GÜNCELLEME 3: 7 Ağustos 2010
Mustafa Demirkanlı, bizim yayınımızdan sonra, sitesinde bir yıldır yüzsüz ve imzasız olarak yayınladığı “Hiç Çıldırma Bre Büktel!” başlıklı yazıdaki orostopolca iftiraların altına iki gün önce kendi imzasını atmak, yazının (bir yıldır boş duran) yazar çerçevesinin içine kendi fotoğrafını koymak zorunda kalmıştı.
Ama her sıradan okurun bile kalleşçe, orostopolca yazılmış somut iftiralardan ibaret olduğunu kolayca görebileceği nitelikte olduğu için, bizim ibret verici bir belge olarak ana sayfamızda virgülüne dokunmadan yayınlamaktan çekinmediğimiz "Hiç Çıldırma Bre Büktel!" başlıklı yazının altındaki imzasını, sahtekâr Demirkanlı ancak 24 saat tutabildi. Dünkü güncelleme yazımızdan sonra sahtekâr Demirkanlı, tekrar zikzak yaparak, yazıyı yeniden imzasız ve sahipsiz bıraktı. Yazar çerçevesinden çıkardığı kendi fotoğrafının yerine ise "yüzsüz" bir siluet koydu.
Demirkanlı psikopata bağladığı için, bu güncellememizden sonra ne yapacağını kestirmemizin olanağı yok. Yazıyı, daha önce pek çok kez yaptığı gibi tamamen silip sansür edebilir. Yazının altına bir başkasının imzasını atabilir. Yazar çerçevesinin içine, bir dansöz, bir penis, bir ördek, bir çömlek ya da ne bileyim bir gergedan koyabilir. Ya da bir zikzak daha yapıp ismini ve resmini yeniden koyarak yazıyı yeniden sahiplenmeye karar verebilir. Yazıyı silip yerine, "espri" olsun diye "Ufo'lar Coşkun Büktel'i Kaçırdı" biçiminde bir manyak haber veya ne bileyim, örneğin, "Mustafa Demirkanlı onurundan kalan son kırıntıları satıyor! Yok mu arttıran?" diye yeni bir "çığlık" ilanı koyabilir. Bir psikopatın ne yapacağını önceden tahmin etmek mümkün de değil, gerekli de değil. Merak eden okurlar sahtekâr psikopatın bundan sonra neler yapacağını haberimizin ilk bölümünde verdiğimiz linkten takip edebilirler.
Peki, biz bu yazıyı neden yazıyoruz? "Yüzsüz" iftiracıların imzasız yazılarına yer verdiği ve bu vahim sahtekârlığı sulandırmak gayretiyle olmadık taklalar attığı sırf bu haberimizdeki belgelerle bile apaçık kanıtlanabilen; bir yalan makinasından daha üretken bir yalancı ve iftiracı olduğu, "Demirkanlı Yalanları" başlıklı sayfamızda onlarca belgesiyle görülebilen; Türk tiyatrosunun yakasına (Hilmi Bulunmaz'ın çok isabetli ifadesiyle) "Kırım Kongo kenesi gibi yapışmış" bu sahtekâr linççiyi, reklam adı altında sadaka vererek, iktidar, neden 20 yıldır besliyor? 20 yıldır Türk tiyatrosunun kanını emip damarlarına sahtekârlık zehri zerkeden bu zavallı psikopata klinik yardım yerine, neden nakdi yardım yapılıyor?
Tiyatral medyamız iktidardan beslenmek amacıyla yayın yaptığı için, bizim somut kanıt ve belgelerimizi ortaya koyarak, iktidara bu soruları soramıyor. Aslında tiyatro medyasının linççi yöneticileri, iktidara bizim somut kanıtlı haklı sorularımızı sormak yerine, 20 yıldır iktidardan beslenmeyi başarmış bu sahtekâr psikopatın dümen suyuna girmeyi ve onun (kendilerini de eleştiren Büktel ve Bulunmaz'a karşı) tezgâhladığı iftira ve linç kampanyasına bile katılmayı tercih ediyorlar. Yani tiyatral yayın yapanların genel linççi karakteri göz önüne alınıp onların merceğinden bakıldığında, aykırı görünen şey, "yalan makinasından daha seri yalan üreten bu sahtekâr psikopat" olmuyor; tam tersine, linççi yayıncıların merceğinden bakıldıkta, belgeli, kaynaklı, linkli, bilimsel yayın yapan dürüst insanlar (Coşkun Büktel, Hilmi Bulunmaz, Feridun Çetinkaya) "aykırı" görünüyor. Örneğin azılı ve tehditbaz linççilerden Ömer Faruk Kurhan (daha yaygın adlarıyla "Feci Felsefeci Kurhan" ya da "Bileyci Kurhan") bu aykırılık nedeniyle çok kızdığı (aslında ırkçılığın baş düşmanı olan) Feridun Çetinkaya'yı ırkçılıkla suçlayabiliyor (Bkz). Mantık ya da ahlakın pabucunu böylesine çirkefçe dama atmış bu iftiracı linççi Kurhan tayfası (ya da suçlarıyla birlikte tarihe gömmeye ve kirli yüzlerinin belgeleriyle dolu arşivlerini yok ederek unutturmaya çalıştıkları İATP-G çetesi) on yıl boyunca "tacizci" diye damgalayıp aleyhinde kampanya açarak binlerce imza topladıkları (Bkz) (Bkz) (Bkz) (Bkz) (Bkz) (Bkz) Mehmet Esatoğlu'yla bir gün içinde barışıp kucak kucağa gelebiliyorlar. Esatoğlu kimseden özür dilemediğini, tacizci olduğunu kabul etmediğini bize söylediğine göre, Feci Felsefeci Bileyci Kurhan'ın İATP-G çetesi üyelerinin ve tacize uğradığını yazmış bütün o kızların, on yıllık iftira kampanyası için Esatoğlu'ndan özür diledikleri anlaşılıyor; ama "taciz diye, taciz diye" on yıldır başlarının etini yedikleri insanlar en küçük bir açıklama yapılmaya veya özür dilenmeye lâyık görülmüyorlar.
