Mesut Alptekin - Yaklaşık dört yıldır "Bulunmaz" içerisindesin ve maddi-manevi olarak buradan besleniyorsun. "Bulunmazlı" olmak, nasıl bir duygu?
Ahmet Özkara - Her şeyden önce, herhangi "normal bir işyeri" içerisinde değil de, "Bulunmaz" içerisinde bulunduğum için, çok huzurlu ve çok mutluyum. Hilmi Bulunmaz, bize bir işçiymişiz gibi değil, bir arkadaşmışız gibi davranıyor. Bir annenin, bir babanın çocuklarını düşündüğü gibi, bizlerin yediğini, içtiğini, gezdiğini, giydiğini sürekli olarak düşünüyor. "Ben üç otuz para verir, gerisine hiç karışmam! Benim yanımdaki kişiler, ne halt ederlerse etsinler, nasıl geçinirlerse geçinsinler!!!" deme alçaklığında bulunmuyor Hilmi Bulunmaz.
Mesut Alptekin - Sen, "Bulunmaz" içerisine, babanın Karabüklü olması nedeniyle (Hilmi Bulunmaz'ın eşi Fikriye Bulunmaz da Karabüklü olduğu için) "kontenjandan" girdin. Sadece bir işçi, bir çırak olarak girdiğin "Bulunmaz" içerisinde, aynı zamanda sanatsal etkinliklere de katılmaya başladın. Bu nasıl oldu? Bunu, Hilmi Bulunmaz mı "emretti", yoksa sen mi arzu ettin?
Ahmet Özkara - Hilmi Bulunmaz, işlerinin sağlam yürümesi için, çok ciddi ve çok disiplinli bir biçimde hareket etmesine rağmen, sanatsal etkinliklere katılım anlamında, kesinlikle hiçbir zorlamada bulunan bir insan değil. Hilmi Bulunmaz, sanatsal çalışmalara katılmamız, işçi olduğumuzu, bir de sanat yoluyla algılamamız konusunda bizleri isteklendirir, bizlerin ait olduğumuz sınıfın bilincine varmamız için çok büyük bir çaba harcar. Ancak, hiçbir zaman için, "Madem ki benim yanımda işçilik yapıyorsunuz, o hâlde, benim gibi düşünmek, benim yaptıklarımı yapmak zorundasınız!" diye despotça bir zorlamaya asla gitmez... Çünkü, kendisi de, hiçbir zaman için, hiçbir zorlamadan asla ve kesinlikle hoşlanmaz.
Mesut Alptekin - Peki, sen, iki kez Kuran-ı Kerim'i hatmetmiş biri olmakla birlikte, "tesettürlü bir aile" içerisinde yaşıyorsun ve görebildiğim kadarıyla, ailen, "Bulunmaz" içerisinde bulunmadan hiç rahatsız olmadıkları gibi, üstüne üstlük, "Senin içerisinde bulunduğun yer çok iyi bir yer. Hilmi Bulunmaz, içkiye, sigaraya, kumara, şans oyunlarına, yoz ilişkilere karşı bir insan olduğu için, onun yanından ayrılmanı asla istemiyoruz!" sözlerini sürekli olarak tekrarlıyorlar. Buna, ben de tanığım. Bu durumu, bu tutumu nasıl karşılıyorsun?
