Hilmi Bulunmaz
24 Ağustos 2010
Eli kalem tutan herkesin bildiği, bilmesi gerektiği, (en azından benim yazınsal anlayışıma göre) bilmek zorunda olduğu yalın ve anlaşılır bir gerçek var:
Her sözcük bir kavram birimi, her tümce bir yargı birimi ve her paragraf bir düşünce birimidir!
Şimdi, bu zorunlu bilginin, yalın ve anlaşılır gerçeğin ışığında, aşağıdaki paragrafı (düşünce birimini) okuyunuz:
"Üstelik sanatın ta içinden gelen bir bakışın, yapıta yönelmenin değil, seyircinin, izleyicinin, dinleyicinin, okuyucunun vb. duygularına, ama nasıl duygularına, estetik haz ilkesinin geriye iteklendiği, ancak özdeşleyimin, güncel, tüketilebilir, uçucu olanın algılandığı gündelik, güdüsel yönsemelerle örülü, yanılsamayla içli dışlı yalınkat yaklaşıma dayalı bir kavrayışa ait değerler dizgesi... Oysa herhangi sanat yapıtının ilginçliği, onun gündelik duygular eşliğindeki algılanılırlığıyla değil, güncelliğin ötesinde kendi özünden doğan, yapısından kaynaklanan alımlanırlıkla ortaya çıkmaz mı? Buna göre tüketimci ya da kullanımcı seyirci ile birikimci, alımlayıcı seyirciye dönük sonuçlar, taban tabana zıt 'ilginç oyun' değerleri çıkarıyor ortaya."
(Kaynak: Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, Ağustos 2010, sayı 216, sf. 50)
LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ndeki bu paragrafı (düşünce birimini) kim yazmış?
"Türk Goebbles" Demirkanlı'nın kurup yönettiği ve yirmi yılı aşkındır Türkiye tiyatrosunu çürüten LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nde SADIK SEYİRCİ (SS) olarak kalem oynatan zat-ı muhterem yazmış!
Peki, kim bu SS?
2002 yılında Yunus Nadi Armağanı almış bir öykücü...
Arkası yarın...