Oysa, Esatoğlu'na karşı taciz kampanyasına imza vermedikleri için BGST sitesinde yayınlanan ilgili yazısında Esra Aşan, Büktel ve Bulunmaz'ı bile suçlamıştı:
"Tavır almakta zorlanılmasının nedenlerinden biri Esatoğlu’na tacizci diyebilmek için ortada ‘yeterli' kanıtın olmamasıymış. Mesela, tiyatrocu Hilmi Bulunmaz bu nedenle net bir tavır almakta zorlandığını dile getirirken; Coşkun Büktel’in vicdanı Esatoğlu’nun tacizci olduğunu söylese de yeterli kanıtları olmadığı için net bir tutum alamıyor. Mağdurların yaptığı açıklamalar yeterli bulunmuyor; çünkü Esatoğlu’nu taciz pratiklerini gerçekleştirirken belgeleyen bir kanıt yok. Taciz karşısında taraf olmak ve Esatoğlu’nu daha fazla onore etmemek için nasıl bir kanıt arandığını bilemiyorum."
İyi de o zamanlar Barış Manço Kültür Merkezi'nde sunuculuk yapmasına bile tahammül edemediğiniz Esatoğlu'yla şimdi kucak kucağasınız, yan yanasınız, aynı masadasınız! (Bakınız: Esatoğlu'yla, Esatoğlu'na karşı taciz kampanyası açmış iftiracı linççilerin aynı masadaki "işbirliği" fotoğrafı.) Ne oldu bütün o suçlamalar? Ne oldu bütün o on yıllık kampanya? Siz kucaklaştınız ve konuyu kapattınız, öyle mi? Utanmaz Herifler!... Madem ki, siz karşılıklı anlaştınız, halka bok yemek düşer, di mi? On yıl boyunca tacize karşı imza kampanyalarıyla, taciz suçlaması yazılarıyla meşgul ettiğiniz, BarışaRock'u sabote edip ocağına incir dikmek pahasına (Bkz) kan davasına yönelttiğiniz, taciz gibi son derece ciddi bir konudaki duyarlıklarını sömürüp aldatarak imzasını aldığınız insanlara (kamuoyuna) bok yemek düşer, di mi? Onlara bir paragraflık "açık, sarih, belirgin ve net" bir açıklama bile borçlu değilsiniz, di mi? Halka hesap verilmez, halktan "biçimine getirip" oy (imza) alınması yeterlidir, di mi?
Bir de kalkmış bizi küfürbaz olmakla suçluyor, linççi orospu çocukları!...
Sizin iftiracı, linççi, tehditçi ve iktidar destekli bir "örgütlü melanet" olmanız sorun değil, bizim belgeli iftiracılara, sahtekârlara "orospu çocuğu" dememiz sorun, öyle mi? Ulan sizin sıfat beğenmemeye ne hakkınız var, dangalak herifler?!... Geri zekâlı, psikopat vandallar!... Bize ancak Rahibe Teresa "küfürbaz" derse ciddiye alıp saygı duyarız. Siz kendinizi Teresa mı sanıyorsunuz, linççi teresler?!...
Evet, tiyatro dediğimiz mafyanın yuvası olmuş bu iğrenç bataklığın sivrisinekleri, halka, tiyatro sanatına ve "gerçek" sanatçılara zarar verdikleri halde; sayıca kalabalık oldukları için, iktidar temsilcileri tarafından (Ertuğrul Günay, Lemi Bilgin, Ayşenil Şamlıoğlu, Orhan Alkaya gibi "bürokratlar" tarafından) destekleniyor ve besleniyorlar. Beslenemeyenler de, boynunu kırıp beslenme fırsatının (veya sırasının) gelmesini bekliyor; bu arada, "kemiği" hak etmek için, bu eleştirileri yapabilecek vicdan ve cesarete sahip birkaç adama karşı linç ve iftira kampanyaları düzenliyor; kanıtsız, belgesiz, kaynaksız, linksiz ve çoğu zaman da imzasız, kalleş yazılarla, hakikat yanlısı bu birkaç istisnai insana karşı iftiralarla dolu yazılar yayınlıyor; ve en acısı, bu iftira yazılarını yayınlayan site sahibi psikopata, Ertuğrul Günay, Lemi Bilgin, Ayşenil Şamlıoğlu, Orhan Alkaya gibi "bürokratların" reklam adı altında sadaka vermesini sağlıyorlar.
Biz yayınlanan yazılardaki iftiraları ibret verici birer belge olarak teşhir edince ne oluyor? O iftiralardan korkmadığımızı gören sahtekâr psikopat, bu sefer, internete kendi elleriyle koyduğu o iftira yazılarını, silmeye, değiştirmeye, tahrif etmeye, (Feridun Çetinkaya'nın nefis yazısının, en az yazı kadar nefis başlığında dendiği gibi) Kış ortasında "Bahar Temizliği" yapmaya koyuluyor.
