Yukarıdaki "logo", TERAKKİ VAKFI TEKNİSYENİ, LİNÇÇİ ve iftiracı alçak Ahmet Ertuğrul Timur tarafından yapılmış ve bu "logo" yardımıyla, gerçekçi yazar Coşkun Büktel'le sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'a, sürekli olarak saldırılmıştı. Bu "logo"yu ve bu "logo"nun temsil ettiği siteleri, tıpkı orospu çocuğu Burak Caney gibi tarihin çöplüğüne gömen TERAKKİ VAKFI TEKNİSYENİ Ahmet Ertuğrul Timur, gönül rahatlığıyla yaşamını sürdürüyor. Ancak, biz, kendisine ait bütün belgeleri kayıt altına aldık ve gereksinme duydukça yayınlıyoruz. Kendisi, diğer LİNÇÇİ yoldaşları gibi, polise, notere, savcılığa, yargıçlığa... giderse, kendisi hakkındaki tüm kayıtlı belgeleri, "hukuk adamları"na, seve seve, gönül rahatlığıyla, hiçbir hüzün duymadan teslim edeceğiz! (HB)
***
Coşkun Büktel Faşizmi!
LİNÇÇİ Ahmet Ertuğrul Timur
TERAKKİ VAKFI TEKNİSYENİ
Mart 2009
Büktel despotizmi, sansürden faşizme dönüşürken, Büktel ünlü sansürcü 2. Abdulhamid'e bile rahmet okutuyor!
Son bir haftadır tiyatro kamuoyu Coşkun Büktel'i pek çok yönden tanıdı. Kurallarının, prensiplerinin sadece kendi işine geldiğinde prensip olduğunu, ama aleyhinde açıklamalara sıra gelince bütün kurallarının çöpe atılıverdiğine tanık oldu. İsim vermeden insanları suçlamam dedi, isim vermeden suçlamalar yaptı, sansüre karşı olduğunu söyledi; kendi sansürcülükle kalmayıp sadık müridi Hilmi Bulunmaz'ı da sansür bataklığına sürükledi.
Araştırmadan, belgelemeden suçlamalara karşı olduğunu söylerdi, Mehmet Atak’ın iddialarını gündeme getirmekle kalmadı bir de Mehmet Atak’dan da ileri taşıyacak yorumlarla belgelemeden, şahitlere sormadan büyük lokmalar etti gerçekler karşısında ezildi. Kendine ait olmayan sözler, kendine mal edildiğinde kişileri şerefsizlikle suçlardı, bana ait olmayan cümlelerin bana ait olduğunda direndi, ispatlayamadı ve kendi değer yargılarıyla şerefsizliğini ispatladı. 1,5 yıl öncesinin yazılarını tek yanlı yansıtıp nesnel şartları açıklamadan gururla yeniden yeniden yayınlayan bir adam, eğer bu konuda da elinde gerçek belge olsa gururla ve zevkle yayınlardı tabii ki, ama iftira attığı için ispatlayamadı, şerefsizliği tercih etti. Sansür yapmak için bahane ararken (dünya üzerindeki her sansürcünün kendince haklı olduğu bahaneleri vardır, Büktel de kendi bahanelerini bulmaya çalışacaktı elbette) uyduruktan bir kelime oyunu üzerinden “savlamak” sansürcülüğünü ilan etti, sonra bu bahanenin saçmalığı altında ezildi hemen bunun yerini Trabzon’dan adam getirtme iddiasına dönüştürdü. İddiayla ilgili yazılı beyan Levent Çağlayan tarafından kamuoyuna dönük olarak kendi kaleminden yayınlandığında yalanlayamadığını, yalanlamadığını hatırlatalım. Başkalarını okurlarını dezenforme etmekle suçlardı, Mehmet Atak’ın iddialarının asılsızlığı ve asıl Mehmet Atak'ın beyanlarında tutarsızlık olduğu asla inkar edilemeyecek belge ve şahitlerle ispatlandı, ama okurlarına yeni bilgileri iletmek yerine Mehmet Atak’ın asılsız iddialarını sayfalarında tutarak okurlarını dezenforme etti.
Kaldı ki, sansür, sadece sansür edilen kişiyi değil, okurları da mağdur eden bir uygulamadır ve işte bunun en güzel örneğini de Coşkun Büktel’de gördük. Beni sansürleme bahanesi altında okurlarını yanlış bilgilerle bırakarak mağdur etmeyi seçerek, sadece bana değil, okurlarını da sansür illetinin mağduru etti. Satır satır, paragraf paragraf yanıt vermekten söz ederdi, bırakınız satır satırı, en temel sorulara ve suçlamalara yanıt veremedi, bunun yerine kaçamak yapmayı seçti, bizlerin sesini kesmeyi, sansürlemeyi seçti.
Şimdi de, kendisi ve yandaşlarının sansürüyle yetinmeyen Büktel, tam bir faşizan yaklaşımla yeni bir hamleye girişmiştir. Benim ve Ömer Faruk Kurhan’ın sesini kendi sitesinde ve sadık, sorgusuz sualsiz müridi Hilmi Bulunmaz’ın sitesinde kesen, böylece antidemokrat yüzünü gösteren Büktel, bununla yetinemedi. Kendisi ve yandaşları, bizim sesimizi kesse de, bizim sesimiz İATP-G sayfalarının yanı sıra, tiyatro yayıncılığımızın halen süren en köklü yayını Tiyatro... Tiyatro... Dergisi portalı da, bize özgür sesimizi kamuoyuna duyurmakta yer açtı.
