"HARRY Bay Gog, üçüncü dünya savaşı kaçınılmaz olarak çıkacaktır yakın bir gelecekte. Ülkelerin ellerinde öyle silahlar var ki büyük küçük hiçbir kent bu yıkımdan kurtulamayacaktır. En önemlisi de özel ve genel kitaplıklardaki üç bin yıllık bir kültür birikimi, uygarlık, her türlü edebi yapıt, şiir ve tarihsel belgeler duman olacaktır. O halde bitirici savaşın çıkmasından önce insan zekasının en ünlü yemişlerini korumaya almalıyız şimdiden. Çünkü temel amacımız olan geleceğin barbarlarının yeniden uygarlaşabilmeleri, ancak bu eserleri saklamakla mümkündür. Benim önerim bu temel yapıtları çelik üzerine oyarak koruyabileceğimiz noktasında toplanıyor. Yani bütün yapıtları çelik levhalara derin derin kazıyacağız ve uzak ve ıssız yerlerde oluşturulan zırhlı bodrumlarda saklayacağız. Ancak milyarlarca kitabın bu yolla saklanması oldukça pahalıya patlayacaktır bize. Her konuda seçilmiş toplam 100-125 kitap için yapılacaktır bu işlem. Yani en seçme kitaplar. Listem oldukça kısa. Konfüçyüs'ün yazıları, Bir Kuran özeti, Homeros'un iki destanı, Sofokles'in bir tragedyası, Dante'nin İlahi Komedya'sı. Erasmus'un Deliliğe Övgü'sü... Shakespear'in Hamlet ile Makbet'i... Geothe'nin Faust'u. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sı. Tolstoy'un Anna Karenina ya da Savaş ve Barış'ı. Cervantes'in Don Kişot'u"
Oyun'un notu: Sayın LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu, repliğin bitimine nokta işareti (.) koymadığı için, biz de metne sadık kalıp, kendiliğimizden nokta işareti (.) koyma terbiyesizliğinde bulunmadık!
(Kaynak: Tuncer Cücenoğlu, "TOPLU OYUNLAR-4 / Che Guevara / Tiyatrocular / Ah Bir Yoksul Olsam", sf. 163-164 / Mitos-Boyut Yayınları, Mart 2009)
***
LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'na göre Goethe'nin adı "Geothe", Shakespeare'in adı "Shakespear", Macbeth'in adı "Makbet"...
Demek ki, LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu;
261 yıl sonra Goethe'nin adındaki "o" ve "e" harflerinin yerlerini değiştirmiş,
446 yıl sonra, Shakespeare'in "e"sini düşürmüş
387 yıl sonra, Macbeth'in "c"si ile "h"sini düşürüp, bu karaktere "k" harfini eklemiş...
***
Ben, 1965 yılından bu yana, kuyumculuk yapan biriyim. Bana, metrelerce uzaktan bir maden gösterseniz, bu madenin altın olup olmadığını anında söylerim. Hattâ biraz daha ileri gidip, o madenin ne olduğunu da eklerim. Eğer o maden altınsa, o altının kaç ayar olduğunu, dünyanın neresinde üretildiğini, kaç yıllık bir tarihi bulunduğunu da hemen söylerim.
Ben, 1972 yılından bu yana, tiyatro sanatıyla uğraşıyorum. Bana, üzerinde "oyun" yazan bir metin verseniz, daha ilk okuyuşumda, o metnin oyun olup olmadığını hemen söylerim.
Bir madenin altın olup olmadığını her seferinde test etmem gerekir.
Ancak...
Bir metnin oyun olup olmadığını her seferinde test etmem gerekmez.
Örnekse, Çorumlu yazar LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'nun herhangi bir metnini ele aldığımızda, o metnin oyun olmadığına gözüm kapalı karar verebilirim.
Çünkü...
Çorumlu yazar LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'nda yazarlığın "y"si yok!
Bunu nereden mi biliyorum?
Adamın yapay, yapıntı, yılgın, yığıntı, alıntı, çalıntı... kitaplarını bir dedektif gibi okuyorum.
Nasıl ki, bir sahtekâr kuyumcu, bakırı altın diye yutturmaya yeltenirse, Çorumlu yazar LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu da, oyun demeye bin şahit gerektiren metinlerini, (Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü emrinde çalışan resmî dramaturgların dramatik cehaletinden yararlanarak) oyun diye Devlet Tiyatroları'na yutturuyor.
Benim, halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Devlet Tiyatroları cahil dramaturgları, hiç utanıp sıkılmadan, bu yutturmaya, bu enayi yerine konulmaya ve bu kakalanmaya rıza gösterip razı oluyorlar!!
Bütün bu pazarlama sürecinde, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı AKP'li Ertuğrul Günay ve onun emrinde çalışan Lemi Bilgin, bu pazarlama sürecine asla müdahale etmeyerek, benim, halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerin Türkçe özürlü, Çorumlu yazar LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'na peşkeş çekilmesine göz yumuyorlar!!! (HB)