Keşke küfürbaz olsaydım da gerçekten küfredebilseydim (küfür neymiş gösterebilseydim) bu sahtekâr orospu çocuklarına... Bana karşı imzasız yazılarla belgelenmiş iftiralar yayan sahtekârlara orospu çocuğu derken, onlara torpil yapıyor, iltimas geçiyormuşum gibi bir duyguya kapılıyor kendimi kötü hissediyorum.
GÜNCELLEME 2: 6 Ağustos 2010
(Lemi Bilgin, Ayşenil Şamlıoğlu, Orhan Alkaya, vb gibi "bürokratlar" tarafından reklam adı altında sadaka verilerek suni yemle beslenen) sahtekar Mustafa Demirkanlı'nın, aşağıdaki GÜNCELLEME yazımızda sözü edilen sahtekârlıklarını, yayınladığımız suçüstü fotoğraflarına bakarak okurların kendileri bulabilirler diye düşünmüş, yorgunluk nedeniyle ayrı bir açıklama yazmaya üşenmiştik.
Bugün metnin içine bir GÜNCELLEME bölümü ekleyerek, sahtekâr Mustafa'nın sayfada yaptığı sinsi tahrifatı, kolay algılanır bir liste halinde tek tek sıralayarak, daha önce savsakladığımız sorumluluğumuzu yerine getirdik. Eklediğimiz sahtekârlık listesini okumak için, lütfen... TIKLAYIN!
GÜNCELLEME: Aşağıdaki yayınımızdan "sonra", Mustafa Demirkanlı, iftiracı "Yüzsüz"ün bir yıldır imzasız duran yazısını, okurlarını
"uyarmaksızın", sessizce, gizlice, kendi ismini koyarak imzaladı. Link verdiğimiz sayfada daha bir sürü suç unsurunu aklınca örtbas ettiğini sanan sahtekâr Mustafa'nın bu son alçaklığını, bu kez fotoğrafla belgeledik: KAÇIRMAYIN!
BİR "YÜZSÜZ"DEN, BÜKTEL'E "HODRİ MEYDAN!"
Lemi Bilgin ve Ayşenil Şamlıoğlu'nun reklam adı altında sadaka vererek suni yemle beslediği Mustafa Demirkanlı'nın internet sitesinde...
Theope yazarı Coşkun Büktel'e "imzasız" yazılarla, kanıtsız, belgesiz, kaynaksız, linksiz biçimde, aklına estiği gibi iftira eden "yüzsüzler", hâlâ cirit atıyor.
Herif hem imzasını saklayacak kadar "yüzsüz" korkağın teki, hem de yazısının sonunda "Hodri meydan el mi yaman bey mi yaman görelim Coşkun Efendi!" diye meydan okuyor.
Gündemin sıkışık olmadığı bu sıcak yaz günlerinde,
"iftiracı yüzsüz"ün “Hiç Çıldırma Bre Büktel!” başlıklı yazısını, ibret verici bir "belge" olarak, ana sayfadan ve virgülüne dokunmaksızın, tam metin olarak yayınlamayı; "kimlerle karşı karşıya" olduğumuzun bir kez daha "belgelenerek" (her zamanki gibi: Mutlaka karşı tarafa linkle "belgelenerek") bir kıl daha netleşmesi bakımından yararlı gördük:
iFTİRACI "YÜZSÜZ"ÜN METNİNİN SONUNDA "BÜKTEL'İN NOTU" BAŞLIKLI BİR BÖLÜM BULACAKSINIZ!
Yazan: "YÜZSÜZ"
Kaynak:
Mustafa Demirkanlı'nın internet sitesi
“Hiç Çıldırma Bre Büktel!”
Coşkun Büktel çıldırmış durumda. Ruhunun kirliliğini yansıtan kirli gri sitesinde sarı beyaz kırmızı Çingene çadırı gibi kocaman upuzun cümlelerle haykırıyor, kükrüyor, tehditler savuruyor ne yapacağını şaşırmış gibi dolaşıyor.
Mustafa Demirkanlı'nın sitesinde daha önce kullanılan ve tam da yerini bulan gamalı haçlı kolajını sanki bir suç unsuruymuş, bir hakaretmiş gibi veriyor.
Yahu Büktel dur bir sakin ol.
Ne var şimdi bunda neden yadırgıyorsun? Neden bu küplere binmelerin?
Ne ektinse onu biçiyorsun, mahsulün hayırlı olsun!
Sen kimsenin ehemmiyet vermediği bir iftira ile bir hocayı senelerce suçlamadın mı?
Sana hak vermediğini söyleyenlere faşizanca baskı kurmaya çalışmadın mı?
Hem delil var deyip hem yasal yollara başvurmak yerine çamur at izi kalsın yöntemini denemedin mi?
10 yıllık çabana rağmen insanların senin deli saçması iddianı çok da mantıklı bulmaması ile çıldırıp etrafa baskı yapmadın mı?
Senelerce sözde delil diye giyotin gibi kullandığın video kaydını kendi adınla yayınlamaya çekinip sonra Burak Caney adıyla yayınlatmadın mı?
Ya da her kim ise bu Burak Caney, o bulup yayınladıktan sonra ancak yayınlamadın mı? Ve pek bir sarıldığın delilin olan videonu da yayınlamana karşın hala sana hak verenlerin sayısı bir elin beş parmağını bile bulabildi mi?
Sen değil misin bir hocaya attığın iftira ile ve koparmaya çalıştığın fırtına ile baskıcı, despot faşist kimlik sergileyen?