İşte burada, Coşkun Büktel’in kendi ve yandaşlarının sitelerindeki antidemokratik tutumu faşizme dönüştü. Sadece kendi sansürlemekle kalmayıp, bizlerin sesine yer veren Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne ve editörü Mustafa Demirkanlı'ya saldırıya geçti. Oysa daha iki gün önce Mustafa Demirkanlı, Coşkun Büktel’in övünçle sitesinde yayınladığı dizi reytingini kutlama inceliğini göstermişti. Olumlu, olumsuz hiçbir yorum yapmadan kutlamıştı. Ve yaşanan bu süreç içerisinde Mustafa Demirkanlı bazı küçük hatırlatıcı anekdotlar dışında, neredeyse hiç bu polemiğe dahil olmamış, tartışmaya girmemiş daha çok mağdur edilmeye çalışılan benim ve Ömer F. Kurhan’ın sesine yer vermiş ve karşımızdakiler yanıt haklarımıza ya hiç yer vermezken ya da sinsi sansürle gözlerden kaçırırken Mustafa Demirkanlı, yine demokrat bir tutumla bu kişilerin iddialarına da yer vermişti.
Yani bugün, şu aşamada, Mustafa Demirkanlı, duyarlı ve demokrat bir yayıncının yapması gerekeni yapmıştı. Ama Coşkun Büktel’in Mustafa Demirkanlı’ya saldırması için bu yeterliydi. Kendisiyle ilgili gerçekleri ortaya serdiğimiz yazıları yayınlamış olması yeterliydi. Mustafa Demirkanlı üzerinde müritleri gibi yaptırımı olmayan Büktel bunun yerine saldırmayı tercih etti. Geçmişte kalmış tartışmaları tek yönlü yansıtarak saldırıya geçti. Coşkun Büktel’e sadık bir mürit olduğunu her fırsatta sergileyen Hilmi Bulunmaz da, Büktel’e bu konuda da gereken hizmete başladı ve kendi çöplüğünden Mustafa Demirkanlı’ya ve Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne yoğun bir saldırı başlattı.
Zaten Hilmi Bulunmaz’ın ne sosyalist, ne dürüst olmayan yanını çok güzel sergileyen bir gerçeği, Devlet yardımı aldığını da ilk kez ortaya çıkaran ve kamuoyuna deşifre eden Mustafa Demirkanlı, Hilmi Bulunmaz’ın intikamcı saldırılarına hedef olmaya başlamıştı. Kendisi bu şaibeli devlet yardımını alıp bunu kamuoyundan gizleyerek diğer destek alanlara karşı efelik yapan Hilmi Bulunmaz, bu yardımlar karşılığı ne tavizler verdiğini, kendi iddiasındaki gibi o yıllarda hükümet borazanı olup olmadığını, diğer devlet yardımı alanları hicvettiği "çanak yalayan köpeğin" ne derece kendini de yansıttığını açıklamak yerine, bunu unutturmayı ve Mustafa Demirkanlı’nın yasal prosedürlerle ve yasal bir şekilde alınmış reklamları, şaibeli göstermeye zaman harcamayı tercih etti.
Büktel, gerçekler karşısında, ortaya serilen karakteri karşısında giderek çaresizleşiyor, verecek yanıtı olmadığı gibi, insana özgü bir tavır olan özrü de beceremiyor ve bu çıkmaz içinde kuyruğu sıkışmış kedi gibi hırçınlaşıp saldırganlaşıyor. Ama bu tutumu bizleri değil, kendisini yok etmekte, eritmekte, tüketmektedir. Yani nereden bakarsanız bakınız, şu son bir hafta Coşkun Büktel isimli zatın tam bir zavallılık sergilediği, zavallılaştıkça da saldırganlaştığı bir süreç oldu. Bu sürecin bana kazandırdığı hiçbir şey yoktur. Ama bu dönem Türk tiyatrosuna önemli bir kazanç sağlamıştır. Bu da kendisini oyun yazarı olarak sunan bir kişinin karakter yapısının net bir şekilde görülmesini sağlamasıdır. Elbette kendisiyle birlikte sansürcülüğe, kanıtsız iddialara sürüklediği müritlerinin de ne olup ne olmadığı daha net görülmüştür. Bu nedenle bu süreç son derece yararlı geçmiştir. Bu kişiler, çok güzel bir şekilde deşifre edilmiştir. Şimdi bize düşen tüm bunları bütün tiyatro ve sanat dünyasına olabildiğinde geniş çevrelere yayıp bu gayet net çıkan tablodan olabildiğince geniş kitleleri haberdar etmektir.
Zira, bu tür kişilerin varlığı herkesin zararınadır. Bu anlamda, önümüzdeki günleri Büktel despotizminin, Büktel sansürcülüğünün, Büktel faşizminin ve yandaşlarının gerçek yüzlerini ortaya serme ve buna karşı ortak bir tavır almayı yaygınlaştırma süreci olacaktır. Zira bu despotizm, bu faşizm, sadece bize karşı değil, zaman zaman bütün tiyatro yayıncılarına ve tiyatro insanlarına karşı tehdit olarak kullanılmıştır, izin verirsek bundan sonra da kullanılacaktır.
Ertuğrul Timur
Gönderen Ahmet Ertuğrul Timur
zaman: 03:57 0 yorum
(Kaynak: http://fasistler.blogspot.com/2009/03/coskun-buktel-fasizmi.html)
***
Bakınız: Çöp Biraderler; Yalancı Mustafa Çöp, Sansürcü Ahmet Ertuğrul Çöp, Karanlık İşçisi Ömer F. Çöp, aynı çöplükte buluşup seri iftira imâlatına başladılar!