Ahmet Özkara - Hilmi Bulunmaz ve onunla birlikte çalışan işçiler, sanatçılar, hiçbir zaman için, insanların duygularıyla, düşünceleriyle, inançlarıyla dalga geçmezler; hiçbir zaman için, insanların duygu dünyasının parçalanmasından yana değillerdir. Zâten Hilmi Bulunmaz, kendisi de beş yaşındayken Kuran-ı Kerim'i hatmetmiş, İslâm Kültürü'nü iyi bilen biridir. Ancak, kendisi sosyalist bir dünya görüşüne sahip olduğundan, dinî inançlar doğrultusunda yaşamaz, dinî konuları sanatsal çalışmalarına katık etmez. Bu durum, bu tutum, kendisinin özlük haklarıdır. Bense, "tesettürlü bir aile" içerisinde yaşayan biriyim ve dinî görevlerimin bir kısmını yerine getirirken mutlu oluyorum. Örneğin bugün cuma ve ben, mutlaka cuma namazını kılacağım. Ben, sanatla uğraşırken yada "Bulunmaz" içerisinde çalışırken mutlu olduğum gibi, dinî görevlerimi yerine getirirken de çok mutlu oluyorum. Hilmi Bulunmaz ve diğer arkadaşlar, benim özlük haklarıma kesinlikle müdahalede bulunmazlar...
Mesut Alptekin - Hilmi Bulunmaz yada bir başkası, "Bulunmaz" mekânı sınırları içerisinde senin inançlarınla ilgili olarak hiçbir zorlamada bulunmuyorlar mı?
Ahmet Özkara - Asla! Kesinlikle!! Bir kez bile olmadı böyle saçma bir şey!!! Zaman zaman şöyle şeyler duyuyorum; kendilerine "keskin sol" yaftasını yakıştıran şabalaklar, işçilerin sosyal ve ekonomik haklarını savunacaklarına, öncelikle, bu sınıfın inançlarıyla dalga geçiyorlar! Ben, bu duruma çok sinirleniyorum. Özellikle, günde beş vakit namaz kılar gibi "Atatürk, Atatürk, Atatürk, Atatürk, Atatürk" sözlerini dillerinden düşürmeyen "Gardrop Atatürkçüleri", bu tavırlarıyla beni çileden çıkarıyorlar. "Bulunmaz" içerisinde, hiçbir zaman için, hiçbir kimse, hiçbir kimseye zorlamada bulunmaz. Daha dünyaya gözümüzü açar açmaz burnumuzun dibine dek dayatılan "Türküm, Doğruyum, Çalışkanım" yada "Ne Mutlu Türküm Diyene" lâflarının hiçbirini "Bulunmaz" içerisinde asla duyamazsınız. "Bulunmaz" içerisinde, herkes kendi duygularıyla, kendi düşünceleriyle, kendi inançlarıyla barışçıl bir biçimde yaşar. Zâten, Hilmi Bulunmaz da, kendi duygu ve düşüncelerinden asla ödün vermez. Başta Nihat Haluk Bilginer olmak üzere, onlarca, yüzlerce, neredeyse binlerce insan Hilmi Bulunmaz'ın, kendileri gibi düşünmesini dayatmalarına rağmen, Hilmi Bulunmaz, asla ve kesinlikle onlar gibi düşünmek zorunda olmadığını, onlarca, yüzlerce, neredeyse binlerce kez kanıtlamış birisidir. Böyle bir insanla birlikte çalışmak, böyle bir insanla birlikte sanat yapmak, ister istemez aynı duyguyu, aynı düşünceyi, aynı ısrarı, aynı inatı bize de bulaştırıyor.
Mesut Alptekin - Sen, ilköğretim okulunu bitirdikten, yani sadece sekiz yıl okuyabildikten sonra, liseyi, üniversiteyi okumak, daha sonra doktora yapıp doçent olmak, profesör olmak varken, neden işçiliği, neden sanatçılığı yeğledin?