Sen değil misin belden aşağı iftiralarla bana türlü iftiralar atıp bunu da pişkinlik örneği göstererek mutlu mesut kamera karşısında anlatan?
Sen değil misin Hilmi Bulunmaz'ı kışkırtıp, tetikçi gibi insanların üstüne salan? Sen değil misin yalan haberlerin üstüne atlayıp, yalan olduğu belgelense de pişkince görmezden gelen?
Cevap hakkını hiçe sayıp "Hilmi'ye yayınlama" dedim diye verdiğin talimatla faşizan despot anti-demokrat kimliğinle övünen?
Sen değil misin insanların cevap hakkını engelleyip, çöp kutularına attık diye alçakça, faşistçe, despotça davranan?
Sen değil misin küfürlerle, sövgülerle O...Ç.... ları hakaretleriyle gri ruh sıkıcı sitenin manşetlerini dolduran?
Sen değil misin sırf sana hak vermiyorlar diye tiyatro örgütlerine kara çalan, lakap takan?
Sen değil misin emitasyon (çünkü antik yunan çağında yaşamadın günümüzde Antik Yunan yazmak olsa olsa emitasyon olur) Theope'nle kendi kutsal kitabını yaratan ve bu kutsal kitabına tapınmayanları topa tutmaya kalkan?
Sen değil misin üç kuruşluk bilginle hiç anlamadığın anlayamadığın sosyalizme, 60 gençliğine, 70 gençliğine hakaretvari burun kıvıran?
Sen değil misin bütün bu ruh halinle faşizmi ruhunun derinliklerinden kusan?
Neden şimdi bu gocunma?
Neden despot, baskıcı, ben merkeziyetçi, faşist, sansürcü, dezenformasyoncu, iftiracı ve küfürbaz kimliklerinden söz edilince rahatsız olman? Yarattığın, yaratmaya çalıştığın bu değil miydi? İçindeki canavarı sen besleyip büyütmedin mi? Bu canavar sana sevgili, jeep, şöhret olarak değil de finalde kötü bir dizide senaristlik ve binlerce insanın nefreti ve sadece 3-5 dosttan ibaret bir yaşam getirdiyse bize ne?
Bütün bunlar sensin! Yüzleşmek istesen de istemesen de sen! Var git şimdi ister aynaya bak, istersen gri sitende biraz daha nefret kus daha da çirkinleş!
Kimseyi de tehdidinle korkutamıyorsun bilmiş ol!
Coşkun Büktel, küfür, sövgü, tehditle insanları yıldıramayınca şimdi de mahkemeye vereceğim imasıyla insanları katılmaktan alıkoymaya çalışıyor. Bir despota da ancak böyle yeni bir tehdit yakışırdı. Ver bakalım mahkemeye Coşkun Efendi, bakalım hakimler somut, açık, aleni küfür ve iftiralara, somut o...ç...’na mı değer verecek yoksa 11 yıl öncesinin sözlüğünden atılmış mecazi anlamlı zorlama küfürleştirme çabana mı?
Hodri meydan el mi yaman bey mi yaman görelim Coşkun Efendi!
İftiracı bay "Yüzsüz"ün yazısını Demirkanlı sitesindeki orijinal sayfasında okumak için, lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
Mustafa Demirkanlı'nın internet sitesi
BÜKTEL'İN NOTU:
İftira yandaşlarının 1100 imzaya ulaşmasına rağmen, iftiraya karşı çıkanların "bir elin beş parmağını bile" bulamadığı konusunda, iftiracı bay "Yüzsüz" haklıdır. Ama bu gerçek, (kelle sayısı çokluğu somut kanıtları örtbas edemeyeceğinden) iftiranın "iftira" olduğu gerçeğini değiştirmediği için; iftiraya karşı çıkabilenlerin "bir elin beş parmağını bile" bulamamış olması ancak şu anlama gelmektedir:
Türk tiyatrosunda "yüzsüzlerin" iftirayı da içeren iğrenç etkinliklerine karşı çıkabilecek kadar vicdan sahibi olan, "insan gibi" insanların sayısı ancak "bir elin beş parmağı" kadardır. Ben, Coşkun Büktel, o beş parmaktan biri olmakla, Theope'yle gurur duyduğum kadar gurur duyuyorum. Utanması gereken yüzlerce kişinin utanmayacak kadar "yüzsüz" olmasıyla ise ilgilenmiyorum.
İftiraya karşı çıkmayarak "yüzsüzlere" bana karşı koz vermiş olan dostlarımdan biri gelip de, hiç utanmadan, "Coşkun niye aleyhinde 1100 imza toplandı?" diye beni suçlamaya cesaret edebilmiş olsaydı; ona yalnızca, Henry David Thoreau'nun Ralph Waldo Emerson'a verdiği ünlü cevaba benzer bir cevap vermekle yetinirdim: "Ahmet, üç beş imza da niye senin aleyhinde toplanmadı?"
Neyse ki, dostlarım, ürkek olsalar bile, dangalak olmadıkları için, yüzsüzlerin yaptığı gibi, o imzalar yüzünden beni suçlamaya kalkışmıyorlar.
Aslında, çevreye pek fazla renk veremeseler bile, o imzayı atan 1100 kişinin en azından 1090 tanesi de, en azından bugün itibariyle, "Biz ne halt ettik de, elin iftiracı linççilerinin ipiyle bu bok kuyusuna indik" diye dövünerek, başını hangi taşa vuracağını belirlemeye çalışıyor.
