanatçı!

Oğuzcan Önver, eline geçirdiği kamerayı, egoist bir çocuk tavrıyla bir oyuncak olarak kullanmayıp, işçi sınıfının ciğerlerine dek çekmek zorunda kaldığı ezilmişlik dumanını dağıtmak için bir rüzgâr gibi kullanabilecek yetenekte yiğit bir sinemacı!

Oğuzcan Önver, küçük beyinli büyük burjuvaların kıraat ettikleri yapay okullardaki "iki ders arası kantin devrimciliği" yapan mastürbatörlerden değil, sanatını halkın bilinçlenmesi için paylaşabilme duyarlılığı geliştirmiş müthiş bir delikanlı!

Oğuzcan Önver, kendisini sadece sinema sanatıyla sınırlamayan; aynı zamanda araştırma, deneme, eleştiri, inceleme, makale, öykü, roman, şiir yazabilen; fotoğraf çekip resim yapabilen çok yönlü bir sanatçı!

Oğuzcan Önver, LİNÇÇİ alçakların (Cüneyt Yalaz, Ahmet Ertuğrul Timur, Orhan Kurtuldu) görev yaptığı Şişli Terakki Vakfı Okulları'nda değil, hiçbir LİNÇÇİ kişinin bulunmadığı Çemberlitaş Anadolu Lisesi'nde okuyan bir yüce insan!

Oğuzcan Önver, aşağıdaki yazısında çok önemli sözler ediyor. Bu yazıyı, soluk soluğa okuyup, gerçeklerin derinine biraz daha ineceksiniz! (HB)


***


Burak Çevik, zeki ve ahlâklı davranmıyor!


Oğuzcan Önver
11 Şubat 2011


"Karpuz kabuğundan gemi değil, Titanic bile yaparsın. Para değil, yürek meselesi." Ahmet Uluçay

"Yalnızlığın Teras Katı" filmini, hangi imkânsızlıklar içinde ve nasıl bir durumda çektiğimi anlatarak duygu sömürüsü yapmak istemiyorum. Ama, bu film, eksiklerine rağmen dikkate alınmalıdır.

"Yalnızlığın Teras Katı" filmini, Internet ortamında yayınladıktan sonra, filmle ilgili olumlu/olumsuz yorumlar gelmeye başladı. Bu yorumlar sonrasında, Burak Çevik'in filmim hakkında söylediklerine cevap verme zorunluluğunu hissettim.

Burak Çevik, twitter hesabında filmim hakkında şöyle diyor;

yıl 2011-hala kameraya çarpan elin hatur hutur sesi, akıl almaz aks hataları, kitap okuyan, yapay diyaloglar kuran entel.. hadi ama!

Bu yorumu hiç samimi bulmamakla birlikte, geçmişte de süren Burak’ın küt tavırlarına artık ‘yeter’ deme zamanının geldiğini belirtmek isterim.

Burak’ın kendini beğenmiş, dünya sanki sadece onun etrafında dönüyormuş gibi davranması yeni bir olgu değil; bunlar onun kişiliğini oluşturmuş artık. Onun bu tavırlarını Radikal’e verdiği röportajda da görebiliriz.

Burak Çevik’i Radikal’e verdiği röportajdan tanımaya çalışalım:

BURAK ÇEVİK
17 yaşında. Şişli Terakki Lisesi’nde son sınıf öğrencisi. Florya’da oturuyor. Annesi ev hanımı, babası nakliyat şirketinde çalışıyor. Koç Üniversitesi’nde okuyan bir ağabeyi var. Boş vakitlerinde kısa film ve fotoğraf çekiyor, film izliyor. Kısa filmi ‘3 imza’ ile İstanbul Erkek Lisesi’nden ve International Teen Short Film Festivali’nden aldığı birer birincilik ödülü var. Bilgi Üniversitesi’nde burslu sinema okumak ya da yurtdışında bir sinema okuluna gitmek istiyor

Burak Çevik'e röportajda sorular soruluyor*

1 - Belli bir politik görüşün var mı? Şu anda oy verecek olsan kime verirdin?
2 - Kürtçe eğitim olmalı mı? Türbanlı öğrenciler üniversiteye alınmalı mı?

Burak Çevik de cevaplıyor

1 - Politikaya belli bir ilgim var. Ama bir kesime ait olmak, belli bir sorumluluk yükler. O sorumlulukta değilim. Politik olmak; bir şeyleri değiştireceğine inanmak demektir. Bir şeyleri değiştirebileceğime inanmıyorum. Her tarafı sorgulamayı tercih ederim. Oy verecek olsam CHP’ye verirdim. Kendimi illa bir şey olarak tanımlayacaksam Atatürkçü derim.

2 - Kendi ülkeleri olsaydı, Kürtçe eğitim olabilirdi. İngiltere’de Türk okulu açıp, Türkçe eğitim veriliyor mu?...
Bu nasıl bir kafadır ya? Ekmek yerine sürekli pasta falan mı yiyorsun Burak?

Kürtlere karşı takındığın vurdumduymaz tavır ve bir şeyleri değiştirebileceğine inanmaman senin için gayet doğal. Çünkü zaten sen inansan da bir şeyleri değiştiremezsin. Ömrün boyunca meta estetiği için mutlu azınlık için sanat yaparsın. Bense halk için yaparım. Senin bir inancın yok ama benim inandığım bir dava var!

Ahmet Uluçay’ın, yazının başındaki sözleri; Burak Çevik'in kulağında patlasın istiyorum:

"Karpuz kabuğundan gemi değil, Titanic bile yaparsın. Para değil, yürek meselesi."

Sinemanın parayla ödülle yapılmadığını anlatmamız gerekiyor ona. Ödül aldın diye kendini sinema tanrısı sanmana hiç gerek yok, kendini bir halt sanma!

Ben bu sene hiçbir kısa film yarışmasına katılmama kararı alırken sen filmlerini yarışma yarışma pazarlıyorsun!

Paran var, kameran çok iyi, ekibin müthiş olduğunda iyi bir yönetmen olmuyorsun. Büyük imkânsızlıklar içinde bir şeyler üretince iyi bir sanatçı oluyorsun! Filmlerini parayla değil, yüreğinle çekmen gerekiyor! Çevrendekiler seni çok pohpohluyor sanırım ama sen koca bir balonsun! Asla bir Yılmaz Güney olamayacaksın!

İkinci kısa filmim; bAŞKa, 1 Şubat 2010’da, Vimeo’ya yüklendikten sonra sen ‘‘bir kitabın iki yüzü’’ diye bir kısa film çekip bunu mart 2010’da internete yüklemedin mi? Eğer yüklediysen bu kısa film neden internette yok? Ve neden ben şu yazıda bu iki filmi alt alta koyup okuyucularıma ‘izleyin ve benzerliklere siz karar verin’ diyemiyorum?

Sen beni aptal mı sandın be Burak?

* Röportajın tam metnini okumak için, lütfen, tıklayınız: "2010 model 'liselim'"

(Kaynak: Yazan Yöneten Oğuzcan Önver)