11 Kasım 2010 Perşembe

Şule Yücebıyık, "Haluk Bilginer'in oyunculuğu tekdüze" saptamasında bulunan sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ı doğrular nitelikte bir paragraf yazdı!

Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz, "Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle" lâfıyla tiyatro tarihine geçen Haluk Bilginer için, Bugün'deki röportajında şöyle demişti:

"...Aramızda kan uyuşmazlığı var. Benim gözümde bir saygınlığı yok. Haluk Bilginer'in oyunculuğu tekdüze..."

(Kaynak: Bugün Gazetesi)


***


Ne Yaptın Hacım?


Şule Yücebıyık
8 Kasım 2010


10 milyon dolarlık Kardeşlik Türküsü!

Aslında yazının başlığı böyle olacaktı ama içimdeki isyanı bastırmaktan çok uzak olduğu için hemen vazgeçtim.

'Abartıyor muyum' endişesiyle izleyenler arasında minik bir kamuoyu araştırması da yaptım. Ve anladım ki, eğer böyle efendi bir başlık atarsam, linç edilme olasılığım yüksek. Cool olma zamanı değil, mağdurların sesi olma zamanı şimdi.

İsyanım, New York'ta Beş Minare filmine, yönetmeni ve senaristi Mahsun Kırmızıgül'e ve yerli-yabancı tüm oyuncularına.

Ne yaptınız Hacım siz?

Cumartesi günü, geçmişteki tüm ön yargılarımdan arınıp ilk kez bir Mahsun Kırmızıgül filmine gittim.

Sanılmasın ki, ben bir sinema elitistiyim ve bunun için kendimi çok zorladım.

Bundan evvelki Mahsun filmlerine gitmek aklıma gelmemişti açıkçası ama bu kez bilinçli-planlı, özgür irademle ve iyi bir film izleyeceğimden gayet emin bir şekilde sinemanın yolunu tuttum.

Filmin bir süredir izlediğim fragmanı bana "Mahsun Kırmızıgül'ün gerçek bir yönetmen olarak kabul edilme zamanının artık geldiğini" fısıldıyor, bu görüşümü de her fırsatta yüksek sesle dile getiriyordum.

Reklam kampanyası, "Hacı karakteri, Fethullah Gülen’i mi anlatıyor?" sorusuyla merak uyandırması, "Mahsun’un basına kızıp gösterimi iptal etmesi" gibi hareketlerin aslında dolaylı PR aktiviteleri olduğunu bilmeme rağmen, merakım her geçen gün artıyordu.

Nihayet cumartesi günü öğlen vakti, pırıl pırıl güneşi terk edip, Capitol sinema gişesinin tüm zulmüne katlanarak, oğlum ve annemle kuruldum sinema koltuğuna…

Daha önce sinema salonlarında hayal kırıklığına uğramışlığım, uyuyakalmışlığım, filmle dalga geçmişliğim, sıkılmışlığım, hattâ ilk yarıda salonu terk etmişliğim vardır.

Bu defa, hayatımda ilk kez bir film izlerken 'sinirlendim'. Oyuncularla kavga ettim, yanımda oturma talihsizliğinde bulunan gençleri esir alıp vıdı vıdı yaptım.

Bu hırçınlığımın nedeni gayet basit.

Mahsun Kırmızıgül, film boyunca Türkiye, ABD, İslam, terör, kan davası, dinlerin kardeşliği, tarikatlar, şeyhler, töreler, Kürt sorunu, yoksulluk ve daha onlarca konuda izleyenleri bir mesaj bombardımanına tutuyor.

O öğreten adam, biz de evlatları şeklinde izliyoruz filmi.

Yeri geliyor; ‘Acar’ Türk polisinin ağzından ‘ABD’nin Irak’ı barış için değil petrol için işgal ettiğini’ öğreniyoruz, yeri geliyor Hacı karakteri bize; "Dinlerin kardeş olduğunu ya da İslam’ın şiddet değil sevgi dini olduğunu" anlatıyor.

Filmde kare başına 10 mesaj düşüyor, yağmur olup yağıyor üzerimize.

ABD’lilerin 11 Eylül’den sonra İslam’a yönelik algılarının düşmanca olduğunu, her şeye rağmen iyi ABD’lilerin hâlâ var olduğunu, gerçek Müslümanlarla köktendincileri birbirinden ayırmamız gerektiğini, Güneydoğu’nun misafirperverliğini, Türk polisinin gözü karalığını film sayesinde tek tek keşfediyoruz.

Kırmızıgül’ün, Bakan Egemen Bağış’ı kıramayıp, bir mesaj da Avrupa Birliği’ne yollamış; ‘Türkiye’de işkence ve idam cezasının kalktığı, gözaltı koşullarının çok iyi olduğu’ şeklinde…

Mahsun’un mesajları dünyaya barış ve güzellik getirmezse, ne getirir bilemiyorum.

Kör parmağım gözüne bir anlatım dili, mantık hataları o kadar çok ki bir süre sonra kendiliğinizden körleşiyorsunuz.

O 'efsane' çekim sahneleri ise her Amerikan filminde göreceğiniz türden.

Anladık oluk oluk para harcanmış, iyi çekim teknikleri ve ekipleri kullanılmış ve hatta "Bir Türk yönetmen koskoca New York’ta film çekmiş"!

So what?

ABD’li oyuncuların tamamına teessüf ediyorum: "Paramı alır, işime bakarım" zihniyetlerini bu kadar belli etmeselerdi keşke. (Sharon Stone’un Polat Alemdar ile oynadığı -bir milyon dolar karşılığında- sahneyi hatırlayınız.. Evet, işte öyle)

Haluk Bilginer'e teessüf ediyorum: Ne nurlu pirli din bilgini, ne İngiliz aksanlı ABD vatandaşı Kürt entelektüeli. Üzerine biçilen rollerin hakkını verememiş yılların usta tiyatrocusu.

Mustafa Sandal için ne söylenebilir ki? Maalesef ruhu yok!

Mahsun Kırmızıgül’ün yönetmen olarak kendini geliştirme şansı hep var ama oyuncu olarak imkansız. Biri ona Yılmaz Güney olamayacağını anlatmalı acilen…

Bakın yine sinirlendim işte!

Siz yine de bana aldırmayın, filmi izleyin.

Benim 'mesaj verilmekle' bir sorunum olduğu ortaya çıktı. Hele ki, bu filmde olduğu gibi dan dan gelirse mesajlar, içimdeki ‘Deccal’ uyanıveriyor…İlk fırsatta terapiye gitmeliyim.

syucebiyik@gmail.com
twitter/suleyucebiyik

(Kaynak: Milliyet)