CB / 4 Ağustos 2010
Mustafa Demirkanlı, bizim yayınımızdan sonra, sitesinde bir yıldır yüzsüz ve imzasız olarak yayınladığı “Hiç Çıldırma Bre Büktel!” başlıklı yazıdaki orostopolca iftiraların altına iki gün önce kendi imzasını atmak, yazının (bir yıldır boş duran) yazar çerçevesinin içine kendi fotoğrafını koymak zorunda kalmıştı.
Ama her sıradan okurun bile kalleşçe, orostopolca yazılmış somut iftiralardan ibaret olduğunu kolayca görebileceği nitelikte olduğu için, bizim ibret verici bir belge olarak ana sayfamızda virgülüne dokunmadan yayınlamaktan çekinmediğimiz "Hiç Çıldırma Bre Büktel!" başlıklı yazının altındaki imzasını, sahtekâr Demirkanlı ancak 24 saat tutabildi. Dünkü güncelleme yazımızdan sonra sahtekâr Demirkanlı, tekrar zikzak yaparak, yazıyı yeniden imzasız ve sahipsiz bıraktı. Yazar çerçevesinden çıkardığı kendi fotoğrafının yerine ise "yüzsüz" bir siluet koydu.
Demirkanlı psikopata bağladığı için, bu güncellememizden sonra ne yapacağını kestirmemizin olanağı yok. Yazıyı, daha önce pek çok kez yaptığı gibi tamamen silip sansür edebilir. Yazının altına bir başkasının imzasını atabilir. Yazar çerçevesinin içine, bir dansöz, bir penis, bir ördek, bir çömlek ya da ne bileyim bir gergedan koyabilir. Ya da bir zikzak daha yapıp ismini ve resmini yeniden koyarak yazıyı yeniden sahiplenmeye karar verebilir. Yazıyı silip yerine, "espri" olsun diye "Ufo'lar Coşkun Büktel'i Kaçırdı" biçiminde bir manyak haber veya ne bileyim, örneğin, "Mustafa Demirkanlı onurundan kalan son kırıntıları satıyor! Yok mu arttıran?" diye yeni bir "çığlık" ilanı koyabilir. Bir psikopatın ne yapacağını önceden tahmin etmek mümkün de değil, gerekli de değil. Merak eden okurlar sahtekâr psikopatın bundan sonra neler yapacağını haberimizin ilk bölümünde verdiğimiz linkten takip edebilirler.
Peki, biz bu yazıyı neden yazıyoruz? "Yüzsüz" iftiracıların imzasız yazılarına yer verdiği ve bu vahim sahtekârlığı sulandırmak gayretiyle olmadık taklalar attığı sırf bu haberimizdeki belgelerle bile apaçık kanıtlanabilen; bir yalan makinasından daha üretken bir yalancı ve iftiracı olduğu, "Demirkanlı Yalanları" başlıklı sayfamızda onlarca belgesiyle görülebilen; Türk tiyatrosunun yakasına (Hilmi Bulunmaz'ın çok isabetli ifadesiyle) "Kırım Kongo kenesi gibi yapışmış" bu sahtekâr linççiyi, reklam adı altında sadaka vererek, iktidar, neden 20 yıldır besliyor? 20 yıldır Türk tiyatrosunun kanını emip damarlarına sahtekârlık zehri zerkeden bu zavallı psikopata klinik yardım yerine, neden nakdi yardım yapılıyor?
Tiyatral medyamız iktidardan beslenmek amacıyla yayın yaptığı için, bizim somut kanıt ve belgelerimizi ortaya koyarak, iktidara bu soruları soramıyor. Aslında tiyatro medyasının linççi yöneticileri, iktidara bizim somut kanıtlı haklı sorularımızı sormak yerine, 20 yıldır iktidardan beslenmeyi başarmış bu sahtekâr psikopatın dümen suyuna girmeyi ve onun (kendilerini de eleştiren Büktel ve Bulunmaz'a karşı) tezgâhladığı iftira ve linç kampanyasına bile katılmayı tercih ediyorlar. Yani tiyatral yayın yapanların genel linççi karakteri göz önüne alınıp onların merceğinden bakıldığında, aykırı görünen şey, "yalan makinasından daha seri yalan üreten bu sahtekâr psikopat" olmuyor; tam tersine, linççi yayıncıların merceğinden bakıldıkta, belgeli, kaynaklı, linkli, bilimsel yayın yapan dürüst insanlar (Coşkun Büktel, Hilmi Bulunmaz, Feridun Çetinkaya) "aykırı" görünüyor. Örneğin azılı ve tehditbaz linççilerden Ömer Faruk Kurhan (daha yaygın adlarıyla "Feci Felsefeci Kurhan" ya da "Bileyci Kurhan") bu aykırılık nedeniyle çok kızdığı (aslında ırkçılığın baş düşmanı olan) Feridun Çetinkaya'yı ırkçılıkla suçlayabiliyor (Bkz). Mantık ya da ahlakın pabucunu böylesine çirkefçe dama atmış bu iftiracı linççi Kurhan tayfası (ya da suçlarıyla birlikte tarihe gömmeye ve kirli yüzlerinin belgeleriyle dolu arşivlerini yok ederek unutturmaya çalıştıkları İATP-G çetesi) on yıl boyunca "tacizci" diye damgalayıp aleyhinde kampanya açarak binlerce imza topladıkları (Bkz) (Bkz) (Bkz) (Bkz) (Bkz) (Bkz) Mehmet Esatoğlu'yla bir gün içinde barışıp kucak kucağa gelebiliyorlar. Esatoğlu kimseden özür dilemediğini, tacizci olduğunu kabul etmediğini bize söylediğine göre, Feci Felsefeci Bileyci Kurhan'ın İATP-G çetesi üyelerinin ve tacize uğradığını yazmış bütün o kızların, on yıllık iftira kampanyası için Esatoğlu'ndan özür diledikleri anlaşılıyor; ama "taciz diye, taciz diye" on yıldır başlarının etini yedikleri insanlar en küçük bir açıklama yapılmaya veya özür dilenmeye lâyık görülmüyorlar.