Ahmet Özkara - Ben, tam sekiz yıl okudum. Hilmi Bulunmaz ise, beş yıllık ilkokulda, sadece dört yıl okuyabilmiş ve böyle olmasına rağmen, Türkiye tiyatrosunu tir tir titretebilecek bir güce sahip. "Hilmi de kimmiş?!!!" deme gafletinde bulunan geri zekâlılar çıkacak olursa, şunu söylemeden edemeyeceğim: "Madem ki, 'Hilmi de kimmiş?!!!' diye işkembeden atıyorsunuz, öyleyse neden Hilmi Bulunmaz'a noter onaylı ihtarnane çekiliyor? Neden Hilmi Bulunmaz'a bir değil, iki değil, üç değil, birçok tiyatro esnafı birden dava açabiliyor? Neden Hilmi Bulunmaz'ı, bir değil, iki değil, üç değil, neredeyse onlarca tiyatro esnafı Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu'na şikâyet etme yarışına giriyor?!!!" Bunların yanıtı yok; yada var ama "Hilmi de kimmiş?!!!" diye düşünmesine karşın, bunu yazmaktan çekinen şabalaklar, soracakları bu soruya Hilmi Bulunmaz'ın vereceği yanıt altında ezilebileceklerini çok iyi bildiklerinden, akıllarının kıyısına dek gelen böyle bir soruyu sormaya asla cesaret edemiyorlar.
Ben, yaklaşık dört yıldır "Bulunmaz" içerisindeyim ve bu zaman zarfında Hilmi Bulunmaz'ın ısrarcılığını, inatçılığını, mücadeleciliğini çok yakından gözlemledim. Profesörlere bile ders veren Hilmi Bulunmaz, ders alan profesörler tarafından teşekkürle karşılanacağına, bu profesörlerin biri tarafından savcılığa şikâyet edildi ve savcı da, profesörlere yakın bir mantıkla hareket ettiği için, Hilmi Bulunmaz, derhal mahkemeye verildi!
Mesut Alptekin - Peki, bu savcılık şikâyetnamesi, bu mahkemeye verilme karşısında Hilmi Bulunmaz ne yaptı?
Ahmet Özkara - Her zaman ne yapıyorsa aynısını yaptı!
Mesut Alptekin - Biraz açar mısın? Ben, Hilmi Bulunmaz'ın her zaman ne yaptığını, nasıl bir mücadele verdiğini biliyorum, ama okurlar bilmiyor!
Ahmet Özkara - Hiç telaşlanmadı. Durumu gayet olağan karşıladı. Profesörlerin dünyasıyla kendi dünyasının aynı olmadığını dile getirdi. Polislerin, noterlerin, savcıların, yargıçların dünyasının, profesörlerin dünyasına çok yakın, kendi dünyasına çok uzak olduğunu dile getirdi.
Mesut Alptekin - Yani, el pençe durmaya, uzlaşmaya, özür dilemeye değil, mücadele etmeye mi karar verdi?
Ahmet Özkara - Evet, senin de bildiğin gibi mücadele etmek için "yaratılmış" biri olduğundan, Hilmi Bulunmaz'dan başka türlü bir tutum beklenemez.
Mesut Alptekin - Peki, Ahmet, biraz da kendini anlatır mısın?
Ahmet Özkara - Ben, işçilik yapıyor, sanatsal etkinliklerde bulunuyor, sporla ilgileniyorum.
Mesut Alptekin - Spor yaptığını daha önce pek belirtmemiştin yada ben unutmuşum...
Ahmet Özkara - Her hafta, mutlaka top oynuyorum ve her maçta mutlaka gol atıyorum. "Bulunmaz"ın da içerisinde bulunduğu mekândan adını olan "Onur Spor" adında bir takımımız var. Bunun yanı sıra, yüzme sporuyla da uğraşıyorum. Masa tenisini de hiç ihmâl etmiyorum.
Mesut Alptekin - Tiyatro dışında bir başka sanat dalıyla ilgileniyor musun?
Ahmet Özkara - Tabii... Güzel bir fotoğraf makinem var ve çok güzel fotoğraflar çekiyorum. Ayrıca, bir de "blog"um var: www.ahmetozkara.blogspot.com
Mesut Alptekin - Bu söyleşi ve yoldaşlığın için çok teşekkür ederim.
Ahmet Özkara - Ben, teşekkür ederim.
24 Aralık 2010