8 Aralık 2010 Çarşamba

facebook'a üye olmak yada olmamak, işte bütün mesele bu!

Bulunmaz Tiyatro sanatçıları (soldan sağa) Sabri Can Locva, Uğur Özkan ve Oğuzcan Önver, yakın zamana kadar facebook üyesiydiler. Yaklaşık bir buçuk yıl önce, Bulunmaz Tiyatro'daki oyunculuk, sinema, yazarlık çalışmalarına katılan Sabri, Uğur ve Oğuzcan, facebook'u bir bataklık olarak tanımlayan Hilmi Bulunmaz'ın görüşlerinden etkilenerek, ancak, tamamıyla kendi iradeleri doğrultusunda, facebook hesaplarını kapatarak, üçü de, "sanal vicdanî retçi" olmayı tercih ettiler. (HB)


***


face=yüz, book=kitap ve kitapsız kalan insanın yüzünü yitirmesi yada "facebook bataklığı"


Sabri Can Locva
8 Aralık 2010


İnsan, hiçbir şey düşünmeden yaşayabilir mi? Evet, yaşayabilir! Böyle bir soru sormak ve bu soruya hiç düşünmeden böyle bir yanıt vermek nereden mi aklıma geldi? Hemen söyleyeyim; "facebookkolik" olduktan ve bu bağımlılığımı kırmak için çaba harcadığım sürece girdikten sonra aklıma geldi...

Ben, ne zaman facebook'a girsem, kendimi çok bedbin, çok karamsar, çok kötümser, çok pesimist ve çok yorgun hissederdim. Âdeta bir uyuşturucu bağımlısı kişinin, uyuşturucunun çok kötü bir şey olduğunu bilmesine karşın, uyuşturucuya alışmış olduğu için, tekrar tekrar uyuşturucu kullanması gibi, facebook'a girmeden duramadığımdan, beni kötücül bir ruh durumuna sokmasına karşın, bu "sosyal uyuşturucu sitesi" içerisinde seyahat etmediğim günler, kendimi görevini yapmamış bir asker gibi hissediyordum.

Oğuzcan Önver ve Uğur Özkan'la birlikte oyunculuk, sinema, yazarlık çalışmalarına katıldığım Bulunmaz Tiyatro'daki atmosfer, bu atmosferin oluşumunda büyük payı bulunan Hilmi Usta'nın "anti-facebookist" olması, beni sürekli olarak bu konu üzerinde derin derin düşündürmeye başlamıştı.

Çok kısa bir zaman önce Oğuzcan'ın ve birkaç gün önce de Uğur'un facebook hesabını dondurması, benim, facebook hakkında daha ciddi ve dah derin düşüncelere dalmama neden oldu. Ve nihayet bugün, yanına uğradığımız Hilmi Usta'nın bilgisayarında son kez olarak facebook'a girip, ben de hesabımı dondurdum. facebook'un çeşitli atraksiyonlar yapıp hesabımın dondurulmasını engelleme çabasına karşın, epey bir uğraştıktan sonra bu dondurma işlemini tamamlayarak, hemen koltuğumun altına aldığım Lev Tolstoy'un "Diriliş" romanıyla birlikte kendimi sokağa attım.

facebook, artık benim için de bir bataklık, yani artık ben de, bu "sosyal uyuşturucu sitesi" için, Hilmi Usta'nın tanımlamasıyla "facebook bataklığı" sıfatını kullanmayı uygun görüyorum.

Peki, "facebook bataklığı", bana ne gibi zararlar verdi?

Her şeyden önce, kendime ait ve tamamıyla benim irademde bulunan bloguma yeteri kadar ilgi gösteremememe neden oldu!

Başta tiyatro sanatı olmak üzere, sanatsal etkinliklerle ilgilenemememe neden oldu!!

Her gün, uzun saatler boyunca, ahıra bağlı damızlık beygirler gibi bir ruh durumuna bürünerek, hiç de toplumsal karşılığı bulunmayan sanal âlemde, âdeta ellerime kelepçe, ayaklarıma bukağı vurulmuş, gözlerime mil çekilmiş duygusu içerisinde debelenerek, kendimi suçlu hissetmeme neden oldu!!!

Peki, ben, bugün, bu saatte, "facebook bataklığı" içerisindeki tutsaklığıma son verdiğimde, "sanal vicdanî retçi" olduğumda, nasıl bir özgürlük duygusuna kapıldım?

Her şeyden önce, üzerimden çok büyük bir yük kalktığını duyumsadım. Çünkü ben, "facebook bataklığı" içerisindeki karanlık dehlizlerde gezinirken, sürekli olarak, kendimi suçlu bir insan gibi hissediyordum. Bütün dünyanın en karanlık yükleri, sanki benim sırtıma yüklenmiş gibi bir hissiyatta yaşamak, zaman zaman beni çileden çıkarıyordu. Oysa şimdi, yani "facebook bataklığı" içerisindeki karanlık dünyanın dışına fırladığım şu ân, bütün dünyanın güzelliklerini ayaklarımın altında hissediyorum...

Sanat yapmamı engelleyen, sosyallikle, toplumsallıkla hiçbir ilgisi bulunmayan, tamamıyla asosyal, toplumdışı bir hayat biçimini dayatan "facebook bataklığı" içerisinde nasıl bunca zaman yaşayabilmişim diye kendime sürekli olarak sormaktan kendimi alamıyorum.

İnsanların entelektüel gereksinmelerini öteleyen bir yapı olan "facebook bataklığı", ancak şiirden esinlenmeyen, roman okumayan, estetiğin nasıl bir işlevi bulunduğunu bilmeyen, yarım yamalak yaşamayı yaşamak sanan ham insanlar tarafından kullanılıyor. Hiçbir toplumsal muhalefetin hayatiyet bulmadığı "facebook bataklığı", aksine, toplumsal muhalefetin gerçeklik kazanabilmesinin önündeki en cididi engellerden biri. Şimdiye dek, böyle bir bataklıkta bir sıçan gibi yaşadığım için, ne kadar pişman olduğumu hiçbir sözcükle dile getiremem...

İnsanların beynini körleştiren, onları ilkel yaşama biçimine sıçratıp, insanlığı çamura saplayarak duygu patinajına tutsak eden, hattâ daha ileriye gideyim, insanlığın köleleşmesine, entelektüel hayattan tat alamamasına neden olan "facebook bataklığı", yüzümüzdeki duygu mimiklerini bile imha ettiği gibi, elimizdeki kitabın içerisindeki ışığın fark edilememesine de neden oluyor!

Çok kısa ve öz bir özetlemeye gitmem gerekirse, "facebook bataklığı", tam bir zaman hırsızıdır. "facebook bataklığı", insan ruhunun içerisindeki gizli hazinelerin en derininde bulunan insan sevgisini dumura uğratıp, insan ruhunu her geçen gün hızla kötürümleştirerek, insanı, derisinin içerisinde sadece et ve kemik taşıyan bir torbaya dönüştürerek, onun hayal etme güdüsünü törpüleyip, onu bir hayalet kılığıyla maskeli balonun yapaylığına sürükler....

Ben, sanal âlemdeki canavar "facebook bataklığı" içerisindeki tutsaklığıma, bugün itibariyle bir nokta koyup kendimi kentin sokaklarına attım. Umarım, bu tutsaklığa bir daha düşmem ve diğer insanları da bu tutsaklıktan kurtarmaya çalışırım.

Bol güneşli günler!...