Oysa, Esatoğlu'na karşı taciz kampanyasına imza vermedikleri için BGST sitesinde yayınlanan ilgili yazısında Esra Aşan, Büktel ve Bulunmaz'ı bile suçlamıştı:
"Tavır almakta zorlanılmasının nedenlerinden biri Esatoğlu’na tacizci diyebilmek için ortada ‘yeterli' kanıtın olmamasıymış. Mesela, tiyatrocu Hilmi Bulunmaz bu nedenle net bir tavır almakta zorlandığını dile getirirken; Coşkun Büktel’in vicdanı Esatoğlu’nun tacizci olduğunu söylese de yeterli kanıtları olmadığı için net bir tutum alamıyor. Mağdurların yaptığı açıklamalar yeterli bulunmuyor; çünkü Esatoğlu’nu taciz pratiklerini gerçekleştirirken belgeleyen bir kanıt yok. Taciz karşısında taraf olmak ve Esatoğlu’nu daha fazla onore etmemek için nasıl bir kanıt arandığını bilemiyorum."
İyi de o zamanlar Barış Manço Kültür Merkezi'nde sunuculuk yapmasına bile tahammül edemediğiniz Esatoğlu'yla şimdi kucak kucağasınız, yan yanasınız, aynı masadasınız! (Bakınız: Esatoğlu'yla, Esatoğlu'na karşı taciz kampanyası açmış iftiracı linççilerin aynı masadaki "işbirliği" fotoğrafı.) Ne oldu bütün o suçlamalar? Ne oldu bütün o on yıllık kampanya? Siz kucaklaştınız ve konuyu kapattınız, öyle mi? Utanmaz Herifler!... Madem ki, siz karşılıklı anlaştınız, halka bok yemek düşer, di mi? On yıl boyunca tacize karşı imza kampanyalarıyla, taciz suçlaması yazılarıyla meşgul ettiğiniz, BarışaRock'u sabote edip ocağına incir dikmek pahasına (Bkz) kan davasına yönelttiğiniz, taciz gibi son derece ciddi bir konudaki duyarlıklarını sömürüp aldatarak imzasını aldığınız insanlara (kamuoyuna) bok yemek düşer, di mi? Onlara bir paragraflık "açık, sarih, belirgin ve net" bir açıklama bile borçlu değilsiniz, di mi? Halka hesap verilmez, halktan "biçimine getirip" oy (imza) alınması yeterlidir, di mi?
Bir de kalkmış bizi küfürbaz olmakla suçluyor, linççi orospu çocukları!...
Sizin iftiracı, linççi, tehditçi ve iktidar destekli bir "örgütlü melanet" olmanız sorun değil, bizim belgeli iftiracılara, sahtekârlara "orospu çocuğu" dememiz sorun, öyle mi? Ulan sizin sıfat beğenmemeye ne hakkınız var, dangalak herifler?!... Geri zekâlı, psikopat vandallar!... Bize ancak Rahibe Teresa "küfürbaz" derse ciddiye alıp saygı duyarız. Siz kendinizi Teresa mı sanıyorsunuz, linççi teresler?!...
Evet, tiyatro dediğimiz mafyanın yuvası olmuş bu iğrenç bataklığın sivrisinekleri, halka, tiyatro sanatına ve "gerçek" sanatçılara zarar verdikleri halde; sayıca kalabalık oldukları için, iktidar temsilcileri tarafından (Ertuğrul Günay, Lemi Bilgin, Ayşenil Şamlıoğlu, Orhan Alkaya gibi "bürokratlar" tarafından) destekleniyor ve besleniyorlar. Beslenemeyenler de, boynunu kırıp beslenme fırsatının (veya sırasının) gelmesini bekliyor; bu arada, "kemiği" hak etmek için, bu eleştirileri yapabilecek vicdan ve cesarete sahip birkaç adama karşı linç ve iftira kampanyaları düzenliyor; kanıtsız, belgesiz, kaynaksız, linksiz ve çoğu zaman da imzasız, kalleş yazılarla, hakikat yanlısı bu birkaç istisnai insana karşı iftiralarla dolu yazılar yayınlıyor; ve en acısı, bu iftira yazılarını yayınlayan site sahibi psikopata, Ertuğrul Günay, Lemi Bilgin, Ayşenil Şamlıoğlu, Orhan Alkaya gibi "bürokratların" reklam adı altında sadaka vermesini sağlıyorlar.
Biz yayınlanan yazılardaki iftiraları ibret verici birer belge olarak teşhir edince ne oluyor? O iftiralardan korkmadığımızı gören sahtekâr psikopat, bu sefer, internete kendi elleriyle koyduğu o iftira yazılarını, silmeye, değiştirmeye, tahrif etmeye, (Feridun Çetinkaya'nın nefis yazısının, en az yazı kadar nefis başlığında dendiği gibi) Kış ortasında "Bahar Temizliği" yapmaya koyuluyor.
Keşke küfürbaz olsaydım da gerçekten küfredebilseydim (küfür neymiş gösterebilseydim) bu sahtekâr orospu çocuklarına... Bana karşı imzasız yazılarla belgelenmiş iftiralar yayan sahtekârlara orospu çocuğu derken, onlara torpil yapıyor, iltimas geçiyormuşum gibi bir duyguya kapılıyor kendimi kötü hissediyorum.
GÜNCELLEME 2: 6 Ağustos 2010
(Lemi Bilgin, Ayşenil Şamlıoğlu, Orhan Alkaya, vb gibi "bürokratlar" tarafından reklam adı altında sadaka verilerek suni yemle beslenen) sahtekar Mustafa Demirkanlı'nın, aşağıdaki GÜNCELLEME yazımızda sözü edilen sahtekârlıklarını, yayınladığımız suçüstü fotoğraflarına bakarak okurların kendileri bulabilirler diye düşünmüş, yorgunluk nedeniyle ayrı bir açıklama yazmaya üşenmiştik.
Bugün metnin içine bir GÜNCELLEME bölümü ekleyerek, sahtekâr Mustafa'nın sayfada yaptığı sinsi tahrifatı, kolay algılanır bir liste halinde tek tek sıralayarak, daha önce savsakladığımız sorumluluğumuzu yerine getirdik. Eklediğimiz sahtekârlık listesini okumak için, lütfen... TIKLAYIN!
GÜNCELLEME: Aşağıdaki yayınımızdan "sonra", Mustafa Demirkanlı, iftiracı "Yüzsüz"ün bir yıldır imzasız duran yazısını, okurlarını
"uyarmaksızın", sessizce, gizlice, kendi ismini koyarak imzaladı. Link verdiğimiz sayfada daha bir sürü suç unsurunu aklınca örtbas ettiğini sanan sahtekâr Mustafa'nın bu son alçaklığını, bu kez fotoğrafla belgeledik: KAÇIRMAYIN!
BİR "YÜZSÜZ"DEN, BÜKTEL'E "HODRİ MEYDAN!"
Lemi Bilgin ve Ayşenil Şamlıoğlu'nun reklam adı altında sadaka vererek suni yemle beslediği Mustafa Demirkanlı'nın internet sitesinde...
Theope yazarı Coşkun Büktel'e "imzasız" yazılarla, kanıtsız, belgesiz, kaynaksız, linksiz biçimde, aklına estiği gibi iftira eden "yüzsüzler", hâlâ cirit atıyor.
Herif hem imzasını saklayacak kadar "yüzsüz" korkağın teki, hem de yazısının sonunda "Hodri meydan el mi yaman bey mi yaman görelim Coşkun Efendi!" diye meydan okuyor.
Gündemin sıkışık olmadığı bu sıcak yaz günlerinde,
"iftiracı yüzsüz"ün “Hiç Çıldırma Bre Büktel!” başlıklı yazısını, ibret verici bir "belge" olarak, ana sayfadan ve virgülüne dokunmaksızın, tam metin olarak yayınlamayı; "kimlerle karşı karşıya" olduğumuzun bir kez daha "belgelenerek" (her zamanki gibi: Mutlaka karşı tarafa linkle "belgelenerek") bir kıl daha netleşmesi bakımından yararlı gördük:
iFTİRACI "YÜZSÜZ"ÜN METNİNİN SONUNDA "BÜKTEL'İN NOTU" BAŞLIKLI BİR BÖLÜM BULACAKSINIZ!
Yazan: "YÜZSÜZ"
Kaynak:
Mustafa Demirkanlı'nın internet sitesi
“Hiç Çıldırma Bre Büktel!”
Coşkun Büktel çıldırmış durumda. Ruhunun kirliliğini yansıtan kirli gri sitesinde sarı beyaz kırmızı Çingene çadırı gibi kocaman upuzun cümlelerle haykırıyor, kükrüyor, tehditler savuruyor ne yapacağını şaşırmış gibi dolaşıyor.
Mustafa Demirkanlı'nın sitesinde daha önce kullanılan ve tam da yerini bulan gamalı haçlı kolajını sanki bir suç unsuruymuş, bir hakaretmiş gibi veriyor.
Yahu Büktel dur bir sakin ol.
Ne var şimdi bunda neden yadırgıyorsun? Neden bu küplere binmelerin?
Ne ektinse onu biçiyorsun, mahsulün hayırlı olsun!
Sen kimsenin ehemmiyet vermediği bir iftira ile bir hocayı senelerce suçlamadın mı?
Sana hak vermediğini söyleyenlere faşizanca baskı kurmaya çalışmadın mı?
Hem delil var deyip hem yasal yollara başvurmak yerine çamur at izi kalsın yöntemini denemedin mi?
10 yıllık çabana rağmen insanların senin deli saçması iddianı çok da mantıklı bulmaması ile çıldırıp etrafa baskı yapmadın mı?
Senelerce sözde delil diye giyotin gibi kullandığın video kaydını kendi adınla yayınlamaya çekinip sonra Burak Caney adıyla yayınlatmadın mı?
Ya da her kim ise bu Burak Caney, o bulup yayınladıktan sonra ancak yayınlamadın mı? Ve pek bir sarıldığın delilin olan videonu da yayınlamana karşın hala sana hak verenlerin sayısı bir elin beş parmağını bile bulabildi mi?
Sen değil misin bir hocaya attığın iftira ile ve koparmaya çalıştığın fırtına ile baskıcı, despot faşist kimlik sergileyen?
Sen değil misin belden aşağı iftiralarla bana türlü iftiralar atıp bunu da pişkinlik örneği göstererek mutlu mesut kamera karşısında anlatan?
Sen değil misin Hilmi Bulunmaz'ı kışkırtıp, tetikçi gibi insanların üstüne salan? Sen değil misin yalan haberlerin üstüne atlayıp, yalan olduğu belgelense de pişkince görmezden gelen?
Cevap hakkını hiçe sayıp "Hilmi'ye yayınlama" dedim diye verdiğin talimatla faşizan despot anti-demokrat kimliğinle övünen?
Sen değil misin insanların cevap hakkını engelleyip, çöp kutularına attık diye alçakça, faşistçe, despotça davranan?
Sen değil misin küfürlerle, sövgülerle O...Ç.... ları hakaretleriyle gri ruh sıkıcı sitenin manşetlerini dolduran?
Sen değil misin sırf sana hak vermiyorlar diye tiyatro örgütlerine kara çalan, lakap takan?
Sen değil misin emitasyon (çünkü antik yunan çağında yaşamadın günümüzde Antik Yunan yazmak olsa olsa emitasyon olur) Theope'nle kendi kutsal kitabını yaratan ve bu kutsal kitabına tapınmayanları topa tutmaya kalkan?
Sen değil misin üç kuruşluk bilginle hiç anlamadığın anlayamadığın sosyalizme, 60 gençliğine, 70 gençliğine hakaretvari burun kıvıran?
Sen değil misin bütün bu ruh halinle faşizmi ruhunun derinliklerinden kusan?
Neden şimdi bu gocunma?
Neden despot, baskıcı, ben merkeziyetçi, faşist, sansürcü, dezenformasyoncu, iftiracı ve küfürbaz kimliklerinden söz edilince rahatsız olman? Yarattığın, yaratmaya çalıştığın bu değil miydi? İçindeki canavarı sen besleyip büyütmedin mi? Bu canavar sana sevgili, jeep, şöhret olarak değil de finalde kötü bir dizide senaristlik ve binlerce insanın nefreti ve sadece 3-5 dosttan ibaret bir yaşam getirdiyse bize ne?
Bütün bunlar sensin! Yüzleşmek istesen de istemesen de sen! Var git şimdi ister aynaya bak, istersen gri sitende biraz daha nefret kus daha da çirkinleş!
Kimseyi de tehdidinle korkutamıyorsun bilmiş ol!
Coşkun Büktel, küfür, sövgü, tehditle insanları yıldıramayınca şimdi de mahkemeye vereceğim imasıyla insanları katılmaktan alıkoymaya çalışıyor. Bir despota da ancak böyle yeni bir tehdit yakışırdı. Ver bakalım mahkemeye Coşkun Efendi, bakalım hakimler somut, açık, aleni küfür ve iftiralara, somut o...ç...’na mı değer verecek yoksa 11 yıl öncesinin sözlüğünden atılmış mecazi anlamlı zorlama küfürleştirme çabana mı?
Hodri meydan el mi yaman bey mi yaman görelim Coşkun Efendi!
İftiracı bay "Yüzsüz"ün yazısını Demirkanlı sitesindeki orijinal sayfasında okumak için, lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
Mustafa Demirkanlı'nın internet sitesi
BÜKTEL'İN NOTU:
İftira yandaşlarının 1100 imzaya ulaşmasına rağmen, iftiraya karşı çıkanların "bir elin beş parmağını bile" bulamadığı konusunda, iftiracı bay "Yüzsüz" haklıdır. Ama bu gerçek, (kelle sayısı çokluğu somut kanıtları örtbas edemeyeceğinden) iftiranın "iftira" olduğu gerçeğini değiştirmediği için; iftiraya karşı çıkabilenlerin "bir elin beş parmağını bile" bulamamış olması ancak şu anlama gelmektedir:
Türk tiyatrosunda "yüzsüzlerin" iftirayı da içeren iğrenç etkinliklerine karşı çıkabilecek kadar vicdan sahibi olan, "insan gibi" insanların sayısı ancak "bir elin beş parmağı" kadardır. Ben, Coşkun Büktel, o beş parmaktan biri olmakla, Theope'yle gurur duyduğum kadar gurur duyuyorum. Utanması gereken yüzlerce kişinin utanmayacak kadar "yüzsüz" olmasıyla ise ilgilenmiyorum.
İftiraya karşı çıkmayarak "yüzsüzlere" bana karşı koz vermiş olan dostlarımdan biri gelip de, hiç utanmadan, "Coşkun niye aleyhinde 1100 imza toplandı?" diye beni suçlamaya cesaret edebilmiş olsaydı; ona yalnızca, Henry David Thoreau'nun Ralph Waldo Emerson'a verdiği ünlü cevaba benzer bir cevap vermekle yetinirdim: "Ahmet, üç beş imza da niye senin aleyhinde toplanmadı?"
Neyse ki, dostlarım, ürkek olsalar bile, dangalak olmadıkları için, yüzsüzlerin yaptığı gibi, o imzalar yüzünden beni suçlamaya kalkışmıyorlar.
Aslında, çevreye pek fazla renk veremeseler bile, o imzayı atan 1100 kişinin en azından 1090 tanesi de, en azından bugün itibariyle, "Biz ne halt ettik de, elin iftiracı linççilerinin ipiyle bu bok kuyusuna indik" diye dövünerek, başını hangi taşa vuracağını belirlemeye çalışıyor.
CB / 4 Ağustos 2010